Koniks.com - İş Fikirleri Düşünce Havuzu

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol
 Ana Sayfa
 Forumlar
 Diğer
 Sanat, Edebiyat, Kitaplar
 Kuantum Ve Kozmoz hakkında...
Not: Yorum gönderebilmek için kayıt olmalısınız.
Kayıt olmak için, buraya tıklayınız. Kayıt ücretsizdir!
 Yorum gönder
Kullanıcı adı:
Şifre:
Biçim:KalınİtalikAltı çiziliÜstü çizili Sola hizalaOrtalaSağa hizala Düz çizgiResim hizalaAlıntı ekleListe ekle
Mesaj İkonları:              
             
 


 
   

YORUM YAZILAN YAZI
dengiza 22/01/2005 : 13:13:34
merhabalar...
Bu siteye yeni üye oldum.tartışmalarınız heyecan verici tabi, sizlerden kuantum düşünce sistemi üzerinde yeni ve yaratıcı düşünceleride beklerdim.
Çünkü, her paradigma kendi felsefik ve sosyal altyapısınıda yaratır.Tıpkı Newton Fiziğinden sonra...
Aydınlanma Çağı gibi.
Newton'a dayalı Klasik fizik bir anlamda Makro fizik olarak günümüz Kuantumsal gelişime karşı çözümsüz kalmıştır.Mikro kozmoz bize yepyeni ufuklar, bakışlar ve hepsinden öte bize yeni düşünce sistematiğini kazandırmıştır.Bunun evren , doğa, toplum ve bireysel bazda bu olguları yeniden tanımlama ve en önemliside yeni bir algılama modeli kazandırmıştır.Çünkü kuantum grifik bir bakışı çoğulcu demokrasiyi özgür tercihi ve yeni hisler dünyasını bize kazandırmıştır.
yani newtoncu hiyerarşik, tahakkümcü felsefik olarak kesinliği,mantık olrak"ak ve kara" yı vb ...Paradigması bir anlamda iflas etmiştir.


Sorum ŞUDUR.

Toplumsal olarak nasıl bir paradigmayı oluşturmak gerekiyor?
Bunun felsefik alt yapısı nasıl olmalıdır?
Bu felsefye göre doğacanlımıdır?Doğaya kaba, cansız şuursuz olarak mı bakmak gerekiyor?


Cevaplarınızı bekliyorum.

Dengiza SELAMLAR
SON 30 YORUM (En yenisi en önce gösteriliyor)
ahmetnuray 28/06/2008 : 22:16:55
- YAŞAM GALERİSİ:Konu üzerinden çıkar sağlamaya çalışan kişi,kurum ve kuruluşlara duyuru niteliğinde bu makaleyi kısa bir süre önce yazdım.

Müzeleri, sanat galerisi, sanat atölyesi, pedagojik eğitim merkezi haline getiren Türk sanatçı Kimdir? Üstelik İsviçre gibi bir ülkede. Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, yirmi sene önce kuantum pedagojisi tekniğinin eğitimdeki yerini tüm dünyaya kanıtlamaya başlamış. KUANTUM DÜŞÜNCE tarzının insan zekası üzerindeki faydalarını, sanatın derinliklerindeki gizemli dünyasının yardımı ile kanıtlamış. Konunun uzmanları tekniğin, çocuklar üzerindeki başarısını uygulamalı bir yöntemle kanıtlandığını gördüler.-Sanat bir iletişim aracıdır dedi, Eğitimci Sanatkâr. Sanatçı yeteneğinin sadece belirli kişilerde oluşan yetenek olmadığını, herkes de var olan yaratıcı gücün kullanıldığı zaman keşfedileceğini kanıtlayan eğitimci sanatkâr kim? Aşağıdaki gazete yazılarının arasındaki minik sanatçılar kim? Yarınlar için öğrenmenin gerekliliğini savunanlar kimler? Çocuklarla çocuk olan, çocuk gibi yaşayan kim? Eğitmeyi, öğretmeyi, öğrenmeyi her şeyden fazla seven kim? KUANTUM DÜŞÜNCE TARZI felsefesini yaşam felsefesi haline dönüştüren sanatçı kim?. Toplumsal yaşamayı bireysel yaşamdan üstün olduğunu deneylerle kanıtlayan Türk kim?. Her zaman mutluluk burnunun dibinde olduğu halde görmeyenlerden olmayan KUANTUM FELSEFESİ düşkünü kim?. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz düşüncesiyle hayatını yoğuran KUANTUM FELSEFESİ uygulayıcısı kim?. Kitap satırları arasından öğrenilemeyen bilgilerin, insan zekâsının henüz kullanmaya cesaret edemediği hisler sayesinde öğrenileceğine inanan fakir düşünür kim?. İletişimi kelimelerin dışında arayan duygularda, hislerde yaşayan paylaşımcı sanatçı kim?.Kim pozitif gelişim tekniğini,yaşamında uygulamaktan mutluluk hisseder?

.Kimler yaşam koçluğu yapacak karaktere sahip olabilirler. Pozitif düşünceden söz ederken, saflıktan bahsedip duran, karakterlerini madde ile yoğuran duygu avcıları kimler.
.Kimler kaybolmak üzere olan duyguları, kendi çıkarları uğruna kullanmaya çaba sarf eder.Menfaat perestler.Çıkar gurupları.Doğruları söylerken,doğruları uygulayamayacak seviyede olan tuzakçılar.

Bana göre insan zekasını değişik amaçlarla kullanan sınıflar beş’e ayrılır.
1:Gerçek doğruları öğrenerek uygulayanlar sınıfı.
2:Gerçek doğruları öğrenerek uygulamayanlar sınıfı.
3:Gerçek doğruları öğrenmeye çaba sarf edenler sınıfı
4:Gerçek doğruları öğrenmek istemeyenler sınıfı.
5:Gerçek doğruları öğrenemeyenler sınıfı.
Gelecek yazı,yukarıdaki başlıkların açılımı ile devam edecek.Siz gerçeklerin takipçileri iseniz,gerçekleri söyleyerek kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden kişiliklerden uzak durmanızı tavsiye ederim.Saygılarımla.Gerçek Kuantum Düşünce Grubu Kurucusu, Başkanı: Ahmet Nuray www.ahmetnuray.com
ahmetnuray 18/06/2008 : 02:11:09
KUANTUM DÜŞÜNCE TEKNİĞİ
(Eklenme tarihi:17.06.2008) KUANTUM DÜŞÜNCE GRUBU

Kuantum Düşünce Grubu, 7beyazkapı Sanat Grubu tarafından kuruldu. 2004 yılında faaliyetlerine 7 kişi ile başlayan grubun sanatçı sayısı artmaya devam ediyor. www.7beyazkapi.com internet sitesinde, Kuantum Düşünce Grubu’nun çalışmaları da yer alıyor. Kısa bir süre sonra www.kuantumdusuncesanat.com adresindeki internet sitesinin de faaliyete geçmesi ile birlikte konuyla ilgilenen herkese pozitif fikir verecektir.

Pozitif yaşamın ve pozitif düşüncenin, tüm dünyada vazgeçilmez bir kavram, felsefe haline dönüştüğü bir zamanda, sanatın üretken, pozitif düşündürücülüğünün toplumlar arası iletişimi güçlendirmesi, ana amaç oldu bu grup için.

Pozitif üretimin ve pozitif düşüncenin insan zekasına faydalarını anlatmak için yola çıkan Kuantum Düşünce Grubu fertlerinin büyümesinin hikayesidir bu oluşum aslında.

Felsefeci olmayan ama felsefeci gibi düşünen; profesyonel olmayan ama profesyonelleşmek için araştıran, geliştiren aynı fikirler doğrultusunda çığ gibi büyüyen bir grubun başlangıcı oldu KUANTUM DÜŞÜNCE GRUBU.

Fikir üreten beyinlerin yapıcı gücünün farkına varan, düşlerin gerçek öyküsü oldu Kuantum Düşünce Grubu.

Bugünlerde harıl harıl çalışıyorlar bu topraklarda fikirler yeşersin diye… Yeşeren tohumların kök salması için de proje üzerine proje üretiyorlar. Pozitif beyinleri ile öncelikle kendileri için değil, projelerini her kim faydalı hale getirebilecekse onun için, hep birlikte, kuantum düşüncenin özü ile çalışıyorlar. Grupta her türlü fikir tartışılıyor. Olumlu ve yaratıcı her fikir, uygulanabilecek her alanı kapsıyor.
• Sanat ve ötesi
• Başarı ve öncelikleri
• Eğitim ve faydaları
• Çalışmak ve üretmek
• Üretmek ve paylaşmak
• Paylaşmak ve çoğalmak
• Pozitif düşünmek ve düşündürmek
• Keşfetmek ve keşfedilmek

Kısacası yapmak; asla yıkmamak grubun vazgeçilmez temel ilkesi.

• Kuantum Düşünce Grubu’ndanım.
• Pozitif düşünerek keşfetmektir amacım.
• Öğretmektir, gelişmektir uğraşım.
• Vermekle çoğalmaktadır güçlerim.
• Sevmekle gelişir pozitif düşüncelerim.
• Pozitifleştikçe gelişir hücrelerim.
• Taş üzerine taş koymaktır ana hedefim.
• Var olmak, oluşturmaktır benim ilkelerim.

diye söyler Kuantum Düşünce Grubu’nun her üyesi.

• Gönüllü üyeliktir bu, zoraki değil.
• Pozitif bağlılıktır bu değişken değil.
• Bugün var pozitif düşünce tarzı, yarınlarda da.
• Sonsuza dek var olacak pozitif yaşam, üretken düşünce tarzı.

Olumsuz şeyler düşleyemeyen bu grubun elemanları. “Hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmaz” felsefesi ile hareket ediyor.

“İnsan beyninde var olan değerler, kullanılmadığı için yok sayılamaz. Sadece keşfetmeyi bilin. Kendi öz benliğinizin derinliklerinde var olan pozitif enerjiyi kullanmayı öğrenin.” der, bu grubun insanları. Öğrenin nasıl çalışabileceğini, beyninizin tüm kapasitesini. Bu da beyninizin ürettiği düşlerin tümünü hayata geçirmeyi mümkün kılar. Yeter ki pozitif düşünün. Pozitifçe araştırın. Pozitif hissedin ki; size bahşedilenleri kademe kademe keşfedin. Var olan enerjinizin; var olan düşlerinizi, bugün de var olan geleceğinizi nasıl işlevsel hale getirebileceğini araştırın. Kendi öz benliğinizin keşfine çıkmak, kader içinde gezinmeye benzer. Sonu görünmeyen okyanuslar misali.

Yeterlilik kavramının ayrıca her beyinde, her düşte ne anlam ifade ettiğinin de altının çizilmesi gerekir. Her istediğini bir an evvel elde etmek isteyenlere sıkça rastlamışızdır. Bu sabırsız grubun hayat merdiveninin zorlu basamaklarına takılıp düştüklerine hepimiz birkaç kez şahit olmuşuzdur. Unutulmamalıdır ki; merdivenleri tek tek çıkan yorulmaz. İkişer ikişer çıkan yorulur. Basamakları üçerli çıkmaya kalkanlar da vardır hayatta. Merdivenleri bir an evvel çıkmak isteyenler emin olunuz zirveye çıkamadan bezgin düşerler.

Anlaşıldığı gibi zamana karşı yarışmak yerine zaman içinde, zamanı dolu dolu yaşamak, her anın hakkını vererek, her anlamın değerini bilerek yaşamak, pozitif yaşam felsefesidir (Kuantum Düşünce Sanatı).

İmkansızı düşlemiyor bu grup. Olmayacakları zorlamak yerine olasılığın, pozitif potansiyelle bezendiği bir yaşam felsefesi düşlüyor grubun takipçileri. Hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmaz felsefesine dayanarak bu grubun üyeleri der ki:

Düşünen beyinlerde var olan pozitif değerler (enerji molekülleri) kullanılmadığı için yok sayılamaz. Sadece keşfetmeyi bilin. Kendi iç dinamiklerinizde var olan pozitif enerjiyi işlevsel hale getirmeyi öğrenin.

Öğrenin nasıl çalışabileceğini düşlerinizin tüm kapasitesini. Pozitif düşünce mümkün kılar sizlere, kullanılmayan değerlerin keşfedilmesini. Yeter ki yapıcı düşünün, olumlu araştırın. Pozitif hissedin ki pozitif olmanın zevki ile dolu dolu yaşayın.

Var olmak ile olmamak arasında ki incecik bir çizginin farkına varanlar, kaderlerinin kendi ellerinde olduğunu; çalışarak, keşfederek, yaşa****, yaşatarak kısacası insan olarak düşünmekten zevk alırlar. Kuantum Düşünce Grubu Kurucusu, Başkanı: Ahmet Nuray www.ahmetnuray.com
kime_ez 15/04/2007 : 21:52:39
tartışmalarda konun sosyal yanı değerlendirilirken belirsizliğin asıl belirleyici olduğu üzerinde duruluyor.Canlının ve diyerlerinin temelde kendini koruma ve kollama isteği ya da en az enerjiyle en büyük sonucu doğurma amacı bence bu düşünceyle zıtlaşmaktadır.quantumun adeta günümüzde kullandığımız kader anlayışına denk gelen bu tanımı zamanın metafizik açıklamasını reforme edilmiş halini andırıyor.quantum hadise yi teknik açıdan anlamlandırma paradigmasıdır ve kendini aşmak için doğduğu aşikardır.Ara paradigmadır ve sonraki adımda meydana çıkabilecek şoklara hazır etme uğraşıdır.aslında biyolojik ve fiziksel karşılığını çoktan bulmuş bu paradigma zamanın kutsallarını kendini sorgulayan bizce sorgulatan gücü ortaya çıkaran sosyal ,toplumsal iradenin karşılığıdır.adı geçen belirsizlik netleşirken kuarkların temel yapıtaşlarının labaratuar şartlarında elde edilen adı herneyselerin bir zamanlar karadelik vardı şimdi nerdeler bilmiyorum dedirtecek icatlar olduğu açıktır.sizden açılım beklemekteyim..saygılar
dengiza 06/01/2007 : 18:30:57

merhaba...yorumunuzu okudum...denge vb konuları tartışmak önemli fakat yanılan düşünceleride eleştirmek gerekir.şimdi marksizimin yanılgısı,toplumların gelişimini zorunlu olarak iktidara ve devlete bağlamış olması hata veya yanlıştı.yani zorunlu ekmiş gibi bakışı yanlıştı.oysa devlet ve iktidar halkların kamburu ayrıca mayasında anti eşitlik anti özgürlük olduğu tezi yanılgının temel eleştirisiydi ve doğruya yakın tez gibi geliyor.
ayrıca,insan doğa toplum yorumu mekanik düşünceyle ele almakta..ikinci bir yanlıştı..doğa yasaları,tanrı yasaları,sosyolojik yasalarive en son bilimsel yasaların düşünce kökenlerinde doğmatik yorumlayış vardır.aslında tarih,hegelin aristonun vb dediği gibi idealist meteryalist düşünce çatışması tarihin ilerleyiş motorudur tezleri yanlıştır.bugünkü bütün kavga ve uçların kökeninde bu bakış ve davranış vardır.bunun kökeninindede sümer rahiplerinin zihniyeti oluşturma aşaamasında olmuştur..doğmatik düşünceyi bu süreçlerde kalıplaşmıştır.
insan doanın bir uzantısıdır.canlı doğanın muhakeme yeteneğine kavuşmuş maddesidir.doğaya eko sistemle bağlıdır.öyle çevreci vb yorumlayış yanlıştır.yani insan doğanın canlı hafızasıdır.açıkçası diyalektik bakış tamamlayıcılıktır.bu bakış dengeninde çözümü,doğmatik bakışında panzehiridir..........
selamlar
derya 15/12/2006 : 21:25:52
herkeese merhaba
Rohan arkadasin sorusu anlamliydi. Gunumuz toplumunda insanin yasadigi bircok sorunun temelinde dusuncedeki dogmatikligin ya da dengesiz bakis acisinin yattigi dogru.
Bu konuda bir ornek verebiliriz. Duygusal zeka ile analitik zekanin bugun insaninda dengesiz olusu insani bircok cozumsuzlukle basbasa birakiyor. Ozellikle bati merkezli dusunce analitik zekayi duygusal zekadan kopararak insana en buyuk kotulugu yapti.Insanin kafasinda atom bombasini patlatti.Bilimi ahlaktan felsefeden kopardi. Bu dengesizlik oyle bir buyudu ki bir tarafta her seyi hiclestiren bireycilik gelisirken diger tarafta bireyi tumden yok sayan asiri toplumsallik olustu.
Bir baska ornek insanin doga veya toplum karsisindaki durumudur. Insan ne doganin icindeki her sey gibi bir gelisimi yasamistir ne de onun tamamen uzerinde bir varliktir. birincisi insanin cok basitlestirmek olur ikincisi insani bireyciligin allahi, iktidarin tapicisi, bencil yapar. doganin icindeki her sey gibi gelisimi derken siradanlastirmaktan soz ediyorum. Insani maddenin gelisiminin bir sonucu olarak degerlendirmek de buyuk bir hata olur. nitekim marksizm bile bu konuda hata yapti. Insanin toplumsallasma ile var oldugu gercegi uzerinde fazla durulmadi. yine tersinden bireyciligin insani yok olusa goturecegi hesaplanamadi. insanlik tarihini sinifli toplum tarihi olarak almak koskoca bir dogal toplum kazanimlarini yok saymak oldu. ve yine kapitalizme belki de en buyuk katkiyi yapmis olmaktan kurtulamadi.
simdilik bu kadarla birakiyorum arkadaslar
denge konusu gercekten onemli. bu konuda kuantumun bircok yaklasimi cozum sunuyor. Her sey birbiri ile bir etkilesim icindedir.
YIne diyalektik dusuncenin de bununla iliskili oldugunu dusunuyorum. Denge diyalektik dusuncede anlam buluyor. insanlikgin diyalektik dusunceyi nekadar kavradigi tartismalidir. dogmatik dusuncenin etkileri halen etkisini gostermektedir.
tesekkurler
dengiza 15/12/2006 : 10:41:46

merhaba....derya arkadaşımız nerelerde acaba?rohan arkadaşımız ironi yapmış sanırım...belki doğaya matemetiksel bakıyor..bilemiyorum.ama denge kavramı doğru bir kavram.düşüncelerini açıklasa belki bzde katkımızı sunardık..neye nsıl bakıyor?çünkü optimel denge konusu doğa,toplum ve canlı türüne karşı yeni bir bkışı sunuor..yada soruma karşı yorumlarınız nedir?
selamlar
dengiza 07/12/2006 : 14:44:12

selamlar..cevaplara yakın sorularınızı okudum..hakikaten tartışılacak önemli konulardır bunlar.analitik zeka ile duygusal zeka arasındaki fark taban tavana zıt konular.analitik zekayı yadsımıyorum ama getirdiklerinide çözmemiz gerekiyor.
analitik zeka ile duygusal zeka doğal toplum dediğimiz toplumsal form çağındada vardır.fakat dengelidir.analitik zeka dediğimiz akıl biçimi hala toplumsal düzeye kavuşmamıştır.daha çok duygusal zeka dediğimiz yön o evrede toplumsal form olarak ana etrafınsa gelişen üretimdir.analitik zeka ise,çoban kabilelerde kendisini geliştiren doğa-avcı biçimindeki yaşayıştır.ama toplumsallaşmamıştır.denge vardır öncülük misyonu anadadır.ana etrafında biriken artı değer daha sonra sömürü çarkı dediğimiz sınıflı toplum düzenini açığa çıkartır.analitik zeka toplumsal forma dönüşür ama devletin öz düşüncesine dönüşür.duygusal zeka ise kaybolur.çünkü ana ve kadın emeğini yadsı**** zor ve despotik dediğimiz hiyerarşik düzen dönemi başlar.denge kaybolur çıkarcı iktidarcı dönem böylece başlar.
madenin sezgiselliğini insandaki duygusal zeka ile benzetmekten çok bağını koyabiliriz.şu anda gelişen gerçeğe takın tez,animist diyalektiktir.doğayı ilk insan gibi canlı kendi döngüsünde zekalıdır dediğimizde sorunuzada cevap olabilir.kaldıki kadının sezgiselliği parçacığın yaklaşımına benzetebiliriz.kaldıki insanı maddenin en gelişmiç hali olarak isimlendirdiğimizde madenin sezgiselliğini-insanında bu sezgiselliğin yoğunlaşmış halidir söylemi gerçeğe yakın görmek gerekmiyormu?
doğmatizme gelince,hiherarşik devletçi toplumun gelişimiyle birlikte gelişentoplum yapısı kendisiyle yabancılaşmayla ele aldığımızda,doğmatizmide anlamış oluruz.ak ve kara mantığı hiyerarşiyle birlikte gelişmiştir.determinizm sınıflarla birlikte gelişmiştir.bu düşünce yapısını,sümerlerde oluşum merkezi dediğimiz zigguratlarda temeli atılmıştır.orayı araştırmak en büyük zihniyet ve vijdan devrimini yaratacaktır...........

selamlar saygılar
dengiza 07/12/2006 : 14:02:42

deryaya selam.
derya 05/12/2006 : 18:42:14
sorularima cevap olabilecek kimse yok mu
derya 03/12/2006 : 21:36:40
sayin dengiza ve platformdaki arkadaslar
tartismalarin bir kismina baktim. benim merak ettigim konu analitik zeka ile duygusal zekayi nasil tanimlayacagiz.
Analitik zekayi sinifli topluma mal etmek ne kadar dogru olur.
Ayrica kuantum fiziginde bahsedilen maddenin sezgiselligini insandaki duygusal zeka ile benzetebilir miyiz.
Son olarak kuantum fiziginde bile artik maddenin sezgiselliginden,cesitliliginden ozgur tercihliliginden , surekli degisiminden bahsedilirken insanlarin bugun bu kadar dogmatizmin etkisinde olmalarini nasil aciklayacagiz.
Tesekkurler
rohan 15/11/2006 : 23:58:33
SELAMLAR SONSUZDUR BIZDEN
DUYANLAR YOKSUNDUR BIZDEN
DENIZLER DURGUNDUR EBEDIDEN
RAKAMLAR SONSUZDUR SONSUZ GECMISTEN....

MERHABA ARKADAS.... YAZINDA EKSIK OLAN TEK BIR a HARFI.... TOPLAMDA SORDUGUN WE YERINE 1 SORU SAYDIGIN 4 SORU.... BU DEMEK OLUYORKI A1.4= SENIN ARADIGIN CEWAPTIR.... SORUNA BASLAMADAN ONCE YAPMIS OLDUGUN ACIKLAMACI ALTYAZIN SADECE BUNA GEREK DUYAN INSANLAR ICIN OLMUS.. BU DA DOGA KAWRAMINA KESINLIKLE KARSI.. BU DUSUNDURUCU... AYRICA ISTEDIGIN SONUCA ULASMAN ICIN HERSEYDEN ONCE DENGE KAWRAMINI we KURAMINI ESIT SEWIYELERDE TUTMAYI BECEREN BIR SISTEMI KURMANI GEREKTIRIR... BENCE SADECE TEHLIKELI AKILLAR BIRBIRINI KOWALAR:) IYIAKSAMLAR...
dengiza 18/09/2006 : 11:56:03
merhaba..çoktandır buralarda değildim ama yazı hala askıda..kendisine güvenen buyursun..sizin ilginiz için teşekürler.yine başka yada devamı için kim ne bekliyor? selamlar
ilayda 26/02/2006 : 18:10:45
merhaba niye hiç mesaj yok ya,,,,,!
kime_ez 03/02/2006 : 11:52:35
merhaba...
konuya cevap yazılmıyorda, quote yapılıyor(alıntı)....
neden acaba?
durdaneog 04/01/2006 : 09:38:28
Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - dengiza
Selam Mim ve Kenan_kablan arkadaşlar.

Cevaplarınızı okudum.Yazılarınıza cevap vermem gerekliliğindeyim sanki.Tartışma uzayacak gibi.Bu da hoşuma gider tabii.Neyse konuya geçelim.Beyin fırtınası böyle zeminlerde faydalıdır.
1.si mim BEY Newtoncu fizik ile Kuantum fiziğinin birbirini desteklediğini söylemiş.
----- Doğrudur.Ama analizsiz bir destekleme formülünün açımlanmaz ise yuvarlak bir kavram olarak kalır.Çünkü tüm bilim ve bilimsel gelişma insan ürünüdür.Ve her çağda dönemde farklı bir renkle tarih sahnesine çıkmış olur.çağlar birbirlerini alıp genişletme, geliştirme ve büyütme gibi bir zirveyi sürekli yaşar.söz ettiğimse şu ki; Newtoncu fizik milattan sonra 700 lerden başlayan doğa felsefesi ve evren anlayışlarının son habercisidir.Örneğin Aristo öncesi ve aristoya kadar ki süreçteki evren anlayışı aristocu mantık ve bunun yan kolları olan diğer kollardır.Buna ARİSTOCU PARADİGMA diyoruz.Aristodan sonraki süreçte dikkat edilirse aristonun evren anlayışında koptukça yeni zihniyet, yeni bir bakış gelişiyor.Bu gelişmelerin en son halkası da Newtondur.Aristodan sonraaki tüm kopuşların habercisi olan b.adamların bunu newton'la Zirveleştirerek kendi bilimsel evren anlayışını tanımlıyor.Klasik fiziğin 19. yy kadar ki geçerliliği olurken sonradan Einstein'in Heisenberg, Planck vb ortaya çıkışları mikro dünyada çözümsüz kalan klasik fiziğin kuantumla açıklanabileceğini ortaya koyabildiler...Dikkat edilirse ; bilimde düz bir çizgide gelişmez...Bir paradigma kendi iç gelişmeleri açısından birbirini destekleme, geliştirme mümkün iken ki Örneğin ; Platon,Pitagoras,Thales,Archimedes,Öklit vb.Tümü aristocu paradigmanın doğurmasında etkileyen, destekleyen temel aktörlerdir.
Buda gösteriyor ki; bilimsel devrim geçmişi aşan ve aradaki mesafeyi açtığı müddetçe bilimsel teze ulaşma özelliği olan devrimlerdir.

2.si "Paradigma oluşturulmaz"
--------> bana göre paradigma lab. ortamında ortaya çımış ve bilimsel çalışmlaar için kullanılmış bir kavram olsa dahi toplumsal sosyal bilimlerde hayli sıkça kullanılmış ve hala kullanılan ve bana göre de doğru olan bir ifadedir.paradigma dizelerin bütünüdür.Dünde belirtmiştim.Önce bilimsel teknik anlamında gelişir.Ör; Newtoncu evren anlayışı yerçekim yasası büyük bir devrim olarak kabul görmüştür.Bilim dünyasında bu gelişmeler olurken kapitalist çağda gelişen sanayi devrimi fabrikalar iletişim araçları vb Newtoncu Paradigma sonrasında sosyal hayata toplumsal hayata Nasıl bir refah? nasıl 1 Üretim? Nasıl bir zihniyet? vb. olduğunu sorarsanız cevabını verdiğim örneklerle izah ederim.Aydınlanma çağıyla birlikte gelişen felsefik akımlar siyasal akılmlar mistik akımlar gronostik akımlar vb. gıdasını bilimsel gelişmelere dayalı olduğu ve bu gelişmelerin sonucunda yaratılan modernist PARADİGMAnın felsefe anlayışı olan liberalizm,milliyetçilik,sosyalizm, sosyal-demokrasi vb. akımlar modernist paradigmanın ürünleridir.
o zaman sizce şu anda yaşadığımız ve evrensel olarak yaşayan KAOS ( kaotik durum) un izahı nedir?
Bence kuantumsal gelişmeler bilimsel, gelişmelerin yol açtığı şimdi sıra toplumsal aydınlanmada.yani yeni kimlik krizi kaosa yol açan asıl etken oluyor.

tartışmaya her zaman varım...
Ve
SAyın Kenen_kablan

1.si "Kuantum görüşünde madde yoktur"
-----> Görüşünüz çok akıl karı değil yani.Doğrudur NEwtoncu madde anlayışı kaba materyalist anlayışa dayandırıldı.canlının atmosfer-hidrosfer-toposfer vb. koşullar maddeyi yada canlıyı yaratan koşullardır.Bu doğru olmasına rağmen çok kaba bir madde tanımıdır.Kuantumda ise bunu olduğu gibi kabul eder.AMa bununla SINIRRLI kalmaz.Canlının his ve sezgilerle var olabileceğini kabul görür.Maddeyi de yok olma gibi bir tanımı yoktur, olmadıda..Nerden çıkarıyorsunuz?

diğer sorunlar ve sorular için hep beraber tartışıp cevap vermeye çalışacağım...
Selamlar

albyrk 24/09/2005 : 21:00:53
Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - dengiza
Merhaba Kenan_Kablan...
Verdiğiniz cevabı okudum.Teşekkürler.Anlaşılan "akıl karı değil" cümlemden olumsuz anlamda etkilenmişsiniz.İlk başta özür diliyorum.Biliyorsunuz tartıştığımız zemin özgür bir platformdur.Sistem içinde çokça görülen karşılıklı dil sataşmalarına benzemiyor.Burada belirtilen her kavram felsefik veyahut bilimsel kavramlardır.özgürce fikir beyan etmek varlığın doğasıdır.Ama, insan toplumsal bir varlık olduğu için edindiği alışkanlıkla, özellikler bazen ve en önemlisi insanı bakış açısına yansıtılan sis perdelerinin bir alt zemini olabiliyor.Ben buna " KÜLTÜREL ŞEKİLLENME" diyorum.Diyaloğumuzda sizi kıran bir yaklaşımım olduysa nedeni bu alışkanlıklar ve özelliklere bağlıyorum.
Düşüncenize saygılı olmakla birlikte açmak istediğim bazı konular var.benim dalım fizik değil.Sosyal bilimciyim.Sen buna siyaset bilimciside diyebilirsin.Olaya bu açıdan bakıyorum.
Maddeyle ile ilgili düşünceniz ve izah tarzınız etkileyici.Fakat; ne Newton'da ne de Kuantumda MADDE yi dışlayan bir yaklaşım bulmadım, bulunmamaktadır.Sizin "KUANTUM" böyle söylüyor demenize anlam verememiştim.Bence sorun burdan kaynaklanıyor.Yoksa "MADDE VE RUH" ikilemi üzarinde 5000 yıllık bir tartışma sürüp gidiyor.Ben bu tartışmaya girmek istemiyorum.
ATOM ALTI PARÇAÇIKlarda'ki atomun parçalanmasıyla birlikte ortaya çıkan parçacıkların çokluğu üzerine yeni bir bilimsel sistem inşa edilmektedir.Einstain'in belirttiği gibi 'Madde sıkıştırılmış enerjidir' tanımı atom-altı dünyada olan bitenleri açıklayan bir tanımdır bence.
Her parçacığın kendi mantığı ve kendi tercihi vardır.Yani parçacıklar özgürdür.Doğal düzen içerisinde basitten karmaşığa bir doğal ilişki biçimiyle keni örgüt yapısını sistemini ve yasasını oluşturuyor.Yani ÖZCesi önce yasa vardı tezi atomaltı dünyasında işlememektedir.Yasanın olduğu yerde irade yoktur.Maddenin "özbenlik" ilkesine göre bu formül geçersizdir.Sanıldığı gibi atomaltı parçacıklar dünyasında tekdüzelik ile teklik değil çok yönlülüğü, olasılığı ve sezgiselliği öğrenerek ak-kara mantığını aşarak yeni bir algılayış ve yeni bir bakışa sahip olmayı, yine aynı kuantumsal zenginlik ve çeşitliliğe bakarak çok renklilik ve zenginliğin toplumsal demokrasi modelinin maddenin kendi zekasıyla yaşadığı uyumdan öğrenmekteyiz.Bu veriler, şunu kanıtlamıyormu?-- Aslında maddenin kendi içindeki yaşamı ve zeka düzeyini tanıdığımız ve kavradığımız ölçüde, insan toplumu olarak yaşadığımız toplumsal soruları aşarak, daha mureffeh bir yaşayış tarzını yakalamış olacağız.Şair " Bir orman kadar birlik kardeşçe bir ağaç kadar hür" derken aslında doğada büyük bir ğitim alarak toplumun huzurlu yaşayışını bireyin toplumla uyumlu olmasını dile getirmektedir.
Bu tartışmalara paralel maddenin tüm yapıtaşları kendine has bir "özbenliğe" sahip olduğunu söylemek saçma bir söylem mi olur?Sonuçta bu bir tartışmadır.Ancak bütün bilimsel veriler kozmozun ince bir zihniyete sahip olduğu gibi, özbenlik ve özbenlik sınırlarınada sahip olduğ kanısı insanda geliştiriliyor.Dikkat edilirse + ve - ( artı ve eksi) dediğimiz olayın birbirine teması ve cereyan edilişleri ve bu cereyan ediliş bir özbenlik sınırının ihlal edilmesi, bu ihlal sonucunda gösterilen refleks değilmidir?Yine elektronun hareketinin tamamiyla olasılıklara bağlı olması, herhangi bir yasaya bağlı ve monolitik hareketten ÇOK kendi tercihine dayalı devinmesi ÖZGÜR bir tercihe sahip olduğu manasına gelmiyormu?Çünkü maddeyikaba ve cansız olarak ele alan DETERMİNİST anlayışın kanısı şudur : MAdde başta belirlenmiş yasalara göre hareket eder.MAdde içindeki enerji salınımları iyi gözetlenirse şu kadar sürede şu kadar salınım periyodik olarak gerçekleşip, bilinebileceği kesin olarak bilinebilir anlayışıdır.Yine evrendeki tüm maddelerin şu andaki konum ve hızları bilinirse ileride neler olacağı deha zekalar bilebileceği hususudur.Ancak KUANTUM MEK. kanıtlıyorki; periyodik bir salınımdan çok, maddenin iç yoğunlaşması sonucunda kesik kesik kuantaların dışa salınıyor olması ve bu salınımların önceden kestirilebilmesinin olnaklı olmayışıdır.Çünkü kuantum "OLASILIK" a dayanır.Şunu demek istiyorum.PARÇACIK üzerine hiç bir yasa koyucu TANRI anlayışına yer vermez.Dolayısıyla toplumsal bazda önce doğa yasaları sonrasında TANRI yasaları, bilimsel yasalar ve sosyolojik yasalar toplum usunu ve toplumsal gelişme metodunu çözemez, çözmedide.
Klasik fiziğin bilim sınırları gördüğünü, algıladığını bilmsel tespit olarak izah eder.Ötesine KAOS der.KAOS BİLİNMEYENİN BİLİMİ DEĞİLDİR.Kenan arkadaşımıza kuantumla ile ilgili kısacık bilgilreimi böyle izah edebilirim.
....
albyrk 24/09/2005 : 20:52:42
Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - dengiza
Merhaba Kenan_Kablan...
Verdiğiniz cevabı okudum.Teşekkürler.Anlaşılan "akıl karı değil" cümlemden olumsuz anlamda etkilenmişsiniz.İlk başta özür diliyorum.Biliyorsunuz tartıştığımız zemin özgür bir platformdur.Sistem içinde çokça görülen karşılıklı dil sataşmalarına benzemiyor.Burada belirtilen her kavram felsefik veyahut bilimsel kavramlardır.özgürce fikir beyan etmek varlığın doğasıdır.Ama, insan toplumsal bir varlık olduğu için edindiği alışkanlıkla, özellikler bazen ve en önemlisi insanı bakış açısına yansıtılan sis perdelerinin bir alt zemini olabiliyor.Ben buna " KÜLTÜREL ŞEKİLLENME" diyorum.Diyaloğumuzda sizi kıran bir yaklaşımım olduysa nedeni bu alışkanlıklar ve özelliklere bağlıyorum.
Düşüncenize saygılı olmakla birlikte açmak istediğim bazı konular var.benim dalım fizik değil.Sosyal bilimciyim.Sen buna siyaset bilimciside diyebilirsin.Olaya bu açıdan bakıyorum.
Maddeyle ile ilgili düşünceniz ve izah tarzınız etkileyici.Fakat; ne Newton'da ne de Kuantumda MADDE yi dışlayan bir yaklaşım bulmadım, bulunmamaktadır.Sizin "KUANTUM" böyle söylüyor demenize anlam verememiştim.Bence sorun burdan kaynaklanıyor.Yoksa "MADDE VE RUH" ikilemi üzarinde 5000 yıllık bir tartışma sürüp gidiyor.Ben bu tartışmaya girmek istemiyorum.
ATOM ALTI PARÇAÇIKlarda'ki atomun parçalanmasıyla birlikte ortaya çıkan parçacıkların çokluğu üzerine yeni bir bilimsel sistem inşa edilmektedir.Einstain'in belirttiği gibi 'Madde sıkıştırılmış enerjidir' tanımı atom-altı dünyada olan bitenleri açıklayan bir tanımdır bence.
Her parçacığın kendi mantığı ve kendi tercihi vardır.Yani parçacıklar özgürdür.Doğal düzen içerisinde basitten karmaşığa bir doğal ilişki biçimiyle keni örgüt yapısını sistemini ve yasasını oluşturuyor.Yani ÖZCesi önce yasa vardı tezi atomaltı dünyasında işlememektedir.Yasanın olduğu yerde irade yoktur.Maddenin "özbenlik" ilkesine göre bu formül geçersizdir.Sanıldığı gibi atomaltı parçacıklar dünyasında tekdüzelik ile teklik değil çok yönlülüğü, olasılığı ve sezgiselliği öğrenerek ak-kara mantığını aşarak yeni bir algılayış ve yeni bir bakışa sahip olmayı, yine aynı kuantumsal zenginlik ve çeşitliliğe bakarak çok renklilik ve zenginliğin toplumsal demokrasi modelinin maddenin kendi zekasıyla yaşadığı uyumdan öğrenmekteyiz.Bu veriler, şunu kanıtlamıyormu?-- Aslında maddenin kendi içindeki yaşamı ve zeka düzeyini tanıdığımız ve kavradığımız ölçüde, insan toplumu olarak yaşadığımız toplumsal soruları aşarak, daha mureffeh bir yaşayış tarzını yakalamış olacağız.Şair " Bir orman kadar birlik kardeşçe bir ağaç kadar hür" derken aslında doğada büyük bir ğitim alarak toplumun huzurlu yaşayışını bireyin toplumla uyumlu olmasını dile getirmektedir.
Bu tartışmalara paralel maddenin tüm yapıtaşları kendine has bir "özbenliğe" sahip olduğunu söylemek saçma bir söylem mi olur?Sonuçta bu bir tartışmadır.Ancak bütün bilimsel veriler kozmozun ince bir zihniyete sahip olduğu gibi, özbenlik ve özbenlik sınırlarınada sahip olduğ kanısı insanda geliştiriliyor.Dikkat edilirse + ve - ( artı ve eksi) dediğimiz olayın birbirine teması ve cereyan edilişleri ve bu cereyan ediliş bir özbenlik sınırının ihlal edilmesi, bu ihlal sonucunda gösterilen refleks değilmidir?Yine elektronun hareketinin tamamiyla olasılıklara bağlı olması, herhangi bir yasaya bağlı ve monolitik hareketten ÇOK kendi tercihine dayalı devinmesi ÖZGÜR bir tercihe sahip olduğu manasına gelmiyormu?Çünkü maddeyikaba ve cansız olarak ele alan DETERMİNİST anlayışın kanısı şudur : MAdde başta belirlenmiş yasalara göre hareket eder.MAdde içindeki enerji salınımları iyi gözetlenirse şu kadar sürede şu kadar salınım periyodik olarak gerçekleşip, bilinebileceği kesin olarak bilinebilir anlayışıdır.Yine evrendeki tüm maddelerin şu andaki konum ve hızları bilinirse ileride neler olacağı deha zekalar bilebileceği hususudur.Ancak KUANTUM MEK. kanıtlıyorki; periyodik bir salınımdan çok, maddenin iç yoğunlaşması sonucunda kesik kesik kuantaların dışa salınıyor olması ve bu salınımların önceden kestirilebilmesinin olnaklı olmayışıdır.Çünkü kuantum "OLASILIK" a dayanır.Şunu demek istiyorum.PARÇACIK üzerine hiç bir yasa koyucu TANRI anlayışına yer vermez.Dolayısıyla toplumsal bazda önce doğa yasaları sonrasında TANRI yasaları, bilimsel yasalar ve sosyolojik yasalar toplum usunu ve toplumsal gelişme metodunu çözemez, çözmedide.
Klasik fiziğin bilim sınırları gördüğünü, algıladığını bilmsel tespit olarak izah eder.Ötesine KAOS der.KAOS BİLİNMEYENİN BİLİMİ DEĞİLDİR.Kenan arkadaşımıza kuantumla ile ilgili kısacık bilgilreimi böyle izah edebilirim.
....
dengiza 08/02/2005 : 14:43:28
Sayın Levent merhabalar ...

Yazınızı okudum.demokratik- ekolojik toplum paradigması üzerindeki düşünceleri beğenmişsiniz.Gerçekten bugünkü evrensel çapta, küresel yayılmaya karşı insanlığın ve halkların cevabı az önceki paradigmadan geçtiğini düşünüyorum.Bununda felsefik ve yeni bilimsel düşünceye dayalı bir kuram oldugunu belirtmeliyim.Klasik, şematik ve doğmatik tüm tanım ve tanımlamalar bugün toplum ruhunun ve toplumun gelişme metoduna cevap olamıyor...
Her düşünsel form aslında topluma müdahaledir.Her gelişmede (tarihteki) çıkış itibariyle yeni fikire ve ahlak yapısna dayalı oldugunu ve bu fikir ve ahlak yapısıyla yeniden toplumsal sözleşmenin yarattığına tanık olmaktayız.Bundan dolayı türkiyede yaşadığımız için bunu Türkiye somutunda örneklendirebiliriz.

Genelde zihniyet ve vicdan devrimi her ülkede oldug gibi Türkiyede bunun yaratılması şart gerçekten zihniyet ve ruhsal dünyada ciddi darlıklar yaşanıyor.Çoğu mutluluğu ekonomik idare rahat bir yaşamda arıyor.yanlız dünya güzellikleri ile rahat olunamaz.Kirli ruhlar rahat değil.Görüyorsunuz herkes çağın olanaklarından yararlanıyor.Ama rahat değiller.Rahatlığı emecek bir ruh yok.Çünkü vicdan sorunlarını çözmüş değiller.
Peygamberler neden o kadar önemli ? Çünkü kırk yıl çile çekerek yeni bir vicdan yarattıkları için...Ömürlerini insanların duyguda,düşüncede,ruhta değişimlerine adamış oldukları için.Dikkat edilirse; yeni zihniyet ve vicdan devrimini yaratanlar peygamberlerdir.Bugün ortadoğuda ve türkiyede ruhlar soğumuş,Zihniyet kalıplaşmış kin tohumları ekilmiş nefret kültürüyle yaşıyorlar.
ilk soru- Sevgi kültürü nasıl yaratılır?
Doğadan kopmuş toplumsal değerlerden soyutlanmış insan canavarlaşmaz mı ? Doğayı dahi, özel mülkiyet gibi kendi güdüsel çıkarları için kullanan insanoğlu doğal felakete yani, ekolojik felakete yol açmadımı?Toplumda insanların birbirlerine karşı önyargılı nefret edici "ötekileştirilmiş" kısacası toplum sosyalitesini parçalayan, daha çok kar, daha çok menfaat, daha çok şiddet, daha çok demagoji değil midir?Bireyin, doğadan kopması toplumdan yabancılaşması son gördüğümüz tablo değil MİDİR?Birey ve toplum dengesi insan ile doğa ilişkisini toplum ve diğer toplumlar ile ilişkisi, doğu ve batı ilişkisini nasıl kurmalıyız?
İşte, demokratik ve ekolojik toplum paradigması bunun çözüm metodudur.Herşey değişiyor diye savrulan bu savurmaya karşı kabuğuna çekilen bir yöntemle toplum ihtiyacını giderebilirmiyiz?Bence değişimin arkasında derin felsefik bir mantık vardır.Yenir bir çağ çözümlenmesine ihtiyaç vardır.gerçekten yeni bir çağa giriyoruz.Bazıları buna "postmodern çağ" diyor.Bazıları "küresel" bazıları, "bilgisayar,uzay" çağı bazıları "tarihin sonu" diyor.Bizde " DEMOKRATİK UYGARLIK ÇAĞI" diyoruz.Bunu yeni zihniyet ve vicdan çıkışıyla yeniden bir toplumsal sözleşme ile temellendirileceğini söylüyoruz.İsterseniz, bu zihniyet ve vicdan devrimini kendi aramızda birbirimizle başlatmamızın gerektiği inancındayım.Benim inanca yaklaşımım , özgürlükçüdür.İnanç yaşama dairdir.Çünkü ilk İnsan; inanarak düşündü.Toplumların gelişimiyle birlikte düşünce ile inanç çatallaştı.Birisi felsefe yani bilimsel düşünceye dönüştü, diğeri inanç yani ahlaki ölçüler oldu.Ahlaki ve inanca dayalı yaşamı siyasete,felsefeye,bilime vb vb. bulaştırmama süreci başladı.Bilimsel düşüncede, inancı ve ahlkai yaşamı çürütmeyerek bu ikisini bir sentezde buluşturarak "yaşanılabilir" olabileceği ilkesi bende mevcuttur.Kültürlere ilişkin ise her toplumu kültürel bir merkez olarak düşünürsek,doğuştan gelen hakları vardır.Etnisite bir gerçekliktir.Ben buna kültür olarak bakıyorum.Örneğin; Türklerin bir kültürel tarihi vardır.kürtlerinde bir kültürel tarihi vardır, vb vb .Ben bunların kendi tarihlerini, kendi yaşamlarını,kendi geleneklerini ve fikirlerini özgürce yaşatmalarından yanayım.Bunlarında bir çatı altında 2 halk olarak özgürce yaşamalarından yanayım.Kaldı ki; 1000 yıldır birlikte yaşamışlar, bugüne kadar dışa karşı birlikte mücadele etmişler.Dış oyunları birlikte bozmuşlar.genel aşamada aşırı şövenist ırkçı bakışla bir şiddet dönemini vatanseverlik adına ülkeyi kan gölüne dönüştürmüşler.Sizce bunun çözümü nasıl OLMALI? çünkü en temel sorun bugün Türkiye'de budur.Belirttiğim demokratik ölçüler temelinde bu sorunların çözümü en makul olanıdır.Dinin siyasallaşması ne kadar tehlikeliyse, etnisitenin ben merkezci yaklaşımıda o derece tehlikelidir.Bunun dışında demokratik çözüm benim bakış açımdır.Bendeki zihniyet değişimi ve vicdan devrimi BUDUR.Örneğin; devletin dili olmaz.Devletin resmi dili olur.Semboller ortak değerimizdir.Yurttaşın devlete karşı bireysel sorumlluğu vardır.Devleinde yurttaşa karşı sorumluluğu vardır.Ama kültür olarak baktığımızda kürtlerinde bir halk olarak kendi yaşamlarını kendileri belirlemesi gerekiyor.Buda örgütlenme, parti kurma vb vb gibi bunun olması içinde anayasanın değişmesi gerekiyor.Ortak vatanda birlikte özgürce, eşitlik ilkesiyle yaşanılabilir bir ortamın sizce hangi zihniyet kurabilir?
Kaldı ki; tüm klasik partiler toplum sorunlarına ihtiyaç olamıyor.bazıları iflas etmiş.bazıları kabuguna çekilmiş.Bazıları ülkeyi dışa peşkeş çekiyor.Bazıları dini su-i istimal ediyor.BAzıları laikliği din düşmanlığı ilan ediyor.O zaman nasıl bir oluşum?Nasıl bir müdahale? Nasıl bir çözüm gücü? sorusu çok hayati bir sorudur.Ben şikayet etmiyorum sadece toplumu analiz ederek nasıl bir çıkış olabileceği üzerine yoğunlaşıyorum.Demogoji ile bu olumsuz süreci uzatabilirsin.Ama yaraya sadece bir ağrı kesici ile kısa süreliğine durdurabilirsin.AK partinin de YAPTIĞI budur.kısacası; demokratik cumhuriyet tezi yeni bir hukuk, yeni bir siyaset, yeni bir insan, yeni bir yaşam ve yeni bir model olarak geliyor bana.
Sevgi kültürü diyalog,hoşgörü "yaşa ve yaşat" felsefesi ile yeni bir "demokratik" ülke bu sorunlara çare olur.Bence sivil toplum örgütleri çığ gibi büyümeli.
Bir toplumun gelişmesini öğrenmek istiyorsan ilk önce kadına bakmak gerekiyor.Bir yanıyla karaya bürünmüş bir kadın gerçekliği diğer uç olanı ise pop-magazin kültürüne bulaşmış durumda.İkiside yanlış değil mi?Genel toplumsal seviyeye baktığımızda ki; "bilgi" toplumu diyoruz.Türkiyenin okuma,öğrenim oranı çok geri.Bunun için bilimsel merkezler, sosyal bilim merkezleri,sanat kültür merkezleri kurulmalı.insanın durumuna baktığımızda ya devlet sahibiyim...yada devlete karşı küfürbaz olurum.Bu da ya KUL kültürü yada isyancı kişiliğin şekillenmesine neden oluyor.devletin mayasında anti-özgürlük, anti-eşitlik vardır.Devletinde tarihsel olarak çözümlenmesi gerekmiyormu?Doğu insanı ya "AĞA olurum" ya da " köle olurum" mantığı devleti oligarşiyi beslemiyormu?Hani devlet baba sözü ne kadar çarpıcı gelene "ağa"m gidene "paşa"m kültürü bizim kaderimiz olamaz.Bireysellik bir anlamda özgürlüktür.Kendi iradesi olan kendisi karar veren kendi yanlışını ve doğrusunu ayırt edebilen, kendi ercihini yapabilen insandır.Toplum ise 100 yıllardır toplum bilinci ile yaşayan kendi yarattığı değerleri ile kendisinin olan ve bir çok aşamayı ve zorlukları kendi örgütlü gücüyle aşan bir gerçeklik ise toplumuda yok sayamazsın.Bugün kapitalist bireyci bunu yok sa**** geleceği fütursuzca inşa edeceğine inanıyor.Bu yanlıştır.toplum ve birey dengesi oluşturulmalı bence.daha önceki makalemde doğal toplumdaki örgütlenme modelini örnek göstermiştim.
Bu konu daha da tartışılır..Şimdilik bu kadar yeterli.Teşekkürler...


SAYGILARIMLA...
dengiza 08/02/2005 : 13:33:30
Merhaba Mim ...

Anlaşılan bilimsel ve analitik düşünce adı altında yazılarımı yüzeysel bulmuşsunuz...
Olabilir...Matematik bilimcisi olmanız, söylediklerimin yanlış olduğu anlamına gelmiyor.2 de 1 bilimsel düşünceye varım diyorsunuz.Ben matematikçi değilim.hele hele elementer fizik üzerine çok ciddi bilgilerim bile yok.Sadece yaşadığımız 100 yılın bilim kaymasında yerleşecek hangi bilimsel düşüncenin oturtması olayıydı.Siz de bilirsiniz ki; felsefenin bilime sadık kalması sadece bilimle bağlanma kaygısı yoktur. Daha ötesini düşünen bir bakış açısına sahiptir felsefe.Tabii ki, her bilimsel veriler yeni felsefik bakışıda kazandırır.Yani felsefede bu verilere de dayanır.Ama bağlanmaz tümden.kaldı ki; elementer fizik ve matematikte sizin dediğiniz gibi, sizin kesin haklı çıkaracak mutlak verilerde bulunmamaktadır.o zman size derim ki;
KANITLAYIN BANA! Baştan beri olayın bu boyutunu değil de, zihniyette,düşüncede,bakışta,kişilikte vb vb gelişen devrimsel gelişmelerden söz etmek isterdim.Tartışmak istediğim konularda aslnda bunlardı.Dikkat edilirse olay farklı mecralara döndürüldüğünde,hızlı gelişmeleri görmemeyi ve onlar üzerine tartışmanında olmaması da sizin dar yaklaşımınıza bağlıdır.üzülerek belirtmeliyim ki; tıpkı skolastik dönemdeki gibi, tüm yoğunlaşma duygu ve tasarımların tek yöne odaklanması, entellektüel bilginin sanatın,edebiyatın,aydınlanmanın,bir KARA DELİK gibi yutulması olmamışmıyDI?
Evet, sizin istediğiniz tartışmaya gelmeyeceğim.Kaldı ki; bugünkü gelişmeler sizi tümden değilde (önemli olanda) yanılgılı yaklaştığınızı gösteriyor.Ayrıca, cevabınıza genelleme değil,somut verilere dayanarak düşüncelerimi belirtmiştim.AMA kesin kanıtla dersen, bana da bunu geçmek kalır.
Rica ediyorum; kendi haklılığınızı savunmayın...isterseniz makalelerimi yine okuyabilirsiniz.Cevap oldumu, yoksa olmadımı?
Doğaya ve evrene karşı sübjektif olmaktan vazgeçelim.Doğa ve evren ve hatta insanlık tarihi şunu gösterdi ki; biz insanlar daima doğaya karşı sübjektif yaklaşmışızdır.Doğaya karşı her yeni bir gelişme insanlar tarafından isimlendirilen her tanım aslında doğaya karşı bir özeleştiridir.Bu özeleştiriyi, insanın gelişme metodudur. o zaman soruyorum.Siz neyi açmayı ve kanıtlamayı amaçlıyorsunuz?Bir de sizden öğrenelim.
Teşekkürler...
Levent 03/02/2005 : 18:19:34
KUANTUM BİLGİSAYARI GERÇEK Mİ OLUYOR?

Kuantum bilgisayarı konusu şu sıralar epey tartışma konusu. Kuantum bilgisayarı gerçekleşirse bilgisayarların kapasitesinin milyonlarca kat artması ve olağanüstü bir devrim gerçekleşmesi söz konusu. Biz uyumaya devam edelim ama başkaları boş durmuyor. Einstein Kuantum fiziğine inanmıyordu ama Kuantum ile ilgili akıl almaz gelişmeler olmaya devam ediyor. Buradan soruyorum: Biz ne yapıyoruz, YÖK, Tübitak, Milli Eğitim Bu konuda ne yapıyor? Kuşkusuz gençlerimiz çalışıyor fakat bu gençler daha sonra yurt dışına gidiyor ve en büyük üzüntümüz de bu.
Neyse Kuantum ile ilgili bazı haberlere geçelim: Konuyla ilgili bazı haberler:

"Işınlama’ gerçek oldu

Bilim adamları atomlararası özellik iletimini, 1 milimetreden kısa bir mesafede de olsa başardılar.

ASSOCIATED PRESS

17 Haziran 2004 — ‘Teleportasyon’ adı verilen bu yöntemle, atomlar, enerji, hareket, manyetik gibi kuantum özelliklerini birbirlerine aktarıyorlar. ‘Işınlama’ ya da atomlararası ‘kuantum aktarımı’nın başarılması, gelecekte üretimi öngörülen kuantum bilgisayarlarını mümkün kılacak. Son derece hızlı çalışacak olan kuantum bilgisayarlarının raflara çıkmasının 10 yıldan fazla sürmesi bekleniyor.
ABD’den National Institute of Standards and Technology öğretim üyesi David J. Wineland ve Avusturya’dan Innsbruck Üniversitesi’nden Rainer Blatt başkanlığındaki ekibin çalışması, atomların fiziksel özelliklerinin birbirleri arasında alışverişini sağlıyor.
Çalışma üzerine Nature dergisinde bir makale yayımlayan Dr. Wineland, aktarımın şimdilik sadece 1 milimetre’den küçük bir mesafe içinde yapılabildiğini, ancak gelecekte daha uzun mesafeler arasında da aktarım yapılabileceğini belirtti.

EŞLENEN ATOMLAR ÖZDEŞLEŞİYOR
Dr. Wineland ‘Kuantum aktarımı’ çalışmasını beril atomları arasında gerçekleştirdi. Avusturyalı ekip ise, aynı işlem için kalsiyum atomu kullandı. Her iki çalışmada da, bir atomun içinde bulundurduğu kuantum özellikleri diğer eş-atoma aktarıldı.

EİNSTEİN’I ‘KORKUTAN’ YÖNTEM
Bilim adamları, laboratuvar ortamında atomları birbirleri ile ‘entaglement’ denen, Albert Einstein’ın el yazmalarında “korkutucu” diye tarif ettiği, bir yöntemle eşliyorlar. Bu eşlemenin doğası gereği, bir atomun edindiği özelliği, ya da tam tersini, eş-atomu da otomatikman üstleniyor. Özelliklerin iletimi için, eş-atomlar arasındaki mesafe önem taşımıyor. Atomlar teorik olarak kilometrelerce uzakta olasalar dahi, özelliklerini ‘Kuantum aktarımı’ ile değiş tokuş edebiliyorlar.
Işınlama süresi sadece milisaniyelerle ifade ediliyor. Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/274605.asp


Kuantum bilgisayarları yolda


Bilimadamları subatomik partikülleri birbirine iliştirmeyi başararak ilerde geliştiribilecek kuantum destekli bilgisayarlara da yol açılmış oldu.


Baltimore
NTV-MSNBC VE AJANSLAR

22 Mayıs 2003 — Teorik olarak birbirinden ayrı iki partikül birbirlerine iliştirildiği zamandan itibaren gelişimleri ortak oluyor. Einstein’ın bile tasarlamakta güçlük çektiği bu iliştirme gerçek oldu.

Birbirine iliştirilmiş partiküller mantık devrelerinde kapasite ve hız artırımı sağlıyorlar. ‘Science’ dergisinde yayımlanan makale kuantum fiziğinin yeni kuşak süper-bilgisayarlarda kullanılabileceğine güzel bir örnek teşkil ediyor. Kuantum iliştirilmesi denen bu teknik ayrı iki partikülün iliştirilmeden sonra gelişimlerini ortak olarak sürdürmeleri anlamına geliyor. Birbirinden fiziksel olarak uzakta bile olsa, hatta evrenin iki ayrı köşesinde bile bulunsalar, partiküllerden birinde meydana gelen değişim diğerini de aynı şekilde etkiliyor. Aslında işler bu kadar da basit değil, iliştirme doğanın ve evrenin işlemesinin en temel özelliklerine dayanıyor. Bir partiküldeki değişimin “iliştirildiği diğer partiküle yansıması ışık hızından da daha hızlı gerçekleşiyor; ışık hızının evrendeki en üst sınır olduğu düşünülürse, kuantum teknolojisi ile güçlendirilmiş bir bilgisayarın işlem gücü ve hızı da göz kamaştırıyor. İliştirilmiş partiküllerdeki bu hızlı etkileşim Einstein’ın da kafasını karıştırmıştı.

EİNSTEİN’IN HAYALİ
Einstein ancak hayal edebildiği bu teknolojinin müthiş bir fenomen olduğunu biliyordu, kuantum fiziğinin de ötesine geçen bu iliştirilme tekniği evrenin işleyişi ile ilgili birçok ipucu da veriyor. 1970’de Alan Aspect adlı fizik kuramcısı “kuantum iliştirilmesinin” aslında gerçekleşebileceğini ve hatta bilgisayarlarda kullanılabileceğini öngörmüştü. Günümüz telefonları elektron hızıyla çalışıyor, ki gelecekte bilgisayarların ışık hızıyla çalıştırılması hayali gerçek olabilir.
Kuantum bilgisayarı, çalışmak için (qubit) kuantum bitlerini “iliştirmek” zorunda. Ancak şimdiye kadar “iliştirme” operasyonu sadece mikrometre (metrenin milyonda biri) seviyesinde gerçekleşti.
Maryland Üniversitesi’nden Andrew Berkley bir silikon çip içerisinde 0.7 milimetre üzerinden iki qubit’i iliştirmeyi başarmıştı. Belki milimetre evrenin iki köşesi gibi gözükmüyor ama, ancak kuantum bilgisayarı yaratmak için fazlasıyla yeterli bir uzaklık." Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/216793.asp

"Işınlamada dev adım

Bilim adamları lazer ışığıyla ‘çok miktarda atomu’ toplu halde bir başka yere taşımayı başardı.

AA 27 Eylül — Danimarka’da Aarhus Üniversitesi bilim adamlarının, bilim dergisi Nature’ın son sayısında çıkan deneylerinde, ‘kuantum-atom ışınlaması’ için uzun vadeli bir araştırmaya imza attığı bildirildi. Aarhus Üniversitesi öğretim üyesi fizikçi Eugene Polzik ve meslektaşları, laboratuvar ortamında, lazer ışığı kullanarak ilk kez “çok miktarda atomun’ aradaki mesafeyi aşarak toplu halde taşınmalarını sağladı.

Daha önce ABD’de Caltech’de, yani California Institute of Technology yüksek öğretim kurumunda yine lazer kullanılarak birkaç atomun taşınmasının 1998’de gerçekleştirildiği bildirilmişti. Avusturya Innsbruck Üniversitesi’nden fizikçi Ignacio Cirac, Danimarkalı Polzik ve ekibinin deneyenin ileride kuantum iletişim sistemleri, kuantum hesap işlemleri ve sonunda ışınlama yollarını da açabileceğini söyledi. Cirac, “Deney kuantum fiziğinin gelişimi için başarıdır” dedi. Danimarka ekibi, ‘taşımayı’, en ufak enerji birimi kabul edilen kuantumun atomaltı kaynaştırma yöntemiyle elde etti.
Atomları taşıma veya ışınlamada kullanılan ‘Uzaktan atom sarmalaması’ kavramı için, yani, iki veya daha fazla atomaltı parçacığın fiziki temas olmadan sarmalanması için büyük fizik alimi Albert Einstein, ‘bir uzaklıktan hayalet gibi eylem’ tanımını kullanmıştı." Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/109221.asp?0m=N1IO


Haber: "Işık durduruldu

Dondurulmuş gaz kullanan araştırmacılar, ışığı yavaşlatmanın da ötesinde, tamamen durdurmayı başardı

ASSOCIATED PRESS

19 Ocak — Amerikalı bilim adamları, laboratuar ortamında ışık partiküllerini durdurup, daha sonra tekrar harekete geçirmeyi başardı. Deney, çok daha hızlı süper bilgisayarlar ve güvenli iletişim yolunu açma açısından bir dönüm noktası olarak nitelendiriliyor.

" En yoğun madde yaratıldı


Harvard Üniversitesi ve Rowland Institue of Science’daki iki farklı laboratuarda farklı ekipler tarafından yapılan deneylerde, önce durdurulan ışık partikülleri, daha sonra saniyede 297 bin kilometre hızla yollarına devam etti. Deney, son zamanlarda sayıları giderek artan, ışığın yönetilmesine yönelik deneylerin son halkası. Işık, evrendeki en hızlı ve ömrü en kısa olan enerji biçimi.
Bilim adamları daha güçlü bilgisayar ve diğer teknolojilerin geliştirilmesinde ışık taneciklerinin hızından yararlanmayı umuyor. Bilgisayarlarda halen veri saklamak için elektronlar kullanılıyor. Araştırmacılar, bu elektronların yerine ışık taneciklerini kullanmayı hedefliyor.

‘GAZ KAPANI’ KULLANILDI
Bu deneyi diğerlerinden ayıran, ışığın yavaşlatılmasının yanı sıra, tamamen durdurulmuş olması. Araştırmacılar bunu yapabilmek için, içinde manyetik olarak - 273 dereceye kadar soğutulmuş gaz atomları bulunan bir çeşit kapan hazırladı. Gruplardan biri sodyum atomları kullanırken, diğer grup ribidyum kullandı.
Normalde gaz atomları kapana yönlendirilen her hangi bir ışığı absorbe eder (soğuruyor), ancak bilim adamları, bu sorunu EIT olarak bilinen işlem sayesinde aştı. Bu işlemde gaz atomlarına iki ayrı lazer ışını gönderiliyor. Kontrol amacıyla kullanılan ilk lazer ışını gaz kümesini saydam hale getirdiği için, ikinci ışın gazın içinden geçip yoluna devam edebiliyor. Yani soğurulmuyor. İkinci ışın gaz kümesinin içinden geçtiği anda, kontrol ışığı kapatılırsa, ikinci ışın duruyor. Kontrol ışını tekrar açıldığında, ikinci ışın yoluna devam ediyor.
Bu çalışmanın en büyük etkisinin kuantum bilgisayar ve iletişim alanında olması bekleniyor. Teoride, mevcut makinelere göre kuantum bilgisayarları çok daha hızlı. Kuantum iletişiminde ise başka birisinin araya girmesi imkansız. Ancak deneyin pratiğe geçmesi için araştırmalara devam edilmesi gerekiyor. Deneylerin sonuçları, Nature ve American Physical Letter dergilerinin gelecek sayısında yayımlanacak. " KAynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/57787.asp?0m=H14F

HAber:

"Maddenin yeni hali yaratıldı

Bilim adamları, süper soğuk gaz ortamında maddenin yeni bir halini yarattıklarını açıkladılar.
Bilim adamları atomları 'dağ' ve 'vadiler' arasına sıkıştırarak, akışkanlıklarını engelledi.


ASSOCIATED PRESS

14 Ocak — Maddenin yeni halinin, ileride araştırmacıların süper güçlü kuantum bilgisayarlar yaratmalarında önemli bir adım oluşturabileceği belirtiliyor. Çalışmanın, katılardaki atomların ilginç davranışları (bilgisayar disk sürücüleri ve süper iletkenlikte kullanılan bazı maddelerin direnç göstermeden elektriği iletmesi) üzerindeki araştırmalara da katkı sağlaması bekleniyor.

Nature dergisinin 3 Ocak tarihli sayısında, Immanuel Bloch ve Ludwig Maximilians ortak imzasıyla yayınlanan makaleye göre maddenin en iyi bilinen formlarının katı, sıvı ve gaz olduğu, diğer bir halinin ise farklı bir gaz biçimi olan plasma olduğu hatırlatılıyor. Alman bilim adamları maddenin halleri teriminin, aynı zamanda yukarıda belirtilen hallerin özelliklerini taşımayan diğer formlar için de kullanılabileceğini savunarak, yeni formu maddenin diğer bir hali olarak adlandırıyorlar.
Bloch ve meslektaşları çalışmalarına eksi 460 dereceye (fahrenheit) kadar soğutulmuş ilginç bir tür gaz olan Bose-Einstein kondensatıyla (yoğuşuk) başlamış. Bu tür kondensatlar geçen sene bilim adamlarına Nobel ödülü getirmişti. Bose-Einstein kondensatındaki atomlar sürtünme yaratmadan akışkan olabiliyor (sözde süperakışkanlar). Bu atomlar bir anlamda kendi kimlikleri kaybederek büyük bir süperatom gibi davranıyor.

Nobel ödülü maddenin yeni haline

Bloch ve meslektaşları bu davranışı ortadan kaldırmak için lazer ışınları kullanarak ortaya çıkan süper atomu parçaladılar.Bu işlem sonucunda düşük enerjili vadilerle birbirinden ayrılmış yüksek enerji dağlarından oluşan pütürlü bir yapı ortaya çıktı. Atomlar vadilere hapsoldular ve artık serbestçe akamaz hale geldiler. Ortaya çıkan pütürlü diziliş katı özellikleri de taşıyor, ancak atomlar arası açıklık katılarda rastlanandan 10 bin kat daha fazla.
Bir gazı alıp, düşük sıcaklıklarda katı özellikleri gösteren sıvı haline getiren bu çalışma, katıların atomik davranışları konusunda ip uçlarıyla dolu. Çözülecek sırlar, geçen sene Nobel Ödülü kazanan Eric Cornell’e göre kuantum hesaplamaları ve bu hesaplamaların bilgisayar teknolojisinde kullanımı için önemli adımların atılmasını da sağlayacak gibi görünüyor. Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/129923.asp?0m=A11K


Haber:

"Silikon çipler tarih oluyor

HP tarafından nano teknoloji metodları kullanılarak üretilen hafıza çipleri, silikon temelli mevcut DRAM çiplerinden 10 kat daha fazla kapasiteye sahip olacak.
HP, yeni hafıza devrelerini test ortamında biraraya getirmeyi başardı.



NTV-MSNBC

10 Eylül — ABD’li bilgisayar firması Hewlett - Packard’daki araştırmacılar yeni moleküler teknoloji metodları kullanarak, nanoteknolojinin sınırlarını daha da öteye taşıyan bir hafıza çipi ürettiklerini açıkladılar.

Daha önceden patentledikleri bir teknolojiyi kullanan HP bilim adamları bir mikron karelik bir alana 64 bit hafıza birimi sığdırmayı başardı. Her kenarı bir milimin binde biri uzunluğundaki alana sığdırılan çip, günümüzün en gelişmiş DRAM bilgisayar hafıza çiplerinden 10 kat daha fazla kapasiteye sahip.
HP bilim adamları 5 ile 10 yıl arasında elde ulaştıkları teknolojinin, atomları ve molekülleri şekillendiren nano - baskı yöntemleri kullanırak ticari ürünler olarak piyasaya sürülmesini bekliyorlar. HP labarotuvarları Kuantum Bilimleri Araştırma yöneticisi Stan Williams “Elimizdeki teknolojinin ticari ürün haline gelmesi için en iyimser tahminimiz 5 yıl. Bu süreç en kötümser tahminle ise 10 yıl içerisinde gerçekleşecektir” derken, HP’de görevli bilimadamları ellerindeki teknolojiyi daha da küçülterek 1 santimetrekarede 100 gigabit (100 milyar bit) sığdıracak ticari ürünler üretmeyi tasarlıyorlar. Bu çalışmaların başarılı olması durumunda mevcut teknolojinin ulaşabildiği limitler 15 kat ileri taşınmış olacak.
Halen üretilen DRAM’lerin sıkıştırılması mevcut teknolojilerin kapasitesi ile sınırlı. On yıllık bir süreç içerisinde mevcut teknoloji fiziksel sınırlarına dayanmış olacak. Şu anda çip üretimi, optik ekipmanlar kullanılarak, minyatür devrelerin ve transistörlerin, silikon üzerine yerleştirilmiş metal plakalara takılmasıyla gerçekleştiriliyor. Çiplerin daha hızlı, daha ucuz ve daha enerji verimli olması için küçülmesi gerekiyor.

MOORE YASASI
Intel kurucularından Gordon Moore’un adıyla anılan ve her bir doların her 18 ayda bir iki katı güçlü bir işlemci satın alabileceğini savunan Moore Yasası’nın gerçekliğinin koruyabilmesi için yeni üretim teknolojilerine ihtiyaç duyuluyor. HP Labarotuvarları adın konuşan Williams, California’daki UCLA üniversitesiyle birlikte geliştirilen teknolojinin Moore Yasası’ndan çok daha hızlı bir gelişme sağlayacağını öne sürdü.

MOLEKÜLER MANTIK VE HAFIZA BİRARADA
HP tarafından geliştirilen hafıza çipi 64 bitlik bir yapıya sahip. Her bit iki set tel arasına yerleştirilmiş bin molekülden oluşuyor. Tel setlerinden bir kuzey - güney diğeri ise doğu - batı istikametinde birbirlerine dik olarak yerleştiriliyor. Tel setlerinin kesişme noktalarında, platin teller üzerinden gönderilen elektronik akımlarla moleküller açık ya da kapalı (veya 1 ya da 0) hale getirilebiliyor. Bu sayede ilk kez olarak nano ölçüdeki bir devrede moleküler mantık ve hafıza birimleri beraber çalışma başarısını gösteriyor."Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/174775.asp?0m=-11O

Haber:
"HP’den ‘mandallı’ çip devrimi
HP çiplerde silikon işlemcilerin işini görebilecek ‘crossbar latches’ (köprüleme mandalı) adını verdiği yeni bir teknoloji geliştirdi. Moleküler PC’lerde son aşamaya gelindi.

CNET.com
NTV-MSNBC


1 Şubat 2005 — Köprüleme mandalının silikondan farkı çok daha küçük ve düşük maliyetli olması. Mikroskobik ölçüde küçük devrelerin moleküller yoluyla birleştirilmesinden oluşan ‘köprüleme mandalları’, HP’nin inkjet yazıcılarında kullandığı bir teknoloji ile yaratılıyor. HP’nin mandal teknolojisini çip üretiminde değerlendirmesi durumunda çiplerin küçülebileceği ve fiyatlarının ineceği bekleniyor.

MOLEKÜLER PC 2012’DE PİYASADA
Dünyanın en büyük ikinci PC üreticisi Hewlett Packard’ın Palo Alto’daki ArGe bölümünde geliştirilen ‘crossbar latches’ teknolojisi, moleküler bilgisayarların üretiminde son aşamaya gelindiği şeklinde yorumlanıyor. HP Kuantum Araştırmaları Merkezi yöneticisi Stan Williams, ‘köprüleme mandalı’ teknolojisinin teliflendiriliceğini ifade ederek, köprüleme teknolojisinin 32 nanometre çiplere entegre edileceğini ve ticari olarak 2012’de piyasada olacağını belirtti.
HP Kuantum Araştırmaları Merkezi yetkilileri, çip endüstrisini uğraştıran ebat küçülmesi, ısı dağılımı kontrolü ve maliyet gibi konuların köprüleme mandalı teknolojileri ile aşılabileceğini iddia ediyor.
Intel, 20 yıl sonrasına hazırlanıyor


MANDAL AÇIK-KAPALI, 0 VEYA 1
Bir köprüleme mandalı düzeneği, bir mandal ve iki adet kontrol kablosu olmak üzere üç kablodan oluşuyor. Mandal kablosu diğer iki kablonun alında yer alıyor. Kablolar birbirlerine moleküller ile bağlanıyor, bu moleküller elektrik akımını bir kablodan diğerine transfer ediyor. Mandal bölümü ise esas olarak, karbon, hidrojen ve oksijenden oluşuyor. Elektrik akımı moleküllerden geçerken, birinci kontrol kablosundan dönerse 0, ikinciden dönerse 1 olarak yazılıyor.

TRANSİSTÖRLER MİYADINI DOLDURDU
HP’nin yeni teknolojisini öne çıkaran bir nokta da ebat. Köprüleme mandalı teknolojisinde kablolararası eklem noktası 2 nanometre. Mevcut 90 nanometre çiplerde aynı eklem noktaları 60 nanometre civarında. Diğer bir deyişle, arada kalan bu aralığa birçok devre sıkıştırılabilirken, geleneksel transistörler pratik olarak eklem mesafesini hiçbir zaman bu kadar küçültemeyecek. Transistör fiziği 15 nanometre’ler civarında miyadını dolduruyor.

MOORE KANUNU’NDA SONA DOĞRU
Intel’in kurucusu Gordon Moore tarafından ortaya atılan teoreme göre, bir devreye sığdırılan transistör sayısı her iki yılda bir, iki katına çıkacak.
Intel'in kurucusu Gordon Moore.
Intel bu kanunun en az 2010’a kadar tutacağı garantisini veriyor. Ancak, kimi çip endüstrisi uzmanları Moore Kanunu’nu sürdürmenin olanaksızlığına işaret ederek, sonun yakın olduğunu savunuyor. Moore Kanunu’nun tutması, çiplerin küçülmesi ve transistör sayısının artması bilgisayarların ve cep telefonlarının küçülmesi anlamına geliyor. Kısacası, Moore Kanunu’nun sürdürülmesi son kullanıcının avantajına. Moore Kanunu, bir noktada yerçekimi gibi çip endüstrisinin temelini oluşturuyor, bu kanunun çökmesi sektörde radikal bir değişim süreci açacak.

HİBRİD ÇİPLER MOORE’U KURTARACAK MI?
Uzmanlar, geleneksel silikon transistörlerinin küçülmesi sürecinin sonuna gelindiği uyarısını yapıyor. Çip üreticilerinin silikon temelli çipleri küçültmesi giderek zorlaşıyor. Tahminlere göre, 2021 yılında geleneksel bir transistörün içine elektron akımını üstlenecek yeteri sayıda atom sığdırılamayacak noktaya gelinecek. Bu süreç 2015’lerde hibrid çipler denen kısmen silikon temelli, kısmen de şimdi bilinmeyen yeni materyellerden oluşan yeni teknolojiler ortaya çıkacak. 2020’lerde ise yepyeni, henüz üretilmemiş olan maddelerden müteşekkil çipler piyasada olacak.
Köprüleme mandalı teknolojisi ile ilgili, HP Kuantum uzmanlarından Phil Kuekes’in kaleme aldığı makale hakemli bilimsel dergi Journal of Applied Physics’de yayımlandı." Kaynak: www.ntvmsnbc.com/news/307561.asp - 23k

Bir de bizden birinin yaptığı güzel bir çalışma

"Liseli gençten PC’lere hız dopingi

İzmirli Mehmet Özdemir, işlemcilerin hızını artıran ‘kuantum mantık kapısı’ adlı bir tasarım geliştirdi.

NTV

22 Ağustos — TÜBİTAK tarafından ‘Yılın Genç Araştırmacısı’ seçilen İzmirli Mehmet Engin Özdemir, hazırladığı ‘kuantum mantık kapısı’ tasarımı ile bilgisayarların hızını artırmayı amaçlayan bir sistem geliştirdi. Lise son sınıf öğrencisi Özdemir’in tasarımı sayesinde bilgisayar aynı anda birden fazla komutu yerine getirerek, işlem hacmini artırıyor.

Bornova Anadolu Lisesi son sınıf öğrencisi Engin Özdemir, hazırladığı tasarım ile TÜBİTAK Genç Araştırmacı Ödülü’nün yanı sıra fizik dalında da Türkiye birinciliği kazandı. Üç aylık bir çalışma ile ortaya çıkan tasarım, bilgisayar işlemcilerinin hızını artırarak, verilen tüm komutların aynı anda yerine getirilmesini sağlıyor.
Normal bilgisayar işlemcilerinde bir işlem yapıldıktan sonra bir diğerine geçilebildiğini hatırlatan Özdemir, buluşunu şu sözlerle anlattı: “Yapılacak kuantum bilgisayarla aynı anda bir çok işlem yapabiliyoruz. Aynı anda yapılabilecek işlem sayısı sınırsız. Normal bilgisayarlarda belli bir işlemden sonra bir diğerine geçilirken, bunda yapacaklarımızda 10 tane işlem, eğer 10 işlem yapıyorsak, normal bilgisayarda bunu 10 aşamada hallederiz. Fakat bu on işlemi kuantum da tek aşamada hallederiz”. Özdemir, peşi sıra yapılan işlemlerde süre sınırı olduğunu ancak kuantum bilgisayarlarda bu sınırın olmadığını da söyledi.
Bilkent Üniversitesi Elektrik, Elektronik Mühendisliği bölümünde eğitim görmek isteyen Engin Özdemir sistemin bir an önce hayata geçirilmesi için patent çalışmalarına başladı." Kaynak: www.ntvmsnbc.com/news/101491.asp" rel="nofollow" target="_blank">http://www.ntvmsnbc.com/news/101491.asp



Levent 01/02/2005 : 12:19:21
Sayın Dengiza;

Demokratik, ekolojik-topluluk sözleri hoşuma gitti. Ama bu nasıl olacak? Biraz somutlaştırabilir misiniz?

Bugün herkes demokrasiden söz ediyor. Ama bir çok kişi, parti "demokrasiyi" kendi çıkarları için kullanma derdinde.

Demokrasi şöyle iyi, böyle iyi diyoruz ama iş uygulamaya geldiğinde bambaşka şeyler yapılıyor. Karınca hızıyla bile gidilmiyor. Bir taraftan verilen haklar başka taraftan alınıyor. Birde utanmadan millete demokrasi dersi verilmeye çalışılıyor. İki yüzyıldır yapılan oyun bu, iki yüzyıldır koyacı ve taklitçi bir zihniyet var başımızda. İsimler değişiyor ama zihniyet değişmiyor, Hepsi antidemokratik, halktan kaçan bir yaklaşım içinde.

Tabii vatandaş yutuyor bu numaralara. Oradan biri yaptığımız eleştirilere cevap vermek yerine "Anlamayan ıslık çalar" diyor. Bir ara bir cunta lideri de böyle demişti: biz herşeyi biliyoruz gibisinden.

Halka denilen bu : siz anlamıyorsunuz konuşmalarınız ıslıktır, boştur, bir şey ifade etmez, cevap vermeye değmez, siz hiç konuşmasanız da olur. Ama biz hep konuşmalıyız, biz size hakarette edebiliriz, biz size karşı istediğimiz gibi konuşabiliriz. Peki demokrasi neydi, konuşmak, soru sormak ve sorulan sorulara adam gibi cevap almaktı. Soruyorum ne cevap alıyorum: "Anlamıyorsunuz ıslık çalıyorsunuz" Yani hakaret eden bir yaklaşımla cevap veriliyor. Vatandaş hor görüp aşağılanıyor. Anlamadan konuşuyormuşuz, onlar ise hep anla**** konuşuyor, onlar çok akıllı, o yüzden onlara soru sormak gereksiz.

Bunlar ne diyor: "siz anlamazsınız, o yüzden konuşmayın" O halde soruyorum: sizin cuntadan farkınız ne? Halka verdiğiniz cevap bu mu?


Birşeyi yapacaksan önce kendin uygulayacaksın, örnek olacaksın.

Demek istediğim çözümlerinizi somut hale getirin? Söylediğiniz şeyler nasıl uygulanacak? Niye uygulanamıyor? Ne gibi zorluklar var?
dengiza 01/02/2005 : 12:08:28
merhaba anlaşılan yazıma cevap verilmemiş genede teşekürler
dengiza 28/01/2005 : 14:45:29
Levent BEY :)
Benim düşüncelerim tabii ki bir cok kaynaktan esinlenmektedir.

Benimki bir yorumdur,ama faydalandıgım " bilge insan" da vardır.Tırnak içerisindekiler bana ait değildir.


Saygılarımla..........
dengiza 28/01/2005 : 14:42:29
Sayın levent merhaba;

"Yeni paradigma ve birey özgürlüğü nasıl sağlanılır?" sorunuz benim nazarımda cok onemli ve tartısılması gereken bir konudur, ben öyle görüyorum.daha önce Nazım hikmetten bir dize yazmıstım.Günümüz kuantum için ise maddenin en küçük parçacıklarında oldugu gibi bir atom kadar birleşik, eşit ve kardesce bir foton kadar özgür olmak maddeden alacagamız en temel felsefi ve demokrasi dersidir.
Gercekten insanlık binlerce sene köleliği,egemenliği,hieyrarşinin, ayrıcalıgın ve bagımlılıgın örgütlenmesini öğrenmiştir.Ben buna "ZORUNLULUGUN ÖRGÜTLENEMSİ" diyorum.Dayandıgı felsefik temel sınıflı uygarlıgın ortak özelliği olan determinist kafadadır sorun.
Bence kuantumsal özgürlük felsefesine dayanarak toplum bilimine uyarlarsak çözümü "özgürlüğün, örgütlenmesşnde görüyorum". Dterminist zihniyet bile hierarşiktir.Ak-karadır.Üstten alta bir örgütlenmeyi esas alır.Determinist anlayıs doğa yasalarını bildiğin oranda ona hükmedebileceği anlayısı...Aynen anlayıs toplum içinde gecerli.Dolayısıyla bilinebilirlik ve özel mülkiyet anlayısıyla bütünleşince cagımızın ayrıcalıklı sınıf ortaya cıkmıstır.Bu insanlar kendilerini doğya,dünyaya ait olduklarını unutmus doğayı ve insanalrı kendilerine aitmiş gibi ben merkezci anlayısla heseyin odagına kendisini ko**** herseyin gelecegini belirleme hevesine kapılmışlardır.
Kuantum felsefesini toplum yapısına felsefik bir tarzda uyarlarsak iradeli ve çoğulcu, özgür ve eşitçe katılım eprisiyle yeni toplum modellerinin ortaya cıkmasına vesile olacaktır.Demokrasi( atom altı parcacıklar cogulcu demokrasi gibidir.) son tahlilde insanın özgür iradesine be özgür bilince dayalı oldugu tanımı bana daha gercekçi geliyor.Ayrıca kuantumsal bakış saçaklıdır.Yani ak,kara değildir.Bu demokrasi modelini, kimliklere,kültürlere ,inançlara ve bireye uygulama modeline bagımsız toplum,özgür insan kavramıyla izah ediyorum.Gercekten ne ülke, ne grup ,ne halk, ne ulus nede insan vb.Kendi iradesi ve tercihiyle kurmamıs yasama "baskalarının yasamıdır" derim.Zaten bu kuantumsal bakış sınıflı uygarlık oncesi toplumlarda uygulandıgı,-ortaya cıkan tarihi belgelerle acıklanabilecegini düşünüyorum.
Neolitik ve kızılderili kültürlerinde" insan, doğanın bir parcasıdır".ilkesi gecerlidir.Dikkat edilirse doğal toplum üyelerinin özgür, son derece kişilikli, gururlu ve dürüst insanlar oldugu dısarıdan veya üsten hiçbir zorlama ve denetim olmadan kendi aralarındaki doğal ilişkiler içnde her sorunu birlikte ve anlasarak cozebildiklerini, törelerine ve yasalarını kendi doğal hakları olarak görüp kendileri belirledikleri bunu hiç bir zaman çiğnemeyi düşünmedikleri büyük bir uyum içinde yasadıklarını biliyoruz.Dikkat edilirse; Kendi özgür tercihleri ve iradeleriyle kendi belirledikleri ve kendi içlerindeki doğal ilişki sonucu kendi kurallarını olusturdugu ve bu kurallar sonucu kendi toplumsal örgütlenmelerini kurdukları görülüyor.Sistemden verimliliğe değil, verimlilikten sistem bir anlayıs hakimdir.
Bugun iletişim ve bilişim çağındayız.Hatta buna bilgi toplumu diyoruz.Bunun bilimsel temeli izah ettiğimiz kuantum mekaniği sonucudur.Bunada bilimsel devrim dedik.Gercekten taslar yerinden oynanıyor.Bu ana bilime denk, tarih,sosyal tarih,sosyoloji,psikoloji toplum bilimi vb. vb. vb.Yeniden yazılması gerekiyor.Simdi sıra bu bilimsel devrimin toplum ayagını olusturmaktır.Ortadogu ve özellikle türkiye kendi rönesansını reformasyon( re-formation) ve aydınlanmasını yaratması gerekiyor.Türkiyede nasıl bir paradigma sorusunun cevabını elbette, -------DEMOKRATİK CIMHURİYET----- tezinde görüyorum.Evrensel bazda ise --------DEMOKRATİK,EKOLOJİK TOPLUM------ paradigmasında görüyorum.

Saygılarımla
Levent 28/01/2005 : 14:19:06

Sayın dengiza yararladığınız kaynakları da açık olarak:(kitap veya internet adresi her neyse) belirtirseniz sevinirim.
dengiza 28/01/2005 : 14:10:40
Sayın Mim Selamlar...
Cevabınızı okudum.Ciddi eleştrileriniz vardı.Kısaca cevap olayım.Birincisi toptan yazmamla ilgili tüm platform üyelerine yönelikti.Tek tek cevap olma fırsatım olmadı.Çünkü bilgisayarım yok.Uzun yazmaya gelince kanımca sizin benden önceki yazınızda öyleydi.Amacım tüm platform üyelerini tartışmaya katmaktı.Ayrıca, kenan arkadaşımız cevabıda ayet biçimindeydi.Olması bence çok uç tartışmayı tıkatan nitelikteydi.Tek gayem; yeni bilimsel gelişmelere karşı yeni bir felsefik tartışma yapmaktı.Yoksa varlık-yokluk konusunda bir tartışmanın içine şahsen girmek istemiyorum.Ama verdiğim cevaplar ve yorumlar bunada yönelik oldugu anlaşılırdır.
"Patlama yoktur...Patlamadan ne canlı oluşur nede bu canlılar arasında yasalar..." cümlenize katılmıyorum.Patlama vardır.Bununla İLGİLİ ÖENMLİ BİR ALINTI

"kuvantum mekanigindeki belirsizlik ilkesi patlamadan 10^-43sn den daha kisa zamani hesaplamayi imkansiz kilar, temel tanecik teorileri ise ancak patlamadan sonraki 10^-35sn den sonrasini aciklamak icin yeterlidir. bu erken zamanlarda evren kabaca e$it miktarda madde ve anti madde >iceriyordu. bu arada x-bozonlari denen hipotetik taneciklerin anti madde'den cok maddeye dogru asimetrik bozunmalari evrenin bugun neden daha cok madde den olu$tugunu aciklar. 10^-35sn geni$leyen evren teorisine gore ani ve anormal geni$leme icin kritik zamana denk gelir. evren ya$landikca sicaklik du$er, buyun patlamadan 1/10000 sn sonra kuark lar ve anti kuark lar annihilasyon ile birle$erek geriye sadece 10^-9 oraninda bir kuark fazlaligi birakmi$ ve bunlar da birle$erek proton ve notron lari olu$turmu$tur. 10 ile 100sn arasinda pozitron lar da kendileri kadar elektron la annihilasyon yaparak yok olmu$lar sadece geriye cok az elektron kalmi$tir. bu annihilasyon tepkimeleri sonucu ortaya cikan enerji yogunlugunda foton <lar evreni opak > bir hale getirmi$lerdir. bu caga radyasyon cagi adi verilir. radyasyon geni$leme ile birlikte yogunlugu azalir. madde yogunlugunun azalma carpani radyasyon a daha kucuk oldugundan yakla$ik 10bin yil sonra (tabi esasinda yil kavrami pek de tanimli olmadigindan aslinda zaman hala saniye lerle yapilmaktaydi, yil daha tanimli degilken saniye nasi tanimli olsun diyenler icin (bkz: saniye/6 sicaklik 10bin kelvin civarinda madde yogunlugu radyasyon yogunlugundan daha fazla duruma gecer. bu andan sonra madde cagi ba$lar. bu anda daha elektron lar yuksek enerji nedeniyle daha ortada serseri mayin gibi dola$maktadir, proton tarafindan yakalanamami$ ve bir yorungede degildirler. bu iyon ize hal evrenin sicakligi 3000k olana kadar surer, bu sicaklikta elektronlar protonlarca yakalanarak hidrojen atom u olu$ur. atomun olu$masi ile radyasyon maddeden iyice ayrilmaya ba$lar ki bu da ayrilma cagi olarak ayrilir, surekli birbirine carpi$ip duran elektronlar ve foton larin carpi$malari artik durmu$ evren opak halinden saydam bir hale gelmi$tir. bu cag tamamlandiginda artik evren 300bin ya$indadir ve 3000k'den 3k'e kadar sogumu$tur. olu$an maddeler artik yildiz ve galaksileri olu$turmak uzere birbirleri ile etkile$ime girmeye ba$lar."
Ayrıca ilk patlamaya ilişkin Hawkingin "evrenin genişleme ve büzülme teorisi" adlı makalesi okunabilir.Burda hem fiziksel hem kimyasal hem elementer ve hemde bilimsel izahı yapılmaktadır big-bang in.
Bir de, teolojik anlamda ilimcilerinde big-bang i kabul ettiği yanlız "mükemmel düzen" e ilişkin farklı yorum ve izahatlarının oldugu bu kadar çeşitlilik içinde birliğin ve işlerliğin kaynagını bilinen güce dayandırdıgını niliyorum.( en azından okudugum, tanık olduklarım var.)Benim gayemde bu çeşitlilik ve birlik ilkesini nasıl işlerlik kazandırdıgını evren,doğa ve maddenin canlı bir organizma biçiminde "kuantum sezgiselliği" ile açıklanabileceğini düşünenlerdenim.Çünkü kuantum algılaması insan algılamasının çok ötesindedir.Bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum.
"Sebepsiz hiç bir şey yoktur dünyada" cümlenize katılıyorum.evet hiç bir şey sebpsiz değildir.Ama klasik fizikte kesin sonuçlara varma kanısı çok güçlüdür.Kastettiğim kesinlik bu nedenledir.Bir çok örneği var.Kozmoz, makrokozmoz ve sosyal yaşamdan bir çok yasanın bu klasik fizik yasalarıyla açıklandığı...kesinliği vardır...
Örneğin; bir top mermisi canlandıralım kafamızda...İlk önce araştırılacak kısım, merminin, mermiyi oluşturacak iç elemenlarının ( barut,saçma vs) ve dış ortamın( hava,sıcaklık,nem,rüzgar) aynı zamanda mermiyi ateşleyecek topun kendi iç mekanizmanın sağlamlığına ilişkindirEger bu şartlar sağlam olursa merminin "ne kadar uzaga gideceği" ve hangi "hızla" ilerleyeceği bilinebilir.Bu kesindir.Söylenebilecek aksi bir durum olmadıkça.İşte bende diyorum ki; Klasik fizik yasaları atomaltı dünyasında uygulanamıyor.Bunun yorumuna gelince.İnsanoğlunun tamamiyle sağlam bilgilere ulaşmayacağını söylüyorum.Ama bu hiç bir şey bilemez anlamında değil.Neden-sonuç derken her şeyin birbirine bağlı oldugunu,aynı zamanda kesin bir şeyin olmadıgınıda biliyoruz.Çünkü bir şeyi etkileyecek bir çok şey vardır.Biz, bu etkilerin sadece bir kısmını bilmiyoruz.Bilmediğimiz seyler oldugu sürece kesinliğide bulamayız."aksiyomatik doğrular" temelinde saptanan sağlam denecek bilgilere sahibiz.Mesela matematik kesin olmamakla beraber evrensel doğrular olarak kabul edilmiştir.Ama bu evrensellik, onun kesin doğru oldugunu kanıtlamaz.Her sey bilinir, bilinebilir ve beilinemez seylerin varolacagı olayı " PARADOKS" gibi görünüyor.Daha cok bir döngü belki de...Bir çok bilginin insana ait oldugunu kabul etmemiz gerekiyor.Ama duyuların dısındada bir enerjinin var olabilecegini düşünüyorum.Bunada " kauntumsal sezgi"ile izah ediyorum.
"Doğada maddenin ve canlının"kendi bünyesinden" neyi kast ediyorsunuz?" cümlesine gelince.
daha önceki yazılarımda bunu detaylıca acıklamıstım.Hatta, toplum bazında "geçmişlerin toplamı" bölümünde de izah etmiştim.Tekrar ediyorum.Bilimden anladıgım bir takım olguları açığa çıkarmak değil, o olguları yeni bir düşünce oluşturmaktır, "kuantum sezgi"selliğiyle soyut bilim bakışıyla ceyrek yy.da acıga cıkan verilere dayanarak yeni felsefi yorum getirmektir amacım.Bence felsefe tıpkı ilk doğuş sürecindeki gibi bir rolü günümüzde de oynamak durumundadır.Felsefeye dönüş özgür ufkun çıkış ilkesidir.Tek gayem budur.Bu başlığa 2 örnek vermek istiyorum.
1- Neredeyse evrenimizdeki maddenin üçte ikisinin bilinmemesine ragmen evrenin zekasına ilişkin "ince zeka" diyebilecegimiz.Bir kavram kullanılıyor.Örneğin; evrendeki kütle cekimde su anda tespit edilen limitin üstünde olsaydı büyük patlamdan kısa bir süre sonra evren fazla gelişmeden tekrardan kendi üzerine büzülürdü, yine bilinen limitin altında olsaydı bu sefer evrendeki büyük cisimler ve kümeler( yıldız, gezegen,gökada) olusumu saglanmazdı.Var olan basınc yogunlugu ve gelişme hızı maddenin bir araya gelmesini engelerdi.Buda evrenin yanlızca gaz ve toz bulutu olamsıyla biterdi.Olaya bu acıdan bakarsak, evrenimizin kendi zihniyle,büyük bir yetenekle kendini dengede tutması değilmidir? Yoksa maddenin bu ince yapısını gelişigüzel bir durum olarakmı ele alacagız? Yoksa ince bir zekaya sahip olan uzayın varlıgından mı bahsedeceğiz

2- Yine kozmozdaki singularitik ( tekillik) halinden bahsedilmekde.Uzaydaki zaman ve maddenin halleri tekillik olaylarına yer yoktur.Kara deliklerin kendisine has bir zamanın ve madde halinin işlediği söyleniyor.Bu yüzden astrofiziğin felsefşk tartışmalarında kara deliklere ilişkin farklı yorumlar var."iç bünya iç zeka" olayına denk gercege yakın bir yorum geliştirilir.Yani kara deliğin evrenimizdeki yeri nedir? Önemli savlardan biri kara deliklerşn galaksileri bir arada tutan çekim gücüne sahip oldugu tezidir.Bu minvalden baktıgımızda kara delik maddenin yogunlasmıs beyin gücü anlamına gelmiyormu?Bir anlamda galaksinin kendi iç örgütlenmesindeki organizatörlük rolunu oynamıyormu? Yoksa özbenliğini yitirmiş aşırı düzeyde oburlasan kendi ışığını bile evrenle paylasamayan fırsat buldugunda kendi komsu yıldızlarını yutan bir canavar gözüylemi bakmamız gerekiyor?Yada kara deliğe yem olan kurban yıldızların özbenlik sınırları dısına cıktıgının vahim hatasının faturasını, bu sekilde ödettiğinimi söyleyeceğiz? nasıl bakarsak bakalım kara delik canlı ve gelişmiş evrenimizin, önemli roller ustlenmiş bir organı durumundadır.Neden singularite evrenin tamamen inisiyatifiyle geliştirdiği özel organı olarak bakmayalım.Bu anlamda kozmoz karsısında empatik olmamız gerekmiyormu?
Bir örnek daha; Atomik dünyadaki parcacıkların kendi aralarındaki diğer bir ilişkisine de "asimtotik özgürlük" olarak dile getirilen bir ilişki biçimidir.Bu ilişki kuarklar arasında gercekleşiyor.( Kuarklar, nötron ve protonları olusturan parcacıklardır.)Soyleki, iki kuark arasındaki ilişki birbirlerine yaklastıkca çekim gücü azalmakta, uzaklastıgında ise birbirlerini daha cok cekmektedir.Bu fizik dünyasında bir çekim gücü olarak ele alınıyor.Parcacıklar birbirlerinin farkında oldugu ve duygusal bir ilişkiye sahip oldugunu gösteriyor.Birbirlerine cok yakın iki kuarkın cekim gücü azalıyorsa benlik sınırlarının ihlal oldugu ve sevginin azaldıgı anlamına gelmiyormu?Bunun aynısı terside gerceklesmektedir." Hiç bir nesnenin kendi bünyesindeki akıl ve anlam gücü" sorunuza da bir cevaptır.evet, hiç bir sey yoktan var edilemez.Olmayan bir seyden yeni bir sey doğmaz.Bu tespitler cansız madde anlayısını çürütmektedir.Atomaltı parçacık ve dalgalardan en gelişmiş DNA molekullerine kadar maddenin gelişim tarihini görmekteyiz.İlaveten bitki ve hayvanların en alt evresinden insana kadar tüm gelişim süreclerinin tarihinide görmek mümkündür.İnsan cenini biyolojinin tüm gelişim evrelerini tekrarala**** büyümektedir.DAha sonrasında toplum, evrim tamamlanmaktadır.Toplumsal evrimlede bilim bugun kü seviyeye ulasmaktadır.İnsan türü bir organizsazyon ve toplum olmadan, bilgili varlık gelişmez.Ama bu organşzsayon ve toplumda rol oynayan materyalin bilgisel, sezgisel,anlamsal, özgürlüksel özellikleri olmadan da bilginin vucut bulamayacagı anlasılır bir husustur.Özünde bir sey yoksa neden yaratılsın?Canlı doğa anlayısı günümüz bilim sevrelerindede en cok tartısılan konudur.Kuantum fiziğini tanımlarken kısaca değinmiştim.Gerceten doğal toplum gibi olmasa da her doğal olgunun bir öznelliği-içinde hareket ettiği yasası, anlam düzeyi, kabul gören en devrimci görüşlerden biridir.Maddileşmiş özdeği, yöneten öznellik sahip oldugu enerjidir.Enerji madde olmayan gercekliktir.Bir anlamda maddenin ruhudur.Her gecen gün değişik enerji türleriyle doğaya açılım görülmemiş boyutlara tırmanmaktadır.Gelecek kuantum fiziginin "nanoteknolojinin" olacaktır, derken bu gelişme kast edilmektedir.
" Tesadufler" olasılık teorisini bu tesadufler cumlesi biçimiyle algılamanız yanlıstır.Olasılık teorisini daha onceden yeterlice acıklamıstım.Aslında tesadufluk kendiliğindenlik mekanik determinist anlayısına haizdir.Buna göre evren mutlak yasaların otomatik belirleyiciliğinde kurulu bir mekanizma olarak kendiliğinden işler.Bundan dolayı zorunlu nedensellik süreci işlediğinden dolayı düşünceyi sınırlayan organik özelliklerin ve toplumsal gelişmenin anlaşılmasına engel olur...Bütün olayları bu anlayısla açıklama anlayısı evreni aralıksız ve sürekli bir nedensellik zinciri içerisinde akıp gidiyor olma düşüncesi geliştiriliyor.Nede-sonuç ilişkisine indirgemeci yaklasılıyor.Carpan neden- kendisine carpılan sonuctur.(İten ve itilen).Buna göre devinim,özdeğin-sezgiselliğin, tercihin vb, içerdiği bir güç değil ona dısardan verilendir.BU yuzden olusum asamaları birbirinin içinden cıkmaz.yanyana hizalı, yasalı örgütlü ve sistemli olarak dizilir.Bu hareketliliğin ilk nedeni de ilk devindiren oluyorrrrrrrrrr....
saygılarımla....

Kenan Kablan 28/01/2005 : 01:59:03
Düşünen

23/03/2002 : 17:46:21 Yazarın bilgilerini göster Bilgilerim Yazara email gönder Email
Selamlar kere selamlar.

Size geçenlerde yazdığım bir yazıyı göndermek istiyorum.

Saygılarla.

Newton ve Kuantum Anlayışı

“Kainatta belirsiz olan, ortada olan, bulanık olan hiçbirşey yoktur” diye söyleyen Sir Isaac Newton, 1687 yılında yayınlanan “Principia” adlı kitabına şunları da eklemişti; “İnsanlığı, kainatın nasıl işlediğini öğrenmekten alıkoyacak hiçbirşey yoktur.”

18. yy’ın başından beri, modern dünyayı şekillendiren, anlayış ve kavrayış mekanizmalarını belirleyen, sosyal ve sayısal bilimler, edebiyat, sanat ve müzik klasik fiziğin kuralları doğrultusunda gelişmiştir. Klasik fiziğin kurallarının geçerli olduğu bir dünya ise doğrusal mantıkla işleyen, bir ya - ya da veya evet-hayır dünyasıdır. Olaylara ve fikirlere karşı sorduğu sorular, hep evet ve hayırla cevap verilecek türdendir. Klasik fizikte zaman ve mekan mutlaktır. Saptanmak istenmesi halinde zamanı ve mekanı aynı anda saptamak olasıdır. Parçaların gözlem, ölçüm ve deneyler sonucunda ortaya çıkacak birkaç sade, basit ve kesin kanunların “bütün’e” uygulanabileceğine, hatta bu kanunların “bütünü” kesin olarak açıklanabileceğine olan inanış sadece fizikte değil, birçok ilimde de şekillendirmeye gitmiş olmas, kesin ifadelerin yer aldığı, tek doğru ve tek yanlışların bulunduğu mekanize bir dünyaya kapı açmıştır. Anlama, kavrama ve alışkanlıklardaki bu şekillendirmeye birçok örnek vermek istenirse, aslında bize çok normal gelen, olmazsa olmaz gibi görünen fakat aslında değil kainatın işleme mantığına, insanı insan yapan değerlere bile ters düşen, üşüşmeyen çevremizdeki olayları ve fikirleri ele almak en doğrusu olur. Birbirlerine karşı olarak bulunan sol ve sağ kavramlar, ideolojiler klasik fiziğin siyasetteki tezahürleridir. Burada hem sağcı, hemde solcu olunamaz. Orta bulucu olmak mantığa ters düşer, kabul edilemez ve horgörülür. Edebiyattaki tezahürlerine ise yapıtlardaki kahramanlarda rastlamaktayız. Kahramanlarımız ya düzenbaz, hilekar, gaddar ve kötü kalplidir, ya da yardımsever, sevecen, iyi kalplidir. Hem **, zalim, zengin, hem de cömert, yardımsever, iyikalpli bir kahramana rastlamak abest kaçar, hatta bu tür eserler edebiyat camiasında kabul bile bulamaz.

Işık, hem parçacık, hem de dalgacık serileri halinde hareket eder. Bu özelliği üzerine düşünen klasik fizik camiası, bunu kabullenemeyip bir bölümü parçacık halini, geri kalanları ise dalga halini kabul etmişlerdir. Kuantum fiziği ışığın her iki halde de görülebileceğine, görmek isteyenin isteğine göre görüneceğine inanır.
Online Satış Ortağı
Ülke:Türkiye | Yazılar: 4

Düşünen

23/03/2002 : 17:50:25 Yazarla ilgili bilgileri göster Bilgilerim Yazara email gönder Email
Bu inanış ve mantık üzerine kurulu anlayış yeni bir dünyanın kapılarını açmıştır. Böyle bir dünyada kesinlik yoktur, bulanıktır ve kaotiktir. Hiçbir yanlış kesinlikle yanlış, hiçbir doğru kesinlikle doğru değildir. Mekanik fiziğin basit ve sade kanunlarını kabul eder fakat sadece bunlarla kainatın açıklanamayacağını dile getirir. Parçaları inceleyerek bütünü anlamayı değil bütüne bakıp parçaları anlamayı tercih eder. Yeni fizik yaşamımıza tezahür etmiş olmasına rağmen daha birçoğumuzun bu anlayışın mantığını kavrayamamızdan veya kabullenemememizden olacak olay ve fikirlere Kuantum fiziğinin bakış penceresinden bakamıyoruz. Getireceği bu yeni anlayış ve kavrama sistemiyle kuantum fiziği, birçok fikir, olay ve algılama mekanizmalarını değiştireceği aşikardır. Eğitim sistemimizin temelini işgal etmiş olan ezberci ve tartışmayan zihniyeti kökten silecek olan yeni fizik, kanunların tartışılmasına ve birçok ayrıntı ihmal edilerek öğretilen derslein baştan tasvip edilip hazırlanmasına olanak sağla****, neredeyse tamamlanmış olarak baktığımız metamatikte bile bazı değişiklere yol açacak ve hatta kabullendiği bazı teorileri dışlamasına sebebiyet verecektir. Yüzyıllardır küskünmüş gibi görünen veya öyle gösterilmeye çalışılan din ve bilimin yakınlaşmaya başlayacak olması, birbirlerini tamamlayan sıfatlarını ortak bir masaya yatırma fırsatı bulup, birbirlerini anlamaya ve kabul etmeye hazırlanmaları, sözlüklerde bilim kelimesinin manasının bile değişecek olması belki de yeni fiziğin bize getireceği değişim, yenilenme ve hoşgörü dalgalarının frenkası en büyük olanı

Albert Einstein bu mantığı açıklar mahiyette “ Matematik kesin olduğunda doğruyu yansıtmaz, doğruyu yansıttığı zaman ise kesin değildir” demiştir. Bunun üzerine düşündüğümüzde mutlak tek bir doğrunun olmadığını anlarız ve “başarılamayacak hiçbirşey yoktur” sözü kulağımızda çınlar. Erwin Schrödinger’in ışığın davranışını anlatıp kavratmak ve bilmeyerek de olsa yeni bir çağa ışık tutmak amacıyla yaptığı deneyde kapalı bir kutunun içinde bir kedi bulunur. Bir ışık tabancasına bağlı olan sistemde, ışık tabancayı parçacık halinde terkederse kedi ölecek yok eğer dalga serisi halinde terkederse yaşayacaktır. Işığın ne zaman nasıl davranacağı bilinemeyeceğine göre, kedi’nin de tetiklemeden sonra ölü ya da diri olduğu bilinmeyecektir. Bu durum ise günlük hayatımızda karşılaşmadığımız, yaşam ile ölümün çakışık halde bulunduğu bir durumdur. Bir ışık süzmesinin yoluna parçacık dedektörü koyduğumuzda, dedektör ışığın parçacıklar halinde gittiğini, dalga dedektörü koyduğumuzda dalga halinde gittiğini belirtir. Burada ışık bize bizim istediğimiz doğrultuda görünmüş ve biz ondan ne ummuşsak, o da bize onu göstermiştir.

Ülke: Türkiye | Yazılar: 4 Sayfanın Üstü ^

Düşünen

23/03/2002 : 17:54:11 Yazarla ilgili bilgileri göster Bilgilerim Yazara email gönder Email
Kainat da aynı olarak isteklerimiz, beklentilerimiz doğrultusunda açılır ve bize hizmet eder. Hatta bunun kısmet meselesi ile hatta ve hatta kader meselesi ile denk bir durum arz ettiğini müşahade edebiliriz. Kainattan, Yaradandan ne isterseniz, neyi beklerseniz size o şekilde ve mahiyette ulaşır.

Kuantum Fiziği’nin getirip sunacağı, uzlaşma ve hoşgörü ortamı bize hiç de uzak görünmüyor. Her ne kadar biz bu ortamı 1400 senedir tadıyorsak da, bu anlayış ve kavrayış mantığını bir türlü ne eğitim sistemimize ne sosyal ilişkilerimize, ne de bilime entegre edemedik. 14 yüzyıldır bir balıkvari, içinde yaşadığımız suyun değerini bilemedik. Onun değerini arayıp anlayanlar ise bulunduğumuz suya girmek üzere. Ya onlarla, hala manalarını tam anlamadığımız, gereği doğrultusunda yaşayamadığımız, işittiğimiz fakat duyamadığımız bu anlamlar mozaiğini kısa zamanda hazmedip, paylaşarak misafirperverliğimizi hoşgörümüzü, anlayışımızı ve liderlik vasfımızı göstereceğiz ya da onları bize bunu kavratmaları için sabırla bekleyeceğiz, ki bu da bizim muhtemelen son bekleyeşimiz olacak .

Kim ne derse desin, zaman ve mekanın mutlaklığını savunan Newton’un tahtını sallayan Einstein ve görecelik, ölçümlemelerin sonuçlarının kesin olamayacağını belirten Kuantum Fiziği ve denklemlerle bile olsa kainatın veya bir parçacığın geleceğinin öngörülemeyeceğini söyleyen Laplacecıları toz duman eden Kaos, yeni çağa damgalarını vuracak. Böylelikle karmaşayla bulanıklıkla ve kaotik düzenle yaşamayı öğreneceğiz.

Not: Yazıda bulunan bazı örnekler yazar Alev Alatlı'nın yazılarından alınmıştır.
Kenan Kablan 26/01/2005 : 22:46:53
"O'na(Allah'a), hiçbir şey yaratamayan ve kendileri yaratılıp durmakta olan yaratıkları (quantları) mı ortak koşuyorlar?" (Araf Suresi 189)
--------------

Gayb (mutlak gayb)= Yarataşı her an devam eden Yüce Allah'ın henüz yaratmadıkları. (Kaos)

"Gaybı bilmek ancak Allah'a aittir." (Yunus Suresi 20)
"De ki, göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başkası bilemez." (Neml Suresi 65)
"Gaybın anahtarları Allah katındadır. Onları ancak O bilir." (En'am Suresi 59)
-----------------------

"De ki: "Allah'tan başka tanrı saydığınız tanrılarınıza istediğiniz kadar yalvarın. Onların ne gokte ne de yerde zerre(quant) miktarına güçleri yetmez. Onların, bunlarda bir ortaklığı da yoktur. O'nun da onlardan bir yardımcısı yoktur." (Sebe Suresi 22)

sadakallahü’l-azîm.
Levent 26/01/2005 : 22:06:22


YENİ PARADİGMALARI KİM OLUŞTURUR?

Kauntum hakkında epey tartışabiliriz. Ama paradigma oluşturmaktan söz ediliyor. Peki biz Türkiye olarak yeni paradigmalar oluşturabiliyor muyuz, mesele biraz da orada gizli.

Atom tek başına özgürde olsa olmasa da insanın özgürlüğü hiçe sayıldıktan sonra elimize ne geçecek? Yani atomun özgürlüğünden ziyade bireyin özgürlüğünü sağlayabildik mi?

Sayın Dengiza bu arada "belirsizlik" üzerinde çok yoğunlaştığını düşünüyorum. Doğru herşey belirsiz, hayal, fantezi olabilir ama bunun bile kendine özgü bir takım kuralları da olabilir bunu da unutmamak gerek.
dengiza 26/01/2005 : 17:05:50
Sayın Mim Ve Platform Üyelerine Selam.

Yazılarınızı okudum.Toptan bir cevap vermek istiyorum.Önce bazı kavramlara açıklık getirmek istiyorum.
Diğer platfotm üyeleride düşünce belirtebilirler.Kenan arkadaşımızdan cevap gelmedi.Levent arkadaş ile yakın bir düşünce sistematiğimiz var.Ona da cevaptır.

İlk önce kaos nedir?
Yunancada "khaos" uçurum, dipsiz, derinlik evrenin oluşumundan önce, maddeyi oluşturun öğelerin genel karşılığı.Yine kaos bir durumun bilimi değil, bir sürecin bilimi; bir varoluşun bilimi değil, bir oluşumun bilimidir.Örneğin kelebek etkisi diye bir kavram belirtiliyor.Kanadını çırpan bir kelebeğin yarattığı mikroskobik ani hava hareketi belli bir süre makroskobik bir fırtınaya dönüşür.kanat çırpışı bir tetikleyicidir.Fırtına oluşuncaya kadar karmaşık gelişigüzel ve katlamalı bir süreç izler.endonezya ya bir kasırga veya tsunamiye dönüşür.Kaos karmaşık gelişigüzel ve katlamalı bir sürecin adıdır.Ayrıca buna baska bir ifadeyle "kaos aralığı" diyoruz.
Toplumsal bazda "kaos" ise; Kaos aralığını veya kaosu sadece bir anarşi ve düzensizlik biçiminde algılamak yada sadece negatif işlev yüklenen ve negatif değerlendirilen bir olgu olarak görmek yanlıştır.Kaos ve kaos aralığı toplumsal,ekonomik, kültürel, siyasal birikimler karşısında eski sistemincevap vermemesi sonucunda, çözümsüz kalan sorunların oldukça ağırlaşmasını, sistem içinde kalarak sorunları çözme olanağının bulunmamasını ve mevcut sistemin aşılması sürecine girilmesini ifade etmektedir.Çözümsüzlüğün getirdiği bu kaoik durumu ifade etmesinin yanında kaos aralığı, aynı zamanda büüyük gelişmeler ve değişimlere gebe olan ve bunun enerjisini bağrında taşıyan bir süreç olarak görülmek durumundadır.İletişim ve bilişim çağında nasıl bir çıkış sorusu, HAYAti dir.Bu dönemlerin her zamankinden daha FAZLA bilimsel ve analitik zekayı planlama ve yönelendirme gücünü belirleme yeteneğini gerekli kılmaktadır.

DOĞRUdur; Bilim adına, toplumsal gellişme adına bilinen ana merkezlerden toplum mühendisliği ile, küresel kaosa yeni bir çehre yaratma... fikri kaybettirdiği ortadadır.
Sınıflı uygarlığın ortak özelliği olan determinist çizginin temelinde olan kütle çekim yasalarıve oklitten kalma doğrusal geometrik bakış vardır.BU bakışla görebildiğini ve algılayabildiğini bilimin, bilgisinin sınırlarının içine alır.AMA göremediğini ve algılamadığınıda kaos kavramının bilinmezliğine bırakır.Bu bakış bu nedenle, maddeler dünyasında kendi sınırlı bakışıyla görebildiğini örgütlü ve düzenli ilişkileri, maddenin örgütlü hali olarak kavrar.Evrenin ve bunun ötesindeki karmaşık örgütlenmesini ve ilişki düzenlerini ise algılayamaz, BUNA kAOS der.Kaosu bu manada kullanmıştım.

PAradigma kavramına gelince; paradigma "bilim adamlarının lab. ortamında problem çözme çabasını koordine eden ve yöneten" anlamında kullanılır.TAnım olarak ideal bir durum, bakış tarzı, yargıla ölçüsü sağlayan her türlü ideal tip ya da model olarak izah olunur.Paradigmayı hangi mantıkla kullandığıma gelince "belirli bir gerçeğin ortak terimlerle algılanışını ve anlaşılmasını sağlayan kavramlar çerçevesidir"Nihayatin de ilk kez bilim dünyasına bu isimle tanımlayan filozof Kuhn olmuştur.
Eski ve yeni paradigmadan kastettiğim ise bilim adamlarının ortak kanısı farklı zamanlarda farklı bilim adamları farklı bilimsel paradigmalarla çalışmışlardır.Örneğin aristotelesçi paradigma.Newtoncu PAradigma, Einsteinci Paradigma.yani yeni paradigmalar kurulurken eski sorulara yeni ve daha iyi cevaplar veren bir model deildir.Dünyayı anlamak ve açıklamakta farklı bir çerçeve sunan farklı bir algı modelidir.
Buna göre; bilimsel gelişmeler düz bir doğru boyunca ilerlemez.Daha evvelki bilgilere yeni bilgiler eklemek,uyumlu bir bütün meydana getirmezler.Bilimde birikimden ziyade, bir değişmeden, köklü bir dönüşümden söz etmek gerekir.hatta ZİG-ZAG lı, köklü değişimlerle bu gerçekleşir.İlerleme gelişme, destekleme ancak aynı paradigmanın içinde söz konusudur.Örneğin Newtocu çekim yasası,Galile nin serbest düşüş YAsası, Keplerin gezegenlerin hareketine dair 3 yasası aynı paradigmanın içinde bulunur.Galile nin serbest düşme yasası bu yasaların geliştirilmesi,ilerletilmesi daha büyük bütünlük içinde sokulmasıdır.Paradigmalardaki devrimsel gelişmeyi böyle ele alıyorum.Dikkat edilirse; ayrı fikirdeyiz.
kuantum mekaniğine gelince;
Kuantum mekaniği daha önce hiç olmayan bir davranış biçimidir.Işığın hem parçacık hem dalga düzeyinde hareket etmesi kendine özgü ve benzeri olmayan bir davranış biçimidir.Parçacıkları davranış biçimlerini istatiksel olarak verilere dayanarak bilinebilmesi olasılığı oslada esas olrak mutlak bilinmezliğin kökeninde parçacığın kendi iç çarkları, iç vitesleri ve kendi iç devinimlerinden kaynaklanıyor olmasındandır.Tahmin etmeyişimiz ayrıntılı bilgiden kaynaklanmıyor.En son verilere dayanarak atomlerin tek tek bireysel davranışları katı yasalara boyun eğmeyişi,bir çok bilim adamının deneyi sonucunda ispatlanmıştır.Bu nedenle parçacık üzerine hiç bir yasa ve güç hüküm süremez.
Bilinebilirlik ilkesi, klasik ,fizikte atomüstü evrende hala geçerlidir.Ama atom altı parçacıklar dünyasın da bu kuralın işlemeyeceğini söylemek gerekir.Yani her parçacığın her türlü çlçümünü yapabilirsiniz, ölçümde kesinlik sağlamayan şey bir parçacığın gelecekteki konumunu kesin olrak bilmeyi sağlayacak ölçüm çiftleridir.Bu nedenle ölçüm çiftlerini tam olarak bil(e)mezsiniz.O parçacığın gelecekteki hareketlerinde kesin olarak belirleyemezs(i)niz.Ancak olasılık sınırları içinde belirleyebilirsiniz.Özcesi kuantum anladığınız biçimiyle neden-sonuç ilişkisini reddtmez.Klasik fiziğin dınırları dahilinde bir kaç nedenle sınırlı kaldığı için bunu aşar.Olasııkçı anlayışın problemleri ele alış tarzı daha karmaşık, çok etraflıca düşünmeyi, tüm faktörleri hesaplamayı, farklı sonuçlara, çeşitliliğe açık olmayı, herşeyi toptan tek RENK e boyamanın dargörüşlülük olacagının bilinmesini gerektiriyor.Dterminist bakış neden-sonuç ilişkisini statik ve mutlak biçimde algılar.Bir olgunun temelinde yatan nedenlerin bir kaçını görebilir.Daha fazlasını görmez.Kesin ve mutlak sonuçlara ulaşmasına dayalı bir bakıştır.
Kuantum felsefesinde temel olan PARÇACIKlardır.Parçacıklar özgürdür.Çok farklı irili-ufaklı sonsuz sayıda parçacık,evreni ve yasalarını kendi aralarındaki -ilişkilerle- belirlemekte evrenin sürekli hareketini, dönüşümlerini ve örgütsel düzenlerini sağlamaktadır.Bu hareket dönüşüm ve yeniden oluşum sürecinde dışarıdan belirli yasa, yasa koyuculara yer yoktur.Egemenler, belirliyiciler,üstün güçler ve ayrıcalıklar evrende YOKTUR.Sınıflı uygarlıkların pekiştirdiği determinist bakış ve Kafalar vardır.
"GEÇMİŞLERİN TOPLAMI" örneğine bakarsak;deteröinist felsefe neden-sonuç ilişkisini diyalektik açıdan çok dar ve indirgemeci bir bakışa sahiptir.Geçmiş ve bugünü yaşayanlar geleceğin belirleyicisidir, der bu doğru ama determinist anlayış kendi dar kavrayışları içinde sadece somut olarak yaşananlardan hareket eder.
Olasılıkçı yaklaşım ise daha geniş ve kapsamlı bakar.Sadece somutta yaşanılanı değil, onun yanında yaşanılması olası olupta yaşanmamış süreçlerin etkilerinide hesaba katar.Her parçacığın uzay ve zamanda hatta toplumlar bazında ele alırsak, bir parçacığın A noktasından B noktasına gidebilmesinin en kısa, tek yolu değil olası çok yolu vardır.PArçacığın bu olası yollardan yanlızca birisini kat eder.Kat ettiği yol yaşanmış olan geçmişidir.Sonraki yönelişini elbette yaşamış, geçmişi belirleyecektir.Ama sadece bu belirlemeyecektir.Diğer olası olan ama somutta kat etmediği yolarda, bundan sonraki yönelişi üzerinde etkide bulunacaktır.Kat ettiği yol ve olası olmakla beraber kat etmediği diğer yolların tümü parçacığın geçmişinin toplamıdır.Gelecek üzerinde kollektif bir etki oluşturacaklardır.Oysa determinizme göre tüm toplumların ileriye doğru gittiğini söyler.Örneğin bazı gelişmiş ülkeler neden kendi iradesiyle geriye dönüş yapmışlardır? S.S.C.B örneği vardır.Evet determinizm sınıflı uygarlığın sistemlerinin ortak özelliğidir demiştik.Bir dönem gök yasaları bir dönem bilimsel yasalar vb. vb. vb. olarak ifade ediliri.Özünde yatan insanın belirleyen olma hevesidir.rahipler,ilimciler,bilginler,Marks,Komte,hegel, vb . v.b. vb. dahi toplumların nereye doğru gittiğini, gelecekte nasıl bir biçim ve öz kazanacağını ortaya koymaya çalışmışlardır.Yani, toplumların formüle ediş tarzı belirttiğim yasalar temelinde şekilleneceğini belirtmiştir.Maddenin bir zihni olduğunu toplumların da bir hafızaya sahip olduklarını unutmamak gerekir.toplumlarda canlı bir organizma gibi istemleri, hayaller, iradesi hatta duyguları,öfkeleri olduğu anlaşılmıştır.Bundan dolayı toplumların geleceklerine ilişkin bir kesinlik ifade edilmeyeceğini, ancak olasılık teorisine göre bir önkestirimde bulunulabileceğini esas alır.kesinlik ilkesi toplum organizmasına toplum ruhuna terstir.Bundan dolayı toplumların canlı bir organizma oldugu gerceğini bilirsek...
ters tepki vereceği öfkelenebileceği, geçmişte yaşanmamış yaşamı da kendi iradesiyle tercih edebileceğini bilmek gerekiyor.
" Parçacığa hudutlu bir özgürlük" sözünüz ise, bugün anladığımız özgürlüğe bakışımız ile ilgili bir konudur.Doğrudur, parçacıklar birbiriyle ilişkilidir.Çünkü sayısız düzeyde parçacık sayısız,bir güçle etkileşim halindedir.evren içinde büyük patlama sonrası yaşanan dağılım ve kaos büyük bir ZAMAN süreci içerisinde bir dengeye kavuşmuş ve yasa dediğimiz durumu oluşturmuştur.Evrende ve atomaltı parçacıklarda itme,çekme,dengede durma ilişkisi vardır.Bunun yanında dışa salınım biçiminde hem enerji hem de parçacığın oldugunu biliyoruz.Atomaltı parçacıklar olan proton-nötron ve elektronun düzenli, belirttiğim ilişki biçimiyle izah edilir.
son dönemlerde karşı madde diye bir kavram üretilmiştir.Buna da POZİTRON deniliyor.hER Madde parçacığına akrşılık bir karşı parçacık vardır.Parçacık karşı parçacığıyla karşılaşınca birbiriyle çarpışır ve kendilerini yokederler.Yerlerinde sadece enerji kalır.Karşı madde,karşı proton, karşı nötron ve karşı elektronlardan yani pozitronlardan oluşmaktadır.Şuanda evrenimizde çok az miktarda bulunuyorlar.Ancak kozmik ışınlar ve süpernovalar gibi şiddetli astro-fiziksel olaylarda ve protonca zengin bir çekirdeğin içinde bir nötrona dönüşmesiyle oluşan ender beta bozunumu sürecinde yaratırlar.Ancak pozitron sıradan maddeler içinde yoktur.Bu parçacıklar arasındaki diyalektik ilişki, sonradan oluşan düzenin kaynağıdır.
Özgürlüğün ihtiyaç derecesi karşıtının varlığıyla anlamlaşır.Çünkü özgürlük kendi karşıtının tamamlayıcısı olarak anlamlaşır ve KALICIlaşır.MAddeye ve özgürlüğe bu diyalektik bakışla bakarım (ben). Bunu somutlaştırmak isterim.Evren, doğa canlılar dünyasında milyonlarca yıl süren oluşum aşamaları, okyanuslardan, ormanlarına dağlardan ırmaklarına, atmosferden gökyüzüne ve kanat çırpan hayvanlarına kadar çok karmaşık , ama bir o kadar da birbirlriyle uyumla ve bağımlı bir diyalektiğin eksiksiz işlemesiyle varlığını sürmesi bu nedenledir.Doğada var olan herşey kendi içinde yaşadığı uyum kadar çevresindeki olgularla eşit bir etkileşim içerisindedir.Bundan dolayı "ŞEY" lerin doğasında eşitlik ve özgürlük vardır.Aslan-geyik,Yılan-fare, Solucan-böcek, vb. vb. vb.Farkların bir aradalığı olan tüm canlıların eşitsizliğin eşitlikteki denge, her canlıyada yaşama diyalektiği kazandırmıştır.Kısacası bir olgu dengeye girdiği diğer bir olguyla vardır.Tükenmesi gerekenler tükenir, üremesi gerekenler ise bu tükenişle VAR olur.Bu nedenle evren en büyük birlik içinde en büyük çeşitliliği içerir.Bu çeşitlilik kendileriyle içten ilişkili olduğu ÖTEKilerle olan bağıntılarıyla tanımlanabilir.Doğada orman kanunları gibi yorumlanan evrim teorisini bu sonuçla yorumlamak yanlıştır.Ekolojik bir ilişkiyle canlıları, madii varlıkların birbirlerine muhtaç, yardımlaşma ve dayanışma ilkeleriyle ilişkilendiği yaşam zinciri örneğiyle açıklanabilir.Zıtların varlığı ve birliği kaba ve materyalist bir yorumla " karşıtını köten yok et"me yorumu yanlıştır.Ancak tez-antitez -sentez le yorumlanabilirliği uç örnek olan fare ve yılanla izahını bulur.Yılanların yok oluşu farelerin dinazorlaşmasına neden olur.heralde bunun da sonucunu SİZ bilirsiniz.

Doğada var olma ve yok olma diyalektiğini dıştan bir gücün yada İLAHİ bir kudretin "emir" i ile değil, kendi bünyesindeki akıl gücü ve anlam zenginliği ile yapılmıştır, yapılmaktadır.
Teolojik ve kaba madde anlayışı maddeyi öznellikle, canlılık anlam olgusunu aynı saydı.Kuantum bunu yıkıyor.Canlıların oluşumu için atmosfer,hidrosfer vb. ve moleküler düzen geeklidir ve canlının dış ortam koşuludur.Ama sadece canlılığın yapıtaşlarıdır bunlar.Kuantum bundan dolayı sezgiye önem vermektedir.Son yıllarda tartışılan soyut bilim yada doğal felsefe kavramı ile bilim dünyasına yeni bir tartışma dönemi getirmiştir.Örneğin ; bilimdeki yöntem şu ; Birşey %100 deneyle ispatlanmadıkça bilimsellik damgasını kazanamaz.Fakat bu yeni soyut bilim tartışmaları insanın doğasında var olan sezgiylede bazı somut doğrulara ulaşabilmesi mümkündür.Dolayısıyla düşüncede aşırı insan merkezciliği yıkıyor.Kuantum belkide insan algılamasının çok ötesinde bir şeydir.yani doğada özgürlüğün çeşitliliğin ve tercihin özünde var oldugunu kabullenmek en büyük zihniyet devrimi olmaktadır.Bilimde asıl ilginç olan bir takım olguları gün ışığına çıkarmak değil, o olguları açıklayan yeni bir düşünce oluşturmaktadır.Dopal felsefeden akstım buydu.Çünkü bir şeyin doğruluğu kesin olarak kanıtlanmaz.Yarının gelişmeleri ve tespitleri doğru olarak kabul ettiğimiz şeyin yanlış olduğunu kanıtlayabilir.Çünkü bilimde doğrulanabilirlik yerine yanlışlanabilirlik ilkesi vardır.Yada Olmalıdır.Ama doğruluğu yanlışlanmadığı sürece o tez doğru sayılır.Bundan dolayı "hiç bir zaman kesin olarak haklı olamayız.yanlız hatamızdan kesinlikle emin olabiliriz".ne güzel bir söz değilmi?Bilim adamları en büyük gayret ve çalışmalarını teorilerinin yanlış olduğu beklentisinin en güçlü olduğu alanlarda gösterirler.Çünkü ilerleme ancak bu şekilde olacaktır.Hawkingin kendi tezini çürütmesi buna örnektir.
Sayın Mİm ve PLATFORMUN diğer üyeleri kuantum felsefesiyle geldiğimiz aşama doğmatizmin kalıplarını kırarak yeni bir özgürlük ufkunun doğmasına kaynaklık etmektedir.Zihniyet dönüşümü çok kolay bir dönüşüm değildir.Zihniyet devrimini anlamak için bilimdeki paradigma kaymalarını kavramak gerekiyor.
SİZ in evren anlayışınız teolojik felsefeyle izahını bulduğu için derin bir felsefi analiz gücünüz var.BAzen deniliyor ki; " bilimsellik" zaten sorun buradadır.Sosyal anlamda söylüyorum.Bir söylemi veya herhangi bir bilmek biçimini değerli kılan bunu toplumsal işlevidir.Bu söylemin toplumsal işlevini inceleme sanatına, sosyolojik bakmaktır derim.Ne yazıkki; sosyolojide temelini ve gıdasını klasik fizikten aldığı için yeniden bir sosyoloji tarihini gözden geçirmek gerekir.Bundan dolayı mitoloji,din,felsefe,bilim ve sanatsal söylemleri değerli kılan onların tarihsel ve toplumsal rolüdür.Bunun çözümlenmesini insanlık için yapmaktayız.Dolayısıyla "ALLAH VARMI, YOKMU ?" tartışması sofizm ötesine gitmiyor...
Sanıldığının aksine inanan insanlarla tartışırken kullandığımız taktik yaklaşımdan ziyade,derin felsefi bir bakış açısının gerekliliğidir.Geleneksel Allah kavramını çağımız bilim söylemiyle çürütmektense geleneği değiştiren yaratıcı insan gerçeğinin özgürlüğe erişmesine değer veririrm.Dolayısıyla insaNLIK Tarihiyle birlikte değişen kavramsal çerçeveyi ayrı bir tartışma konusu olarak görüyorum...

HEPİNİZE SELAMLAR...


1.27 saniye.
05:10:59, 3 Haziran 2025, Salı

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2025 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım