Üye Toplam 358 yazı |
|
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 26/09/2009 : 00:29:02 Alıntı
PASTORİZE Mİ ÇİĞ Mİ? Keçi mi İnek mi? SİTEMİZİ ZİYARET EDEN SAYIN MİSAFİRLER BU BÖLÜMÜ YAYINLADIĞIMIZ İÇİN SANIRIM UHT SÜT ÜRETEN FİRMALAR VEYA YAN KURULUŞLARIN BİRKAÇI OLMAK ÜZERE ÇOK TEHDİT ALMAYA BAŞLADIK ÖNCELİKLE AŞAĞIDA YAZILAN YAZILAR BİZİM ESERİMİZ DEĞİLDİR HEPSİ İNTERNETTEN BULUNMUŞ YAZILARDIR. FAKAT BENDE MERAK EDEREK BU SENEKİ OĞLAKLARIMIZDAN BAZILARINI ÇİĞ VE UHT SÜT İLE BESLEYEREK NE DERECE DOĞRU OLDUĞUNU MERAK ETTİM BİLİN BAKALIM NE OLDU DENEK OLAN 10 OĞLAKTAN 5 İ UHT SÜT İLE 5 İ DE ÇİĞ KEÇİ SÜTÜ İLE BESLENDİ...??? Şimdi batı diyetinde en çok tartışmaya konu olmuş ve yanlış anlaşılmış kısma geldik. Doğulular ve Afrikalılar geleneksel olarak, müshil amaçlı kullanımı hariç sütten uzak durmuşlardır. Ama batı dünyasında insanlara hayatları boyunca her gün süt içmeleri söylenir. Doğaya baktığımızda, yavruların diğer yiyeceklerle sütten kesildiği zamana kadar yalnızca sütle beslendiğini görürüz. Sütün sindirimini sağlayan laktaz enziminin, ergenliğe geçişle birlikte insan sisteminden kendiliğinden yok olması; yetişkin insanların süte besin olarak kaplanlardan ya da şempanzelerden daha fazla ihtiyacı olmadığını gösteriyor. Süt, çiğ olarak tüketildiğinde tam protein besin olmasına rağmen yağ da içerdiği için kendinden başka bir besinle zor karışır. Buna rağmen günümüzde yetişkinler diğer yiyecekleri devamlı soğuk sütle "yıkarlar". Süt mideye girdiğinde hemen kesilir ve mevcut başka bir yiyecek varsa kesilmiş süt tanecikleri diğer yiyecek taneciklerinin etrafında pıhtılaşır, onları mide özsularından yalıtarak sindirimi geciktirir, çürüme başlangıcına ortam sağlar. Bu yüzden süt tüketimi ile ilgili ilk ve en önemli kural şudur: "Ya tek başına iç, ya da içme." Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, daha da sindirilemez hâle gelmiştir. Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez. Şişeyle beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku ***ürmez. 1930'larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi. Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi. Ama Dr. Pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı. Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular. Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı. Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken, kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı. Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten tiksindiği, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta* içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın. Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyhinde bulunan bu gibi bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika'da birkaç eyalet hariç çiğ süt satmak yasal değildir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak "zararsız" hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır. Dr. Pottenger'in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur. Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı pastörize sütle beslenmiştir. Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de öyle yayılmıştır ki, Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla karşı karşıyadır. İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını önlemek için süt "homojenize" ediliyor. Bu, yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum, süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolesterolün vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor. Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt yağı alırsınız! Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için yeterince kalsiyum sağlamaz. Büyük miktarlarda pastörize süt ürünleri tüketen Amerikalı kadınlar, dünyanın en yüksek sayıdaki kemik erimesi vakalarından muzdariptirler. Örneğin, çiğ lahana; herhangi bir miktar pastörize süt, yoğurt, çiftlik peyniri veya doğal niteliği bozulmuş diğer süt ürünlerinden daha fazla kalsiyum sağlar. Kuzey Dakota'nın Grand Folks şehrindeki İnsan Araştırma Merkezi'nde yapılan yeni çalışmalar gösteriyor ki, boron elementi kalsiyumun besinlerden emilmesinde ve kemik yapımında kullanılmasında temel bir role sahiptir. Daha da dikkate değer bir nokta şudur: Yeterli miktarda boron verildiğinde kadınların kanındaki östrojen seviyesi, Batı'da kemik erimesine karşı genel bir geçici önlem olan östrojen yenileme terapisine duyulan ihtiyacı ortadan kaldırarak, iki katından daha fazla arttı. Boronu nereden bulabiliriz? Özellikle elma, armut, üzüm, fındık, lahana ve diğer lifli sebzeler gibi kalsiyumu da bulduğumuz taze meyve ve sebzelerden. Doğa zaten ihtiyacımız olan hayâtî besin kaynaklarının tümünü birbirini tamamlayan şekilde bolca sağlamıştır ama insan onları öldürene kadar pişirmekte ve işlemekte ısrar eder ve sonra diyetinin neden "işe yaramadığını" düşünür durur. Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden geçirmelidirler. Çocukları "güçlü ve sağlıklı" büyüsünler diye pastörize sütle tıka basa doldurmak düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, onlar içindeki besinleri ayrıştıramazlar. Aslında, doğal niteliğini yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla tıka**** organik besinlerin emilimine engel olduğundan; erkekler, kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini çıkarmalıdırlar. İnek sütü buzağılar içindir ve bebekler de sütten kesilene kadar anne sütüyle beslenmelidir. Doğa her iki tip sütü ve sindirim sistemini buna göre tasarlamıştır. Anne ineğin pastörize sütü ile beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü bilimsel olarak belgelenmiştir ki, bu da pastörize inek sütünün buzağı için olduğu gibi, insan için de sağlığa yararlı ve hayat veren bir besin olmadığını gösterir. Buna rağmen, yetişkin insanlar doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu salgıyı hem bebeklerine içirirler hem de kendileri tüketirler. İnek sütü, insan sütünün 4 katı protein ve sadece yarısı kadar karbonhidrat içerir. Pastörizasyon, inek sütünün içinde bulunan yoğun proteinin sindirilmesini sağlayan doğal enzimi yok eder. Böylece; bu fazla süt proteini, bağırsakları çamurla tıka****, insanın sindirim yolunda çürür. Bu çamurun bir kısmı kana sızar. Süt ürünlerinin günlük tüketimleriyle bu kokuşmuş çamur biriktikçe, vücut çamurun bir kısmını deriden (sivilce, leke ile) ve ciğerlerden (nezle ile) dışarı atarken kalanı içeride iltihaplanır, enfeksiyonlara sebep olan mukoz oluşturur, alerjik tepkilere yol açar, eklemleri kalsiyum tortularıyla sertleştirir. Kronik astım, alerji, kulak enfeksiyonları ve sivilcenin birçok çeşidi süt ürünlerini diyetten çıkarmakla kolayca iyileştirilebilir. İnek sütü ürünleri özellikle kadınlar için zararlıdır. Süt kadınların vücudundan dışarı akmalıdır, içeri değil. Pastörize inek sütünün kadınları güçten düşüren etkileri, süt üretimini arttırmak için ineklere enjekte edilen sentetik hormonlarla daha da şiddetlenir. Bu kimyasallar titizlikle dengelenmiş dişi endokrin sistemine çok zarar verir. Besin ve İyileşme (Food and Healing) adlı kitabında besin terapisti Anne Marie Colbin süt ürünlerinin kadınlar için yarattığı felaketi şöyle açıklar: "Süt, peynir, yoğurt ve dondurma gibi süt ürünlerinin tüketimiyle; yumurtalık tümörünü ve kistlerini, vajinal akıntıları ve enfeksiyonları da kapsayan dişi üreme sistemindeki çeşitli hastalıklar kuvvetle bağlantılıdır. Bu bağlantının, süt ürünlerinin tüketimine son verdiklerinde problemlerin azaldığını veya yok olduğunu bildiren tanıdığım sayısız kadın tarafından defalarca doğrulandığını görüyorum. Lifli tümörlerin geçtiğini veya dağıldığını, rahim kanserinin durduğunu, ade düzensizliklerinin düzeldiğini duyuyorum. Kısırlık bile bu yaklaşımla birkaç örnekte ortadan kalkmış görünüyor." Birçok kadın ve erkek, doktorları iyi bir kalsiyum kaynağı olduğunu söylediği için süt ürünleri tüketiyor. Bu bâtıl bir tavsiyedir. Doğrudur, 100 gramında 33 gram kalsiyum bulunan insan sütü ile karşılaştırıldığında, inek sütü her 100 gramında 118 mg kalsiyum içerir. Ama ayrıca, inek sütü 100 gramında insan sütünde 18 mg bulunan fosfordan 97 mg içerir. Fosfor, sindirim yolunda kalsiyum ile birleşir ve aslında kalsiyumun emilimini önler. New York Devlet Üniversitesi tıp merkezinin pediatri bölüm başkanı Dr. Frank Oski şöyle diyor: "Yalnızca Kalsiyum-Fosfor oranı 2-1 olan besinler temel kalsiyum kaynağı olarak kullanılmalıdır. İnsan sütünün oranı 2.35'e 1, inek sütününki yalnızca 1.27'ye 1. İnek sütü ayrıca 100 gramında 16 mg sodyum içeren insan sütü ile karşılaştırıldığında 50 mg sodyum içerir, yani süt ürünleri muhtemelen modern batı dünyası diyetinin en yaygın aşırı sodyum kaynaklarından biridir." Bununla beraber, inek sütü daha iyi sindirilen ve sağlığa yararlı olan diğer besinler kadar iyi bir kalsiyum deposu değildir. 100 gramında 118 mg kalsiyum bulunan inek sütünü diğer besinlerin 100 gramı ile karşılaştırın: Badem (254 mg), brokoli (130 mg), kıvırcık lahana (187 mg), susam tohumu (1,160 mg), bir tür su yosunu olan kelp (1,093 mg) ve sardalya balığı (400mg). Kemik erimesine gelirsek, bunun daha çok beslenmedeki kalsiyum eksikliğinden değil, özelikle şeker gibi kemiklerden ve dişlerden kalsiyumu süzen beslenme etkenlerinden kaynaklandığını görürüz. Şeker, et, rafine nişasta ve alkolün tümü, kanda sürekli bir asit ortamı yaratır ve asidik kanın kemiklerden kalsiyumu çözdüğü bilinir. Osteoporozu düzeltmek için en iyi yol, yukarıda belirtilen süt ürünü haricindeki kalsiyumca zengin besinleri tüketirken aynı zamanda kemiklerden kalsiyum çalan asit arttırıcıları diyetten çıkarmaktır. 3 mg boron minerali takviyesinin de kemiklerin kalsiyumu emmesine ve tutmasına yardım ettiği görülür. Geleneksel Çin tıbbı açısından bakarsak, süt bir çeşit "cinsel öz"dür. İnsan türünün başka bir türün cinsel özünü içmesi özellikle kadınlar için sadece hastalığa yol açar, çünkü içerdiği hormonlar insanın endokrin sisteminin hassas dengesini bozar. Eğer süt ürünleri içmekte ısrarlıysanız, en iyi tercihiniz insan sütünün besinsel karışımına ve dengesine yaklaşan keçi sütü olmalıdır. İnek sütünden yapılmış yegane tehlikesiz ürünler sindirilebilen bir yağ olan taze tereyağı, laktobakteri tarafından sizin için önceden sindirilmiş taze mayalanmış yoğurttur. Ama bunlar bile mâkul ölçülerde ve mümkünse çiğ, pastörize olmayan sütten yapılmış olmalıdı http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=17316 UHT mi Sokak Sütçüsümü http://yorumsuzblog.wordpress.com/2007/04/02/%c2%bb-hijyen%e2%80%9d-kutu-sutler-zararli-mi/#comment-13539 http://www.frm18.net/saglik/15732-islem-goren-sutler-sagliga-zararli-mi.html http://www.cebelibereket.net/bilim-teknoloji/kutu-sut-ile-ilgili-derin-supheler-var http://forumsitem.com/showthread.php?p=138987 http://ahsar.blogcu.com/sut-tuketiminin-yararlari_12251791.html http://www.agaclar.net/forum/archive/index.php/t-2469.html http://www.cebelibereket.net/bilim-teknoloji/kutu-sut-ile-ilgili-derin-supheler-var http://www.uzerine.com/web/post.do?id=59 http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=49915 http://www.abvho.com/index.php?option=com_content&task=view&id=336&Itemid=2 bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı | ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı | Salmonella enterica. Hepatit B kadar tehlikeli bir hastalığın sebebidir salmonella hocam. Peynirin imalatı sırasında oluşmaz ama genellikle besi hayvanlarında sıkca hatta mutlaka görülen bu bakteri süt yoluyla peynire bulaşır. Çiğ süt imalatlarında çok büyük oranda bu bakteri görülür. İmalatcının yapacağı bir kaç dikkatsizlik kolayca bu bakteriyi bünyenize katmanıza sebep olur. Çiğ süt peynirini sürekli tükettiğiniz halde bu bakteri ile hiç haşır neşir olmadı iseniz şanslı bir insansınız demektir. İl sağlık müdürlüklerinden çiğ süt ürünlerinin tehlikeleri ve bolca salmonella hastalıkları bilgisine ulaşırsınız. Kirlilikle yakından alakalı olan Hepatit B ye göre salmonella hastalıklarının tedavisinin daha kolay olması yüzünden kendimizi nisbeten şanslı sayabiliriz. Anamur taraflarında köylünün imal ettiği tuzsuz peynirleri bizim ev hanesi de epeyce tüketti vaktiyle. Bu peynirleri zaman zaman Konya ya getirip analiz ettirdim ve bir kaç kere salmonellaya rastladım, bunun üzerine vaz geçtik. Çiğ sütten dondurma imalatı da yapılır ve salmonellaya çok sık rastlanır. Sıkıştırıp tuzlamak bu bakteriyi öldürür ama peynirin içine işlemiş bazı bakterilerin bozulmadan kalmasına engel olamıyor bazen. tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
METTİN Üye Toplam 2311 yazı | 26/09/2009 : 13:54:25 Alıntı
Yerleşim : Türkiye / Antalya | Meslek : Satış / Pazarlama |
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı | tabii , salmonella, veya başka tür bir çok hastalık tehlikesi vardır. Neticede , hayvanın bünyesinin dayanabildiği ve insanın bünyesine geçince etkili olabilecek bir dünya hastalık olma ihtimali var. Diğer yandan yüz yıllar boyu bu sütü tüketmiş atalarımızda var. Zamanla bağışıklık sistemleri alışmış olabilir. Ve bizler ve daha siteril ortamda yetiştirdiğimiz çocuklarımız bunlara dayanıksız olabilir. Ve daha bir sürü tez üretilebilir. Ama konfeksiyoncu , terziyi süper marketçi bakkalı yok etmek için nasıl herşeyi kullanıyorsa , Benim aklıma , bunlar vardır. Ama bu , büyük sermayenin , küçük üretici ile rekabet edeceğine onu ortadan kaldırmak yada ürettiğini kendisine yine kendi belirleyeceği fiattan satmasını sağlamak için biraz abartılan bir konu gibide geliyor . ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 26/09/2009 : 19:40:51 Alıntı
DONDURMADAN YEDİKTEN SONRA Süt kolay bakteri üreyen bir ortamdır. Her ne kadar artık dondurmalarda süte pek rastlanmasa da ola ki sütlü bir dondurma yemiş olabilirsiniz. Bu nedenle mutlaka dondurmadan sonra su içiniz ve boğazını ve ağzınızı gargara ve diğer yöntemlerle temizlemeyi unutmayınız. SONUÇ VE ÖNERİLER Ülkemizde yüzyıllardır dünyanın en leziz ve helal dondurması salep, süt ve şeker karışımından üretile gelmiştir. Dondurma bir endüstri ürünü haline geldiğinden bu yana, dondurmanın da hilelisi ve sahtesi yaygınlaştı. Süt, şeker, sahlep üçlüsü ile yapılacak dondurma gerçek dondurmadır. Kıvamını tutturamıyoruz gibi bir gerçek dışı beyanla birçok katkı kullanan üreticilerin ülke tüketicisinin inancını düşünerek jelâtini (E441) dondurma ve diğer gıda maddelerinde kullanmamaya davet ediyoruz. Dondurmadan önce ülkemizdeki sütlerdeki bakteri oranın AB standartları ve ortalamasının 10 katından daha yüksek. İster sokak sütünden isterse pastörize süttün üretilsin sütlerimizden dolayı dondurmalar sağlıksız olabilir. Sütlerin sağlıksızlığı bir piyasadaki dondurma zannettiğimiz ürünlerin önemli bir kısmı dondurma değil resmi belgelere göre ‘yenilebilir buzlu gıdalardır’. Bunlara dondurma diyemeyiz. Üreticiler ürünlerinin dondurma olmadığını gizlemek için ICE CREAM gibi yabancı dil ifadelerini büyükçe yazarken ‘yenilebilir buzlu yiyecek’ gibi ifadeleri küçük yazmaktadırlar. Bu nedenle mutlaka gerçekten dondurma olan ürünleri tercih ediniz. Bir dondurmanın maliyeti çalışmada hesaplanmıştır. Bu dondurmanın fiyat takdirinin tüketiciye bırakıyoruz. Ancak bir nokta var ki: Özellikle 2-3 YTL’ye satılan ‘sizin için’, ‘size özel’ gibi ifadelerle sunulan ürünler dondurma değil buzlu yiyecektir. Bunların hacmine bakarak ağırlığı konusunda yanılmamalısınız. Çünkü 1000 ml yazan bu ürünler gerçekte 570 Gr’dır. İçine katılan bazı katkılar nedeniyle kabartılarak hacimli olarak gösterilmektedir. Denetim konusunda artık Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’ndan ve taşra teşkilatlarından hiçbir beklentimiz yok. Onların mazeretleri çok. Hiçbir konuda yaptıkları analizleri yayınlamamaktadırlar. Yayınlamış olsalar tüketicilerin hiçbir gıdayı tüketmeyeceklerini ve hastanelerdeki hasta sayısında azalma olacağını ve de sosyal güvenlik kuruluşlarımızın daha az zarar edeceğini biliyorlar olsa gerek. Bakanlığa çağrımız olsa olsa artık hiç denetlemeyin yaptığınız masrafa değmez diyoruz. Nasıl olsa denetleseniz de denetlemeseniz de sonuç değişmiyor olacaktır. Tüketicilerimiz üretim süreçlerini izleyemiyor olsalar da içeriğini bilmedikleri katkılı dondurma ve buzlu ürünleri tüketmemelidirler. Dondurma alırken inanç ve sağlık faktörünü birlikte düşünmelidirler. Dondurma yaz ve kış sürekli mutlaka tüketilmelidir. Ancak her satıcıdan değil güvendiğiniz satıcı ve üreticilerin ürünlerini tüketmeliyiz. Dondurma bir tahterevalliye benziyor. Yesek ayrı bir sorun yemesek ayrı bir sorun. Fiyat tek kriter olmamalı. Maliyetinin altında satılması tehlikenin ilk adımıdır. Ancak pahalı satılması kaliteli anlamına da gelmez. Eleştirsek bile konunun hukuki sorumlusu Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ve tarım İl Müdürlükleri olduğundan bir sorunda mutlaka Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerine şikayetlerimizi gecikmeden iletmeliyiz. Ancak şikayetimizin üretimi yönelik değil de tüketime yönelik olması durumunda mutlaka yazar kasa fişi alıp bunu da her ihtimale karşın saklanması olmazsa olmaz koşullardan biridir. Sağlık bir yaşam sürmenizi diliyoruz. http://web.netbul.com/yemek/detay.asp?id=55 http://vlib.iue.it/carrie/cec/Turk_kulturunde.shtml http://www.anatolya.net/haber_Detay.asp?section=2&sid=4vlgMnEMTAXE8F http://www.hurriyet.com.tr/agora/article.asp?sid=7&aid=245 http://www.gidaraporu.com/gida43.htm http://www.frmtr.com/muhendislik-mimarlik-peysaj/776546-dondurma-yapimi.html http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/tarifler/ http://web.netbul.com/yemek/display.asp?no=1341 http://www.lezzet.com.tr/mutfak_okulu/00148/ http://www.gidasanayii.com bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
METTİN Üye Toplam 2311 yazı | 27/09/2009 : 02:56:03 Alıntı
Hocam ben doğuda yaptım askerliğimi malumunuz,ayının çakalın koyunun köpeğin içtiği sudan içtim,hiç de steril olmayan yerlerde yedim içtim yattım,1.5-2 metre karda -15 dereceyide,yazın kavurucu sıcağınıda çektim,sonuç inanın sivilden daha az rahatsızlandım,hele ordaki köylü çocuklarını bir görün kışın ayağında üstünde başında bir şey yok öyle gezerler,biz üşürüz onlar üşümez ne hikmetse,hele o tepeleri bir iniş çıkışlarını görün,birde şehirlerde titizlikle yetiştirilen doktara her şeyi danışılan sözüm ona sağlıklı büyütmeye çalıştığımız ama ne hikmetse bir türlü hastalıktan kurtulamayan çocukları ,şimdi adamın aklına nasıl oluyorda oluyor geliyor,ya kırsaldakilere,hepatiti ,bakterisi,gribi dokunmuyorda hep bizi nasıl buluyor, işte bu olay benim hep kafamı kurcalar,cevabını bulan varsa banada bildirsin,ama şu bir gerçek ki bize sağlıklı denen gıda ve ilaçların ben tam tersi etki yaptığını düşünüyorum,hiç de sağlıklı bulmuyorum açıkçası,zira bir tavuk burgerin yüzde kaçı gerçek tavuk eti bir bilen açıklasın bakalım..Yada sütmü yoksa sulandırılmış süt tozumu içiyoruz..Geçen bir uzman mümkün olduğu kadar kuzu eti falan tüketin diyor du niye büyüklerde çok hormon oluyormuş ta,valla bu gidişle hormonlu sergen olacağız gibi geliyor sağlıklısı bu ise..sağlıksızından ALLAH korusun.. Yerleşim : Türkiye / Antalya | Meslek : Satış / Pazarlama |
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 27/09/2009 : 12:55:24 Alıntı
dondurma konusunda yeni başlık acıyım orda dogru hangisidir bir inceliyelim paylaşımlarınızı ve düşüncelerinizi bekliyorum. Metin abi son yorumuna nazaran acacam bu başlıgı elimdem geldigince belgeli şekilde sunacam örnekleri. saygılar... bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı | Zengin adam gezerken , metinin dediği gibi çocukları görür ve hayret eder. Ve köylüye sorar ,arkadaş biz el bebek gül bebek bakıyoruz hastalıktan kurtulmuyorlar .Seninkiler karın , çamurun içinde yalın ayak büyüyor nasıl bir şey olmuyor ? demiş Köylü; beyim bizim çocuklar soğuk yağmur güneş yiyor ve çelikleşiyor .Demiş . Zengin de köylünün yaptığı gibi yapmaya kalkınca çocuk zatürre olmuş .Ve varmış köylüye , ulan senin lafına uyduk çocugu hasta ettik der. Köylü ; olurmu beyim der , tabii hasta edersin . Bizim çocukların sadece kendileri değil, ana ve babalarıda çelikleşmişlerdi . O çeliklerin , çocukları olduğu için bizimkilere birşey olmaz demiş. ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 27/09/2009 : 13:21:23 Alıntı
eline ,diline,gönlüne saglık. bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı |
sen de çok sağol ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 27/09/2009 : 14:02:07 Alıntı
bu konuyu bu başlık dagılmasın diye yeni başlıkta toparladım. http://www.koniks.com/topic.asp?TOPIC_ID=20883 hayvancılık konusuna devam edebiliriz şimdi. evet ne tür hayvanları beslemek daha karlıdır gerek süt degeri veya et degeri olarak nebiliyim tüyü derisi .vs. bilgisi olanlara sesleniyorum varmı paylaşmak istiyen arkadaşlar. saygılar. bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı |
Birincisi sakınılan göze çöp batar atasözünü unutmamak lazım. Akan su mikrop tutmaz deyip ırmaktandan su içip inekten yeni sağılmış sıcak sütü de tüketmek lazım. Ama bunu yaparken mikrop nedir nasıl ürer iyi kötü bir bilgi sahibi olmak lazım. Kapıya gelen sütcünün sütü ile kutu sütler arasında büyük bir besin farkı olduğu muhakkak. Fakat sütcüyü çok iyi seçmek gerekiyor. Bazısı gerçekten çok pis oluyor. Ben mümkün mertebe mandıradan aldığımız sütü tüketiyorum. Kutu sütünde de çok büyük markalardan kaçınıyorum zira içi kimyasal dolu. Yani konu sadece UHT nin sağlıklı olup olmadığı değil. UHT tekniği hijyeni tam olarak sağlıyor olabilir fakat UHT yi yapan firma bütün ülkeye süt yetiştirecek, haliyle UHT den başka 50 tane daha tedbir alıyor. Sorun bu alınan tedbirlerin denetimsizliği. Öldürmeyeceğini bildikleri her türlü kimyasalı raf ömrünü uzatmak adına kullanabilirler. Evde yaptığımız yoğurt dolapta bir haftada ekşirken satı yağurdu bir aydan fazla dayanabiliyor. Bunları kimyasallar sağlıyor. Doğal ürün pis olmamak şartı ile her zaman daha sağlılklıdır. İpin ucunu kaçırmadan biraz mikrop almak, grip aşısı olmaktan daha koruyucudur !! tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 27/09/2009 : 23:57:20 Alıntı
akın bey verdiginiz bilgi dogru ve güzel,baya acıklayıcı olmuş. saygılar.. ama bence şuda bir gercek büyük firmalar küçük işletmeleri yok etmek içinde yıllardır ugraşır. acaba zihniyetleri şöylemi: büyük balık küçük balıgı yutar. bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı | Sayın hocam , rahmetli anam , köye gittiğimizde,; yoğurt, süt, peynir, keş , ya da tarhana alınacak köylülerin listesini bize neredeyse ezberletirdi. Ve burada dikkat ettikleri husus o köylünün ne kadar temiz olup olmadığına göre idi. Ve falancadan alma ishal olursunuz derdi . Ve saklama konusunda , kalın tuz vardır . Şimdilerde pek bulunmuyor . Bazı marketlerde zor da olsa buluyoruz. Mutlaka bol tuzla tuzlanır. Ve yıkanmış temiz bir tülbent ile sarılır . Ve dışarıdan toz toprak vs den korunmuş bir gölge yerde muhafaza edilirdi. Hayvanların memelerini bile kontrol ederdi . Falancanın ineğinin memesi akıyor . Ondan almayın derdi . Yani eskiler aslında bilerek kullanırlardı . Ve etraftaki konu komşu da en az üreten kadar konuyu bildiğinden , biribirini kontrol da ederlerdi . Böylece sağlıklı ve temiz beslenebilirlerdi . Raf ömrü diye bir dert yoktu . Bu raf ömrü denen telaş işi bulandırdı biraz . Herkes kendi ineğini beslese , hiç bir problem çıkmayacaktı galiba .((: ( her apartmanda bodrumda yada bahçede bağlı inekler düşünebiliyormusunuz.?) ((: ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı |
Asıl amacın küçük balığı yok etmek olduğunu sanmıyorum. Bu daha ziyade ticari bir gereklilik. Büyük bir firma satışını arttırmaktan başka bir şey düşünmüyor doğal olarak, küçük firmaları da koruyayım diyerek hareket eden bir firma insan kimyasına aykırı olurdu. Burada iki unsur var. Biri küçük firmaların da bölgesel firmalar haline gelmek için çabalaması, işine yatırım yapması, yıllarca piyasanın aynı şekliyle kalmayacağını hesap etmesi gerektiği. İkincisi küçük firmaları koruyacak olanın, kanunları yapan devlet kurumlarının olduğunun unutulmaması. Değişen piyasaları takip edip yerinde zamanında işlevsel tedbir alan kurumlarımız bana pek yok gibi geliyor. tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 28/09/2009 : 00:23:10 Alıntı
akın bey belkide asıl lezzeti bozmak istemiyorlar küçük firmalar. tamam büyük firmalar üretimin çok olması için ve raf ömrünü uzun tutmak için ugraşıyorlar ama inanın içine koydukları maddeler hiçde saglıklı maddeler degil. örnek:Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’ne göre “Dondurma Tebliği” ve “Yenilebilir Buzlu Ürünler Tebliği” olmak üzere iki ayrı tebliğ var. Piyasada dondurma zannıyla tüketilen bu ürünlerin çoğu dondurma değil. Bunların ezici bir kısmı içinde süt bile barındırmayan ‘yenilebilir buzlar’. İçindeki katkıların çoğu ise dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmış katkılardan oluşmaktadır. Bu katkıların birçoğu farklı ülkelerde sağlıksızlığı nedeniyle yasaklanmış katkılar. Ancak Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ‘EC kodlu’ bu katkıların hemen hemen hiç birini yasaklamış değil. veya bu başlıga bakabilirsin. http://www.koniks.com/topic.asp?TOPIC_ID=20883 acaba diyorum benmi tek yönlü bakıp düşünüyorum ne dersiniz. saygılar. bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı | Akın hocam , Marketing konusunda , süper marketlerin neler yaptığını incelersek neler olduğunu daha iyi kavrarız. Bir malı satmak için klasik , metotların yanında neler geliştirdiler .İnsan psikolojisi üzerinde çalışıyorlar . Bu konuştuğumuz konularda akla gelmesi zor şeyler düşünüyorlar. Mesela semt pazarının kurulduğu günlerde semt pazarını inceleyen elemanların verdiği raporlar sonucunda , bazı mallarda korkunç ucuzluklar yapıp . O malın satıcısı esnafın pazara o malı getirmeye tövbe eder hale getiriyorlar . Ben pazar konusunu epeyce incelemiş biri olarak bunu , gördüm .Ve bir pazar da bu konuda pazarcılarla birlik olup nasıl mücadele edebiliriz diye kafa yorduk . Ve semt süper marketinin elemanlarını epey zor durumlara soktuk . Eleman işinden oldu . Bizim pazarcı o malı alıp satmamaya tövbe etti . Süper market , belediye meclisine adam marke ederek , pazarı kaldırmak için uğraştı ve başardı . Yani Büyük sermayenin küçük üretici ve firmaların kendilerine rakip değil , yan sanayii olarak görmek ister veya ayak altından çeklilmesini ister. Büyük kuruluşun giderleri çoktur. Ama diğer her şey ve kanunlar ona çalışır . Küçük esnaftan yana bir uygulama destekleme kisvesindedir . Büyük sermaye için yapılan lehte düzenlemeler ise doğal hak gibidir. ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
Yatirimci. Üye Toplam 180 yazı | 28/09/2009 : 16:56:32 Alıntı
Süt için Keçi beslemeyi degerlendirmek daha mantıklı geliyor, İnek için yem giderleri fazla oldugu için keçi daha mantıklı geliyor hemde ineklere göre daha az maliyetli bir iş, Yerleşim : Türkiye / Ankara | Meslek : Ticaret |
gokhankasarci Yeni Üye Toplam 36 yazı | Bu başlık hayvancılık konusunda adan zye çok detaylı bilgiler içeriyor.benimde ince ayrıntılarını merak ettiğim bir konuydu.bilgilerini paylaşayan başta huyhuyhuy a ve tüm arkadaşlara teşekkürler. Bu arada babacanbaba sordukça soruyorsun gülümsettin beni:) "Anılmaya değer bir hayat sürmek ve erdemli bir insan olmak, bize çeşitli vesilelerle dayatılan 'herkes' ya da 'hiç kimse' olmayı bilinçli bir şekilde reddetmekle başlar" Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : Diğer |
METTİN Üye Toplam 2311 yazı | 17/10/2009 : 00:37:18 Alıntı
Türkiye’de Keçi Sütü Pazarı Büyüyor Ambalajlı süt ve süt ürünleri sektörü, yaklaşık her yıl yüzde 10 büyüyor. 2009’da da yüzde 10'un üzerinde büyümesi beklenen sektörde, 2.000’in üzerinde işletme faaliyet gösteriyor. Türkiye'de toplam yıllık süt üretimi ise 12 milyon ton. Bu miktar, 670 milyon ton olan dünya süt üretimi sıralamasında, Türkiye'yi 15 büyük süt üreticisi ülke arasında konumlandırıyor. Öte yandan son dönemde süt sektöründe göze çarpan bir başka gelişme söz konusu. Son bir yıldır ambalajlı süt ve süt ürünleri sektörüne farklı bir segment olan keçi sütü de katıldı. Üretimin organize olmaması ve düşük kalması nedeniyle bugüne kadar daha çok üretimin gerçekleştiği lokasyonlarda tüketilen keçi sütü de ambalaja girmeye başladı. Üstelik ciddi bir taleple karşı karşıya ve de hızlı bir şekilde büyüyor. Bunun en önemli nedeni ise bilim dünyasında da zaman zaman gündeme geldiği gibi, bilimsel olarak keçi sütünün “anne sütü”ne en yakın değerlere sahip süt olması. Bunun yanı sıra, keçi sütü ve ürünlerinin lezzet ve kalitede fark yaratmasının da, ambalajlı süt ve süt ürünü üreten şirketlerin dikkatini çekerek, onları bu alana yönlendirdiği ifade ediliyor. Türkiye 13'üncü Sırada Dünyadaki toplam süt üretiminin yaklaşık yüzde 2'sini keçi sütü oluşturuyor. Dünyada 12 milyon ton civarında keçi sütü üretildiğini belirten Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) yetkilileri, dünyada en çok keçi sütü üretiminin, 4 milyon tonla Hindistan'da gerçekleştiğini kaydediyor. Bu ülkeyi 2 milyon tonla Bangladeş, 1,5 milyon tonla Sudan, 700.000 tonla Pakistan, 600.000 tonla Fransa, 500.000 tonla Yunanistan ve İspanya, 400.000 tonla İran ve Somali izliyor. Türkiye ise keçi sütü üretiminde 13'üncü sırada yer alıyor. İklim koşulları inek beslemeye uygun olmayan ülkelerde, keçi sütü önemli bir ekonomik değere sahip. AB ülkelerinde 1984 yılında inek sütü üretimine kota koyulmasının, keçi sütü üretimine ilgiyi artırdığı da ifade ediliyor. ASÜD'ten alınan bilgiye göre; Türkiye'de 1990'lı yıllarda 6 milyon keçiden yaklaşık 350.000 ton süt üretilirken bugün, yaklaşık 2 milyon keçiden 210.000 ton süt elde ediliyor ve tüketiliyor. Günde 30 Ton Üretiyor Kay Süt, bugün sektörün önde gelen oyuncuları arasında yer alıyor. 100'ü aşkın ürün portföyüne, yeni yatırımları ile ambalajlı keçi sütünü de ekleyen şirketin, bir yıldır bu ürün üzerine çalışmalar yürüttüğü biliniyor. Ürünlerini 2009 Mayıs ayında piyasaya sunduklarını belirten Kay Süt Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ergün Ayhan; "İnsanların bu ürünü bulmakta sorun yaşadığını gördük ve böyle bir talep aldık. Günlük 30 ton kapasite ile başladık. Zamanla bunu artırabiliriz. Keçi sütünü Ege Bölgesi'nden tedarik ediyoruz" diyor. Sütaş ise keçi peyniri alanında üretim yapan şirketlerden. Piyasadaki boşluğu fark edip bu alana yatırım yaptıklarını ifade eden Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, peynir üretimi için gerekli olan keçi sütünü Marmara Bölgesi'nden tedarik ettiklerini söylüyor. Keçi sütünün mevsimsel bir ürün olduğunu ifade eden Yılmaz şöyle devam ediyor: "Türk Gıda Kodeksi, bir ürününün keçi peyniri veya koyun peyniri olarak tanımlanmasını düzenlerken, içlerine belli oranda inek veya koyun sütü konulmasına izin veriyor. Dolayısıyla bir ürünün hangi oranda keçi sütü içerdiğini bilmek için, ambalajındaki bilgileri iyi okumak gerekiyor" diyor. Mado da Pazara Giriyor Türkiye genelinde 240, yurt dışında ise 60 şubeyle hizmet veren pastaneler zinciri ve dondurma üreticisi olan Mado da, keçi sütü pazarına girmeye hazırlanıyor. Kahramanmaraş' ta kurduğu keçi çiftliğine 80 milyon dolarlık yatırım yapan ve 2010'da 50 milyon dolarlık yatırım öngören Mado, şubelerinde keçi sütü ve bu sütten yapılmış ürünleri de satmayı planlıyor. Ankara ve Kahramanmaraş'taki Mado şubelerinde deneme satışlarına başlayan şirket, daha sonra da yoğun market taleplerini değerlendirip, market pazarına girmeyi hedefliyor. Kaynak: Bu yazı, www.kobifinans.com.tr için, Ekonomist Dergisi’nden derlenmiştir. www.ekonomist.com.tr Yerleşim : Türkiye / Antalya | Meslek : Satış / Pazarlama |
METTİN Üye Toplam 2311 yazı | 17/10/2009 : 00:46:22 Alıntı
Ülkemizde et fiyatları çok pahalı belli ülkelere göre 5 misli para ödeyerek yemeğe çalışıyoruz,bua son vermek için Koç gurubu ve ortakları çok büyük bir yatırım atağı yapar modern bir çiftlik kuraralar,ama bakarlar ki hem buna mani çok engel var hemde öyle bir iki çiftlikle olacak iş değil en az ülkenin tamamında 500 büyük çiftlik kurmak lazım,gerisinide onlardan dinleyelim.Doğuya yatırım yapacak mı? Koç'un en çok şikayeti kayıt dışı. Hayvancılık konusunda yaptıkları Koç-Ata-Sancak yatırımında en çok bellerinin kayıt dışı ile kırıldığını belirten Mustafa Koç her alanda kayıt dışı ile mücadele etmek zorundayız, çünkü ciddi anlamda belimizi kırıyor dedi. Anadolu'da sürekli doğuya yatırım çağrısı aldıklarını belirten Koç "onlara proje getirin destekleyelim diyoruz, maalesef hiç bir somut öneri gelmiyor" dedi. Artık projeli yatırımın kaçınılmaz olduğunun altını çiziyor ve teşvikler konusunda belli illere ve bölgelere odaklanmanın şart olduğunu belirtiyor. ET TÜKETEN ÜLKELER ,OT TÜKETEN ÜLKELERİ YÖNETİR... Yerleşim : Türkiye / Antalya | Meslek : Satış / Pazarlama |
METTİN Üye Toplam 2311 yazı | 17/10/2009 : 00:49:51 Alıntı
TÜRKİYE DE HAYVANCILIK BİR GÖZ ATINIZ İSTERSENİZ..http://www.kobifinans.com.tr/tr/alt_sektor/0121?gclid=COeSut3Fwp0CFUtp4wodBnx8sQ Yerleşim : Türkiye / Antalya | Meslek : Satış / Pazarlama |
gokhankasarci Yeni Üye Toplam 36 yazı | Bu konu başlığı benim gibi hayvancılığı merak edenler için cok sağlıklı bir kaynaktır.bilgi paylaşımı yapan arkadaşlara teşekkürler.detaylar cok sağlıklıydı "Anılmaya değer bir hayat sürmek ve erdemli bir insan olmak, bize çeşitli vesilelerle dayatılan 'herkes' ya da 'hiç kimse' olmayı bilinçli bir şekilde reddetmekle başlar" Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : Diğer |
kayserim Üye Toplam 358 yazı | 17/10/2009 : 23:22:58 Alıntı
Metin bey Türkiye’de Keçi Sütü Pazarı Büyüyor . Bu konudaki paylaşımın için çok teşekkür ederim. Keci sütünü paket yapmak iyi fikirdi benim içinde,demekki fikirlerde bir adım geriden geliyorum hız almam lazım. saygılar.. bilgi paylaşıldıkca anlam kazanır. Yerleşim : Türkiye | Meslek : Diğer |
Yatirimci. Üye Toplam 180 yazı | 18/10/2009 : 12:03:37 Alıntı
Keçi sütü konusunu daha önce bu başlikda 2 kere dile getirdim şimdi yeni yeni biraz ön plana çikmaya başladi bir kaç araştirmam oldu 20 keçi 1 inek'in yedigini anca yiyormuş gunde ortalama 3.7 lt süt veriyormuş aslında 100-200 başlik bir keçi çiftligi kurmanin maliyetide çok yüksek diil tekl sorun satişi süt'ü kaç'dan satabiliriz ve nerelere satabiliriz Yerleşim : Türkiye / Ankara | Meslek : Ticaret |
osmnylmz Yeni Üye Toplam 47 yazı | 24/02/2010 : 10:36:59 Alıntı
Selamlar; Sakarya'da 10 dönüm kendi yerimizde hayvancılık yapmak istiyoruz. 1- Önerir misiniz? 2- Ne kadar yatırım gerekir? 3- Bu yatırımı nasıl finanse edebiliriz? Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : Öğretim görevlisi / Asistan |
osmnylmz Yeni Üye Toplam 47 yazı | 24/02/2010 : 10:43:03 Alıntı
Selamlar; Sakarya'da 10 dönüm kendi yerimizde hayvancılık yapmak istiyoruz. 1- Önerir misiniz? 2- Ne kadar yatırım gerekir? 3- Bu yatırımı nasıl finanse edebiliriz? Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : Öğretim görevlisi / Asistan |
leventlevent Üye Toplam 110 yazı | 24/02/2010 : 11:42:28 Alıntı
slm kayserım oncelıkle hıcbır kecı 6lt sut vermez ıkıncısıde sananen 3 dogumdan sora en fazla 3 lt sut verırı bunuda unutma yaptıgın hesaplarda yanılma 1984 Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : Serbest meslek |
|
| ||||
Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz. | ||||
© 2000-2024 Koniks.com İletişim || Kullanım Şartları | Kurallar | Sitenin Kullanımı | Gizlilik | Yardım |