Bundan yaklaşık 15-20 yıl önce PTT, 2000 yılına mektup isimli bir uygulama başlatmıştı. Ben o zaman 10-12 yaşlarındaydım. Bu proje ile özel olarak hazırlanmış bir zarf içine yerleştirdiğiniz mektubunuz 20 yıl sonra alıcısına iletilmek üzere PTT tarafından saklanacak ve 2000 yılının ilk günlerinde adresine görütülecekti. Ben de Ankara'daki teyzeme böyle bir mektup yazdım. Daha sonra adresi değiştiği için ulaşmamış olabilir. Ama 2000 yılında televizyonda izlemiştim bazı mektuplar sahiplerine ulaşmıştı.
Bu uygulama başladığında evimizde sadece akşam saatlerinde yayın yapan TRT 1'in olduğu siyah beyaz bir televizyon, saat 12 de istiklal marşı çalınıp "televizyonunuzu kapatmayı unutmayın" mesajını görmeden yatmayan dikine çizgili pijama giyen bir sürü adam vardı.
2000 yılı bana o zaman çok uzak görünüyordu. 30 lu yaşlarda nasıl biri olacağımı merak ediyor teknolojideki gelişmeleri tahmin etmeye çalışıyordum. Kafamdan geçen fikirler uçan arabaların olabileceği, Amerika ve Avrupa gibi ülkelerdekine benzer şekilde yüzlerce kanallı televizyonların bize de bir gün gelebileceğiydi.
Sonraki bir kaç yılda kibrit çöpleriyle ve tornavidayla TRT 2 yi bulmak için televizyonlarını kurcalayan bir kuşak yetişti.
Cep telefonu, bilgisayar, internet gibi ürün ve hizmetleri bu 20 yılda alabildiğine ilerledi.
Şimdi yeğenlerime bunları anlattığımda inanamıyorlar.
Yaşım 31. Uçan arabaları henüz göremedim, ama değişmeyen bir çok şeyi gözlemleyebiliyorum. Türkiye'de halen su ve eletrik gitmemiş köyler, doktor ve hastahane bulunmayan ilçeler var. Bazı eski teknolojileri hala kulanıyoruz.
Bunun yanında değişime de olabildiğince açığız. Kişi başına düşen cep telefonunun bu kadar çok olduğu bir ülke yok herhalde.
Şimdi 20 yıl sonrasını hayal ettiğimde, parmaklarımıza bir stiker gibi yapıştırıp kullanabileceğimiz telefonları, mikro düzeyde taşınabilir bilgisayarları ve hala uçan arabaları görebiliyorum.
Çizgili pijamalarımı giymiş uzanıp düşünürken merak ettiğim bir şey de 20 yıl sonra nelerin değişmeyeceği...
Devrim Ersöz
Mayıs 2004-İstanbul