Yaşamak Etiği - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Yaşamak Etiği


farazi
Yeni Üye

Toplam 1 yazı
25/07/2003 :  11:38:02 Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı


Artık kimse, eski zamanlarda büyük bir keyifle dinlediği müzik parçalarından bir nefeste yediği muhteşem yemek çeşitlerinden söz etmediği gibi, bir arkadaşının dostluğundan, iyiliğinden ve insanlığından konuşmaz oldu.

Kötülükler, olumsuzluklar dost muhabbetlerin ( pardon konuşma meclisleri demek gerekir) yerini almış, güzellik ve iyilik haz vermez olmuş insanlara. Olumsuzluk yoksa, yaratılmış ve başkalarının kirli çamaşırlarının bulunamadığı zamanlar kendi kirlilerimizle yetinir olmuşuz.

Bu olumluluktan kopuşun nedenini bir sistem sorunu olarak açıklamak kolaycılık olur. İnsanı, onun içini, bir yana bırakmak bir düşüncenin açıklanmasında eksik sonuçlar doğurur. Tek merkezle açıklama şemaları, bizi her farklı konuda aynı sonuca sürükleyeceğinden dogmatizmin tuzağına düşmüş olacağız. İdeolojik temelli açıklama şemalarının haklı- haksız, suçlu-suçsuz terazileriyle inkarcı tavırları vardır ki, bunlarla konuyu dağıtmanız kaçınılmazdır.

En iyisi biz bir çorba yapalım ki, şu Rusların borç (yazılışını bilmiyorum) çorbasından daha çeşitli ve karışık olsun. Bilmeyenler için söyleyelim; borç çorbası, içinde her türden sebze, et, vs. bulunan garip karışık bir yemektir. Adını da özellikle Türkçe’deki anlamıyla kullanalım ki, hiç bir şeyin bize ait olmadığını, verilenlerin / edinilenlerin birer borç olduğunu, zamanı geldiğinde onları iade edeceğimizi bilelim. Sizce öyle değil mi? Değilse bir kaç sözüm olacak (konumuzla da ilgili: Yaşamımızı körleştiren en önemli nedenlerden biri de “mutlak mülkiyet hırsı” değil midir? Göz açıp kapayıncaya kadar geçen yaşam dediğimiz süreç bittiğinde hep söylediğimiz “öbür tarafa ***ürülemeyecekler” kime ait olacaktır ? Yine süresi dolacak olanlara. Yani klasik söylemeyle, bu dünya kimseye kalmayacaksa bu sonsuz edinme hırsı neden. Neden daha fazla para, ev, araba, yat, daha fazla aş ve aşk için birbirimizi öldürüyoruz ? Hiç bir edinimi olmayan süt bebelerini, koşma zevkini tattırmadan zehirleyip yok ediyoruz.

Yani biz, çocuk katliamlarını bir kaç gözü dönmüş ** ve savaş tacirlerine bağlarsak kendimizi rahatlatmış mı olacağız ?

Sınırsız mülkiyet hırsı, çocukta da kendini göstermiyor mu ? Her çocuk yapan “benim kızım, benim oğlum” nidalarıyla doğal bir sahipleniş içinde (güdüsel) yaşarken mutlak mülkiyet duygusunu hiç aklına getirmiyor. Önlenemez güdü gibi kolay sözcükler ileri sürülse de, on adet çocuk sahibi olup da, en az beşini öldüren ana-babaların bu hırsına ne demeli ? Hele erkek çocuk arayan ana-babalar, sanki soy devam ederse, mezardaki vücutları bir hoş olacakmış gibi, mülkiyeti sonsuzlaştırmaya ve soysuzlaştırmaya devam ediyorlar, cahillikle suçlanarak.

Daldan dala atlar yar misaline döndük. Konu konuyu açıyor. Açılan yerleri kapatmadan geçmemek lazım. (Elektrik idaresi, Sular İdaresi, Belediyeler küfrü benden esirgeyin lütfen )

Küçük bir olumsuzluktu işaret ettiğim. Ama bunun gibi küçük olumsuzluklar, tükenmekte olan ve bir tane olduğunu bildiğimiz dünyamızı öylesine kaplamış ki, olumluluklar avucumuzdaki su gibi sanki.

Sigortacılığın gösterdiği büyük gelişmenin de sebebi “kötülüğün” her yerde ve her zaman kol gezmesi değil midir?

Şimdi, biz, olumsuzlukların ve kötülüklerin bu kadar yaygınlaştığı bir dünyaya müptela mıyız ? Evet biraz öyleyiz. Gözlemlerime dayanarak söylüyorum (yani atmıyorum). Bir çok kişi, ne zaman işler iyi gitmeye başlasa rahatsız olup, sorun yaratmaya başlar ve “sorun” una kavuştuğunda rahatlar. Bu arada yüreğimiz nasır bağlamış ki, ihtiyarlar ve sulu gözlüler dışında (bir de gerçek yaşamda hiç ağlamayıp da eski Türk filmlerinde mendil tüketimini artıranları da saymak gerekir) ağlamayı da unuttuk. Ne güzel değil mi ? Hep gülüyoruz. Acaba ? Devreye diyalektik giriyor ve noktayı koyuyor : Ağlamayı unutan gülmeyi de unutur. (Bu arada ben de dogmatik bir tuzağa düştüm değil mi ? ) Ben, “yaşayan” bir canlıyım ki, son zamanlarda gözlerim kan çanağına dönene kadar ağlıyorum. Kendimi sürüden nasıl ayırdım ama.

Asıl konumuza dönersek, yaşamımızın olumsuzluklarla kaplanmasına izin veren ve bunu devam ettiren yine biz değil miyiz ? (Yalan mı , doğru mu ?) Biz seçmedik mi sevgisizlik sermayesini ? Sevgiden uzaklaştıkça “madde”ye bağımlılığımız (aslında hepsinin uyuşturucu özelliği var) artarken tinsel özgürlüğümüzü yitirdik. Pazarlıksız, karşılıksız sevginin yerini, aritmetik karşılaştırmalar ve rakamların ezici çokluğu almış, kıyısından köşesinden yaşanan sevgiyi de, altın terazisinde ölçmeye ve mutlak karşılığını istemeye başladık. “Sevgilim seni iki villalık seviyorum, bundan fazlasını isteme ” “Muhlis çok çalış senin de birden çok sevgin/ sevgilin olsun ”

Belirtmek gerek ki, bu “madde “ bağımlılarının tedavi edildiği bir merkez de henüz kurulmadı. Onları tedavi edemezsiniz, ancak daha fazlasını vererek rahatlatabilir, sakinleştirebilirsiniz. Ama daha fazlasını da isteyeceklerini öngörmelisiniz. Onlar son kavramını bilmezler. Bu arada ben de makul ölçülerde bir madde bağımlısıyım ve tüm iyi niyetli çabalarıma rağmen taşınmaz tutkusundan kurtulamadım. Taşınmazlarımın sayısını aritmetiği güçlü olan eşim dahi karıştırıyor.

Bize yaşamak için başka bir seçenek mi bıraktılar sorusunu sorabilir ve kendinizi bir an için masum bir kimliğe sokabilirsiniz. Ben de yaşamak için ille de bebek öldürmek ve komşu boğazlamak gerekmiyor dersem, bizim ne suçumuz var demeyin lütfen. Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanının, Başbakanın, Bakanların, Generallerin (hiyerarşi doğru mu acaba) yolsuzluk, **lık yapmaya, adam kaçırtıp enseden vurdurmaya, vatandaşın evini yakıp sürmeye, açlıktan ölmeyecek kadar süründürmeye hakkının olduğunu düşünüp, duyumsamaya ve bunları gerçekleştirme yetkisi (biz verdik) varsa da, bakkalın terazisinde dolap çevirmeye, gazetecinin gazete eklerini eksik vermeye vs. kişi ve kişilerin ucuz üçkağıtlar çevirmek düşüncesini yaşama geçirmek hakkı asla bulunmamaktadır. Ama öyle mi ? Bizim ne suçumuz var diyen kaba çoğunluk seslere ne oldu dut yemiş bülbüle döndünüz değil mi?

Kıssadan hisse : Aynaya bakmadan kimseye çirkin deme !

Gelin bana kızmayın, borç çorbasına siz de bir şeyler katın da hep beraber yiyelim/içelim - yatalım. Yok deyip geçmeyelim. Güzellik, bizim uğraşlarımızla varolan, sevgiyle biçimlenen ve korunan bir sermaye ve her insan ayrı bir yaşam ve potansiyel bir mutluluksa, ne kadar yakınız gülüp oynamaya, içli içli ağlamaya. Hem biraz sonra ölecek gibi, hem de çok uzun yıllar yaşayacak gibiyi birlikte duyumsamak ve kendi ölüm zamanımızı kendimiz belirlemek (erken de olsa), yoğun mutluluklara koşmak değil midir ? Mutluluk reçetesi hazırlamıyorum. Açılan bir konuyu kapatmak, sonuç bölümünü bağlamak ve kompozisyondan tam not alabilmek için bu şekilde davrandım. Sizi üzdüysem, üzdüm. Elimden başkası gelmiyor. Bir başka yazıda içtenlikle gülmek ve ağlamak üzere insanca yaşamlar benden size. Dostça selamlar.

Yerleşim : Türkiye / Muğla  |  Meslek : Hukukçu
stigmata
Yeni Üye

Toplam 1 yazı
25/07/2003 :  14:10:13  Alıntı
bu yazı üzerine saatlerce konuşulurve haksızda değilsin ancak tek bir şey söylemek istiyorum.
Bence hayat bir yollar zinciridir kimi yerde tek şerit,çıkmaz,dar,bozuk,virajlı,tehlikeli ,kimi yerde de uçurumlar ama bunun yanında da hep bir doğa manzarası vardır en kötü yerde bile herkes bir yolda ilerler kimi kimini engeller kimi umursar kimi yola hazırlıksız çıkar tökezler ama aklı başında olan bilirki bunun sonuda otoban var der o yollara kafasını takmaz.
Sende bu kadar takma .
En iyisini sen yap örnek ol herkezin suratı asıkkken sen gül..




Yerleşim : Türkiye  |  Meslek : Satış / Pazarlama
dt_turan
Girişimci Editör

Toplam 544 yazı
08/09/2007 :  22:54:29  Alıntı
Güzel bir yazıymış, elinize sağlık. Sizin mi yazı?

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Bilgisayar-Bilişim
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

2.11 saniye.
06:43:34, 17 Mayıs 2024, Cuma

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım