Yeni Üye Toplam 59 yazı |
|
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı | Gene de teşekkür ederiz en azından benim çok ilgimi çekti. Not : Son tabloda makro elementler yazıyor ama onlar mikro element. tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı | Hydro Buddy diye bir program var internette. İçinde hem hazır reçeteler var hem de sizin yerinize hangi gübreden kaç gram eriteceksiniz hesaplıyor. İngilizce ama çözülmeyecek bir şey değil uğraşmayı sevenler için.... http://scienceinhydroponics.com/ tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
celebice Yeni Üye Toplam 10 yazı | 09/06/2011 : 10:41:52 Alıntı
Bu konuda Türkçe yazılmış , hem de hakkıyla yazılmış Hasad Yayıncılıktan çıkan "Topraksız Tarım" adlı bilimsel bir kitap var,yazarı da Prof.Dr. Ayşe Gül. Ege Üniversitesi kadrosundan olduğunu biliyorum.BU KİTABI OKUMANI TAVSİYE EDERİM. Besin elementleri dozajını hesaplamak biraz bilgi gerektiriyor doğru ama artık karasaban devri biteli çok oldu,devir bilgi devri; değil mi?Ayrıca topraksız tarıma bir sürü para yatırıp sonra oturup gübre dozajını kendin hesaplarsan insanlar sana gülerler . Bu işi yapacaksan en azından bir ziraat mühendisi danışmanın olacak,olmalı... Bırak onlar senin adına hesaplasın,herkes yapması gereken işi yapmalı, seviyorsa yapmalı ve en önemlisi ,SEVDİĞİN İŞİ YAPACAKSIN,İŞİNDEN ZEVK ALACAKSIN.Ben böyle biliyorum. "Bu kitap beni kesmez,illa yabancı olsun" diyorsan sana konunun ABC'si olan bir kitap tavsiye edeceğim.Amazon.com'dan getirtebilirsin,sana 150-200 $'a patlar;kitabın adı:"SOİLLESS CULTURE-THEORY AND PRACTİCE"Yazarları da :Michael Raviv ve J.Heinrich Lieth... İndex tablosu ile beraber 587 sayfa ve İngilizce yazılmış.İstersen ,elimde bir tane fazla var,sana satabilirim. Yerleşim : Türkiye / Istanbul | Meslek : Esnaf |
omero72 Üye Toplam 234 yazı | 09/06/2011 : 10:59:35 Alıntı
Her türlü konuda yenilik, düşünce ve fikir iyidir ancak bu konuda düşündürücü. Türkiye olarak bu konuda uçuruma gidiyoruz, daha dün gümrük müşavirimle görüştüm diyordu ki, Sarmısak Çin'den geliyor, Türkiye'de sarmısak üreticisi sarmısağı bıraktı patatese geçti. Bezelye Kanada'dan geliyor, badem Hindistandan... Baylar bayanlar, Tarım Ülkesi miyiz değil miyiz? Birçok sebze y.dışından ithaledilir konuma gelmiş, dış cari açık rekorlar kırıyor. Buna "topraksız tarım" eklenince bakalım ne olacak? Can boğazdan gelir, en temel konu tarım, ve durum meydanda o yüzden tepkim yumuşak değil. yenilik, innovasyon ve teknolojiye karşı değilim, olamam. Yerleşim : Türkiye / Bursa | Meslek : Ticaret |
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı | Topraksız tarım seralarının çoğu gene toprakların üzerindedir. Toprakların yok olduğu falan yok ki !! İlk okuldan beri dinlerim Ülkemizden her yıl Kıbrıs adası büyüklüğünde toprak kaybolup gidiyor derler. Şimdiye çoktan bitmiş olmalıydık. Toprağımız ve suyumuzla övünmek güzel şey. Bir o kadarda bir türlü kullanamadığımız Bor madenlerimiz var. Varlar doğru. Hollandanın toprağı da yok suyu da Japonların da öyle. Nedense ikiside bizden daha ilerideler hemde toprak ve su ile yapılması gereken işlerde . . . 1 mikron telin içine delik açmanın ne yararı var ki ? Çok apta lca. Oysa şu anda yazdığımız yazıların bununla çok ilgisi var. Su akar bazı Türkler bakar. Artık böyle oldu bu atasözü . . . Allahtan diğer bazıları suya bakmakla yetinmiyorlar. Şu anda dünyada ilk 3 deyiz topraksız tarımda. Bir çok Avrupa ülkesi geride kaldı. Her yıl o kadar çok kuruluyor ki. Rusların yediği bütün domatesler topraksız üretiliyor Türkiye de. Sizin şu pazardan aldığınız çeriler, sırıklar hep Kumluca nın Bergama nın topraksız domatesleri. Dünyada 1920 de yapıldı ilk. Amerikan askerlerine temiz ve hızlı sebze üretmenin en etkili yoluydu. uzakdoğu adalarında Amerikalılar yaptı kendi askerleri için. 1929 da Amerikan hükümeti kendi çiftçilerine toprak sorunlarını çözmenin bir yolu olarak önerdi bu yöntemi. 1950 de Avrupada Fransa ve İspanya da başlayıp hızlıca yayıldı. Bu arada savaştan yenik çıkmış Japonya da da hızlıca ilerledi bu güne kadar. Türkiyede ilkticari topraksız tarım serası 1998 de kurulup çalışmaya başladı. Agroser diye bir firma. 2000 de Bergama da Agrobay dünyanın en büyük tek parça topraksız serasını kurmaya başladı. Şu anda rekor 500 dekarla ellerinde, hedefleri 1 hektara çıkmak ve Rusları besliyorlar. Kumlucada her yıl yeni topraksız seralar kuruluyor. Anamurda, Toroslarda dağ köylüsü bile kendi başına kurabiliyor basit küçük topraksız seraları. Ege Üniversitesi bu konuda ilk yayınları hazırlayan üniversite ama ne yazıkki hiç biri kendi çalışmalara değil. Eski kaynaklardan derleme çalışmalar. Bu çalışmalarımn çok daha fazlası artık Youtube da rahatca bulunuyor. Bu konuyla dünya bizden çok daha önce tanışdığından internetin her yeri kaynak dolmuş durumda. Topraksız tarım bir teknolojik tarım yöntemidir. Hepsi bu. Toprağımız başkalarında yoksa kıymetlidir tarımsal açıdan. Akılla toprağı devreden çıkarıyorlar ve bizler hala bir sürü tarım toprağımız var diye avunmaya devam ediyoruz. Eğer bizde bu tarım yöntemi yeterli ilgiyi görmeseydi Hollandalılar bize hala bıyık altından gülüyor olacaktı. Şimdi ben o gülümsemenin yerini acı bir tebessümün aldığını gözlemekteyim. Bu kadar ilgi doğmasının sebebi de getirdiği para. Dışarıdan sebze ithal eden bir ülke değiliz. Belki ananas, muz gibi fantazi ithalatlar var. Karnımızı doyurmak için ithal etmiyoruz. Dünyanın bir kaç meyve sebze bahçesinden biriyiz. İthal ettiğimizden binlerce kat fazlasını satıyoruz. Hiç bir kaynağa güvenemi,yorsanız gidin sınır kapısına giren çıkan tırları sayın. kaç domates tırına karşılık kaç muz tırı giriyor. Ya da limana gidin. Vincin ucuna taktığı konteynırları sayın. Bu tarım işleri kötüye giderken bu kadar serayı niye kuruyor bu köy halkı ? Doğu da da batıda da Akdenizde de aynı şeylerin yatırımı yapılmakta. Akdeniz boyunca bir dünya pepino gördüm bu yıl. Ben pepino sevmem. Açıkcası çok sevene de bizim ülkede rastlamadım. Şeker gibi kavun duruken yavan bir pepino ile Türk insanının işi olamaz bence. Ancak kabzımallar ha bire alıyorlar köylüden pepinoyu. O kadar ton mal nereye gidiyor ? Bizim pazarda yok. Başka pazarlar da da çok fazla görmedim. Avrupalılar bayılıyorlar bu yavan tada. Kendi yetiştirdikleri, yetmiyor bir de bizden alıyorlar. Nüfusları arttı zaten az olan tarım toprakları şehirleşti, modern hayat toprakların üzerinde yerleşti. Çift çubuk nüfusları iyice azaldı. Pepinoları yetmez oldu. Bilemem ben böyle uydurdum. Garip bir ülkemiz var. Köylüsü şehirlisini, şehirlisi köylüsünü tanımaz, Atatürk köylü milletin efendisidir der, Atamın bekçisi benim diyen adamı dağdaki çobanla ben bir miyim der. Bir evde tek araba fakirlik göstergesi olup herkes sıfır araba taksidine girebilirken cari açıktaki rekor büyüme tartışılır. Konya bile serayla doldu taştı. Ucuzda değiller. 70 bin sadece sera. İçide bir o kadar tutuyor. Bir ev parasını neden harcıyor bu insanlar mal bulmuş gibi ? Domatese kilosu 2,5 $ dan bir Rusda biz buluruz diye mi acaba ? Bir ateş yakalım sahile etrafında oturalım. Birimiz vursun gitarın tellerine söyleyelim karlı kayın ormanını. Nüklerede topraksızada hayır diye ikide döndük mü Taksim de , Cebecide olmadı Dil Tarihin önünde vatanımız hoplaya hoplaya ilerler nasılsa. Bana Kominizm kokan daha doğrusu burjuva yaşamının dayanılmaz cazibesi düşünceler gibi geliyor bu battık feryatları . . . Lisede Komünizmi, komünal yaşam şeklini çok paylaşımcı ve adil bulmuştum. Fakat uygulanamaz doğal olmayan bir şekil olarak görmüştüm. Zülfü yüde çok severim hala da dinlerim. Ama kendi başıma. Ateşin çevresinde değil. Topraksız bile yanlış. 1850 de anlamış adam nanenin atık suda saf sudan daha hızlı büyüdüğünü. İlk ticari gübre formülünü de 1870 de yazmışlar bir yabancı üniversitede. Hala aynı formüller kullanılıyor. O zamanlar daha protesto edecek bir gelişme olmadığından padişahım çok yaşa demekten başka bir şey bilmiyormuş bizimkiler. Çok sıkılıyorlarmış ama kimse bir şey yapmadığından daha dil tarihte kurulmadığından senelerce beklemek zorunda kalmışlar. Bir şey yapmamak lazım. Nasılsa yabancılar yapıyor onlardan alırız. tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
omero72 Üye Toplam 234 yazı | 10/06/2011 : 01:10:24 Alıntı
akınselçuk kıbrıs adası büyüklüğünde topraki gitmesi falan abartı tabi ki, bor madeni ile ilgili dolaşan eMail'lere eklenen ve Türkiye'de hatta İstanbul boğazında çıktığı söylenen contorium tamamen hayal gücüydü. Bir de hulusium madeni vardı, isminden dahi uydurma olduğu belliydi... Yazımda 2 defa belirttiğim gibi Yenilik, teknoloji ve yeni buluşlara karşı değilim ancak konu GIDA ise durur düşünürüm çünkü sebebi var. 1990'lı yılların başında Bursa şehrinin 95% i tarım alanıydı (95% temsili rakamdır) şimdi 95% beton ve gökdelen alanı oldu! Bir de şimdi seçim dönemindeyiz gözümüzün önünde Marmara'nın özelliği ormanlık alanlar, yeşillik toprak, bitki, vs. ne varsa yok ediliyor. Sorunun sebebine (tarım alanlarının yok edilmesi) çare bulmadan, sorunun sonucuna (azalan toprak şartlarında tarım, mesela) çare bulma çabasına ilk tepkim olur. Konu tarım old. için örnekleri oradan verdim ama asıl konu GIDA, bugün yediğimiz et, et mi ? Bundan 20-25 yıl önce çocukluk dönemlerimde yediğim eti hatırlıyorum şimdilerde et niyetine yediğimiz şeyler de ortada. Etin kilosuna 40 TL veriyorum, berbat bir tat geliyor. Göstere göstere kazık yiyorum, kazık kimin hoşuna gider? Balık yesen o da çiftlik balığı. Tavuk desen bir karışlık alanda sunni yemle beslenip et ve yumurta veren robot olmuşkar, tadı da ona göre. Yumurta desen pastörize olmuş, bugün marketlerdeki mayonezlerin tamamına yakını pastörize yumurtadan imal. İçine genetiği değiştirilmiş mısır nişastası da ekliyorlar daha mayonez olsun diye. Düşüncem yanlış anlaşılmasın tekrar: Bilim, teknoloji, innovasyon, yenilik, verimlilik, ekonomi.. hepsinde varım ama bunların GIDA 'yı bozmasında yokum. Topraksız tarım direkt yanlıştır diye kestirip atmıyorum, sadece asıl sorunlar devam ettiği için, onlar devam ederken topraksız tarımı iyi çözüm olarak değerlendirmem imkansız, bir tek onu diyorum. Yerleşim : Türkiye / Bursa | Meslek : Ticaret |
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı | Besinlerin sunileşmesi sadece bizim değil dünyanın bir gerçeği. Üstelik diğer gelişmiş ülkelerdeki denetimin d' si dahi henüz yok. Aklına esen piyasaya bir sucuk sürebiliyor, bir süt ürünleri fabrikası yoğurduna raf ömrü uzasın diye arzu ettiği bir kimyasalı karıştırabiliyor. Amerika meyve sularından çocuk ölümlerini tüm denetim mekanizmalarını piyasa oluşmadan çok önce oluşturduğu halde yaşadı hemde 40 yıldan fazla yıl önce. Bunlar bizde de olacak ne yazık ki. Bu sunileşme artarak sürecek. Bizde kurallar piyasa oluşup kökleştikten sonra konur. O da kafası gözü kırık olur zamanla düzelir. Bütün bunlar ayrı bir konu. Teknolojik gelişmelere bilgili yaklaşmak gerek. Dün televizyonda bir bilirkişi izledim. Cep telefonunun kanser yaptığını anlatıyordu. ülkemizdeki artan kanser vakalarının buna bağlı olduğunu uzun uzun anlattı. Azalan oksijen oranına, artan ultraviyole ışınlarına, havadaki kirlilik oranına, kontrolsüzce içine kimyasalar basılan sbeze meyvelere ve en önemlisi, başrol oyuncusu sigara kullanımına bağlı değilde cep telefonuna bağlıydı kanser vakaları bu neyin bilirkişisi olduğu belirsiz insana göre. Cep telefonu kanser yapıyorsada sıranın en altındadır büyük ihtimal. Ama bana göre kanserle hiç ilişkisi yok. Çünkü öyle olsaydı bütün insanlık kanserden kırılıyor olmalıydı günümüzde. İnsanların bir çoğu hiçbir fizik kimya biyoloji bilgisine sahip olmaksızın magazin basınınından aldığı benzersiz eğitimle bir şeylere karşı çıkıyor. O kadar çoklar ki bir çok şeye engel olabiliyorlar bilinçsiz olarak. En azından gelişmenin motivasyonunu bozuyorlar. Domateslerin tadı yok. Bunlar topraklı seralarda ticari kaygı içinde seri şekilde üretilen domatesler. Toprak her yıl üzerinde yetişen tonlarca domatesi beslemeye yetişemez. Seracı her yıl toprağını değiştiremez. Serasını nadasa bırakamaz. Suni gübreler verir. Gelir gider hesabı yapar. Gelişme döneminde bütce vardır azotlu gübreleri verir. Meyve döneminde parası azaldığından korkuya kapılır fosfora potasyuma fazla çalışmaz. Dal gövde satacak ürün çıkar ama görünmeyen içindeki tat oluşamaz. Zaten hasat erkenden yapılmıştır raf ömrü kaygısıyla. Bu domatesleri Ruslar almazlar. İç pazara sürülürler. Toprakta büyümüşlerdir ve suniliğin ortaya çıkaracağı tüm kusurlara sahiptirler. Mücadele edilip komntrol altına alınması hakkını vermeyeceksen yapma denecek nokta budur. Tıpkı Rus pazarına sokmak için geçtiği kriterler gibi aşamaları iç pazar için de geçmesi gerekmektedir. Topraksız düzeneklerde domatese ihtiyacı olan tüm besin su ile tam zamanında verilir. Domatesin tadı tam olur. Aklınız durur. Organik zannedersiniz. topraktada topraksızda da yetiştiricilik sunidir. Ancak toprtak bu hıza cevap veremez. Ayrıca adı topraksız olunca denetimi daha fazladır. İlaçlama yapılmadığı halde hijyenikliği topraktakilere göre çok daha fazladır. Özellikle sezonun bütün hızıyla başladığı şu dönemde o kadar fazla bilinçsiz protestocu ile haşır neşirim ki kantarın topuzu fazla kaçmış olabilir. Burada kimseyi hedef almadım ama yazı buraya yazıldığından sizden kusuruma bakmamanızı rica ederim. Gıda bozuluyor bu noktada haklısınız ama bu bozulmanın sebebi topraksız değil. Market raflarındaki ürünlerin bana göre çok küçük bir yüzdelik dilimi sağlıklıdır. Mesela Yüzde biri gibi !! Kalanı sağlıksız. Et süt yoğurt vs. Tüm hazır gıdalar. İşte tehlike burada. tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
omero72 Üye Toplam 234 yazı | 10/06/2011 : 13:58:17 Alıntı
bu yazıya bakınca gıda konusunda hepimiz hassasız. "Domatesin kendisi var, tadı yok" ifadesi güzel, katılıyorum. "Topraksız Tarım" anlattığınız gibi organik'e yakın ayarda mahsül veriyorsa o zaman tamam. dediğim gibi "yenilik" e karşı değilim. Topraklar milyonlarca nüfusu kaldırmıyor ve topraksız mahsül üretimi güzel sonuçlar üretebilir. Ama yine de "toprak" topraktır, doğal toprak savunulmalıdır. Bursa şehrinde dünyanın en verimli toprakları var. 1968'de Türk Otomobil Fabrikaları AŞ, nam-ı diğer TOFAŞ, dünyanın en geri kalmış arabalarını üretmek için dünyanın en iyi tarım topraklarının üzerine kuruldu. (Bilmem şimdi asıl mesajı verebildim mi ?) Ve ardından alayı geldi, güney marmaradaki tüm 1.sınıf tarım arazilerinin üzerine 3.dünya sanayi tesislerini yerleştirip muhasebelerini kurtarmaya başladılar, olan tarıma, toprağa, boğazımıza ve nihayetinde öz sağlığımıza, benliğimize olmaya başladı. Toprakları bu şekilde savunan kaç kişi kalmıştır? Yüz kişide 1? Hele büyük şehirlerde, binde 1 belki... Bu düşüncelerimi "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" şeklinde değerlendirmeyin, günümüzde topraklı tarım zaten iç edilmiş, çoğu sebze meyvenin işi bitmiş, bu durumda topraksız tarım iyi şeyler getirebilir, bu konuda iyi şeyler yapmak isteyecek girişimci olsun ama bilinsin ki doğal toprak gibisi yok. cep telefonu konusuna atıfta bulunmak isterim: valla cep telefonu kanser yapar mı yapmaz mı kesin veri ortada yok ama Türkiye için her vatandaş arkadaşıma bir tek tavsiyede bulunabilirim: Ya Bluetooth headset (öneri: SonyEricsson BT headset'ler en iyisi, Jabra da iyidir) ya geleneksel kablolu headset (genelde cep telefonunun yanında aksesuar olarak verilir) ya da Blue Tube denilen iletken izoalsyonlu (GSM sinyallerini iletmesin diye) headset (bak: http://products.mercola.com/blue-tube-headset/) kullanın, cep telefonunu direkt başınıza yaslayıp konuşmayın, cep kullananların 99% başına yaslıyor, bu yanlış. Sinyallerin beyinden geçmesine hiç gerek yok, etkisi ne olur belli değil. Kulaklık varken kullanın. Ayrıca cep telefonunu taşırken veya kullanırken tenasül organlarına yakın tutmayın. Kısaca 1-Beyin, 2-Cinsel organlardan en az 20cm uzakta tutmaya çalışın. Konu açılmışken, cep telefonları IDO deniz otobüslerinde yasaklanmaya başladı, neden dersiniz? sağlık için mi hayır, kimse 3G ile bağlanıp Internet kullanamasın, bizim paralı Interneti kullansın, dostuyla cepte konuşup eğleneceğine ihale ile yayınladıkları TV kanalını seyredip propaganda alsınlar diye olabilir mi acaba? Sigaraya gelince: Kanserle ilişkisi 100% doğru. Tıbbi ve fizik bilgim kültürüm çok iyidir, doktordan tek farkım diplomam yok. Sigaranın kanser etkeni olduğu büyük şirketlerin (ve, evet bizzat hastane ve doktorların da!) ekonomik çıkarları dolayısıyla medyada işlenmiyor! Lezzetli ve kaliteli sebze meyve isteğimizle yazıyı sonlandırayım Yerleşim : Türkiye / Bursa | Meslek : Ticaret |
aykt Yeni Üye Toplam 70 yazı | 13/06/2011 : 12:36:03 Alıntı
uzmanlık alanım degıl..babamlar uzun zamandır akdenız bölgesınde tarımla ugrasıyor..ayrıca babamın zıraı ılac dukkanı war..babamın gözu kesmıyo..e de olsa eskı toprak ama ben unıversteyı bıtırınce sulu tarım ı deneyecegım..mersının kazanlı ılcesınde bu tarım denenıyor ve cok werım alınıyormus..o yorenın ınsanları baskaları yapmasın dıye kımseye bır sey söylemıyormus..bakalm.. Yerleşim : Türkiye / Mersin | Meslek : Satış / Pazarlama |
akinselcuk Editör Toplam 5590 yazı | Ama tabi Kazanlı da bunu yapıpda kimseye söylemeyen kimse çok zeki biri olmalı. Zengin çarsıda tek esnaf olmaz. Çok esnafın olduğu yer zengin çarşı olur. Bunu anlamayan kişi ne yapsa sonu iyi olmaz. Bu iş o kadarda sihirli bir iş değil. Hiç dere kenarında biten ot görmediniz mi ? Kökleri suda sallanan ağaç, gelişip büyümüş. Onun yaptığını taklit edin doğaçlama. tamnland.com Yerleşim : Türkiye / Türkiye | Meslek : Diğer |
omero72 Üye Toplam 234 yazı | 13/06/2011 : 17:46:04 Alıntı
İlkokuldayken, kuru fasulyeleri sulu pamuk içine koyardık, fasulyeler filizlenirdi. Sadece su ile! Yerleşim : Türkiye / Bursa | Meslek : Ticaret |
|
| ||||
Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz. | ||||
© 2000-2024 Koniks.com İletişim || Kullanım Şartları | Kurallar | Sitenin Kullanımı | Gizlilik | Yardım |