Kaderci olalım. Kadere teslim edelim ellerimizle hayatımızı. Kader o gün kötü gününde olsun ve bizi oracıkta boğsun. Anlayamıyorum bazen. Anladıklarımızı da anlamadığımız olmuyor mu? Anladığımız ne var ki zaten? Ölsek bilmiyoruz öldüğümüzü. Bu yüzden korkmuyorum ölümden.
Tadımın olmadığı günler oluyor.
Sağlıklı ve sıkıntılı doğuyor gün. Gün her zaman taze.
Uzun zamandır uyumamış oluyorum gün doğarken. Biyolojik saatim farklı. Annem hep söyler küçük yaşlarımdan beri uyuyamadığımı. Uyuyamam. Uyku zaman kaybı. Gece gece gibi, gündüz de gündüz gibi yaşanmalı. En nefret ettiğim tipler arasındadır çok uyuyanlar. En az on iki saat uyumam lazım diyenler var. Bıraksan akşama kadar uyuyabilen var. Ki bu insanlar en sevmediğim entel tayfasında daha çok.
Bütün gece çalışıp bütün gündüz uyuyan ve günü tanımayan o kadar çok kişi var ki… Hoş artık bütün gece uyumamak bir şeyler üretmek amaçlı da değil. Lost’un 6 bölümünü izlerim. En az 5 DVD komedi, korku ya da ödüllü film izlerim. Bilgisayar başında Facebook, Messenger ve de Youtube’dan video izlerim. Dün bütün ACDC konserlerini izledim. Aferin.
Sabah kalkıp işe gidenlere tatlı gelir hafta sonu uykusu. Ama onu abartanı da sevmem. Tamam 7’de kalkma, ama en geç 11’de uyanık ol ki, öğleni yakala. Saat dörde kadar uyuma. Ya da uyu bana ne.
Ya da şöyle diyelim: Bazı meslekler sabahın köründe gelmeyi gerektirmemeli belki de.
Mesela, halkla ilişkilercilerin işi öğle yemeği sonrasındadır. Ve ağırlıkları laptop’larındadır. Uyanıp sabah kahvaltısını evde ederken, e-postalarına bakıp telefonlarını edip 11’de gelseler ya işlerine.
Metin yazarı ve grafikerin saat dokuzda işyerinde işi ne? Gece yaratır birçoğu. Gündüz ise zorunlu karalamalar yaparlar.
Onlar işe geç gelmeli belki de.
Ya da ne bileyim sistemi değiştirmeli. Ama bana uymuyor.
Yapamazdım sanırım.
Yani bir toplantı bir sunun için sözüm yok ama neyse…
Olan bankacılara oluyor. Sabah borsa, banka olayları, serviste uyuyan güzel müşteri temsilcileri…
Zor.
Ama uyumak zaman kaybı.
Takıntı.
Günün konusu “takıntı” olsun.
En korktuğum kişilerdir takıntılı ve ön yargılı insanlar. Sevmem. Hemen anlarım onları. Bir ortamdan sıkılıp daraldıysam, orada dünyaya insanları kasmak için gelmiş olan birileri vardır. Bu insanlar görüntüye aldanırlar, okudukları yazarların öykülerinde yazarın kendini yazdığını sananları ve hatta ona sayfalarca hakaret yazanları vardır. Bir şarkıcıyı tarzıyla, diğerini tavrıyla eleştiren her şeye burnunu sokanları da mevcuttur.
Eleştiri?
Neden?
Niye?
Eleştiri kabul etmem ama tartışmaya varım.
Hayatta bazı şeyler parayla değil zekayla diyorum. Mesela geçen gece denize sıfır oturdum ve dört bira Şam fıstık ve midyeye 20 YTL verdim. Hem de müzik nefisti!
Denize karşı banka oturup, biraları açıp midyeciyi de yanımıza çağırdık.
MP3 player’da da herkes vardı.
Diyorum da kime diyorum.
Boşa konuşuyorum!..
Yazar Hakkında : Kaan ERKAM
kaanerkam@odatiyatrosu.com