Gözünüzü Kapanan Kapılara Değil Açılanlara Dikin - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Gözünüzü Kapanan Kapılara Değil Açılanlara Dikin


dt_turan
Girişimci Editör

Toplam 544 yazı
11/07/2008 :  20:04:34 Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı


Bir birey ancak gelecekten umutlu olduğunda, kendisine ve ülkesine güvendiğinde kendini geliştirebilir. Yere sağlam basan, özgüveni yüksek ve iyimser kişiler öğrenme, yeni beceriler elde etme ve yenilikleri deneme konularında daha istekli olur. Şirket sahip ve yöneticileri ise üretimlerini artıracak yatırımları ancak ekonominin geleceğinden umutlu olduklarında başlatır. Türkiye gibi hızla değişen ve değişimin yarattığı belirsizlik ve endişe ortamının baskın olduğu bir ülkede ise "umut etmek" epey zor bir iştir. Egemen duygu olan umutsuzluğun ardından çaresizlik ve atalet geldiğinde işler iyice sarpa sarar. Çaresizlik ortamında kişi kendini sorunlarla dört koldan kuşatılmış hisseder, olumsuzlukların dalga dalga gelmesi gelecek korkusunu iyice yaygınlaştırır. Kişi başvurduğu her kapının yüzüne kapandığını düşünür.

Değişim dönemlerinde girişimcilerin ve yöneticilerin durumu da çıkış yolu arayan bireyden farksızdır. Teknolojideki, pazar haritasındaki ve tüketici talebindeki değişim süreci, doğal olarak bazı nişleri ortadan kaldırır, belirli alanlardaki kazancı azaltır. Girişimci nereye el atsa iş fırsatının kuruduğu düşüncesine kapılır. Azalan satışlar, Çin şirketlerinin rekabeti, düşük seyreden kurlar gibi sayısız sorundan bunalan girişimci, tüm aksiliklerin bir araya geldiğini düşünür. Sanki her şey girişimciyi başarısız kılmak için birleşmiş gibidir.

Oysa hayatın, ekonominin ve dünyanın bireyi veya bir girişimciyi başarısızlığa veya zarara mahkûm etmek gibi bir amacı yoktur. Ekonomide bazı iş alanlarındaki kazançlar azalırken, bir diğerinde yeni fırsatlar ortaya çıkar. Bazı nişler kaybolurken yeni pazar boşlukları ortaya çıkar. Zevk ve tercihleri değişen tüketici, bir ürün yerine başkasını satın almaya başlar. Telefonun mucidi Alexander Graham Bell’in bir zamanlar vurguladığı gibi "Hayatta bir kapı kapandığında diğer bir kapı açılır. Ancak biz kapanan kapıya o kadar uzun süre ve pişmanlıkla baktığımız için açılan kapıyı göremeyiz."

Şok Tedavisi
Girişimciler iş hayatı dışında da dünyayı olumsuz bir şekilde algılamaktan kurtulamaz. Sivil toplum kuruluşlarının (STK) tanıtım ve kampanya için hazırladıkları malzemelerde çoğunlukla halkı şoke edici bilgiler ve görüntüler kullanılır. TV kanallarında sık sık "Ormanlarımız yok oluyor" ve "Türkiye göçüyor" benzeri ilanlar, görüntüler izleriz. Siyasetteki çıkmazlar, gazetelerin üçüncü sayfalarındaki olaylar ve küresel ısınma ile ilgili haberler girişimcinin iyice moralini bozar.

Muhalefetteki politikacılar konumları gereği hep kara tablolar çizer. İktidardakiler ise reformları kamuoyuna kabul ettirmek için, mevcut durumu olduğundan kötü gösterme eğilimindedir. Sayıları 1500’e yaklaşan köşe yazarları da her gün duygulu ve çarpıcı cümlelerle aksaklıklara ve olumsuzluklara dikkat çeker. Bu yapılanların amacı kitleleri uyarmak, bilinçlendirmek ve olumlu amaçlar için mücadeleye zorlamaktır. İnsanların çoğunluğu iyileşmenin en iyi yolunun şok tedavisi olduğunu düşünür.

Geri Tepen Uyarılar
Tüm bu çabalara rağmen bu uyarılar halk kitleleri üzerinde pek etkili olmaz. İnsanlar, bu tür haberleri, uyarıları arka arkaya okuyup izleyince eyleme geçmek yerine derin bir endişeye kapılır. Kötü haberler ve şoke edici sloganlar, bir süre sonra kanıksanır ve insanları sarsma ve harekete geçirme potansiyelini kaybeder. Zaten karamsar bir tabiata sahip olan insanımız iyice hüzünlenir ve kabuğuna çekilir. Zihinlerde arta kalan "Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" duygusudur. Olay, yalnız Türkiye’ye özgü değil. NASA’nın iklimbilim uzmanlarından James Henson da aynı tepkiden daha doğrusu şok sonrası tepkisizlikten şöyle yakınıyor: "Küresel ısınma ile ilgili açıklamaların insanları bir şeyler yapmaya yöneltmek yerine depresyona soktuğunu görünce şaşırıyorum."

Sekiz Temel Duygu
Esasında umut, insanları harekete geçirmek için şoktan ve endişeden daha etkili olabilir. Kamuoyuna, her şeye rağmen bir şeyler yapmanın mümkün olduğu anlatıldığında, hayırlı amaçlar için daha fazla destek sağlanabilir. Başlangıç noktası endişe ve korku olan ve hüzünlü bir havada devam eden kampanyalar ise çoğu kez beklenen sonuçları veremez.

Halkı etkileyip bir şeyler yapmaya yöneltmek isteyenlerin önce insan psikolojisini ve temel duygularımızı iyi incelemesi gerekiyor. ABD’li nörolog Robert Plutchik sekiz temel duyguyu şöyle sıralıyor: Umut, öfke, somurtkanlık, sevinç, kabul, korku, şaşırma, mutsuzluk. Bunların dördü olumsuz, ikisi nötral duygularken olumlu duyguların sayısı ikide kalıyor. Bu nedenle zihnimiz zaten olumsuz duyguları üretmeye yatkın oluyor. Bu ortamda bir de dışarıdan olumsuz bilgi ve uyarılar sağanağı başladığında insanların moralleri tam anlamıyla bozuluyor.

Bozulan moraller ise insanı çaresizliğe ve atalete itiyor. Geçim sıkıntısı ile boğuşan kişi, bir de mavi gezegenin ve ülkemizin geleceği ile ilgili olumsuz haberleri okuyunca kendini iyice köşeye sıkışmış gibi hissediyor.

Umudun Psikolojisi
Geçen yüzyılın sonlarına kadar, psikoloji ve sosyal bilim dünyasında hep olumsuzluklar büyüteç altına alındı. Sayısız sendromlar, fobiler ve rahatsızlıklar bulundu. Bu bulgularla ilgili haber ve kitapları okuyanlar, kendilerinin de bazı ruhsal sorunlar yaşadığını düşündü.

Beyinleri, paranoyalar ve komplo teorileri işgal etti. Psikologlar, umut, neşe ve sevinç gibi temel duyguları adeta defterden sildi. 90’lı yıllardan sonra durum biraz değişir gibi oldu. Bilim adamları, bu kez insanın hangi koşullarda umutlu olabileceğini incelemeye başladı. Köpeklerle yaptığı bir deneyle "öğrenilmiş çaresizlik" kavramını psikolojiye kazandıran Martin Seligman, son yıllarda araştırmalarının yönünü 180 derece değiştirdi, yeni bir enerji ile umutlu olmanın koşullarını araştırdı. Ünlü psikoloğun "Umudun Psikolojisi" adlı son kitabı, bu alanda yeni bir çığır açtı. Psikoloji dünyasında karamsarlık ve benzeri patolojik durumlar yerine, olumlu ruh halinin ve beklentilerin de büyüteç altına alınması eğilimi son yıllarda iyice güçlendi.

Türkiye’de veya dünyada umutsuzluk ve çaresizlik için çok sayıda neden ve bahane var esasında. Gerçek hayatlarımızda yaşadığımız sıkıntıların üstüne bir de gelecek ile ilgili endişeli mesajlar geldiğinde insanlar iyice paniğe kapılıyor. Bu ortamda ne yapıp yapıp umutlu olmaya gayret etmeliyiz. Ünlü Fransız yazarı Albert Camus’nün vurguladığı gibi, "Eğer umut yoksa bile biz yine de bir umut yaratmak zorundayız."

Pozitif Bakış Bakış İçin Öneriler
Türkiye’nin gündemini hep belirsizliklerin ve risklerin ortaya çıkardığı acil sorunlar işgal etti. Geleceğimize orta ve uzun vadeli perspektiflerin ufkundan bakamadık. Gelecekten hep korktuk ama korkunun yoksulluğa faydası olmadı. 1955 yılında refah düzeyimiz ABD’nin yüzde 20’si kadardı. 2007’de ise bu oran yine aynı düzeylerde kaldı. Gözlerimizi hep kapanan kapılara diktik, açılan kapıları, yeni fırsatları ve ortaya çıkan yeni pazar boşluklarını bir türlü göremedik.

Eğer siz açılan kapıları ve fırsatları görmek istiyorsanız aşağıdaki öneriler sizin için yararlı olabilir:

* Değişime karşı direnmek yerine değişimin tabiatını kavramaya çalışın.

* Trendleri araştırın.

* Başkalarının ürettiği ikinci el düşünceler yerine olayları ve olguları kendi başınıza analiz etmeye gayret edin.

* Bilginizin kaynağı yalnız raporlar ve kitaplar değil, aynı zamanda gözlemleriniz ve insanlardan dinlediğiniz sözler olsun.

* Olayları algılarken gerçekçi hatta kötümser olun ama çare ararken sonuna kadar pozitif düşünün.

* "Ben demiştim" sözünü hiç ağzınıza almayın ama "Neden olmasın?" ve "Neyimiz eksik ki?" sorularına cevap arayın.

* Her şeyi eleştiren ama "nasıl" sorusunu sormayıp çözüm yolu üretmeyen insanlardan uzak durun.

* Hayata, ekonomiye, hatta kendinize bir de dışarıdan ve bir yabancının gözüyle bakmayı deneyin.

* İnsanların kişiliğinin ve toplumların kültürünün kolay kolay değişmeyeceğini dikkate alarak, bazı iyileşmeler için sabırlı olun.

* Günün sorunları kadar, ekonomiyi orta ve uzun vadede etkileyecek trendlere ve beklentilere de kafa yorun.

* Bugüne kadar yaptıklarınızı yapmayın, yapmadıklarınızı yapın. Sonuç belki de daha iyi olabilir.

* En kötü koşullarda bile yapılacak bir şey bulunduğunu unutmayın. Beyin tembelliği, ruh yorgunluğu ve atalet için mazeret üretmeyin.

Türkiye’nin çok daha zor koşullardan bir şekilde sıyrılmayı başardığını hatırlayın.

Kaynak: Referans Gazetesi, Faruk TÜRKOĞLU

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Bilgisayar-Bilişim
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

1.05 saniye.
15:21:34, 2 Mayıs 2024, Perşembe

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım