Krizin Düşündürdükleri - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Krizin Düşündürdükleri


İsmail
Yazar

Toplam 81 yazı
29/10/2001 :  10:12:07 Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı


Krizin ikinci dalgasını yaşadığımız günlerde,aldığım bir notun başlığı olarak seçmiştim:

Krizin Düşündürdükleri

Kendimce bazı dersler almış ve düşüncelerimi yazmıştım.Altı ay sonra notuma döndüğümde,sizinle böyle bir konu başlığı açmaya karar verdim.

Her gün en çok duyduğumuz kelime:Kriz
Onunla yaşıyor ve etkileniyoruz.Olaylara,hayata ve yarınlara bakışımızı da etkiledi.Değer yargılarımızı da gözden geçirmeye zorladı.Bazen umutsuzluğa kapıldık,bazen de içimize kapandık.

Kavramlarımızın kazandığı yeni anlamlar zihnimizi kurcaladı.Yenilenmenin ve hayattan ders almanın yolunu da bize zaman zaman açtı.Ancak genelde zorluklar ve yoklukların arttığı bir mutsuz ülke fotoğrafı çıktı.

Karamsar olmadan, hepimizin söyleyeceği ve yapacağı bir şeyler vardır.
Bu forumda;yapacaklarımıza, düşüncelerimize ve duygularımıza ayna tutalım dedik.
Buyrun söz sizin.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : İnş.Yük.Müh.
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
30/10/2001 :  21:00:34 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Merhaba,

Bugünlerde herkes "kriz"i tartışıyor, krizin boyutlarını ortaya koymaya çalışıyor. SONUÇ: Herkes krizden şikayetçi. Şu anda en az "kriz" kadar popüler bir başka ifade daha var:

"içime sinmedi"

Bu durum, krizin doğal bir sonucu. İçine sinmeyenler, elinde yürütmeyi tutan, birşeyler yapan, ama krizden dertli olan bir grup... Aslında içime sinmedi diyerek, vicdani sorumluluk ile "kriz"in yapmak istediklerini engellediğini ifade etmeye çalışıyor.

Gelin o zaman şu "kriz"i öldürelim...

İşte işin bu tarafı hiç de göründüğü kadar kolay değil.

Krizi öldürebilmek için öncelikle onu tamımlamak, probleme temel teşkil eden kavramları yeniden sorgulamak gerekir. Şu bilimsel gerçeği gözardı ettiğimiz için bir türlü çözüm bulamıyoruz.

"Ölçemediğimiz hiçbirşeyi iyileştiremeyiz."

Ölçmeye ise bazı kavramları tanımla**** başlayalım:

Devlet,

Vatandaş,

Kamu Hizmeti,

Çağdaş Medeniyet,

Eğitim,

Memnuniyet,

Yaşam Kalitesi,

Hukuk,

Adalet,

İnsan olma hakkı,

Kanun, yönetmelik, ...v.b..

Bunların sayısını çok arttırmak mümkün, acaba bizdeki anlamları ile çağdaş dünyadaki anlamları aynı mı?

Devletin misyonu, vizyonu nedir? Şimdiye kadar hükümet programlarında ifade edilmiş, açıklanmış mı?

Türk Tarihinde devleti yönetenler "vatandaş memnuniyeti"ni ölçme ihtiyacı duymuşlar mı?
Ya da buna cesaret edebilmişler mi?

....

Bu soruları da arttırmak mümkün.

Gelin "kriz"i tartışırken önce "devlet"i yeniden tanımlayalım.

Nedir, Neden vardır, Nasıl İşler, Neyi amaçlar?

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
İsmail
Yazar

Toplam 81 yazı
31/10/2001 :  12:13:35  Alıntı
Akın bey'in mesajının son satırlarını okurken, Kemal Derviş'in TODAİE ile TÜSİAD'ın ortak konferansındaki konuşması canlı yayında verilmeye başlandı.
Akın bey,"Krizden önce devleti tanımlayalım." diyor.İşleyişindeki aksaklıkları belirlememiz ve ölçülebilir olması gerekir.
Kemal Derviş'te,yatırımdan önce yönetişimin düşünmülmesi gerektiğini vurguluyor.Uygulamadaki konumları ve başarıları tartışılsa da,değişimin öne çıkması için öneride bulunuyor:

İyi Yönetişim

Sanırım Akın bey'in detaylandırdığı problemlerimizin özü burada yatmaktadır.Kamunun; talepleri,tarafları,amaçları,hedefleri,ölçülebilirliği ve izlenebilirliği sağlaması gerekir.En önemlisi de "Müşteri" olarak kabulleneceği "vatandaş" odaklı bir anlayışın hayata geçirilmesine ihtiyaç var.Ciddi,köklü ve paylaşımcı reformlar, mutlaka gerçekleşmelidir.

Yenilenme,değişmez anlayışımız olmalı.Bilgilenme ve beraberinde aydınlanma felsefesi ile dinamik yapıya öncülük etmesi gereken kamunun,kaybedilmiş fırsatların ve tıkanmışlığın basıncı altında daha çok toplumu ezdirmeden ve gerdirmeden, acilen değişime öncülük etmelidir.

Yaşadığımız krizler zinciri,çok geç kaldığımızın belgesidir.Durumsal ve duygusal alışkanlık ve beklentilerini formatlayıp,bize dayatan bir sığ anlayışın yapacağı en büyük katkı,değişime direnmemek ve yolu tıkamamaktır.Cari zihniyetin mevcut tablodan çıkaracağı en büyük ders,zor geçinen ve depresyonea dönüşen sıkıntıları ile yaşayan insanları anlamaya çalışmasıdır.

Sosyal trajedilerin,ülkeyi bir tiyatro sahnesine dönüştürdüğü ve hepizin üzülerek izlediği bu oyunun perdeleri, artık açılmayacak şekilde kapanmaldır.

Mutlu olmak ve insanca yaşamak hepimizin en tabii hakkı iken,bunu bize çok görenlerin kendilerini sorgulamaları ve özür dilemeleri gerekir.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : İnş.Yük.Müh.
dogan
Üye

Toplam 49 yazı
31/10/2001 :  14:45:51  Alıntı


Tekrar Merhabalar,
Bir süredir kalan iznimi kullanıyordum ve bu dönem boyunca herşeyden uzaklaşmak için tüm iletişim kaynaklarımı yok ettim. Telefonun bile olmadığı radyo veya gazete bile olmadan geçen bir 10 günden sonra tekrar geldim ve gündemi yakalamaya çalışıyorum.

Kriz; şu meşhur kelime, sanki daha önce yoktu da yeni 6 aydır var olan birşey. İyi düşünelim, Akın Beyin söylediği Ölçmeliyiz yaklaşımına katılıyorum. Ölçemessek , bilemeyiz, bilemez isek , iyileştiremeyiz, iyileştiremessek kaybederiz. Kriz Türkiyenin son50 yılında hep var hemde her gün. Dolar düzenli yükselirken enflasyon %70 lerde gezerken, bizler rant ile para kazanırken ve piyasalarda karşılığı olmayan paralarla alışveriş yaparken kriz yok. Ama bunun sonucu olarak ortaya çıkan durgunluklar kriz. Hayır kabul edilebilecek bir yaklaşım değil. Öncelikle yapmamız gereken şey ilkeli ve dürüst yaşamak hemde sonuna kadar. Aldığımız her karar attığımız her adım ilkeli olmalı.

Bu krizden çıkmak kolay ama bir o kadarda zor. Öncelikle ürettiği kadar tüketen verimli çalışmak için sürekli kendini geliştiren bir toplum olmalıyız. Ötesinde kendimize dürüst olalım hep enkaz devralıp ama edebiyatıyla başkalarını suçlayıp suçu boşlukta bırakarak kaçmıyalım. Ders alalım.

Tüm bunlar için değişim şart değişimde ancak değişim ajanları ile mümkün olabilir. Yani değişmemiz gerektiğine inanan ve bunları gerekli platformlarda çekinmeden dile getirebilen sivil toplum kuruluşlarında görev yapmaya istekli vizyonu açık genç insanlar. Hangi siyasal görüşten olursa olsun uzlaşmacı ve tartışmaya açık bu insanların politika sahnesinde başrollerde oyun krucu olarak görev yapmaları ile bu değişim nihayi noktasına ulaşacaktır. O halde bizler tüm benliğimizle öncelikli olarak inandığımız ilkeleri savunmalı, dile getirmeli ve daha önemlisi yaşamalıyız.

Devlet biz bireylerin temel hak ve özgürlüklrini korumak bizlere belli olanakları eşit bir biçimde sağlamaktan sorumlu bir kurumlar bütünüdür. O halde devlet biz bireyler için vardır. Tüm seçilmiş olan ve yönetmekle yükümlü kimselerde adları üzerinde vekil olarak bizlere hizmet etmekten sorumludurlar. Sokaktaki Ayşe teyzeye veya hamal Ahmete hizmet etmek istemeyen ve kendini üstün görenlerin yeri vekillik değildir.

Pek açık ve anlaşılır çözümler üretemedim. Ama heyecanımı maruz görün bu konuda daha derli toplu ve ölçülebilir sayılarla ifade edilen çözümler sunmaya çalışacağım sizlere.

Kriz kelimesinin anlamımını bilmeyen bir ülkede torunlarınızı sevmeniz dileği ile.

Yerleşim : Türkiye / Eskişehir  |  Meslek : Master Black Belt
İsmail
Yazar

Toplam 81 yazı
31/10/2001 :  18:29:37  Alıntı
Merhaba Doğan bey,
Yokluğunuzu hissettirdiniz.Tekrar hoş geldiniz.Heyecanlı başlamanız,forumu da heyecanlandıracağa benziyor.
Kriz olayını sağlıklı düşünerek ve genişleyen tartışma ortamında güzel sonuçlara ulaşacağımızı umuyorum.

Beraberce,kendimizden başla**** üreteceğimiz her çözüm,mutluluk aracı olarak yaşayacak ve etkilenmeyi arttırarak büyüyecek.

Krizin hayatımızdaki etkilerini yokettiğimiz bir gelecek dileğiyle.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : İnş.Yük.Müh.
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
01/11/2001 :  02:43:04 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Merhaba,

Sanırım Ismail Bey, deveti kurtarmaya yönelik yazdıklarımızı biryerlerde toparlamak istedi.
Doğrusu iyi de oldu. Özellikle zengin bir katılımla bu başlık altında ciddi önerileri doğru gidebileceğimizi düşünyorum.

Esasında forumun değişik başlıkları altında bu "kriz"den nasıl kurtulabileceğimize yönelik bölük pörçük çok yazı yazıldı. Özellikle gelecek için yeniden yapılanma başlığı altında ABD ve Yeni Zelanda gibi birçok ülkedeki uygulamalara yönelik sonuçlara yer vermiştik.

Ortada olan bir gerçek var: Son 50 yılda özellikle Avrupa ikinci dünya savaşından sonra silinidir gibi üzerinden geçilmesine, Japonya yine savaştan sonra bizim "Sevr" den daha ağır olarak kabul edilebilecek bir sonuçla karşı karşıya kalmasına rağmen, topyekün bir toplumsal kalkınma ile hızla düzlüğe çıktılar.

21nci yünyıl ise bilgi teknolojilerindeki yoğun gelişme ile devletler arasında farklı sayılabilecek bir rekabet alanı yarattı: Telekomünikasyon merkezli yüksek teknoloji. Bu konuda yıldızı parlayan ve dünya rekabet gücü sıralamasında hızlıca zirveye tırmanan ülkelerin başında İsveç geliyor. Onu Kanada ve Finlandiya izliyor. Yine Institude For The Future (www.iftf.org) raporlarına göre 2010'larda zirve Çin de ortak olacak. Çin şu anda rekabet gücü sralamasında 40 ncı sırada. Biz ise ilk 50'de bile yokuz!...

Değişimin en önemli aracı eğitim, çünkü birşeyleri değiştirmek öncelikle düşünceleri ve onların oluşturduğu yaklaşımları değiştirmek ile mümkündür. Avrupa bu gerçeği çok önceden fark etmiş ve son 50 yılı tamamen sosyal adalet felsefesi ile eğitim ve sağlığa ayırmıştır. Avrupa ülkelerinde ve ABD'de özellikle iki sürece çok özem veriyorlar.

* Temel eğitimin birinici aşaması olan çocuğun okul öncesi ve başlangıç eğitimi
* Tamamen bigi üretilen yer olmak üzerine taslanan öngün bir yüksek öğretim.
Bu iki grubun maaşları ve özlük hakları bile emsallerinden farklılık gösterebiliyor.

Bizdeki durum ise içler acısı:

* Eğitim bilimleri fakülteleri kurmuşuz, yurt dışına birçok insanı yüksek lisans ve doktoraya göndermişiz ama eğtiimi yönetenler arasına onları kabul etmemişiz,

* MEB yap-boz bakanlığı haline gelmiş ve sürekli sistem değiştirmeye kalkmışız. Unutulmamalıdır ki, birşeyleri değiştirmeye kalkışırken değiştirmeye çalıştığınız şeyleri değiştirmeniz cinayettir. Ama biz sonucu bekleyecek kadar sabırlı olamamışız. Hele hele başkalarının başladığı bir işi kesinlikle devam ettirmemiş, sürekli "enkaz devraldık" yaklaşımları ile kendi kendimizi avutmuşuz.

* Eğitimde sosyal adaleti sağlayamadığımız, iyi bir sistem kuramadığımız için içinden çıkılamayan dershane ve binbir çeşit okul mafyaları yaratmışız.

Bu örnekler o kadar çok ki....

Yaşamakta olduğumuz "kronik kriz"in tek sebebi eğitimsizlik ve cehalettir.

Eğitimi halledemediğimiz için hiçbir taşı yerine koyamamışız. Tabiki bu taşların en önemlisi "demokrasi"dir.
Bu konuda stratejik yönetimle ilgili Stephen R. Covey'in bir deneyinden bahsetmek isterim. Elinizde bir kova taş, çakıl, kum, su ve büyük bir kova var. Bunların hepsini büyük kovaya yerleştirmeniz isteniyor. Ne yaparsınız?

Şimdi burada sorgulama faslını geçip sonuca geliyorum.

- Tabi ki önce büyük taşları koyarsınız, sonra çakıl ve kumu. Suyu üzerine yavaş yavaş dökersiniz, bir miktar çökme olur ve orayı da kum ve çakılla birlikte doldurup biraz daha su dökersiniz. Büyük kova artık dolmuştur. Üzerine koymaya çalıştıklarınız artık dökülecektir.

Eğer dışarıda büyük taşlar kaldıysa vay halinize!...Covey'den kaldınız demektir...

Yukarıda size zaman kazanmak için doğrudan model çözümün bir kısımını verdim. Kimyadaki ifadesi ile bu durum, NŞA(Normal Şrtlar Altında) durumu.

Peki elinde büyük taş, çakıl, kum ve su olanlar kendi ellerindekileri çok önemsiyor ve mutlaka kovaya kendilerinkini öncelikle koymak istiyorsa? Eğer onlar, erken gelen kapar, sona kalan dona kalır, eşek yükü yolda düzelir, kültürü ile büyümüşlerse?

O zaman ne olur?

Size resmedeyim:

Türkiye gerçeği...

Evet Türkiye gerçeği; herkesin elinde birşey var ve herkes kendi elindekinin en önemli olduğunu söylüyor. Kovanın etrafında birbirini iteleyererek kovaya birşeyler koymak istiyor. Birileri kovanın dibine birkaç büyük taş koymayı başarıyor ama baskın çıkan başka bir grup kovayı suyla dolduruyor. O esnada başka biri diğerlerini ittirerek yarım kova çakıl döküyor, ve tabiki kovadaki su dışarı fışkırıyor. Suyu tekrar toplamak mümkün mü? gidiyor... Birleri yine mücadele içinde kovaya kum ve çakıl koymaya çalışıyor. Kova sürekli itelendiğinden bazen devriliyor ve içindekilerin bir kısmı dökülüyor. İnsanlar bir taraftan döküntüleri toplamaya çalışırken diğer taraftan toplayabildiklerini kovaya atmaya çalışıyor, kova bir türlü dolamadığı gibi, çevresi pisleniyor, etrafındakiler pisleniyor. Sanki harp var. Kazanan var mı?

ÇÖZÜM:

1. Kovaya öncelikle büyük kayaları koymak gerekir. Çünkü büyük kayaları kova dolduktan sonra koyamazsınız. Onlar köprünün babalarıdır. Eğtim gibi...

2. Devlete ihtiyaç var. Devlet düzenleyicidir, devlet düzeni iyi işlerse kovanın etrafında kargaşa olmaz.

3. Kovada kum ve çakıl varken büyük taşları yerleştiremezsiniz. Israrcı olursanız herşeyi dökersiniz.

4. Eğer kova ve etrafındakiler pislendiyle başkalarıyla, farklı mekanlarda, farklı ve temiz bir yönetimle, bu işi yeni baştan yapmak gerekir. Bu zaman kaybı değil, başarmak için yeni bir fırsattır.

5. Hangisinin büyük taş, çakıl ve kum olduğunu öğretmek gerekir. Hayatında hiç büyük taş görmemiş olanlar kumu büyük taş zannedebilirler!

İşte devlet bu sonucu önlemek için vardır. Devletin iyi çalışmasından kimse rahatsız olmaz. Sosyal adaletsizlik halkta huzursuzluk yaratır. Devlet halkına hizmet sunmak için vardır. Deveti temsil edenler halkın üzerinde güç olmaya başladığında demokratik otokrasi devreye girer. Devlet baba değildir. Devlet biziz. Eğer bu gerçeği kabu eder, haklarımızı aramaya başlarsak, raydan çıktığımız yola en azından yeniden oturma şansına sahip olabiliriz.

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
dogan
Üye

Toplam 49 yazı
01/11/2001 :  10:14:14  Alıntı
Merhabalar,

Akın beyinde ifade ettiği gibi eğitim gelişmedeki en önemli kavram. Eğitimsiz bir toplum er yada geç yok olacaktır. Ekonomik olarak güçlü olamayan toplumlar zamanla, önce kültür asimilasyonu na ardından da reel biçimde asimilasyona giderek yok olacaklardır. Toplumlar varlıklarını sürdürmek istiyorlarsa eğitimli ve sağduyulu cesur ve özgür bireylerin olduğu bir toplum olmalıdır. Bizler öncelikle algı düzeneğimizin en derin yerine yerleşmiş olan bazı dogmalardan kurtulmalıyız. Bunların içerisinde silmek eğitimle, yaşantımızıla örnek olarak ve televole kültürüne tepki vererek ancak bu dogmaları birer değer olmaktan çıkarabiliriz. Bu dogmayı şöylede tanımlayabiliriz; Doğu Roma ve Ortadoğulu yaşam tarzınınöngördüğü paraya ve güce tapınma anlayışı. Bu anlayış zenginliği ve gücü kanunların, ahlakın ve diğer değerlerin üzerinde tutmuştur. Bunun sonucu olarak çalışmak, üretmek ve araştırmak anlamını toplumun gözünde yitirmiştir ki zaten bu tür insanlar bu anlayışı yok eleştirdiği ve zarar verdiği için bertaraf edilmeleri sonderece doğru bir karar olarak görülmüş ve öylede yapılmıştır. Çünkü bu köklü ve malesef güçlü görünen değerler insanların kendilerini toplumdan ve kanunlardan üstün görme alışkanlığını da kazanmalarını ve bu şekilde davranış alışkanlıkları geliştirmelerini sağlamıştır. Bu gün eğitim uzun vadede bizi kurtaracak yegane çözüm olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm diğer çözümler sadece birer sonuç olacaktır ve kendiliğinden gelişecektir.

Bizim de kendi rönesansımıza ihtiyacımız var bir anlamda. Batı Rönesans ile birlikte bu dogmalarda nkurtulma mücadelesine girdi ve bunu kararlılıkla sürdürdü. Aynı dönemde bizler ise daha da içine batmamızı sağlayacak düzenlemelere doğru adım adım ilerliyorduk. Galileo, cesaretle savunduğu görüşlerini engizisyonda inkar ederken bile savunuyordu. Leonardo usta bilimsel çalışmalarını sanatı ile birleştirdiği dönemde örnek aldığı insanlar bizden di. Biz ise bundan çok önce başladığımız bu çalışmaları garip bir biçimde öldürdük çünkü paradigmalarımız bie bu çalışmaların; araştırma, çalışma verimlilik, özgürlük ve hukuk gibi değerlerin yükselişini de müjdeliyordu. Bu rönesans treninin ardından gelen sanayii devrimini de yine benzer ama farklı biçir senaryoyla yaşadık. O yüzden bundan bahsetmiyeceğim. Ama Hazerfen'i , Ali kuşçuyu ve diğerlerini de bodurarak zaten yeterince iyi önlemler aldığımız için pek şansımızda yoktu.

Bu dönem genç Türkiye Cumhuriyeti ile sekteye uğradı çünkü. Atatürk ve arkadaşları ile çevrelerindei gençler bu döngüyü kırdılar hemde bayaa ciddi biçimde başardılar bunu. Bu hareket belki bir anlamda bizim rönesansımızın başlangıcı idi. Türkiye takip eden 33 yıldan bayağı yol aldı ve ciddi işler başardı. Üniversitelerimiz genç ve fakir bir ülke için çok ciddi bilgi üreten kurumlardı. Kayseride bir uçak fabrikamız vardı. Gelişen güçlü olma yolunda bir ülkeydik. Bu dönemde sıfır denebilecek bir enflasyon ve bütçe fazlası veren bir ülkeydik. Bunun paralelinde düşünce özgürlüğü de ciddi biçimde vardı. Dönemin ünlü davalarına bakarsanız. Birçok ünlü siyasi ve devlet adamı yazdıkları ve söyledikleri için bir çok sanatçı ve düşünürü mahkemeye vermiş ve her seferinde hukukun ve demokrasinin gereği olarak siyasilere bölücü olmayan bu fikirler için kimsenin cezalandırılamıyacağı alınan kararlar ve verilen Beraatler le gösterilmiştir. Fakat malesef son 46 yıl bu değişim yolculuğu sekteye uğramış ve zarar görmüştür.

Bu son 46 yılda birçok şey bu dogmanın uğrunda feda edilmiştir hemde kolayca. Fakat yinede başlayan bir değişim ve rönesans var kimsenin gücü bunu değiştirmeye yetmez fakat bugün yaşadığımız koşullar ve benzeri durumlar yaratılarak yavaşlatılabilir. İşte eğitimin önemi tam bu noktada ortaya çıkıyor. Bizler bu saçama televole kültüründen çocuklarımızı ve kendimizi uzak tutmayı başarabilirsek değişim ivme kazanacaktır. Eğitim sadece okullarda olmaz. Biz Atatürk gençliği olarak kendi değerlerimize ve onurumuza sahip çıktığımız sürece bu değişim gerçekleşecektir.

Bundan soraki aşamada benim sizlere bir sorum olacak. Bu gün yaşadığımız ekonomik durgunluk kısa vadede nasıl aşılır.

Herkesin mutlu olduğu bir elecek dileği ile.

Yerleşim : Türkiye / Eskişehir  |  Meslek : Master Black Belt
İsmail
Yazar

Toplam 81 yazı
01/11/2001 :  17:52:09  Alıntı
Krizin düşündürdükleri başlığını kullanırken,özellikle son bir yılda kıskacına alındığımız olumsuzlukların bizdeki etkilerini ve birebir yaşamımıza yansıyan yönünü irdelemenin öncelikli olduğunu düşünmüştüm.

Eve eskisi gibi sakin ve dalgın olamadan gidebiliyor muyuz?

Harcamalarımızın ölçüsünü düşürmeden kendi kendimize yetebiliyor muyuz?

Yaşam standardımızı yükseltme imkanımız varmı?

Bireysel problemimiz olmadığı halde,çevremiz aynı şartlarını koruyabiliyor mu?

Toplumsal ilişkilerimizde bir zedelenme var mı?

Zaman zaman umudumuzu yitirdiğimiz oldu mu?

Arkadaşlarımız,dostlarımız,ailemiz,iş ortamımız,televizyon yayınları,bireysel tutumlarımız,duygularımız ve etki çevrelerimiz konusunda ne tür değişikliklerin eşiğindeyiz?

Kahvaltı masamızda bir şey değişti mi?

Gelecekle ilgili düşüncelerimizde bir farklılaşma var mı?

Neler duyuyor,neler yaşıyor,neler hissediyor,nelere katlanıyor,neleri görmemezlikten geliyor,neleri bir daha yapmamayı düşünüyor,acıların ve sevinçlerin kesitleri nelerdir?

Özlemlerimiz bir başka bahara mı kaldı?

Sevinçlerimizin yarını var mı?

Özetle,yaşadıklarımızı anlatırsak ve envanterimize ışık tutacak doneleri güncellersek,bir sonraki aşamada analiz,çözüm ve uygulamaları yeni başlıklarla zenginleştirebiliriz. düşüncesindeyim.

Krizin açmazları,
Krizin çözümü,
Krizin öğrettikleri gibi aşamalı ve yükseltici heyecanlarla uzun müzakere yolculuğumuzu sürdürebiliriz.

Herkesin çözüm üretmeden yaşadığı ve söyleyeceği bu "sıkışmışlık kesitini"bir örnek olarak kullanabiliriz.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : İnş.Yük.Müh.
dogan
Üye

Toplam 49 yazı
01/11/2001 :  18:36:18  Alıntı
Merhabalar,

İsmail beyin kast ettikleri ile sanırım benim ifade ettiklerim biraz farklılık içerdi ve ben doğal olarak konu dışı kaldım. Bunun için kusura bakmayın. Zira birhayli kızgın olduğum bir uzun dönem süreç bu.

Bu güne gelecek olursak öncelikle bu günün koşullarını yaratan nedenleri iyi irdelemek gerek diye düşünüyorum. Nasıl olduda piyasalar birden bukadar durdu? Herşey ,ilk enflasyonla mücadele programının başlaması ile ortaya çıktı aslında radikal ve güçlü hedefler kondu. Bu hedeflere sadık kalacağını açıklayan bir toplumsal uzlaşmada sağlandı. Ücret artışları başta olmak üzere herşey buna uygun biçimde ayarlandı. Hepimiz umutlu ve 1-2 sene sıkıntı çekmeye hazırdık kendi adımıza. Ama çok önemli birşeyi atladık. Eski alışkanlıklar ve tüketim açlığının çılgınlık boyutunda olduğu bir toplum olduğumuz. İlk birkaç haftanın ardından herkes özelliklede dar gelirli kesim banka kredi faizlerinin düşmesi ile birlikte bol miktarda kredi çekti. Ev, araba veya eşya aldı. Borç yükü çok kısa sürede tüm toplumda anormal yükseldi. Bu arad da enflasyon oranları beklenenin 2 katının da üstüne çıktı. Bu da beraberinde reel biçimde azalan bir gelir kaybı yarattı. Artırılan tüketim bir anda tıkandı. Artık insanlar banka borcu ödemek ve temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak durumuna geldi. Bu arada yine aynı alışkanlıkla borçlanan Küçük esnaf ve küçük üreticide sıkıştı. Piyasalarda para dönmemeye başladı. Sıkışan piyasalara politik gerginlik ve kriz beklentiside karışınca devaluasyon kaçınılmaz hale geldi ama yapılmadı. TÜm bu gerilim bir kıvılcım bekliyordu ve buda gerçekleşince Poff. Patladı.

Şimdi ise bu işin çözümü kesinlikle ve kesinlikle üretimi artırmaktan yada yeniden canlandırmaktan geçiyor. O halde arztalep dengesini taleple oyna**** daha yüksek noktalarataşımalıyız. Bunun yoluda tüketicinin gelirini ve harcama yeteneğini artırmaktan geçiyor. Buda azaltılam vergi oranları ile mümkün olabilir ilk anda devamında ise tacir ve üreticinin üzerindeki borç ve vergi yükünü aynı şekilde azaltmak zorundayız. Ama burada karşımıza başka bir problem çıkıyor b, bu devletin gelirlerinin azalması demek anlamına geliyor buda kamu açığı ve para basmak demek. Karşılığı olmayan parayı piyasaya sürmek ise bir intihardan başka birşey değil. O zaman akılcı aranda yapılacak bir devaluasyon ile parayı reel değerrine çekerek piyasalar normala dönene kadar döviz kurunun kontrolunü ele almak gibi duruyor. Bu da zor ve riskli bir karar ama bu güm geldiğimiz noktada gelir reel olarak azaldığı gibi getirilen yeni yüklerle daha da zora giriyor. Bu da istemesek de durgunluğu körüklüyor. Tabiki vergi gelirleride kısa ve uzun vadede azalıyor.

Bireysel olarak bizlerde yastık altını reel hayata çevirmeli biraz tüketime yönelmeliyiz. Tabiki bunu da tüm güvencemizi eritmeden yapmak zorundayız. İşte ben bunu yapabilirizin cevabını bulamıyorum. Zaten sabit tutsak birikim gidiyor. Hergün eklemek zorundayız korunmak için.

Ama ne olursa olsun aman kenarda dursun ilerde lazım olur kriz kötü harcamıyalım der isek iflas etmiş ekonomimize bie kurşun da biz sıkarız. Hiç olmassa 1 yıl harcayalım hiç biriktirmeden. Taksitle küçükte olsa birşey alalım. Kışlık bir tek bişey de olsa alalım. İnsanlar işlerine geri dönsün kazanmaya başlasın tüketmeye başlasın ki piyasa durgunluktan çıkıp kendi rutin yoluna girsin ve dinamiklerini bulsun.

Sevgiyle ve tok kalan bie toplum dileği ile

Yerleşim : Türkiye / Eskişehir  |  Meslek : Master Black Belt
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
03/11/2001 :  02:13:48 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Merhaba,

"Kriz" deyince hep kotu seyleri hatırlıyoruz. Ne de olsa öyle şartlanmışız. Bizler krizle beraber doğmuş ve büyümüş bir nesiliz. Daha 5-6 yaşlarındayken şeker ve margarin kuyruklarında geçen zamanımı, anlam veremedigim ama kabullendigim kuyrukarı nasıl unutabilirim? Belki unutabilirim ama su anda yaşadıklarımız unutmamıza engel oluyor.

Peki ne yapmak lazım?

Laf bol da bunun somut icrası nereden başlayacak?

Ben burada olaya sistem açısından yaklaşmak isterim. Sonuçta bir sistem çalışmıyor. Artık durma noktasına gelmiş. Yeni baştan yepyeni bir devlet yönetim sistemi kurulması gerektiğini düşünüyorum. Şimdiye kadar yaptıklarımız bu sonucu doğurmuş, o zaman yaptıklarımız başarısız olmuş sonucuna gidebiliriz. Yaptıklarımız, yaklaşımlarımız beklediğimiz iyileşme ve kalkınmayı sağlayamamış. O zaman ne diye eskide ısrar edeceğiz?


Bir işletmenin en önemli sistemi, yonetim alt sistemidir çünkü bu sistem iyi çalışmazsa diğerlerinin de işleyişini bozacaktır. Dolayısıyla çözümün birinci basmağı yönetim sistemini yenilemek hem de "reengineering" yaklaşımı ile bir nevi yıkıp yeniden kurmak gerekir.

Bu aşama neleri kapsar?

Öncelikle geniş kapsamlı bir think tank"düşünce havuzu" kurulur. Bu havuz kurulurken toplumun bütün kesimlerine çağrıda bulunularak "yeniden yapılanma" konusunda faydalı olabileceğini düşünen herkes davet edilir. Yeniden yapılanmaya kamu düzeni, bilgi altyapısı, hukuk, adalet, eğitm, sağlık, ekonomi v.b konular dahildir.

1- Devlet neden var sorusuna cevap aranır?

2- Gelişmiş toplumlardaki "devlet" kavramı sorgulanarak "onların devlet neden var?"ı nasıl cevapladığı araştırılır?

3- Devletin görevleri yeniden tanımlanır,

4- Devletin bu görevleri hangi kurumlarla nasıl gerçekleşmesi gerektiği dünya örnekleri de incelenerek kararlaştırılır.

5- Mevcut kurumlarının yeterlilikleri tespit edilir ve kurumlardaki entellektüel sermaye boyutunu ortaya çıkarabilmek için entellektüel envanter sayımı yapılır. Kıyada köşede kalmış herkesin gizli kalmış özellikleri ortaya çıkarılır.

6- Rol model olabilecek kurumlar yaratılır.

7- Tamamen şeffaf bir politika izlenerek yapılması düşünülen ve yapılan herşey medyanın da desteği ile halka aktarılır.

8- Genel prensip olarak parti, kurum ve kişiler kesinlikle öne çıkarılmaz. Bu savaş, yeni dünyaya koşmak için bir dönüşüm savaşıdır. Bunu cehalete karşı verilen bir kurtuluş savaşı olarak da niteyebiliriz.

Daha sonra devam edeceğim...

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
dogan
Üye

Toplam 49 yazı
05/11/2001 :  09:52:41  Alıntı
Merhabalar,

Bu gün adına kriz dediğimiz durgunluk. Enflasyonla mücadele ile başlamıştır. Neden enflasyonla böyle bir mücadeleye girince ekonomik sistem çöktü ? Türkiye çok uzun senelerdi ekonomik krizin içinde zaten. Kuyruklar, kaçak giren ürünler, vergi ödemeyen bir sürü kişi ve kuruluş tüm bunlar hepimizin kanıksadığı ve gariptirki pek te anormal görmediği olgular. Doğal olduğunu bile düşünüyoruz, hani şöyle bir kısa yoldan köşe dönsek değil mi ama.

Bizim krzimiz para politikaları ile çözülebilecek bir kriz değil. Fakat IMF geleneksel yöntemini kullanarak sıkı para politikası ile ve finansal dengeler ile oyna**** kontrolü sağlamaya çalışıyor. Her seferinde de başarısız oluyor. Çünkü Dolar kurunu sabitleyerek muslukları kapatarak enflasyon düşmez en azından bizim ekonomimizde.

Yıllarca 2000 li oranlara fırlayacak hiper enflasyondan bahsedildi. Ama hiç birzaman gerçekleşmedi. Gerçekleşmezdide, enflasyon oranının düzeyi, ihracatçıyı koruyan ve karlılığını rekabet gücünü artıran bir unsur olarak ekonomide yerini aldı yıllarca. Daha önemlisi reel olarak belli bir büyüme trendini tutturabiliyorduk ki bunun da bir bedeli vardır. Eğer bilgi üretemiyorsan, enflasyon olarak ödersin bu bedeli. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğü üretim ve tüketim arasındaki muazzam boşluğu dolduracak kadar büyük iken bir ülkede enflasyon kolay kolay patlamaz. Bir Arjantin yada Brezilya ile Türkiye çok farklı dengelere sahip. Kazandığından çok harcayan bir ekonomi nasıl olrda çökmezki bizim birinci sorunumuz bu.

Peki ama nasıl çözeriz bu açmazı, kısa vadeli yıllık hedeflere yoğunlaşarak çözemeyiz.
Alışkanlıkları değiştirmek zordur çünkü. Enflasyonu 5-8 yıllık bir vadede aşamalı ve psikolojik, sosyal boyutları ile çözmeliydik. Tüketim aışkanlıklarımız, çalışma alıuşkanlıklarımız değişmeli idi buna paralel olarak. Kayıt dışı ekonomi kayada alınmalı alınamyanlar ise yasa dışı olduğu için bertaraf edilmeli ve bunun için gerekli hukuki düzenlemeler yapılmalı idi.

Malesef hiç biri yapılma**** sadece sıkı para poltikası ile bu problem çözülmeye çalışıldı. Hala da çalışılıyor. Ama Talep eğrisi malesef sürekli olarak düşüyor. Buda arz talep denge noktasını aşağıya çekiyorki bunun anlamı küçülen ekonomi ve artan işsizlik demektir. Küçülen ekonomi ve artan işsizlikte talebin düşmesi anlamına gelir. Buyrun çözün bakalım.

Bu tür yazıların ve tartışmaların yaşanmadığı bir Türkiye dileği ile.

Yerleşim : Türkiye / Eskişehir  |  Meslek : Master Black Belt
aynur çamlı
Yazar

Toplam 119 yazı
05/11/2001 :  13:24:18  Alıntı

Merhaba,

Ülke olarak sürekli gündemimizi dolduran, hiç birimizin üreteceği çözümlerinin şu an yeterli olmayacağı geçmişten gelen bir kaos yaşıyoruz. Bu noktalara nerelerden geldik. Hangi olaylar yada hangi sebebler bizi bu hale getirdi. Hangi yanlış yönetimler, yanlış metodlar, uygulamalar bizleri şimdi içinden çıkamadığımız sorunlar demetine sürükledi. Ulu önderimizin binbir emekle kurduğu bu güzel ülkemiz hangi çıkarlar için karıştırıldı. Kimlerin ülkemizin gelişmemesi işine geldi. Kimler ülkemiz üzerine oyunlar kurdu.

Bu ülkenin vatandaşları olarak şu an gelinmiş olan yeri hiç birimiz hak etmedik. Bu ülke hepimizin, onu bu karmaşadan kurtarmak, Atamızın emenetine sahip çıkıp korumak ve kollamakta yine bizim en önemli görevimizdir..

Yıllarca savaşmış bir ulusun evlatlarıyız. Bu ülke bizim, bu ülkenin yarınları da bizim. Kriz var. Ve buda atlatılacak. Bizler için önemi olan bunlardan dersler çıkartarak, aynı hataları bir daha yapmamaktır.

Ülkemiz ve insanlarımız için en az zararla bu olumsuz olayları atlatmak dileğiyle.

Aynur ÇAMLI

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : BÜRO İŞLEM SORUMLUSU
dogan
Üye

Toplam 49 yazı
05/11/2001 :  17:05:09  Alıntı
Merhabalar,

Aynur Hanım kesinlikle sözlerinize katılıyorum. Yazınızı okuduktan sonra bir küçük paragraf yazmadan edemedim. Biz, düşünen, üreten, ATATÜRK Gençliği olarak emanete sahip çıkacağız. Alnımızın akıyal bu ve daha zor birço sorunuda elbirliği ile çözeceğiz. Bu kez yazımı bir dilek yerine, Atamızın bir sözü ile bitirmek istiyorum.

HİZMETTE ZORU HEMEN YAPARIZ. İMKANSIZ İSE BİRAZ ZAMAN ALIR.

Yerleşim : Türkiye / Eskişehir  |  Meslek : Master Black Belt
İsmail
Yazar

Toplam 81 yazı
06/11/2001 :  19:09:28  Alıntı
Tekrarların cevabı geciktirdiği ve sorunun unutulup cevapların örtüşmediği bir sendromu hep beraber yaşıyoruz.Ezberlediklerimizin uygulanamadığı ve uyguladıklarımızın bizim eserimiz olduğu bir başarısız projenin krizini yaşıyoruz.Proje müelliflerini ve tasarımcılarını sorgulayacak yenilenmiş düşüncelere açık olduğumuz oranda geleceğimizi yeniden yapılandırabiliriz.

Yaptıklarına bizi inandırmaya çalışanların,yanlışlarına ortak arayanların ve hayali suç üretenlerin senaryoları,sonuçları itibariyle üzerinde ciddi düşünülmesi gereken açmazlarımızdır.

Yanıltılan toplumun,hayalleriyle oynanıp değerleri aşındırılan insanımızın daralan ufkunun, birinci derecede sorumlusu sistem ve sistemden beslenen ezbercilerdir.

Zihinsel kargaşanın aşıldığı ve çözümlerin yeni bir açılım getirdiği ufuklarda görüşmek dileğiyle.

Toplumun reflekslerinin anlaşıldığı ve saygı duyulduğu bir gelecekte buluşmak dileğiyle.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : İnş.Yük.Müh.
dogan
Üye

Toplam 49 yazı
09/11/2001 :  16:13:22  Alıntı
Merhabalar,

İsmail beyin sölemlerine katılıyorum. Toplum olarak eğitimli, eğitimsiz, bilgili veya bilgisiz, uzman veya değil herkesin bu konuda hemfikir olduğu konular aynı. Çözüm önerileride aynı aslında tek fark eğitim ve birikim düzeyinin getirdiği farklılaşma. Ama nedense bu noktada bu ortak fayda etkisiz kalmakta. O halde bizler çözümü biliyor ama istekli değiliz yada ama nasıl sorusunun cevabını bilemiyoruz.

Bu noktada artık tek bir şey var o da sosyal refleks ki bu refleks daha harekete geçirilecek kadar uyarılmadı. Hala hepimiz azalmışta olsa tüketim alışkanlıklarımıza kısmi uyum sağlıyoruz. Daha fenası nakit akışı hepimizin evinde sekteye uğruyor ve uzun süreli konaklamaya başladı. Ne olu ne olmaz hele şu parayla bir dolar alalım bakarsın işler kötüye gider lazım olur. Kefen parasını saklarken, hakikaten kefenlik olacağız. Tabi nüfüsun önemli bir bölümüde ciddi anlamda sıkıntıda bunu da inkar edemeyiz. Binlerce aile işsiz kaldı.

Bence çözüm tek. Tekrar arz ı artırmalıyız böylece yeniden iş ve ekonomik olanaklar genişler. Para dönmeye başlar ve kriz biter. Bunun içinde bir şekilde talep yaratmak zorundayız. Tüketim artarsa bu günkü koşullarda enflasyon değil sağlık kazanırız.

Sağlıklı ve güçlü bir ekonomide, tatil yazıları yazmak dileği ile.

Yerleşim : Türkiye / Eskişehir  |  Meslek : Master Black Belt
kerem7
Yeni Üye

Toplam 1 yazı
13/12/2001 :  13:24:30  Alıntı
sevgili forum katılımcıları yaşadığımız krizlerin ne kadar bayağı ve yavan olduğunu hepimiz görüyoruz bu kriz iş bilmezliğin kendini bilmezliğin basiretsizliğin ve vizyon eksikliğinin bir sonucudur. dünyada ülkelerin bir çoğu aynı tür ekonomik içerikli krizlerle hatta aynı programı uyguladığımız ülkeler bile aynı krizleri yaşamışlardır. ama biz okadar tek düze bir siyaset ve ekonomi politikası güdüyoruzki biz bu krizlerden hiç bir ders çıkaramadık ve bu krizleri iyi etüt edemedik yada bizde şöyle bir kanı var o ülkeler krize düştü bizde düşelim onlardan neyimiz eksik gibi bir düşünce olabilir tabi bu bir şaka ekonominin şakaya gelir yanı yok ama çok dikkatli ve uzun soluklu bir yönetim ve siyaset ile buişler başarılabilir ama yinede kriz çıkarta çıkarta ekonomiyi bir gün düzlüğe çıkaracağız inşallah iyi olur

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Bankacılık-Finans
İsmail
Yazar

Toplam 81 yazı
17/12/2001 :  11:38:04  Alıntı
Bu gün bayram,
Krizin düşündürdükleri bayramla olmalı.Krize rağmen bayram olduğunu unutmamalıyız.
Olumsuzluklara karşı varolan potansiyelimizi sevgi,saygı,ilgi ve uzanan bir el olarak herkese göstermeliyiz.Çünkü bugün bayram.

İnsana ve ona ait değerlerin,inançların ve coğrafyamızın bu dini bayramının anlamlı ve yeni bir ferahlamanın iç huzuruna katkıda bulunmasını diliyorum.Sevdiklerimizle,dostlarımızla,uzak olmayı bile yakınlaştıran duyguların yüksek iletim gücü ile iyi düşünebilir ve hissedebilir bir atmosferin yaşandığı günler.Çünkü bugün bayram.

İnsanlığa,ülkemize ve bu bayramın yaşandığı islam dünyasına huzur, barış ve güzel bir gelecek getirmesini diliyorum.

Krizi aşan bir gün.Hoşgörünün doruğunda herkesin mutlu olduğu ve çevresi ile paylaştığı güzel ve özel anların yaşandığı bir gün.Kendini besleyen bir dinamizm ile şenlendiren ve umutlarımızı dirilten bir gün.Çünkü bu gün bayram.

Herkesin bayramını kutlarım.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : İnş.Yük.Müh.
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

8.09 saniye.
16:48:12, 25 Nisan 2024, Perşembe

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım