Saat 03:00
KORAY DURKAL
Bir zamparanın ölümünü gösteriyordu saatler. Bazı yalanların yarını olmazmış, hiç kimse bilmezmiş bir damla gözyaşından başka.
“Yarından banane” diyerek sürpriz istasyon insanları arasında güzel bir günü düşlemişti hâlbuki. Bugün bitmeden en güzel hikâyemi yaşamalıyım diyordu. Gemiler henüz gündüz tarifesindeydi. O yaz İstanbul’da sonbaharı yaşıyordu. Çoktandır terlemeden sevişmeyi özlemişti genç adam. Daha 17 yaşındaydı sessiz elleri aşk kırıntılarına bulaştığında. Soluk soluğaydı kendini sokaklara attığında gökdelenler aynası olmuştu yüzünün. Kişisel bir şey değildi belki yaşadığı ama mutlu son değildi anladığı. Ne ekmek ne de suydu aradığı, o “yazgısıydı” belkide.
Annesine koştu genç adam ; “Oğul, dünya iki yabancı senden önce senden sonra, anlıyorsun değil mi?” dedi annesi. Yollar papatyaların son kıskançlık mektuplarını okuyordu. Çoktandır unutamadığı kelimeler aklına geliyordu. “Dursun dünya” diyordu içindeki ses ama dizginleyemiyordu haykırışlarını “sus konuşma” diyemiyordu. Gönlünü çelen motosikletli kız paramparça etmişti hayalperest genci.
Renkli rüyalar otelinin önünde durdu genç adam “hepsi bir ya sonunda” diyerek nefes nefese içeri girdi Lobiden geçerken iki çocuk gözüne ilişti “kim?” diye düşündü mavi gözleriyle onlara bakarken. Bir doktor çocukları avutuyordu ellerindeki kartlarla “biri kupa kızı diğeri sinek valesiydi”.Kardelen salonundan ilerleyerek odasına girdi. Duş alıp son parti için hazırlanıyordu. Baba yadigârı kol düğmelerini de takarken yağmur gibi ağlıyordu genç adam. Resimdeki gözyaşları İstanbul’da dinlediği son rapsodiydi.
Saat 03.00
Babasının öldüğü yaşı gösteriyordu tüm saatler