Dünyada yeni düşünce tarzı ve liderlik Yeni düşünce tarzı, yeni liderlik biçimlerini de gerekli kılar. Gelecek liderlerin parçaları incelemekten vazgeçip sistemleri bütün olarak anlamalarını gerektirmektedir. Düz ve neden-sonuç ilişkileri üzerinde duran düşünme biçimi yerine, olayları sezmeye ve gözlem yapmaya yönelik bir düşünce tarzı gelişmelidir. Seçenekler arasından yalnızca bir tanesini almaya çalışmak, yani ya A ya da B hareket tarzını seçmek yerine birbirini tamamlayan fırsatlara bakmak, A, B ve C seçenekleri arasından bir karışım oluşturmak gerekecektir. Meraklı olmak değil anlamaya hevesli olmak ve anladıklarımıza dayanarak seçici, saygın ve etkili bir şekilde harekete geçmek söz konusu olacaktır.
Liderler, kendi rollerini, anlama ve bütürleştirmeyi de içerecek şekilde genişleteceklerdir. Yeni tür liderler, bilim adamını dinleyecek ama aynı zamanda şaire de değer verecektir. Yeni düşünce tarzımızı oluşturma ve doğru davranış biçimlerini seçme çabalarımızda bize yardımcı olabilecek üç rehber ilke vardır.
1. Bütünü görün ve sınırları saptayın. Liderler sistemleri bütün olarak gözlemlemeli ancak aynı zamanda uygulamacı olabilmek için sistemin hangi yönleri üzerinde çalışacaklarsa sınırlarını çizebilmelidirler. Bu sınırların yapay ve geçirgen olduklarını da akıllarından çıkarmamalıdırlar.
2. Olaylar arasındaki ilişki biçimlerini görün. Liderler, parçalar arasındaki ilişkileri, bağlantıların dinamiğini ve karşılıklı bağımlılıkları anlamak zorundadır, çünkü bütünü parçaların toplamından daha büyük yapan şey, parçalar arasındaki ilişkilerin biçimidir. Bazı liderler şimdilerde neden-sonuç ilişkisine dayalı düşünce tarzı ile çözüm getirilememiş, yineleyen sorunları yazdıkları birer defter tutmaktadırlar. Bu tür sorunlara çözümler genellikle ilişkilerin dinamiğinde, bütünün bu ilişkiler sonucu aldığı biçimde bulunabilir.
3. Sonuçları ekin. Liderler kendilerini tamirci gibi değil çiftçi gibi görmelidir. Sorunlara, tek bir parçanın değiştirilmesiyle, uzun vadeli çözümler bulunamaz. İster bir ürünün zamanında üretilmesini sağlamak için bir ekip liderini değiştirelim, ister saptanan rakamlara ulaşabilmek için yıl ortasında komisyon yüzdelerini değiştirelim, aynı sorunların altı ay sonra yeniden karşımıza çıkması hiç de küçük bir olasılık değildir.
Çiftçiler hiçbir zaman toprağı ekime hazırlamanın mı yoksa en iyi tohumları seçmenin ve ekmenin mi daha önemli olduğu sorusunu kendilerine sormazlar. Aynı şekilde bizler de sistemleri ve yapıları değiştirmeye mi yoksa insanları geliştirmeye mi ağırlık vereceğimiz sorusu üzerinde düşünmemeliyiz. Her ikisini de yapmalıyız. İnsanlar değiştiğinde kuruluşlar değişir, kuruluşlar değiştiğinde de insanlar.
Yeni düşünce tarzı, hem zihinlerimizi yoracak hem de sabrımızı zorlayacaktır. İşbirliği için gerekli koşulları yaratmaya iki yılımızı harcayabiliriz ve sonunda tam verimli bir toprak elde ettiğimize inanırken başkaları “Bu toz yığını da ne?” diye sorabilir. Yine de yeni gelişmeler ortaya çıktıkça sonuçlar da kendilerini gösterir. “Ben” demekten vazgeçip “Biz” demeye alıştığımızda, kişisel amaçların yerine grubun hedeflerini koyduğumuzda, kuruluşlarımız değişecektir. Şirket içi politikalar artık tüm enerjimizi yiyip bitirmeyecektir. Onun yerine yaratıcılıklarımızı ve bağlılık duygularımızı birleştirip işin yürütülmesini amaç edineceğiz. Böylece kuraklık dönemlerinde de güçlü kalır ve doğanın cömert davrandığı zamanlarda eşsiz ürünler veririz.
Unutmamamız gereken bir şey var: Kişisel olarak nasıl isteklerimiz ve beklentilerimiz değişiyorsa, organizasyonumuzun ve astlarımızın da bizden beklentilerinin değişmesi son derece normaldir. Anormal olan durum bu gerçeği görüp inkar etmektir. Zaten bu da; organizasyonun ya da bizim sonumuz demektir.