Cevahir Alışveriş Merkezi'nde küçük bir kız çocuğunun özel güvenlik elemanlarınca sopalarla dövülmesine ilişkin görüntüler ekranlara yansıdı. Konuya ilişkin bir açıklama yapan Yurtsever Cephe, 20 Ocak Çarşamba günü alışveriş merkezinin önünde bir açıklama yaparak özel güvenlik şirketlerini ve alışveriş merkezi yöneticilerini protesto etti.
Cevahir Alışveriş merkezinde küçük bir kız çocuğunun özel güvenlik elemanlarınca bir odaya kapatılıp sopayla dövülmesi ve tehdit edilmesi adaletsizliğin kural haline getirildiği Türkiye'de ne yazık ki sıradan bir olaydır. Sıradan olmayan, insanı isyan ettiren bu olayın bütün ayrıntılarıyla televizyonlarda gösterilmesi, gazetelere manşet olmasından sonra verilen tepkilerin cılızlığıdır.
Küçük çocuğun feryatlarından etkilenmeyen bir toplumun çürüyeceği, kendi hakkını arayamayacağı ve memleketine sahip çıkamayacağı açık bir gerçek. 20 Aralık günü Yurtsever Cephe'nin çağrısı üzerine Cevahir Alışveriş Merkezi'nin önüne gidenler zorbalıkların, haksızlıkların kanıksanmayacağını göstermiş oldular.
Cevahir Alışveriş Merkezi'nin ve onun bağlı bulunduğu sermaye grubunun sicili oldukça bozuk. Bunlar da gündemde olmalı. Ancak "dayak" olayının bir-iki cahil güvenlikçinin sırtına yüklenmesine ya da Cevahir Alışveriş Merkezi'ne özgü, ihmalden kaynaklanan münferit bir vaka olarak gösterilmesine de izin verilmemeli.
GÜVENLİK KAMUSAL BİR SORUNDUR
1. Güvenlik, kamusal bir sorundur. Özelleştirme furyası içerisinde, güvenliğin de giderek özelleştirilmeye başlanması ile birlikte, güvenlik parayla alınıp satılır bir "ayrıcalık" haline getirilmiştir. Bugünkü sistemde polisin de zengin sınıfların çıkarlarının bekçiliğini yapması, bir gerçeği değiştirmez. Şirketlerin ve bireylerin kendi güvenlik güçlerini oluşturmaya başlamaları, zengin sınıfların hiçbir yasal sınırlama olmaksızın kendi çıkarlarını koruyabilmeleri anlamına gelmektedir.
2. Polis ya da devletin diğer güvenlikle ilgili birimlerinin siyasal sorumlulukları bulunmaktadır. Dolayısıyla işkence, taraflılık, yargısız infaz gibi uygulamalarda hesap sorulacak adres bellidir. Oysa özel güvenlik şirketleri, bilerek belirsizleştirilmiş yasal düzenlemeler sayesinde neredeyse tamamen sorumsuz bir biçimde faaliyet göstermektedir.
3. Bu şirketlerin çok büyük bir bölümü kadrolarını TSK, MİT ya da polisten devşirmektedir. Böylece devlet aslında kendi kadrolarının bir bölümünü özel sektörün himayesine devretmektedir. Yani, devlet zenginlere "biz senin çıkarlarını koruyoruz, bunun maliyetinin bir bölümünü sen üstlen" demektedir. Zenginler için bunun maliyetinin bir önemi yoktur ancak getirisi sanıldığından çok daha fazladır. Toplumda özel yetkiyle donatılmış ve silahlandırılmış kadrolar eskisinden farklı olarak açıkça zengin sınıfların çıkar bekçiliğini yapmaya başlamışlardır.
4. Özel güvenlik şirketleri üniversitelerde öğrencilere karşı açık bir terör uygulamaktadırlar. Yıllardır polisi üniversitelerden atmak için uğraşan ilerici öğrenci ve akademisyenler bu kez "özel güvenlik" belası ile karşı karşıyadırlar. Üniversitelere çöreklenen bu şirketler uyuşturucu ticaretinden şantaja varıncaya kadar her tür kirli işle uğraşmakta ve kimseye hesap vermemektedir.
5. Devlet bir yandan teknolojinin de yardımıyla kentleri sokak sokak gözetlemekte, öte yandan her yerin özel mülkiyet kabadayısı özel güvenlikçiler tarafından işgal edilmesini teşvik etmektedir. Ancak tüm bunlara karşın "suç" oranı hızla yükselmektedir. Bu yükselişte işsizliğin, yoksulluğun payı elbette vardır. Bununla birlikte, suçun tam da "güvenlik" sisteminin içinde örgütlendiği unutulmamalı, zengin sınıfların oransal olarak yoksullardan çok daha fazla suç işlediği hesaba katılmalıdır.
6. Türkiye'de zorbalık ve işkence bir devlet politikasıdır. Küçük kız çocuğunu dövenler, amirlerini örnek alan zavallılardır. Buna ek olarak Türkiye'de zorbalık ve işkence ideolojik açıdan da bir devlet politikasıdır. Televizyon kanallarında işkenceci sapıklar yürekli kahramanlar olarak pazarlanmakta, insanların birbirine eziyet etmesi meşrulaştırılmaktadır. Küçük çocuğun milyonlara ulaşan çığlıkları biraz da bu nedenle yeterince hissedilmemiştir.
--------------------------------------------------------------------------------
Yurtsever Cephe'nin 19 Aralık tarihli açıklamasından...
"Cevahir Alışveriş Merkezindeki küçük bir kızın dövülmesini seyretmek alçalmaktır, bu kadar alçalamayız. Küçük bir kızın sopalarla dövülmesine seyirci kalan, ne hakkını arayabilir, ne memleketine sahip çıkabilir."
--------------------------------------------------------------------------------
Çuval geçirmenin üzerinden 3 yıl geçti, tartışmalar hâlâ sürüyor
Hiçbir şey yapamazsınız!
Çuval vakası yeniden gündemde. Hatırlanacağı gibi 2003 Temmuzu'nda Süleymaniye'deki Türk özel timinin bulunduğu binaya Amerikan askerleri baskın düzenlemiş ve orada bulunan askerlerin kafasına çuval geçirmişlerdi. İki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden olan bu olayın ardından türlü iddialar ortaya atılmıştı.
Aradan üç yıldan fazla zaman geçti. Buna karşın "çuval" unutulmadı. Olayın tanığı olan sivil ve asker kişiler konuşmaya devam ediyorlar, birbirlerini **********lıkla suçluyorlar. En son CHP konuyu bir kez daha Meclis gündemine getirdi.
Emekli askerler "isteseydik 50-60 Amerikalı'yı öldürebilirdik" diyorlar. Bu ne demek?
Bu, bir ülkenin onur ve bağımsızlığını sokak kabadayılığı mantığıyla ele almak demek! Halkı kandırmak, cesaret ve kahramanlık edebiyatı yaparak gerçek durumu gizlemek demek!
Bugünkü sistemde Türkiye ABD'ye karşı hiçbir şey yapamaz.
Bunu en iyi bilenler TSK'nın başındakilerdir.
Türkiye'nin ekonomisinin emperyalist merkezlere ne ölçüde bağımlı olduğunu, ABD'nin İstanbul borsasına dokunarak ülkeyi bir saatte büyük bir krize sokabileceğini bilirler.
Türkiye siyasetinin ABD tarafından nasıl şekillendirildiğini, kaç milletvekilinin doğrudan Washington talimatlarıyla hareket ettiğini bilirler.
Türkiye'de kamuoyunu etkileyen mekanizmaların nasıl ele geçirildiğini, basının ABD çıkarları doğrultusunda nasıl incelikli kampanyalar düzenlediğini bilirler.
Türkiye'de istihbarat birimlerinin ABD tarafından nasıl kontrol edildiğini, en "gizli" sayılan gelişmelerin bile anında CIA tarafından nasıl takip edildiğini bilirler.
Türkiye'de askeri yapılanmanın bütünüyle ABD ve NATO'ya nasıl tabi kılındığını, ABD'nin onayı olmadan hiçbir önemli operasyonun yapılamayacağını da bilirler.
Bilirler ve bunu kabullenirler.
Bu nedenle ABD'ye karşı hiçbir şey yapamazlar.
ABD ile karşı karşıya gelmeyi göze almak için bugünkü sistemin dışına çıkmak gerekir. Piyasacılığın, özelleştirmeciliğin, liberalizmin, AB kuyrukçuluğunun karşısında cesaretle durmak gerekir.
Türkiye'nin başına geçirilen NATO çuvalı varken, 11 askerin başına çuval geçirilmiş, bunun ne önemi var?
Vatandaş da aynı tartışmanın içinde. Ateş etseydik diyenler, üç tanesini vursaydık diyenler, kahramanca çatışıp ölselerdi diyenler…
Ne olacaktı? Rahatlayacak ve onurlu bir ülkenin evlatları olarak tatmin olacaklardı!
Bu kadar kolay değil!
Anadolu coğrafyasının pek iyi bildiği gibi, bağımsızlık böyle elde edilmiyor… Yaşamın bütün alanlarında uyanık olmak, adaletsizliklere karşı durmak ve hakkını aramak gerekiyor. Bütün memleketin üzerine örtülen çuvalı dert edip, mücadele etmek gerekiyor.
Zalimlerle müttefik olup, arada şamarı yediğinde huysuzlanmak sahte pehlivanlara özgüdür; onurla, bağımsızlık tutkusuyla bir ilgisi yoktur.