Başarının Yedi Anahtarı
Başarılı kuruluşların yedi özelliği:
1. Huzur. Çalışanları arasında uyumu gözeten kuruluşlar, yüksek performans gösterirler. Kendi şirketimde amaçlarımdan biri “herkesin mutlu olmasını sağlamak”tır. Çalışanların mutluluğu için elimizden gelen her şeyi yaparız. Organizasyon şemasını ve iş programını gerekirse değiştirebiliriz. Çünkü çalışanların mutlu olurlarsa daha iyi ilişkiler kuracaklarını, daha verimli olacaklarını ve daha az devamsızlık yapacaklarını biliriz.
Örneğin, şöyle bir kuralım var: “Önce çocuklar gelir”. Ofisimde küçük çocukları olan beş elemanım var ve kurala göre “önce çocuklar gelir”. Çocuklarınızla ilgili ne tür sorununuz olursa olsun, önce onlar düşünülmelidir. İşe gelemeyebilirsiniz, üstünüze haber verip derhal işyerinden ayrılabilirsiniz veya iş programınızı yeniden düzenleyebilirsiniz. Çocuğunuza zaman ayırdığınız için kendinizi suçlu veya gergin hissetmeniz gerekmez.
Çok basit sorular sorarım: Verimliliğimiz artıyor mu, azalıyor mu? Çalışanların morali yükseliyor mu, yoksa bozuluyor mu? Devamsızlıklar artıyor mu, azalıyor mu? Çalışanlar bize mektup yazarak; “Burası hayatım boyunca çalıştığım en iyi şirket.”der. Aslında bu sonuca ulaşmak ne kadar basit, değil mi? Bazen sorunlar yaşanabilir, ancak hiç kimse çocuklarıyla ilgilendiği için cezalandırılmaz.
2. Sağlık ve enerji. Çalışanların sağlıklı ve stressiz olmalarını, kendilerine iyi bakmalarını isteriz. Hasta olanın işe gelmesini, yorgun olanın şirkette kalmasını istemeyiz. Çalışanlarımızın ve ailelerinin sağlıklarına karşı son derece duyarlıyız. Örneğin, mükemmel bir sağlık planımız var. Kendileriyle ilgilenildiğini bilmek çalışanlarımızı çok mutlu ediyor. Doktora gitmek için izin isteyenlerden ücret kesintisi yapmayız. Acil bir durum, bir ameliyat, çocuğu ile ilgili bir müdahale gibi hallerde tam gün ücretli izin veririz; çünkü çalışanlarımızın sağlığı bizim için önemlidir.
3. İyi ilişkiler. Çalışanların birbirleri ile iyi ilişkiler kurmasında çok ısrarlıyız. Zorluklarla başa çıkmak için, açık ve dürüst iletişim yöntemlerinden yararlanırız. Tabii mükemmel değiliz; ama insanların yıpratılmasına, politik oyunlara, arkadan konuşmaya, yıkıcı eleştirilere izin vermeyiz. Olaylarla doğrudan ilgileniriz, çünkü herkesin mutlu olmasını isteriz. İyi bir kuruluş, insanların gülmesinden ve kapıların açık olmasından anlaşılır.
Müşterim olan büyük bir şirket, çalışanlarını eğitim programımıza göndermeden önce, departmanlarından birinde ciddi politik sorunlar yaşamıştı. Yöneticilerinden birinin şimdi anlattığına göre, artık tüm kapılar açık, herkes birlikte gülüp eğleniyor, konuşuyor, geziyor, yemeğe gidiyorlar. Kuruluş genelinde üretim de artmış durumda.
4. Mali özgürlük. Mali özgürlükten anladığımız; her şirketin gelirlerini maksimize edecek, maliyetlerini minimuma indirecek şekilde organize olması gerektiğidir. Herkes, şirketin mali durumundan kendini sorumlu hissetmelidir. Bu nedenle, mali veriler hakkında çalışanlar bilgilendirilir ve fikir alışverişi yapılır. Ayrıca çalışanların kendi maddi sorunları ile meşgul olmamaları için parasal gereksinimlerini elimizden geldiğince karşılamaya çalışırız.
5. Uğruna çalışmaya değecek amaçlar ve idealler. İnsanlar, amaçları, sorunlulukları, şirketin idealleri ve misyonu hakkında kesin fikir sahibi olduklarında, çok daha mutlu ve verimli olurlar. Her hafta yaptığımız toplantılarda, şirketin durumunu, nereye doğru gittiğimizi, amaçlarımızın neler olduğunu ve nerede olmak istediğimizi konuşuruz. Kuruluşun amaçları ve geleceği hakkında düşünceleri alındığında, insanlar çok daha olumlu bir tavır sergilerler.
Bir kuruluşun uğrunda çalıştığı bir amaç, diğer bir kuruluş için hiç de değerli olmayabilir. General Electric Genel Müdürü Jack Welch, insanları bir dairenin dört çeyrek parçasına yerleştirir. Sol üst çeyrekte, yetenekli, işini bilen ve şirketin değerleri ve amaçları ile özdeşleşenler bulunur. Sağ üst çeyrektekiler yetenekli ve işinin uzmanıdır, ancak şirketle özdeşleşmez. Sol alt çeyrekte, işinde yeterli olamayan ama şirketle özdeşleşenler ve sağ alt çeyrekte de hem yetersiz hem de şirketle özdeşleşmeyen insanlar vardır.
Welch’e göre sağ alt çeyrektekiler işten çıkarılmalı, sol alttakiler eğitilmeli veya görev yerleri değiştirilmeli, sağ üsttekiler geliştirilmeli, sol üst çeyrektekilerin hepsi şirkette tutulmalıdır. Yine Welch’e göre en çok sorun yaratanlar sağ üst çeyrektekiler, yani yetenekli ve uzman oldukları halde şirketle özdeşleşemeyenlerdir. Bu insanları, ya istenilen yöne çemeli ya da ne kadar iyi olurlarsa olsunlar onlardan kurtulmalısınız. Sizin amaçlarınızı benimsemeyen insanlarla çalışmazsınız.
Asgari bir koşul olarak, insanlar, sizin temel değerlerinizi paylaşmalıdır. Sizin amacınız ile özdeşleşmelidir. Böyle olmayanları da göndermelisiniz; çünkü bu durumdaki tek bir kişi bile kaos yaratmaya yeter.
6. Kendini anlama ve kendini bilme. Gelişme yolunda kendini anlamak ve kendini bilmek. Sokrat’ın ilkesi “kendini bil” şarttır. Kendini bilmek demek; güçlü ve zayıf yönleriniz, dışarıdan nasıl göründüğünüz, kimselerin rakibiniz olduğu ve neleri sizden daha iyi yaptıkları konusunda kendinize karşı çok dürüst olmak demektir. Arkadaşım Ken Blanchard, yılda dört kez dışarıdan bir danışman getirerek şirketin belirli bir bölümünü incelettirdiklerini ve rapor aldıklarını söyler. Ken, tarafsız bir üçüncü şahsın gözlemlerini alarak kuruluşunun kendini anlamasını, kendisini bilmesini, böylece yüksek performans düzeyini sürdürmesini ister. Her iki taraf, birbirine kendilerinin haklı olduğuna inandırmaya çalışmaz. Kendinize karşı ne kadar dürüst olursanız, o kadar başarılı olursunuz. 360 derece dönüşlü bilgi edinmek, kendiniz hakkında veri toplamak için harika bir yoldur. Böylece insanlar, tehditlerden arınmış bir ortamda, güçlü ve zayıf yönlerini anlar, daha iyi olabilmenin yollarını öğrenirler.
7. Kendini gerçekleştirme ve kişisel tatmin. Potansiyelinin tümünü kullanmayı başaran her kuruluş, dünya üzerinde bir değişiklik meydana getirir. İşin en heyecanlı kısmı budur. Bu noktada piramidin en üst basamağına ulaşılır. Kendinizi gerçekleştirirsiniz. Burası sınırsız olanaklar alanıdır.
Şirket, “Olabileceğinizin en iyisi olsaydık dünyamızda ne gibi bir fark yaratırdık?” şeklinde düşünmeye başlar. Öz saygısı az, kendini yönlendirmeyi becermeyen insanlar, “Bu kuruluştaki herkes bir arada iyi çalışsa, iyi işbirlikleri kursa, olumlu ilişkiler geliştirse bile sonuçta ne fark eder ki?” diye düşünmeye eğilimlidir. Bu soruyu ben şöyle yanıtlıyorum: Bu ilkeler doğrultusunda çalışan kuruluşlar çok daha başarılı elemanları çok daha mutludur.
Sınırlarınızı sonuna kadar zorladığınızda, kendinizi gerçekleştirme ve kişisel tatmin yolunda daha fazla doyuma ulaşırsınız.