Yukarıyı Yönetmenin Tilkilikleri. - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Yukarıyı Yönetmenin Tilkilikleri.


iturkmen
Üye

Toplam 406 yazı
23/02/2005 :  11:28:00 Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı


Yukarıyı yönetmenin tilkilikleri

Hakan Yaman

Hani sinir illeti trafik tipleri vardır. Örneğin, siz otoyolda efendi efendi ilerlerken, önce dikiz aynasında bir nokta olarak beliren, iki dakika sonra da flaşör yağdırarak yarım metre arkanıza yapışan azgınlar... veya köprüde kucak kucağa bir trafikte santimlerken, sadece acil durumlarda kullanılan emniyet şeridine dalıp, yanınızdan sırıta sırıta geçen şehir magandası “kazmapolitler”…

Kariyer yolculuğuna çıkan bireyler de, trafikteki tipler gibi farklı profillere ayrılırlar:

A- Sessiz sakin gidip kurallara uyanlar; “Önümdeki işe odaklanır, sıkı çalışır ve ilkelere uyarsam, sonunda hak ettiğim yere varırım. Geç olsun güç olmasın,” felsefesini benimseyenler ve,
B- Kariyerlerini turboya takıp, gazı tabana yapıştırarak, oyunu, aşırı hızın ve yasak şeritlerin haksız rekabetinde kazanmaya bakan hırslı ve kurnaz tilkiler…

Tilkilerin alâmetifarikalarından birincisi yukarıyı yönetmekteki hınzır yetenekleridir. Yukarıyı yönetmek, ofis içi ilişkilerde başarılı olmak elbette önemli ve olumlu bir profesyonel niteliktir; ama kariyere bakan yürek yakan kurnazlarımız -özellikle de bizim gibi damarımızı kesseniz hiyerarşi akan bir toplumda- abartıp işin suyunu çıkarırlar. Çarpıp kaçan sürücüler misali, arkadaşlarını çiğneyip geçerler.

Çoğu kimse, yukarıyı iyi yönetebilmek için yalakalığın ve dalkavukluğun yeterli olacağını düşünür. Oysa o iş göründüğünden çok daha ince ve teknik bir konudur. Gelin şimdi biraz o tekniklerden konuşalım. Eğer siz de yukarıyı yönetmenin hain taktiklerini merak ediyor ve onları daha yakından görmek istiyorsanız, yamacıma geliniz. İşte size 10 basit yöntem…

1. “Ofisayttan” gol atın.
Ofiste çok görünmenin çalışkanlığın kanıtı olduğuna inanmış şirketlerde sık uygulanan bir tekniktir. Yapacak hiçbir işiniz olmasa bile, üst yönetime çok çalışıyorum izlenimi vererek ofisayttan gol atmak için, mesai saatleri dışında ofise gelip ortalıkta aval aval dolaşın. Ofiste bulunduğunuzu kanıtlamak için de şu basit numaraları kullanabilirsiniz:

İnsanlara gereksiz e-mailler atmak.
Patron/müdür de o saatte ofisteyse, odasının önünden taze gelin gibi salına salına geçmek veya telefon etmek.
Kişilerin masalarına, bilgisayar ekranlarının üzerine, tarih ve saat belirterek, post-it bırakmak.
Toplantılarda lâf arasına, hafta sonu ofiste kaloriferlerin/klimanın çalışmadığı bilgisini sıkıştırmak, güya şikâyet etmek.
2. Boş duranı Allah sevmez; üretken olun…
Çoğu çalışanın birinci maddedeki tekniği bilip uygulaması yüzünden, ofiste ekstra zaman geçirmek gerekli ama yeterli değildir. Bu durumda bir tilki olarak, inek, pardon, mor inek postuna bürünmeli ve elle tutulur bir fark yaratmalısınız.

Örneğin, bol grafikli, rakamlı ve süslü-yabancı terimlerle nakışlanmış raporlar güzel gider. Elbette, ensesine vurup elindeki pişmiş armutları aldığınız o Powerpoint sihirbazı elemanınıza yanardöner sunumlar da ısmarlayabilirsiniz. (Sunum ve raporlara kendi imzanızı atmayı unutmazsınız değil mi?) Böylece hem sürekli üreten ve çalışan bir adam/kadın izlenimi verir, hem de yönetimi bu gereksiz raporlara ve kişisel markanıza bağımlı hâle getirirsiniz.

3. “Mentorpil” yapın…
Gözü açık taze uzmanın, geleceği parlak olduğu bilinen kıdemli bir yöneticiye gidip, “Sizi çok sevdim amca, size mentorum diyebilir miyim?” çekmesine biz, “mentorpil yapmak” diyoruz. Zaman geçirmeden kendinize böyle bir kariyer şeyhi seçin. O artık, hedef kitlesi üst yönetim olan kişisel pazarlama kampanyanızın ana sponsorudur.

Toplantılarda mentorunuzun en basit tespitlerini bile çok derin bir felsefe yakalamış edasıyla, “Ahmet beyin de hep söylediği gibi…” cümleleri kurarak tekrarlayın. Hazrete olan bağlılığınızı her fırsatta pekiştirin. Göreceksiniz, bir gün gelecek, mentorunuzun yarattığı hava akımıyla irtifa kazanacak, hayırlı terfilere nail olacaksınız.

4. Sinerji olaylarına girin…
Sinerji dediysek yanlış anlaşılmasın; burada, “üstmosferle”, yani kıdem ve unvan bakımından sizden yukarıda olan katmanla kurduğunuz etkileşimden söz ediyoruz. Yoksa, eşit veya aşağı seviyelerle (“astmosfer”) harcanan zaman net kayıptır!...

Bununla birlikte; ofiste, yöneticilerin dikkatini çekmek için yaşanan vahşi rekabetten dolayı, üstmosferle dirsek teması kurmak baklava börek olmayacaktır. Bu anlarda, iş dışı faktörlerin cazibesinden yararlanın. İlk olarak akla; eşlerinizin arkadaş olması, okul, hemşerilik, kulüp, futbol takımı, ortak hobiler (çocuklar, petler, müzik, motorsiklet, otomobil vb.) gelebilir. Gerisi biraz sizin yaratıcılığınıza kalmış. Eğer şansınız da yaver giderse, iş dışında birlikte zaman geçirme fırsatı yakalar, bir anlamda yöneticiyle “kariyer date”ine bile çıkabilirsiniz. Sizi gidi sizi…

5. “İş güveysi” fırsatlarını sakın kaçırmayın.
Sık rastlanmasa da, küçük aile şirketlerinde işe yarayan bir boyut değiştirme ve tek adımda yönetim katına zıplama tekniğidir. Bu yüzden, aday arkadaşlara, iş görüşmesi yaparken, patronun ailesiyle ilgili de bilgi edinmelerini şiddetle tavsiye ediyoruz. Eğer çalıştığınız şirket tipik patron profiline uymuyorsa, en azından eşinizi seçerken ailesini inceleyin; bağlantıları sağlam mı? Çevresi geniş mi? Sonuçta siz hedefleri olan birisiniz…

6. Fitne Center…
Altın kural: Üst yönetimin elinde tuttuğu karnenizde, topladığınız kredilerin mutlak değerinden çok, rekabet içindeki konumunuz önemlidir… ve performansınız, okulda yaptıkları gibi, çan eğrisi yöntemiyle ölçülecektir.

Bu nedenle, averajı doğrultmak adına, sadece kendi gollerinizi çoğaltmakla yetinmeyip, rakiplerin puan kaybetmesini de teşvik etmeli; lâf sokma, dedikodu üretme ve arkadan konuşma becerilerinde kendinizi sürekli “fit” tutmalısınız.

Vaka Çalışması: Birinin açığını yakaladığınızda veya her işyerinde ortaya çıkabilecek sıradan bir sorun gördüğünüzde, hemen klâvyenin başına geçin ve e-mail’in “to” kısmına hatası olduğu ima edilen kişinin ismini yazarken, “cc”ye de bütün üst yönetimi idam jurisi gibi sıralayın. Ama kimseyi parmakla işaret etmeyin, çok ayıptır. Asıl endişenizin şirketin zarar görmesi olduğunu mesajınızda vurgulayın...

Elbette en ideali, konuyla doğrudan ilgili kişinin “to”da hiç yer almaması ve onun kontrpiyede kalıp, haberi üst yönetimden “forward”la öğrenmesidir. Suçüstü yakalanırım, mahcup olurum, yüzüm kızarır diye tırsmayın. Lâfı biraz ovuşturur, konuyu nazikçe çitilersiniz; iki dakikada lekeden eser kalmaz...

7. Bilinçaltı vurmak serbest…
İnsan psikolojisinin dehlizlerine dalın. Patronlar yüzünüzü ve isminizi, bilinçaltlarına, mutluluğun simgesi olarak kazısınlar. Bunun için, iyi haberler, başka bir bölümün başarısı bile olsa, sahiplenilmeli ve kontratak anlayışıyla oyalanmadan üst yönetime yetiştirilmelidir. Kötü haberleri ise bırakın diğerleri duyursun, milletin derdi sizi mi gerdi…

Yüklüce bir satış, kazanılan baba bir ihale; artık Allah o gün ne verdiyse… Olur ya, iyi haberi verdiğiniz yönetici, “Tamam da, senin bu konuyla ne ilgin var anlamadım” der diye korkmayın. Siz şimdi madde üstü, bilinçaltı bir boyuttasınız. Merak etmeyin, zaman içinde o bilinçaltlarından çok sular akar. Sonunda beyinlerde, sizin müjde veren şen şakrak yüzünüzün tortusu kalır…

8. Hormonların gücünü kullanın…
Karşı cinsten yöneticileri olanların mutlaka öğrenmesi gereken bir yöntemdir. Bu tekniğin ustası hanımlar, işe ağır makyajlarla ve gece elbisesini andıran kıyafetlerle gelirler. Organizasyon değişiklikleri arefesinde “terfingirdeme” faaliyetleri yoğunlaşır. Cici beyler ise, sahneye ceketsiz ve kol düğmesiz asla çıkmazlar. Pantolon ütüleri bozulmasın diye ayakta çalışmaya bile razıdırlar.

9. Kendi organizasyonunuzu kurun…
Üst kattakilerin favori bölümlerini tespit edin. Sonra da kişisel organizasyon şemanızı, o bölümlere bulaşacak, yanaşacak şekilde yeniden yapılandırın. Bu yaklaşımda matris organizasyon formatı, özellikle de bol orta kademe bölüm besleyen şirketlerde çok işe yarar. Gün içinde bölüm müdürlerini odalarında ziyaret edin. Onlara, işlerle ilgili düzenli olarak bilgi verin ve dayanışmanızı güçlendirin.

10. Paralel kariyerler geliştirin. İşinizi yeniden tanımlayın.
Sadece bölümler mi; pozisyonlar ve önemli projeler de, üst yönetim trafiğinde birer kavşak noktasıdır. Kariyer içinde paralel kariyerler geliştirin, iş tanımınızı değiştirip köprübaşı pozisyonlara yakın durun; kritik projelere ve görevlere sarkın…

Ama dikkat! Fazla hevescan takılıp, gerçek niyetinizi çaktırırsanız tepki alırsınız. Siz, ofisin iyilik timsali olun. İş arkadaşlarınıza karşılıksız yardım önererek, işlerin inceliklerini ve katakullilerini öğrenin. Böylece fitne(ss) egzersizleriniz daha sağlam temellere oturur. Olası bir re-organizasyonda da hazır kıta olarak devreye girebilirsiniz.

İşe mi odaklanmalıyız, kendimizi yukarıya satmaya mı?
Bunları yazarken avucum kaşındı, demek ki bir yerden eleştiri gelecek. Örneğin şöyle bir yorum sürpriz olmaz: “Birader, sen de eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüyorsun. Zaten şirkette başımız bu tiplerle yeterince dertte, şimdi bir de bu tekniklerle adamları uyandırıp azdıracaksın.”

Biliyorum, oradan öyle görünüyor; ama açıklayabilirim. Bir kere, konu kurnazlık olunca, tilkiler beni suya ***ürür de susuz getirirler. Ben yalnızca gördüklerimi, dinlediklerimi satmaya çalıştım. İkincisi, size aktardıklarım en temel teknikler; kim bilir bu arkadaşların daha ne ince meslek sırları, ne kara kuşak teknikleri vardır.

Bugün bir dolu insan, işlerine odaklanmakla, yaptıklarını arkadaşlarına ve yöneticilerine satmak arasında sağlıklı bir denge kuramıyor. Şirketlerde farklı profilleri dikkate alan bir değerlendirme sistemi olmadığı için de, iş odaklı sessiz bireylerin, aşırı ilişki odaklı tilkilere göre ciddi dezavantajları var. O yüzden, bu yazının asıl adresi tilkiler değil şirket yönetimleri; çünkü işin çoğu, üst yönetimin hangi kültürü besleyip cesaretlendirdiğinde, kimi ödüllendirip kimi koruduğunda bitiyor.

Peki ya şirketin üst yönetimi hiç oralı olmuyorsa, iş odaklılar ne yapmalı? Gözü karartıp, iyi olmadıkları bir oyunun bile bile ladesine mi girmeli? Yoksa kendilerini “Yap kaliteli işi at denize, balık bilmezse halik (Tanrı) bilir” tevekkülüne mi emanet etmeli?

Zor soru değil mi? Siz ne dersiniz? Sizin, tilkilere ve tilkiliklere karşı işe yarayan taktikleriniz var mı? Varsa anlatın da biraz sebeplenelim…

http://www.insankaynaklari.com/cn/ContentBody.asp?BodyID=4130


Bu yazı 17/02/2005 tarihinde yayımlanmıştır.


Yerleşim : Türkiye / Kayseri  |  Meslek : Satış / Pazarlama
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

0.97 saniye.
10:46:25, 23 Nisan 2024, Salı

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım