Bilişim Sektörünün Türkiye İçin Anlamı - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Bilişim Sektörünün Türkiye İçin Anlamı


Levent
Üye

Toplam 488 yazı
31/01/2005 :  12:29:37 Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı



Bill Gates'in Türkiye'ye ziyareti konuşuluyor. Ümraniye'de bir silikon vadisi kurulacakmış. Bu vadiye ilk katılanlardan biri de Bill Gates olacakmış.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin bilişim teknolojisine önem vereceğinden söz ediyor.

Gerçekten bilişim sektörü yüksek katma değer yaratan bir sektördür. Daha önce "Geleceğin Meslekleri" bölümünde bu konulara biraz değinmiştim.

Yüksek katma değer yaratan sektörlerden (bilişim, nanoteknoloji, biyokimya, genetik, moleküler kimya, ilaç sektörü vb) söz etmiş ve bu sektörlerin ne kadar önemli olduğunu belirtmiştim.

Peki Türkiye yıllardır neden bu sektörlerden uzak duruyor?

ÖZAL F16 uçak fabrikasını açtığında Türkiye'nin artık teknoloji üreten bir ülke olacağından söz ediyordu. Kenan Evren'de bu projeleri destekliyordu. Fakat yıllardır fazla değişen bir şey yok, alınan patent sayısı ortada. Peki yetkililerin onca sözüne rağmen neden yıllardır birçok şey değişmiyor, neden hala teknoloji üretemiyoruz?

Silikon vadisi olayı yeni bir mesele değil. Çin'de, uzak doğunun bir çok ülkesinde yıllardır Silikon vadileri var. Türkiye bu konuda epey geç kalmasına rağmen yine de önemli bir adım atmak istiyor. Peki bunun arkası gelecek mi?
Her türlü mandacılığa karşıyım. Egemenlik milletindir. Egemenlik, A.B'ye, orduya ve IMF'ye devredilemez. Demokrasi mandacılığa karşı olmaktır.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Danışmanlık
m.soker
Üye

Toplam 133 yazı
31/01/2005 :  14:16:31  Alıntı
sevgili levent söylediklerinize katılıyor bir iki yorum eklemek istiyorum şöyleki; Türkiyede silikon vadisinin yapılmasından önce yapılması gereken şey ben ce birleştirilmiş mühendislik fakültelerinin açılması yani hem elektronik mühendisi hem tıp doktoru,makina mühendisi + elektrik elektronik mühendisi,kimya mühendisliği + tıp doktorluğu gibi ancak bu şekilde bir çok alanda yeni teknoloji ve yeni cihazlar üretilebilir.Bu gün sağlık alanında kullanılan elektronik cihazların hemen hepsi dışarıdan ithal ediliyor ve fiyatları çok yüksek bu konular üzerinde Türkiyadeki büyük elektronik üreticilerinin çalışmalar yapması gerekiyor.
**SökeR**

Yerleşim : Türkiye / Adana  |  Meslek : Bilgisayar-Bilişim
Levent
Üye

Toplam 488 yazı
01/02/2005 :  16:17:50  Alıntı

Tartışmak istediğim konu şuydu: Türkiye neden teknoloji üretemiyor? Hatırlanacağı gibi F16 uçak fabrikası açılırken de umutluyduk. Ama bu arada umutlar söndü.

Bu arada M.Soker arkadaşıma teşekkür ederim en azından bir öneri ortaya koymuş.. Kendisine katılıyorum.

Fakat Bill Gates'in Türkiye'ye gelmesi umut verici olduğu kadar, bazı kuşkuları da beraberinde getiriyor. Çünkü Windows, Linux meselesi hala akıllarda.

Kimileri daha önce Linux'un tercih edilmesi gerektiğini söylemişti. Bu konular hakkında da yorumlar bekliyorum.
Her türlü mandacılığa karşıyım. Egemenlik milletindir. Egemenlik, A.B'ye, orduya ve IMF'ye devredilemez. Demokrasi mandacılığa karşı olmaktır.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Danışmanlık
Levent
Üye

Toplam 488 yazı
01/02/2005 :  16:52:44  Alıntı


Konuyla ilgili bir haber veriyorum:

"Geri ülkeler Microsoft'u zengin ediyor



Bütün dünyanın dilinde dolaşıyor. Microsoft'un sahibi zat şu kadar zengin, bu kadar parası var deniyor. Adamın niye parası olmasın ki, bütün gelişmekte olan ülkeler, üçüncü dünya ülkeleri Microsoft'a çalışıyor.

Microsoft denilince akan sular duruyor, onun adının geçtiği yerlerde saygı duruşuna geçiliyor.

Konu bilgisayar ve internet ise, "Yo, her şey bir yana adamlar bilgisayarı çok iyi kullanıyor ve onun imkanlarından en iyi şekilde yararlanıyorlar. Bu konuda onlara en ufak bir kötü söz söylenemez" deniyor.

Özellikle internetin yeni yeni kullanılmaya başlandığında, yani 10 -15 sene önce din pazarlamacısı bu kesimin bu konuda büyük bir üstünlük sağladığı herkesin dilinde idi.

Zamanla internet ve bilgisayar kullanımının o kadar da zor ve karmaşık olmadığı anlaşılınca - en azından okumuş kesim tarafından- bu üstünlükleri ortadan kalkıverdi.



BEDAVA İŞLETİM SİSTEMİ VARKEN



Hele hele Linux gibi "bedava işletim" sistemleri varken, bir ülke koşa koşa kendisiyle anlaşma imzalamak istiyorsa, Microsoft'un sahibi ülkemize niye gelmesin. Güle oynaya gelir.


Linux gibi bedava üstelik açık kaynak kodlu daha sağlam bir işletim sistemi varken bizim bakanlığımız maalesef Bill Gates'i ve Amerikan ekonomisini besleme kararı alıyor.

Bill Gates'e ve Amerika'ya gidiyor.

Şimdi Microsoft öğretmenlere bedava kurs verecekmiş. Bu ileriyi düşündüğünüzde hiç de öyle değil. İnsanlar öğrendikleri işletim sistemlerini, programları kullanmak isteyecekler ve Microsoft'a gene milyar dolarlar kazandıracaklar.

Avrupa'da bile ki bu ülkelerin bizim gibi berbat ekonomileri olmamasına rağmen devlet dairelerine Linux kuruyorlar.

Microsoft'un ofis programı 200 dolar. Linux'un ofis programı bedava. Norveç bile okul Linux kullanıyor. İngiltere'de okullarda okul linux var ve yayılıyor.

Çin ve Fransa devlet bazında Linux için işbirliğine gitti ama biz hala Amerika'yı beslayelim diyoruz. Saygılar"
Kaynak: http://www.egitimhaber.com/index.php?departman=egitimebakisdetay&id=110

Konu yine de tartışılabilir. Kesin olarak böyledir demiyorum iddiaları ortaya koyuyorum.


Her türlü mandacılığa karşıyım. Egemenlik milletindir. Egemenlik, A.B'ye, orduya ve IMF'ye devredilemez. Demokrasi mandacılığa karşı olmaktır.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Danışmanlık
Levent
Üye

Toplam 488 yazı
03/02/2005 :  12:51:32  Alıntı
"Linux'un Avantaj ve Dezavantajları

Linux açık gelişim modeline göre geliştirilen güçlü bir işletim sistemidir.

Avantajları:

Bedava olması
Birden çok kullanıcıyı desteklemesi
Birden çok görevin aynı anda yapılması
Sistemin kolay çökmemesi ve stabil olması
Çok işlemci desteği


Dezavantajları:

Kullanım ve yönetiminin diğer işletim sistemlere göre daha zor olması
Yazılımlar ticari işletim sistemlerindeki kadar çok gelişmiş ve fonksiyonel değiller
Donanım uyumsuzlukları vardır." Kaynak: http://www.be.itu.edu.tr/kaynak/kaynak/deva/02gun.htm


"Neden Linux
Bizim (ve diğer birçoklarının) Linux kullanmamızın temel sebepleri:

Linux ana programı ve onunla çalışan uygulama progragramları genellikle ücretsizdir (ofis uygulamaları da dahil).
Linux çok daha istikrarlıdır (Bizim Linux sunucumuz aylarca hata vermeden devamlı olarak çalışıyor!).
Linux çok daha güvenlidir (Daha az ciddi zayıflıkları vardır, ve Microsoft Windows'u hedef alan virüsler, solucanlar ve benzerlerinden etkilenmez)."Kaynak: http://wwwacs.gantep.edu.tr/guides/linux/why-linux-tr.php


Her türlü mandacılığa karşıyım. Egemenlik milletindir. Egemenlik, A.B'ye, orduya ve IMF'ye devredilemez. Demokrasi mandacılığa karşı olmaktır.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Danışmanlık
Levent
Üye

Toplam 488 yazı
03/02/2005 :  13:05:59  Alıntı
Haber:

"Viyana açık kaynağa transfer oluyor
Viyana kenti açık kaynak işletim sistemi Linux’a geçiş yapıyor. Viyana’da bilgisayarlar yerel uzmaanların geliştirdiği kentin de adını taşıyan Wienux’u kullanacak.

NTV-MSNBC

25 Ocak 2005 — Avusturya’nın başkenti Viyana yerel hükümeti masaüstü bilgisayarların bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren açık kaynak işletim sistemine geçirileceğini duyurdu. Geçiş Microsoft Office 2000’den OpenOffice.org’ye ve Microsoft Windows 2000 işletim sisteminden Linux’a transferi kapsıyor. Kullanıcılar isterlerse Windows 2000’i tutarak sadece OpenOffice’e geçebilecek.

Viyana’da 16 bin bilgisayar Linux’a geçiş yapacak. Linux’a geçiş yapacak kullanıcılara açık kaynak işletim sistemi ile ilgili teknik eğitim de verilecek. Belediyede ilk yılda önemli miktarda bilgisayarın Linux’a geçiş yapması bekleniyor, Linux’a geçişin gelecek yıllarda da artacağı tahmin ediliyor. Açık kaynak işletim sistemine geçişteki başarıya göre, Linux diğer bölümlerde de uygulanacak.
Viyana maliyeti düşük tutmak için Red Hat veya Novell SuSE gibi bir sağlayıcı yerine Debian tabanlı olarak kendi yazılımını geliştirdi. Wienux adlı Linux uygulaması, kullanım kolaylığı sağlaması için Windows görünümünde tasarlandı.
Açık kaynak işletim sistemine ilk geçen Avrupa kenti Viyana değil. Daha önce de Münih 14 bin masaüstünde, Bergen de 100’den fazla eğitim kurumunda Linux işletim sistemine geçiş kararı almıştı." Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/306543.asp

Haber:

"Linux, ticarilerden daha güvenli’
Açık kaynak işletim sistemi Linux 2.6’yı tarayan kod analiz raporu, 5.7 milyon kod satırında 985 açık buldu. Aynı rakamın ticari yazılımlarda 5 ila 40 katı daha yüksek.

ZDNET.com
NTV-MSNBC

15 Aralık 2004 — Kod analiz şirketi Coverity, farklı işletim sistemlerindeki açıkların tarandığı 4 yıllık çalışma raporunu yayınladı. Linux işletim sisteminde 5.7 milyon kod satırında 985 açık çıktı. Ticari yazılımlarda bu rakam ortalama olarak 5 bine ulaşıyor. Şirket raporu Linux’un açık yoğunluğu açısından oldukça başarılı olduğunu vurguluyor.

LİNUX NE KADAR GÜVENLİ?
Carnegie Mellon Üniversitesi bünyesindeki Software Engineering Institute rakamlarına göre, ticari işletim sistemlerinde 1.000 kod satırı başına 1 ila 7 adet açık çıkıyor. Linux 2.6 çekirdekte 5.7 milyon satır tarandı. Ticari yazılımlardaki ortalama açık oranı Linux’a yansıtıldığında, 2.6 çekirdeğinde 5,700 ila 40,000 açık çıkması gerekiyordu, ancak taramada bu rakam 985.

‘LİNUX 2.6 GÜVENLİ’
Şirket CEO’su Seth Hallem, Linux 2.6 açık kaynak işletim sisteminin güvenli bir ortam sunabileceğini kanıtladığını ifade etti. Raporun Linux’u açık yoğunluğu açısından başarılı bulması, açık kaynak ile Windows işletim sistemleri arasındaki mevcut çekişmeye yeni bir tartışma katacak. Piyasada birçok kurumun yayınladığı açık-tarama raporları bulunuyor. Bunların kimi Linux’u öne çıkarırken, kimi de Windows’un daha güvenli olduğunu vurguluyor.

RAPOR WİNDOWS’U TARAMADI
Coverity raporu, Microsoft’un Windows işletim sistemi ile ilgili bir veri açıklamıyor. Coverity araştırması Windows’un kodlarına erişim hakkı olmadığı için bu sistemini kapsamıyor.
Kod analiz araçları yazılım tasarımında kaynak kodlarının analizinde kullanılıyor. Microsoft’un kurumsal projelerinde kod analiz araçlarını kullandığı biliniyor. Bunlar arasında geliştiricinin iş istasyonunda kullanılan PREfast ve PREfix bulunuyor." Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/300815.asp


Haber:

"Brezilya Linux’a geçiyor

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva fakirlikle mücadelede eden ülkesindeki dijital uçurumu kapamak için Linux’a ağırlık vereceklerini açıkladı.

Brasilia
ASSOCIATED PRESS

18 Kasım 2003 — Brezilya resmi kaynakları, ülkedeki bilgisayar kullanımını artırmak amacıyla, yüksek ücretli Windows ürünleri yerine, çok daha düşük maliyetli olan açık kaynak Linux işletim sistemine geçmeyi planlandığını bildirdi. Bilişim hamlesine göre, ülkedeki devlet dairelerinden başlanarak Linux yaygınlaştırılacak.

Açık kaynak işletim sistemi Brezilya gibi 170 milyonluk bir ülkede sadece en şanslı yüzde 10’un bilgisayar kullandığı ve ülkenin en büyük bilgisayar alıcısının borç içinde yüzen bir devlet olduğu düşünülürse, tek alternatif gibi görünüyor. Açık kaynağı Brezilya’nın gündemine taşıyan kişi ise Ulusal Enformasyon Teknolojileri Enstitüsü’ne Silva tarafından atanan açık kaynak savunucusu ve ekonomi profesörü Sergio Amadeu oldu.

DİJİTAL UÇURUMA KARŞI LİNUX
Amadeu’nun liderliğinde Brezilya devletinin tüm birimleri açık kaynak kullanımına geçecekler. Daha önce Brezilya’nın 18 milyon nüfuslu en büyük kenti Sao Paulo’da ‘Telecentro’ adlı halka açık Linux kullanan bilgi işlem merkezleri kurarak halkın bilgisayarla tanışmasına önayak olmuş olan Amadeu, yaptığı basın açıklamasında, açık kaynağa geçiş planını “Halen ülkemizde açık kaynak kullanan adalar var, ancak biz bir kıta yaratmak stiyoruz” şeklinde özetledi.
Kendisi de ofisinde Linux kullanan Amadeu, kaleme aldığı “Dijital Dışlanma: Bilgi Çağında Dışlanma” adlı kitabında, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerde zengin ile fakir arasındaki dijtal farkın, fakirlerin bilgiye ulaşmamalı durumunda artacağını ve bunun dijital uçurumun yanısıra sosyal uçurumları da artıracağını savunuyor. Halen Brezilya’da sadece Amadeu’nun Enformasyon Enstitüsü ve devlet haber ajansı Linux kullanıyor, ancak hükümet devlet bilgisayar sistemlerinde Linux’a geçişi yönetmek üzere IBM ile bir iyi niyet anlaşması imzaladı.

MİCROSOFT ALARMA GEÇTİ
Amadeu’nun Linux’u mecburi hale getirmemesine karşın, Microsoft Brezilya gibi büyük bir pazarı kaybetmeme korkusuyla şimdiden lobi faaliyetlerine başladı. Microsoft-Brezilya VP’si Luiz Moncau Brezilya’nın Linux’a geçmesi durumunda ülkenin dünyadan soyutlanacağını savunuyor. Brezilya devletinin Linux işletim sistemine geçmesi, Microsoft için 320 milyon dolarlık bir hacme sahip ve Latin Amerika’nın en büyük pazarının yüzde 10’unu kaybetmek anlamına geliyor. Microsoft’un pazar payını kaybetmesi, en önemli gündem maddesi aylık geliri 18 dolarla açlık sınırında sürünen fakir ailelerin durumunu düzeltmek olan Silva’nın pek umrunda olmasa gerek.
Microsoft daha önce de bir başka Latin Amerika ülkesi olan Peru’da açık kaynak ile karşı karşıya kalmıştı; Microsoft bu noktada ülkedeki hayır kurumları ve okullara bedava yazılım dağıtarak kamu imajını güçlendirme yoluna gitmişti.

GLOBAL TREND LİNUX’A KAYIYOR
Her ne kadar Linux halen tüm işletim sistemi pazarının sadece ufak bir kısmına denk düşse de, dünya çapında hükümetler giderek açık kaynak işletim sistemine geçiyorlar. Bu geçişin önemli nedenleri sistemin düşük maliyeti ve Microsoft’a bağımlı kalmamak olarak değerlendirilebilir. Fransa, Almanya, Çin ve ABD’de de birçok devlet kurumu Linux’a geçtiler. Bu ülkeler için fiyatın yanı sıra hassas devlet bilgilerinin saklanması açısından Linux’un Windows’a göre virüsler veya diğer güvenlik tehditleri göz önüne alındığında daha güvenli ve sağlam bir işletim sistemi olması gösteriliyor.[/b] Kıtanın lider ekonomisi Brezilya’nın Linux’a geçmesi şüphesiz diğer Latin Amerika ülkelerine de ciddi bir öncül teşkil edecek. Brezilya’da halen bazı büyük şirketler Linux’a doğru geçişler yaşıyorlar. " Kaynak:http://www.ntvmsnbc.com/news/244184.asp

Haber:
Microsoft Münih’te yenildi

Münih Kent Parlementosu açtığı ihalede, 14 bin kamu bilgisayarının işletim sistemini Microsoft Windows’un rakibi Linux’a geçireceğini açıkladı.

29 Mayıs 2003 --
NTV-MSNBC VE AJANSLAR

Bu durumda Microsoft on milyonlarca euro değerinde bir projeyi kaçırmış oldu.

Son aylarda Windows’un tekelini zorlamaya başlayan alternatif Linux işletim sistemi daha şimdiden Microsoft’un karlarından kemirmeye başladı. Münih Kent Parlementosu’nun bu son kararı yazılım sistemleri sektöründe tekelin kırılması ve yeni bir rakibin ortaya çıkması açısından bir dönüm noktası sayılabilir. Gartner Dataquest uzmanlarından Nikos Drakos bu kararın şimdiye dek görülen en büyük Linux sistemine geçiş olduğunu söyledi.
Linux CEO’su Richard Seibt Münih Kent Parlementosu’nun Linux’a geçme kararını “Berlin duvarının düşüşüne” benzeterek Linux “yakında değişik yerlerde atağa” geçeceğini açıkladı. Linux kontratlarını IBM ile ortaklaşa gerçekleştiriyor.

LİNUX ALMANYA’DA ATAKTA
Son haftalarda Almanya’da bakanlıklar ve devlet daireleri de Windows’tan Linux’a geçmeye başlamışlardı. Aşağı Saksonya eyaletinde 11 bin polis bilgisayarı da Windows’u iptal ederek Linux’a geçecek. Dünya çapında bir çok şirket ve kurum, tek bir şirketin tekelinden olmadığı için giderek Linux’a geçmeye başlıyor. Linux’un binlerce gönüllü programcı tarafından ortak geliştirilmiş bir program olması nedeniyle özellikle küçük şirketler tarafından tarcih ediliyor. Linux ana programı halen çok düşük bir ücretle temin ediliyor.
Alman medyası Microsoft’un Münih kentine Linux’un 32.3 milyon euro’luk teklifine karşın 27.3 euro’luk teklif verdiklerini ancak Münih’in yine de Linux’u tercih ettiğini yazdı.
KAynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/224615.asp

[b]Uzatmak mümkün, bunlar hiç bir şey ifade etmiyor mu?




Her türlü mandacılığa karşıyım. Egemenlik milletindir. Egemenlik, A.B'ye, orduya ve IMF'ye devredilemez. Demokrasi mandacılığa karşı olmaktır.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Danışmanlık
Levent
Üye

Toplam 488 yazı
03/02/2005 :  18:49:07  Alıntı
"Kalkınmanın motoru Teknoparklar-1

Katma değer yaratacak nitelikteki yeni ve ileri teknolojilerin üretimi ve geliştirilmesi için girişimcilere çok özel şartlar sunan Teknoloji Merkezleri, ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal kaderlerini etkileyebiliyor.



Erdal Kaplanseren
NTV-MSNBC

16 Mayıs — Yaşadığımızın çağın adı bilgi ama biz ülke olarak bu çağın gereklerini yerine getirebiliyor muyuz? Geleneksel üretim ve tüketim şekillerinin mazide kaldığı, iç ve dış pazarların birbirine karıştığı, küresel ekonominin can yakmaya başladığı günümüz dünyasında ülkelerin ve şirketlerin can simidi belki de Bilgi Merkezleri. Gelişmiş sistem, model, hizmet, yazılım ve donanım icatları için en verimli yerler hiç kuşkusuz Bilgi Merkezleri.

Erdal Kaplanseren: Bluetooth
Türk Silikon Vadisi kuruluyor



Araştırma ve geliştirme bir ülkenin teknolojik gelişim evrimi için en önemli yatırım alanlarıdır. Teknoloji üreten ülkelerin dikkat ettikleri iki önemli nokta var: Eğitim ve araştırma. Teknoloji üretebilmek için, şirketlerin ve eğitim kurumlarının faaliyet yürütebileceği özel teknoparklar kurulmalıdır. Bilimin ve gelişmenin güç motorları buralardır.
Güçlü bir ekonomi kurmak için ülkelerin başvurduğu en önemli adım “üretim”dir. Kendi üretimlerini yapan ve bunları diğer ülkelere satma becerisini gösteren gelişmiş ülkelerde uzay çağı konfigürasyonuna sahip araştırma merkezlerini görebiliriz.
Gelişim ve değişimin önemli yapı taşlarından biri olan Bilim Merkezleri’yle ilgili yazı dizimizin bu ilk bölümünde Türkiye’deki ve dünyadaki Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme) çalışmaları tablosunu genel hatlarıyla göstermeye çalışacağım.

BİLGİ KENTLERİNE KUŞBAKIŞI
Dünyanın her yerinde değişik isimlerle anılan, ama daha çok “Teknoloji Vadisi” (Technology Valley) olarak bilinen bu merkezler, yapı ve iş modeli olarak hemen hemen aynıdırlar. İlk kez 1956 yılında ABD’de “Araştırma Park ve Merkezleri” adı altında kurulan bu üsleri, 1970’lerden itibaren Avrupa’daki Bilim Parkları ve Bilim Merkezleri, 1980’lerden itibaren Japonya’daki Teknopoller izledi. 1990’lardaysa geleceğe yatırım yapmayı tercih eden bir çok ülke bu işi öğrenmeye başlamıştı. Günümüzde 250’si Avrupa’da olmak üzere dünyada 800’den fazla Bilgi Kenti bulunuyor.
Dünyanın her yerinde, özel kuruluşların Ar-Ge faaliyetleri dışındaki teknoloji geliştirme çalışmaları Sanayi-Üniversite-Devlet ortaklığıyla yürütülür. Bu üçlünün ortak çabalarıyla oluşturulan araştırma merkezleri kişi, kurum ve kuruluşlara gerekli fiziksel koşulları sağlar; girişimcilere her türlü yazılım, donanım, enformasyon ve para desteğini temin eder.
Türkiye’de daha çok üniversite ve TÜBİTAK merkezli yürüyen Teknokent faaliyetleri için, dünyanın bir çok ülkesinden 10 yıl geride diyebiliriz. Teknoloji icat etmek ve bunu bizzat üretmek için yola çıkan bir ülke hala vidasına kadar bir çok teknoloji ürününü yurtdışından ithal ediyorsa, bu ülkede “Rüyakentler” var demektir.
TÜBİTAK ve belli başlı bazı üniversitelerimizin azimli ve içten çabalarını görmezden gelemeyiz. Ancak, icat yapan ve teknoloji üreten bir ülke olmak için, öncelikle o ülke devletinin “yenilikçi” ve “gelişimci” bir bilince sahip olması gerekir.

ENTELEKTÜEL SERMAYE MERKEZLERİ
Teknoloji merkezi dendiğinde aklımıza hemen ABD’deki Silikon Vadisi geliyor ama bir çok girişimci ülke bu konuda aklını başına almış durumda. Örneğin Hindistan’da teknoloji eğitimi lise düzeyinde başlıyor ve teknik üniversiteler endüstri kuruluşlarıyla çalışarak her yıl yüzlerce yeni ürün geliştiriyor. Bu üniversite ve araştırma merkezleri sayesinde ortaya çıkan şirketler de cabası. Üstelik bu şirketler, saman alevi gibi parlayan “Dot Com” şirketleri değil; tamamen spesifik ürün ve hizmetlere odaklanmış güç odakları.
ABD, İsrail, İngiltere, Japonya ve Almanya’daki teknoloji şirketleri de işin sırrını çözmüşler. Bu ülkeler Ar-Ge merkezlerini üniversitelerin içinde veya yakınında kuruyorlar.
İşte bu sayede ABD, Avrupa ve Japonya’da gerçekleşen buluşların toplamı, bütün dünya pazarının yüzde 80’ini buluyor. Doğal afetlerle, yüksek nüfus ve fakirlikle boğuşan Hindistan, dünya ısmarlama yazılım pazarının neredeyse yüzden 20’sini elinde tutuyor ve bu pazar payıyla her yıl milyonlarca doları ekonomisine kazandırıyor. Bu ülkede her yıl 1500’ün üzerinde bilimsel makalenin yayınlandığını da söylemeden edemeyeceğim.
Üniversite-endüstri işbirliği konusunda zirvede olan ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Massachusetts ve Stanford, toplam piyasa değerleri 1 trilyon doları bulan binlerce şirketin oluşmasını sağlamış. Bu şirketler, kendi alanlarında münferit ürünler geliştirmiş; ABD’nin ve dünyanın en büyük borsalarından biri olan Nastaq Teknoloji Borsası’nın oluşmasını sağlamışlardır.


Kalkınmanın motoru Teknoparklar-2


Teknoloji araştırmaları sayesinde bir çok ülke istihdam, ekonomi, sosyo-kültürel yaşam ve eğitim konularıyla ilgili problemlerini büyük oranda çözebildi. Bu iksirin bileşimindeki en önemli iki element azim ve kararlılık.


Erdal Kaplanseren
NTV-MSNBC



18 Mayıs — Bilgiye dayalı yüksek teknolojinin üretimi ülkelerin sosyal ve ekonomik sistemlerine önemli avantajlar sağlıyor. Teknoloji araştırmaları sayesinde üretim ekonomisi kalkınmış ülkelerde para en önemli değer değil. Gelişmiş ülkelere baktığımızda görüyoruz ki bilgi ve bilgiye dayalı teknolojiler parayı satın alabiliyor. Lidyalıların parayı sosyal ve ekonomik düzenleyici bir araç olarak icat etmelerinden sonra çok şey değişti. Aradan geçen uzun serüvenin ardından geldiğimiz noktada para, üzerinde denge sağlamaya çalıştığımız cam bir top. Bugün, küreselleşmeyle birlikte giderek hassas ve kırılgan bir hal alan ekonomik sistem, yaslanabileceği güçlü duvarlara ihtiyaç duyuyor.

Sürekli yenilik elbette belli bir sınıra mahkum ancak şunu da bilmeliyiz ki, insanoğlu artık bu yola başını koydu ve yolun bittiği yere kadar arkasına bakmadan gidecek. Belki de bugün bu sınırdan çok uzakta değiliz. Kim bilir, belki bilim-kurgu romanları ve filmleriyle geleceği görüyoruz? Her geçen bin yıl daha da bilinçlenen insanlık, binlerce yıllık gelişme hızını ve yolunu 200 yılda kat etti. İnsanoğlunun ilk icat ettiği aletlerden biri olan taş balta, binlerce yıl kullanılmıştı. Peki ya son 100 yılda yapılan icatlar? Elbette bir anda akıllanmadık. Binlerce yılın bilgi-birikim mirası kuşkusuz bu gelişimin arkasında. 5 bin yıl önce de astronomi, matematik, tıp, kimya ve felsefe önemli bilimlerdi; şimdi de geleceğimizi ve geçmişimizi anlamamızı sağlayan bilimler.Yani bütün espri bilimsel araştırmalar. Ama düzenli, amacı, yöntemi ve modeli olan araştırmalar.

Teknoparklar-1

Son birkaç yüz yılda bilim insanları hayatın her alanına hitap eden binlerce icat yaptı. Evet şimdiye kadar hayallerimize hiç bu kadar yakın olmamıştık. Bilim ve teknoloji alanında çok önemli sıçramalar yaşandı. Soğuk ve sıcak savaş yıllarının en büyük reaksiyonu bu aslında. Her bir ileri teknoloji ürününün arkasında askeri ve siyasi bir parmak izi bulmak mümkün. Bilgisayar, internet, mobil iletişim, telekomünikasyon ve uydu teknolojileri bunların en önemlileri. Ama sonuç olarak, ekonomilere rekabet gücü kazandıracak bir etkiden de rahatlıkla söz edebiliriz. Bilimsel araştırmalar öyle bir hal almıştır ki; bir ülkeye siyasal, sosyal, ekonomik ve askeri üstünlükler sağladığı rahatlıkla söylenebilir. Öyle ki, bu ülkelerde bilim adamlarına ve araştırmacılara, “bir milli maçın son dakikasında galibiyet golü atan futbolcuya” gösterilen ihtimam gösterilir.İnsanlık tarihinde tüm üretimleri ve ekonomik sistem oluşumunu üç önemli aşamaya ayırabiliriz. Ya da yaygın deyişle “üç dalgaya”!
Birinci dalga “tarım”ın yaygınlaşmasıyla oluştu. Toprağın işlenmesi, büyük miktarlarda üretimlere gidilmesi ve bunun ticari bir işleyiş halini alması, toplumlarda refah seviyesinin hızlı bir şekilde yükselmesini sağladı. Ancak toplumun bir çok alanında gelişme ve buna bağlı olarak ihtiyaçlar devam ediyordu; sabırsızlanmaya başlayan 2. Dalga patlamıştı. “Sanayi Devrimi”yle birlikte kentleşme hızlandı, yerleşik hayatta kırsal oluşumdan çok farklı bir sosyal düzenin temelleri atıldı. Artık insanların evleri, işyerleri, yolları, arabaları ve trafik kazaları vardı. Ancak Sanayi Devrimi’nin müthiş enerjisi bile bir süre sonra insanları kesmemeye başladı. Ve ardından 3. Dalga geldi; ya da geliyor. En azından bu dalganın başladığını ve tam da ortasında bulunduğumuzu söyleyebilirim. Bu dalgayla birlikte insanların daha fazla oyuncağı var artık. Cep telefonları, bilgisayarlar, internet, oyun makineleri, DVD sinema ve müzik sistemleri, camları otomatik açılan otomobiller, doğan görünümlü şahinler vs...

İSİMLER VE KAVRAMLAR
Teknoloji geliştirme merkezleri, bulundukları ülkenin bilim ve teknoloji hedeflerine, eğitim ve sosyo-kültürel durumuna, sanayi dokusuna, coğrafi yapısına ve teknolojik gelişmişlik düzeyine göre farklılıklar gösterir. Birleşmiş Milletler Bilim ve Teknoloji Fonu (UNFSTD) tarafından yapılan bilgi kentleri tanımları şöyle:
Bilim Parkları: Genelde temel bilimler alanında güçlü olan teknik üniversitelerle yakın ilişki halinde olan ve araştırma ağırlıklı kuruluşlardır. Yenilikçi teknolojiler alanında çalışan firmalar, çekiciliği yüksek bir çevrede yeniden yerleşme imkanı sağlayan ve hedef grupları kesin olarak belli olmayan düzenlemelerdir.
Teknoloji Parkları: Teknoloji geliştirme ve uygulamaya odaklanılan paklardır. Amaç, uluslararası rekabet gücünün artırılması için kalite iyileştirme, yeni ürün ve üretim süreçlerinin geliştirilmesidir.
Teknoloji Geliştirme Merkezleri: Teknoloji geliştirmeye öncelik ve ağırlık veren merkezlerdir. Fiziksel alan olarak ilk iki tip parktan daha küçüktür. Kuruluş aşamasındaki teknolojik bazlı firmalara öncelik tanıyıp onlara rehberlik yapan parklardır.
Incubator: Belirli destekleri (malzeme, eğitim vb.) belirli şartlar altında (kiracılık süresi, seçim kriterleri gibi) küçük işletmelere sağla****, onların teknolojilerini geliştirmelerine katkıda bulunan iş geliştirme yuvalarıdır. Kiracı durumundaki girişimciler ticari üretime hazır duruma geldiklerinde yerlerini yeni bir girişimciye bırakarak ayrılırlar.
No Wall Incubator: Çalışmalarını fiziksel bir alan/bina olmaksızın, danışmanlık yoluyla yürüten Incubator’lerdir.

BİRİNCİ KURAL AZİM VE KARARLILIK
Dünyada ilk olarak ABD’de, sanayinin yoğun olduğu bölgelerde ‘Science Park’ tipi merkezler kurulmaya başlandı. 1952 yılında Kuzey Californiya’da kurulan “Standford Research Park” hem ABD, hem de dünya için önemli bir adım oldu.
Ana fikir üniversite ve endüstri işbirliğini sağlamaktı. Mesela bir grup öğrenci, araştırma görevlileri ve hocalarla birlikte üniversitelerinin hemen yakınında bir araştırma merkezi kurarak, okulda edindikleri mesleki bilgi-birikimi ve diğer tüm teorik materyali fiziki ortamlarda hayata geçiriyorlar. Ortaya çıkan ürünler bal gibi de ticari mal haline geliyor. Evet, bu üniversite-endüstri işbirliğiyle ortaya IBM adında bir şirket çıkıyor ve bu şirketin ürettiği bilgisayarlar neredeyse dünya standardı oluyor. ABD’de süreç çok canlı ve verimli işledi; aynı canlılık bugün de devam ediyor.
İngiltere’de Teknoparkların gelişimi diğer ülkelerinkinden biraz farklı oldu. O dönem için önemli bir güç olan demir-çelik sanayi, 1970’lerde baş gösteren ekonomik krizden en çok etkilenen sektörlerden biri olmuştu. Sektördeki daralma ve işsizliğin önüne geçilmesi için küçük ve orta boy işletmeleri (KOBİ) desteklemek amacıyla yeni teknoloji merkezleri kurulmasına karar verildi. 1972 yılında Cambridge ve Heriot Watt’ta İngiltere’nin ilk faal Teknoparkları kuruldu. Bu merkezin en büyük amacı üniversite ve sanayi işbirliğinin arkasına devlet desteğini de alarak özellikle demir-çelik sektörüne taze kan getirmekti.
KOBİ’leri çok güçlü olan Japonya’da Teknoloji kentleri fikri 1963 yılında filizlendi. Tsukaba Üniversitesi’nin öncülüğünde başlayan Teknokent faaliyetleri hızlı bir şekilde tüm ülkeye yayıldı. İkinci dünya savaşının yıkıntıları arasında küllerinden doğan Japonya bir mucize gerçekleştirdi. Elektronik ve otomotiv sektörünün en büyük markalarını dünyaya kazandırdı.
Fransa’da da Teknokent serüveni İngiltere’ye benzer bir süreç izledi. Bu ülkede öncelikli ama istihdam yaratmak oldu. Ancak diğer ülkelerdeki çalışmalardan ilham alan Fransa kısa süre içerisinde rotasını farklı yönlere değiştirdi. 1970’li yılların başında kurulan ve Fransa’nın en büyük Teknokenti olan Sophia Antipolis, bugün bile 20 binden fazla aileye iş imkanı sağlıyor.
“Asya Kaplanları” da teknoloji araştırmaları sayesinde dünyada söz sahibi oldu. Güney Kore ve Tayvan, yakın ülke Japonya’yı örnek alarak elektronik ve otomotiv sektörlerine odaklandı. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki bu iki ülkenin başarılı olmasının arkasında azim ve kararlılık yatıyor. Japonya gibi yakın tarihinde büyük serüvenler yaşamış bir başka ülke olan İsrail de teknoloji konusunda oldukça faal.
Teknoloji Vadilerinde ABD’yi model alan İsrail özellikle yazılım yatırımlarına yoğunlaşmış durumda. 1991’den beri yazılımı bir sanayi kolu olarak gören İsrail’in yazılım pazarının geçen sene değeri 3 milyar dolardı. Ayrıca 100’den fazla İsrail teknoloji şirketini ABD’deki Nasdaq teknoloji borsasında işlem görüyor. Bahtı kara bir ülke olan Hindistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra uzun soluklu bir gelişim seferberliği başlattı. Eğitim kurumlarının sanayiyle entegrasyonunu sağlayan Hindistan, özellikle yazılım, uydu, savunma, tıp ve nükleer araştırmalarla dikkat çekiyor. En parlak bilim dallarından biri olan “genetik”le ilgili yoğun çalışmalar yürüten ülke, 1982 yılından beri gen teknolojilerine yatırım yapıyor. Hindistan dünya ısmarlama yazılım pazarının yüzde 20’sini elinde tutuyor.

TÜRKİYE’DE TEKNOPARKLAR
1980’li yıllarda Türkiye’de de Teknopark kurma düşüncesi oluşmaya başladı ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın başvurusu üzerine, ilgili devlet bakanlığının onayı ile 1990 yılı basında, DPT ile UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) Türkiye’de Teknoparkların kurulması ile ilgili bir proje çalışmasını başlattı. Aynı yıl, İTÜ, ODTÜ, Ege Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde bu çalışmanın başlamasına karar verildi.Teknoparkla ilgili mevzuat eksikliğini gidermek amacıyla Teknoparkların kuruluş, işleyiş ve teşviklerini içeren yönetmelik1996 yılında çıkarıldı. Bu yönetmelikle birlikte, Teknoparkların kuruluşu Sanayi ve Ticaret Bakanlığı KOSGEB’in (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme İdaresi Başkanlığı-http://www.kosgeb.gov.tr) onayına bağlanmış oldu. 1998 yılında ilk olarak TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, daha sonra da ODTÜ, KOSGEB tarafından onaylanarak resmi nitelik kazanan teknoparklar oldular.

Kalkınmanın motoru Teknoparklar-3


Temel amaçları ileri teknoloji ürünleri geliştirmek, sanayi ve üniversite işbirlikleri oluşturarak istihdam sağlamak ve girişimcilere uygun fiziki koşulları sunmak olan Teknoparkların ülkemizdeki izdüşümü beklenenden zayıf ama gelecek vaat ediyor.


Erdal Kaplanseren
NTV-MSNBC



24 Mayıs — Dünyanın en büyük teknoloji üssü Silikon Vadisi 300 bin çalışanı, 8 binin üzerinde şirketi ve milyarlarca dolarlık para akışıyla geleceği elinde tutuyor. Ekonomik krizlerden ziyadesiyle nasibini alan Türkiye’nin sağlam şirketler inşa edebilmesi için, Silikon Vadisi benzeri girişimleri dört nala hayata geçirmesi gerekiyor. Zira ülkemizde teknoloji araştırmalarıyla ilgili sorun bu faaliyetlere girişmek değil, sonuca vardırmak. Teknoloji fabrikalarının etkin hale getirilmesi ve başarılı şirket doğurma istidadının kazandırılması için devlet desteği en önemli şart.

SİLİKON VADİSİ: ENTELEKTÜEL SERMAYE MERKEZİ
Ekonomik bunalımlardan çıkış yolları arayan ABD, doğru ata oynadı ve KOBİ’lerin etkinliğini artırmak için Teknopark projelerinde yoğunlaştı. Biraz da savunma sanayisini geliştirme kaygısıyla, teknoloji araştırmalarına çok büyük bütçeler ayıran ABD devleti, işin sırrını kısa bir sürede çözdü. Böylelikle hem istediği konularda ürünler geliştirilecek, hem bu iş için para musluklarını açık bırakmasına gerek kalmayacak, hem de üniversite ve sanayi kuruluşlarının kalkınmasını sağlayacaktı. Endüstrinin yoğunlaştığı bölgelerden biri olan Kaliforniya’nın kuzeyinde 1952 yılında “Standford Research Park” kuruldu. Bu önemli bir başlangıçtı. Çünkü kimsenin tahmin etmediği şey oldu ve ilk defa herkesin kazandığı bir çalışma organizasyonu mekanizması kurulmuş oldu.
Zamanla endüstri ve üniversite işbirlikleri sayesinde nur topu gibi şirketler doğmaya başladı. ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Massachusetts’in, Teknoloji Enstitüsü’nün bilimsel desteği sayesinde ortaya çıkardığı şirketlerin toplam sayısı 4 bini aşıyor. Bu şirketlerin piyasa değeri 300 milyar dolar civarında. Standford Üniversitesi de, toplam piyasa değeri 1 trilyon doları bulan çok sayıda şirkete ebelik yapmış durumda.
1960’larda, PC’ler henüz ortada yokken Hewlett Packard, Intel, NSC, Signetics, Amelco, Advanced Micro Devices gibi birçok mikroçip imalatçısı şirket Silikon Vadisinde yeşermeye başladı. Stanford Üniversitesi’nin girişimleriyle, daha çok savunma sanayi odaklı çalışmalarla icraatlarına başlayan Silikon Vadisi, 1970’lere gelindiğinde yarı iletkenler ve kişisel bilgisayarlar üzerine çalışan yüzlerce şirketin akınına uğradı. Baskılı devrelerin ortaya çıkmasıyla, yüksek kapasiteli ve daha ucuz bilgisayarlar üretilmeye başlandı.
Dünyada 70’li yıllar, bugünkü teknolojinin belirginleşmeye başladığı yıllar oldu. Adı o zamana kadar hiç duyulmamış bir şirket, Silikon Vadisi’nde, genel amaçlı bilgisayarlarda kullanılan çipin mikrosunu yaptı. Bu şirket, bugün dünyanın en büyük işlemci üreticisi olan Intel’den başkası değil.
Intel’le aynı kaderi paylaşan bir çok şirket, bugün dünya bilgisayar pazarında söz sahibi durumda.
Bir şirketin Silikon Vadisi’nde laboratuar açabilmesi için bir takım kriterleri karşılıyor olması gerekiyor. Bu teknoloji kentinde çalışma yürütmek şirketler için büyük önem taşıyor. Her biri milyonlarca dolar değerinde olan binlerce şirketle aynı havayı solumak bile büyük mesele.
Genellikle stratejik ortaklıklar geliştirmek ve bu çerçevede yeni ürün ve hizmet üretmek isteyen şirketler Silikon Vadisi’nde çalışmayı seçiyor.
Eğer işiniz ileri teknoloji ürünler geliştirmekse, yönetim ve organizasyon yaklaşımlarınız da aynı derecede ileri olmalıdır. Dünyanın en büyük ve zengin teknoloji merkezi olan Silikon Vadisi’nin başarı öyküsünde bunu görebiliriz. Tek mühim mesele teknolojik bilgi ve beceriye sahip olmak değildir. Bu birikimin doğru kanallardan geçerek minik havuzlara akmasını sağlamak teknoloji organizasyonun can damarlarıdır.
Modern yönetim modelleri geliştiren Silikon Vadisi, 100 bin hektarlık alan üzerine kurulmuş dev bir bilgi fabrikası. Bu büyük teknoloji kentinde 8 binden fazla şirket araştırma ve geliştirme faaliyetleri uyguluyor. Bu şirketlere bağlı bulunan 6 bini doktoralı olmak üzere toplam 300 bin teknik eleman durmaksızın çalışıyor.

TÜRKİYE’DE DURUMLAR NASIL?
Bir ülkenin teknoloji üretebilmesi için teknoloji kullanma kültürüne öncelikle sahip olması gerekir. Türkiye’nin ne aşamada olduğu ayrı bir yazı konusu. Teknolojiyi anlamak ve neler getirip neler ***ürebileceğini iyi kestirmek gerekir. Türkiye ne acıdır ki bir çok alanda olduğu gibi bilim ve teknoloji alanında da ABD, Avrupa ve bir çok gelişmiş ülkeyi bir hayli geriden takip ediyor. Bu ülkelerle yan yana gitmemiz gerekirken, neden sürekli ağzımızı bir karış açıp, eloğlunun yaptığı icatlara hayranlıkla bakıyoruz?
Bu gidişe “dur” diyebilmek için epeyce idealist olmak gerekebilir. Çünkü mesele, 3-5 tane temel atma töreni düzenleyip, teknolojinin ne ehemmiyetli bir yatırım olduğunu mikrofonlardan haykırmakla bitmiyor. Teknopark dendiğinde bu ülke devletinin ve kurumlarının aklına yine, atölye gibi imalat yapan mekanlar geliyor. Anahtar kelimenin imalat değil, entelektüel sermaye olduğunu bilmeliyiz. Ekonomik kalkınma için enformasyon teknolojisi üretmek ve kullanmak önemli bir şart.
Bunu yaparken işe eğitim sistemini adamakıllı bir modernizasyona kavuşturmak gerekiyor. Kitle sanayisine göre tasarlanmış bir eğitim-gelişim politikasıyla geleceği şansa bırakmış olmuyor muyuz? Eğitimde teknolojiyi kullanmıyoruz, çocuklara eğitim sunarken görsel materyaller tahtaya çizilen ve kitapta basılanın ötesine geçemiyor. Bir defa, geleceğe yapılacak en büyük yatırım olan çocuklarımızı es geçiyoruz. Eğitimde modern yaklaşımlar geliştirmemiz şart.
Dünyada üç değişik katmanlı güç yapısı oluştuğunu düşünüyorum. Birinci katmanda tarıma dayalı köylü ekonomisi duruyor. Nüfusunun neredeyse yüzde 70’i köylü olan Çin buna iyi bir örnek. İkinci katmandaysa ucuz iş gücü ihracatına dayalı ekonomi var. Tayvan, Kore, yine Çin ve bazı Güney Amerika ülkelerini örnek olarak görebiliriz. Üçüncü ve son katmana bilgi teknolojileri bazlı ekonomileri oturtabiliriz. ABD, Japonya, Singapur, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerini bu kapsama alabiliriz.
Türkiye’nin hangi katmana ait olduğunu kestirmek inanın çok zor. Ama şuna inanıyorum; gerek ekonomik, gerek sosyal ve gerekse siyasal düzeninde geleneksel yaklaşımları atla**** 3. dalgaya sıçrayabilirsek otomatik olarak üçüncü katmanda değerlendirilebilecek bir ülke oluruz.

MARMARA ARAŞTIRMA MERKEZİ
Kim ne derse desin dünya artık yeni bir ekonomik düzen içerisinde. Bu sisteme ayak uydurmak için de sürekli kalkınmak öncelikli şart. Türkiye de bunu kavrayabilmiş nadir kurumlardan biri olan “TÜBİTAK”, kısıtlı bütçesine rağmen Türkiye’de teknoloji araştırmaları konusunda neredeyse tek isim. Klasik imalat sanayiinden bilgi odaklı üretimlere geçişi sağlamak amacıyla 1992 yılında Gebze’de kurulan TÜBİTAK “Marmara Araştırma Merkezi” (MAM) bugün Türkiye’nin en somut Teknopark faaliyetine öncülük ediyor.
MAM, faaliyet amaçlarını şu maddelerle açıklıyor:
Teknoloji üreten ve ileri teknoloji kullanan şirketlerin oluşumunun ve büyümesinin desteklenmesi.
Şirketlere, AR-GE çalışmalarını yürütebilecekleri ortam ve desteğin sağlanması.
Üniversiteler ve araştırma merkezlerinde gerçekleştirilen AR-GE sonuçlarının, ekonomik değere dönüştürülmesini sağlayacak mekanizmaların kurulması.
Üniversite-uygulamalı araştırma merkezi-sanayi işbirliğinin en üst düzeye çıkarılması.
Bu amaçlar çerçevesinde Teknoloji Serbest Bölgesi (TEKSEB) modelini hayata geçirmekte olan MAM, serbest bölge kimliği ile beraber teknopark özelliği gösteren bir yapıyı kurmak üzere. Çalışmalarına Teknoloji Geliştirme Merkezi olarak başlayan ve Türkiye’nin ilk Teknoparkı statüsünü alan TÜBİTAK-MAM Teknoparkı, serbest bölge statüsünü de yapısına katarak dünya ölçeğinde bir kaliteye hızlı adımlarla ilerlemekte. IASP-Uluslararası Bilim Parkları Birliği, AURRP-Üniversite Bağlantılı Araştırma Parkları Birliği ve TTS-Teknoloji Transferi Derneği’ne üyeliği bulunan MAM, Montpellier Mediterranean Teknopol’ü (Fransa) ve Laval Teknopol’ü (Kanada) ile de “Kardeş Teknoparklar” anlaşmasını imzalamış durumda.
MAM’da çalışma yürüten şirketler ofis, laboratuar, büro ekipmanları, personel ve danışmanlık desteği, kütüphane, konferans ve toplantı salonları; ofis hizmetleri, sağlık, yemek ve ulaşım gibi hizmetlerden çok düşük ücretler karşılığında faydalanabiliyorlar.
29.12.1999 tarih ve 23921 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 26.11.1999 tarih ve 99/13725 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Teknoloji Serbest Bölgesi’nin kurulup işletilmesi yetkisi TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’ne verilmiş durumda. Gebze’deki MAM kampusu içerisinde kurulmakta olan TEKSEB, Bilişim Teknolojileri, Malzeme ve Kimya Teknolojileri, Enerji Sistemleri ve Çevre, Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji, Yer ve Deniz Bilimleri, Gıda Bilimi ve Teknolojisi gibi sektörleri bünyesinde barındıracak.
TEKSEB’de yer kiralamak isteyen firmalardan, TÜBİTAK-MAM tarafından TEKSEB Kiralama Esaslarına uygun bulunanlar, Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü’ne Faaliyet Ruhsatı almak için başvurabilecekler ve başvurusu uygun görülenler TÜBİTAK-MAM ile kira sözleşmesi yapabilecek.
TEKSEB’de yer alacak firmalar, altyapısı tamamlanmış açık alanları 30 yıllık bir süre için kirala**** üzerine kendi binalarını yaptırabilecekleri gibi, mevcut kapalı alanları daha kısa süreler için kiralayabilecek.
Detaylı bilgi için http://www.mam.gov.tr/

MOBİL TEKNOLOJİLER ÜSSÜ
Eğitim kurumlarının bilimsel desteğiyle, şirketler hedefledikleri AR-GE faaliyetlerini hem çok daha ucuza, hem de çok daha başarılı bir şekilde gerçekleştirebiliyorlar. Ericsson’un katkılarıyla kurulan Crea-World, hem fiziksel hem de sanal ortamda “mobil internet” uygulamalarının hayata geçirildiği bir araştırma ve geliştirme merkezi. Bu tesis, İstanbul’un gökdelenler diyarı Maslak’ta 2500 metrekare alan üzerine kurulmuş durumda.
Ana hedef kitlesi mobil Internet sektöründe yer almak isteyen yazılımcılar, içerik sağlayıcıları, mobil şebeke operatörleri, servis sağlayıcılar, teknoloji şirketleri, kurumlar, girişimciler, risk sermayedarları, proje ve fikir sahipleri, Crea-World hakkında detaylı bilgi için http://www.crea-world.com adresini tıkla**** üye olabilirler. Türkiye’nin de ileri teknoloji ürünleri icat edebileceği günleri beklerken, umutlarımızı biraz daha sağlama alıyor böylesi girişimler. Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/


Her türlü mandacılığa karşıyım. Egemenlik milletindir. Egemenlik, A.B'ye, orduya ve IMF'ye devredilemez. Demokrasi mandacılığa karşı olmaktır.

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Danışmanlık
Ismail KIRTILLI

Yazar

Toplam 997 yazı
26/11/2006 :  13:51:38 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Avrupa'daki eleman sıkıntısı Hindistan'daki düşük kalite yazılım devlerini Türkiye'ye çekti

Avupa'da IT personeli bulmakta zorlanan, Hindistan'da ise istedikleri kaliteyi bulamayıp ve iletişim sorunu yaşayan yabancı yazılım devleri dümeni Türkiye'ye kırmaya başladı. Bu trendin en canlı örneği ise Türkiye'yi Ar-Ge üssü ilan eden Hollanda'nın bir numaralı yazılım devi Cat Logic. Firma Türkiye'de geliştirdiği yazılımları dünyaya pazarlayacak.

Perakende, otomotiv, finans, turizm derken Türkiye'nin yıldızı parlayan sektörleri arasına yazılım sektörü de adını yazdırdı.

2005 yılında yüzde 23 büyüyerek 18.8 milyar dolara ulaşan bilişim sektörünün 2006 yılında ise 22.7 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşması bekleniyor. Sektörün en hızlı büyüyen kolu ise yazılım. 2005 yılında yüzde 36.6'lık bir büyümeye imza atarak 617 milyon dolarlık bir hacme ulaşan Türk yazılım sektörünün 2006 beklentisi ise 780 milyon dolar. Türk yazılım sektörünün gösterdiği bu büyüme potansiyeli ve içinde barındırdığı fırsatlar global yazılım devlerini yönünü Türkiye'ye çevirmeye başladı. Avupa'da IT personeli bulmakta zorlanan, Hindistan'da ise istedikleri kaliteyi bulamayıp ve iletişim sorunu yaşanan yazılım devleri dümeni Türkiye'ye kırdı. Bu trendin en canlı örneği Türkiye'yi Ar-Ge üssü ilan eden Hollanda'nın bir numaralı yazılım devi Cat Logic.

Yaklaşık bir ay önce Türkiye'de ofis açan ve eleman alımına başlayan firmanın hedefi Avrupa'nın en büyük yazılım firması olmak ve bunu da Türkiye üzerinde başarmak. DHL, Arkas, Hoyer, Sutton gibi uluslararası lojistik firmalarına yazılım hizmeti veren Cat Logic CEO'su Marcel Bakker, "Biz 1989 yılında kurulmuş bir software firmasıyız. 1996 yılında başlattığımız yeniden yapılanma ile büyük bir atağa geçtik. 2002 yılında Hindistan'da bir şube açtık. İngiltere'de bir şirket satın aldık, Almanya'da ise bir ofis açtık. Hollanda'nın bir numaralı, batı Avrupa'nın ise önde gelen yazılım firmalarından biriyiz. Hedefimiz Avrupa'nın en büyük yazılım firması olmak. Bu hedefte Türkiye'nin rolü çok büyük olacak" diyor.

Kuracakları Ar-Ge merkezinde 50 kişiye iş imkanı sağlayacaklarını kaydeden Bakker, Türkiye'de firmaların isteklerine göre özel yazılımlar geliştireceklerini söylüyor. Bakker, Türkiye'nin bu anlamda kendileri için bir üs olacağını söylüyor. Bakker, "hollanda, İngiltere ve Almanya'da da Türkiye'dekine benzer merkezlerimiz var. Ancak Cat Logic, ciddi bir büyüme atağına geçti. Yazılım geliştirme üssü bundan böyle Türkiye olacak. Avrupa'dakiler de Türkiye'ye kaydırılıyor. Hollanda, İngiltere ve Almanya bundan böyle sadece satış odaklı olacak. İş geliştirme ise sadece Türkiye'de yapılacak" açıklamasını yapıyor.



Avrupa'da IT elemanı yok

Bakker, böyle bir yatırımı Hindistan'da değil de Türkiye'de yapmalarının nedenini ise şöyle açıklıyor: "Hindistan'da açtığımız merkezde 20 kişi çalışıyor. Bu merkezi proje geliştirmek için açtık. Hindistan'da sadece software'ın iskeletini oluşturuyoruz. Ancak Hindistan ile Avrupa arasında olan zaman farkı işlerin aksamasına neden oluyor. Yönetim açısından da ciddi sorunlar karşımıza çıkıyor. Türkiye'de ise durum çok farklı. Zaman farkı bir iki saat. Atlayıp gelmek istediğinizde iki üç saatte buradasınız. Ama acil bir durumda Hindistan'a gitmek ya da oradan birini Avrupa'ya getirtmek iki gün sürüyor. Tüm bunların yanı sıra farklı kültürel yapı nedeniyle iletişim sorunu yaşıyoruz Hindistan'la. Ayrıca işler zamanında teslim edilmiyor. Saydığım tüm bu faktörlerde Türkiye ile çok iyi bir bağ kuracağımıza inanıyoruz."

Bakker, Avrupa ülkelerini ise yaşanan IT personeli sıkıntısı nedeniyle tercih etmediklerini kaydediyor. "Avrupa ülkelerinde artık IT personeli bulmak neredeyse imkansız hale geldi. Eleman alımı için verdiğimiz gazete ilanlarına başvuru sayısı sıfır" diyen Baker, Türkiye'deki genç nüfusun bu açıdan kendileri için büyük bir avantaj olduğunu söylüyor. Bakker, "Avrupa'da büyük küçük tüm firmalar IT personeli bulmakta güçlük çekiyor. Bu durum artık yazılım firmaları için risk taşımaya başladı. Çalıştıracak insan bulamıyoruz. İkinci önemli faktör ise eleman sıkıntısı olduğu için mevcutların maliyetleri çok yükseldi."

10 bin kişiye iş fırsatı doğacak

Cat Logic'in Türkiye'de yapılanmasına yardımcı olan ve personel ihtiyacını karşılayan Data Expert İnsan Kaynakları ve Yönetim Danışmanlığı Uluslararası İş Geliştirme Müdürü Yasin Altunkaya da yabancı yazılım firmalarının Türkiye'ye olan ilgisinin arttığını belirtiyor. "Cat Logic bu alanda atılan adımlara önemli bir örnek. Bu adımın devamı gelecek. Birçok büyük yazılım firması Türkiye'de yatırım yapmak için harekete geçti" diyen Altunkaya şöyle devam ediyor: "Son bir kapımız Türkiye'de yatırım yapmak isteyen birçok yazılım firması tarafından çalınmaya başladı.

Software firmalarının daha önce bu kadar yoğun ilgisi ile karşılaşmamıştık. Birçok global oyuncu Türkiye ile yakından ilgileniyor. Çünkü şu anda Avrupa'da yetişmiş eleman sıkıntısı yaşanıyor. Türkiye'yi bu alanda büyük bir patlamanın eşiğinde. Türkiye yazılım firmalarının merkezi olacak. Gelecek olan yeni yatırımlarla bu sektörde yakın gelecekte 10 bin kişiye iş fırsatı doğacak."

Microsoft'un da dikkat kesildi

Microsoft Türkiye İş Geliştirme ve Pazarlama'dan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çağan da Türkiye'nin hem ekonomik hem de sosyal açıdan bu alanda büyük bir potansiyele sahip olduğuna dikkat çekiyor.

Türkiye'ye olan ilginin son dönemde artmasının bir raslantı olmadığını söyleyen Çağan, "Bilgi toplumuna dayalı bir rekabet ile Türkiye bulunduğu bölgede lider konuma gelecek" diyor. Çağan şöyle devam ediyor: "Türkiye şu anda bulunduğu bölgede en kaliteli ve en yüksek sayıda yazılım geliştiren şirkete sahip ülke konumunda. Bu bölgedeki diğer ülkelere kıyasla Türkiye'de yüksek kalitede 35 binin üzerinde yazılım mühendisi bulunuyor. Gerek yazılım ihracatı, gerekse nüfusu hızla yaşlanan ve küçülen Avrupa Birliği ülkelerinin, bilişim teknolojileri sektöründeki eleman açığını giderme ve kendi sorunlarına yönelik çözümleri sonucunda elde ettiği bilgi birikimini ihraç etme açısından da Türkiye önemli bir potansiyele sahip. Türkiye'nin coğrafi konumuna, genç nüfusun bilişime olan ilgisi ve Türk insanının girişimcilik, yaratıcılık konusundaki avantajları da eklendiğinde, ortaya son derece ümit verici bir tablo çıkıyor."

Türkiye’de MS Live adı altında toplanan İnternet hizmetlerinin kullanımı 2006 yılında inanılmaz bir artış göstererek dünya ölçeğinde de dikkat çekici boyutlara ulaştığını, 15 milyon MSN Messenger kullanıcısı ile Türkiye'nin dünyadaki ilk birkaç ülke arasında yer aldığını söyleyen Çağan, bu gelişmelerin Microsoft Genel Merkezi'nin de dikkatinden kaçmadığını anlatıyor. "Türkiye pazarı, Microsoft’un 'potansiyeli çok yüksek ülke' olarak değerlendirdiği BRIC+ ülkeleri arasında yer almaya başladı. Bu ülkeler arasında Rusya, Polonya ve Hindistan da bulunuyor" diyen Çağan, şu açıklamayı yapıyor: "Gelişmeler son dönemde Microsoft üst yönetiminin Türkiye’ye yönelik ilgisini artırdı. Bill Gates’in 2006 başında yaptığı ziyaretin ardından Microsoft COO’su Kevin Turner da Kasım ayında Türkiye’ye gelerek iş ortaklarımızla görüş alışverişinde bulundu. Önümüzdeki dönemde de Microsoft International’ın Başkanı Jean Phillipe Courtoise, sonrasında da Yüksek Potansiyelli Ülkeler Bölümü Başkan Yardımcısı Orlando Ayala ülkemizi ziyaret edecek."

Yerli yazılımcılar da başarı hikayelerine imza atmaya başladı

Yazılım Sanayicileri Derneği (YASAD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fethi Demir de Türk yazılım sektörünün son yıllarda hızlı bir büyüme trendi içine girdiğini söylüyor. "Türkiye'deki gelişim yabancı oyuncuların da gözünden kaçmıyor" diyen Demir, sektördeki yabancı yatırımların sayısının önümüzdeki dönemde artacağını açıklıyor. Sadece yazılım firmalarının değil, farklı sektörlerden büyük firmaların da bilişim faaliyetlerini Türkiye'ye kaydırma planları olduğunu söyleyen Demir, şöyle devam ediyor: "2005 yılında Dışbank'ı satın alarak Türkiye'ye adım atan Fortis daha önce böyle bir girişimi olacağını açıkladı. Fortis'in böyle bir düşüncesinin olması bile önemli bir gelişmedir. Uluslararası firmalar Türkiye'deki yazılım potansiyelini ve güçlü bilgi işlem faaliyetlerini gördükleri için bu tür kararlar almaya başladı."

Türkiye'de üretime dayalı yapılacak her türlü yatırımın arkasında olduklarını belirten Demir, ancak Türkiye'nin önündeki modelin Hindistan ya da İrlanda olmaması gerektiğini söylüyor. Demir, "Türk yazılım sektörü Hindistan ya da İrlanda'nın cirosunu örnek almalı. Ucuz işgücünü değil. Yabancıların ilgisinin yanı sıra yerli firmalarda önemli başarı hikayelerine imza atmaya başladı. Uluslararası piyasalara açılma yolunda önemli adımlar atılıyor" diyor.

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=53916&ForArsiv=1

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Bilgisayar-Bilişim
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

4.78 saniye.
11:15:40, 3 Mayıs 2024, Cuma

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım