Üye Toplam 2311 yazı |
|
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı | Tırnakları uzuyor İstanbul'un Kirli bir masmavi Ama ne kadar yaraşıyor yarabbi Bu tırnaklar bu deli parmaklara Ve ortayla işaret arasında mütemâdi bir cigara Giderek minareler oluyorlar Yaşıl bir köprüye rastladım demin Bir diyeceğim yok dedi martılara Başımı döndürmeseler Başımı döndürmeseler böyle Ben de dedim ki Allah'a Feriştâhın gelse yaradamaz bu güzelliği Sen bir turistsin amcabey ! ![]() ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
METTİN Üye Toplam 2311 yazı | ![]() ![]() Kovalamayın beni yatağa Hiç uykum yok Daha lafınıza karışacağım Ortalığı dağıtacağım Televizyonu kapatacağım Ayçiçeği resmi yapacağım daha Başparmağıma şiir okuyacağım Islık çalacağım Daha çok işim var Gecenizi karartacağım Kütahya vazonuzu kıracağım Vakitsiz yatırmayın beni Daha çok erken CAN YÜCEL HAYATI Şair, yazar, felsefe hocası, milletvekili, konservatuar ve köy enstitülerinin kurucusu Hasan Ali Yücel'in oğlu Can Yücel, 1926'da İstanbul'da dünyaya geldi. Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. 1950 'de yurda geri döndü ve aynı yıl babasının önerisi ve desteği ile ilk kitabı ''yazma''yı çıkarttı. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi. Bu yıllarda Che Guevera ve Mao'dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle 15 yıla mahkum oldu. İki yıl sonra genel bir afla dışarı çıktı. Dışarı çıkışının ardından ''Bir Siyasinin Şiirleri'' adlı kitabını yayınladı. Şair'in bu kitabı için ilk kez yoğun ve ciddi şiirle ilgilendiği dönemin şiirlerini içerir diyebiliriz. Bir Siyasinin Şiirleri nin önsözünü yazan Refik Durbaş, kitabı ''Can Yücel'i geniş okuyucu kitlesiyle buluşturan, kişisel ve toplumsal yaşamın acı bir dönemini dile getiren, öfkeli, alaycı, boyun eğmeyen, siyasal şiirlere ağırlık verilen bir kitap'' olarak değerlendirir. Can Yücel ise yazdıktan seneler sonra, kişinin dış baskıların hışmı karşısında kendi özünü hırpalattırmamak için, hatta yitirmemek için kullandığı bir savunma mekanizması, baskının, acının üstüne gidiş olarak nitelendirir. Şair 1973'de Sevgi Duvarı kitabıyla kitlelerle daha yaygın bir şekilde buluştu. Şiir kitapları ardarda gelmeye başladı : Ölüm ve Oğlum , Şiir Alayı , Rengahenk , Gökyokuş , Gece Vardiyası , Güle Güle Seslerin Sessizliği ..... Bunlardan bazıları. Can Yücel ayrıca Lorca, Shakespeare, Brecht gibi ünlü yazarların oyunlarından çeviriler yaptı. Bu kendine has çeviriler kimi zaman beğenilip ayakta alkışlanırken, kimi zaman eleştiri konusu oldu. Son yıllarda her hafta Leman da her ay Öküz de yazıları ve şiirleri yayınlandı. Mekanım Datça Olsun demişti. 12 Ağustos 1999 gecesi yitirdiğimiz şair, çok sevdiği Günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça'ya gömüldü. 1988' de kendisiyle yapılan bir söyleşide bu ifadeyi kullanan Can Yücel, müziğe geçişini şöyle anlatır : ''İlk şiirimi on yaşında yazdım. Babamın metresi olan hanımın yuvasındayken. Yuvada bir çocuk öldü. Çok üzüldüm, arkasından bir şiir yazdim. Şiirime babamın yardımı çok oldu. Şiire elverişli bir dünya yaratmıştı babam bana... Hep şiir çevresindeydim. Dili iyi biliyorsan, şiirin ne olduğunu biliyorsan yazmadan duramazsın.'' Şairin şiire bakış açısını düşündüğümüzde, Octavia Paz'la ilişkilendirmekte zorlanmayız. Bu ilişkiyi kuran ortaklık, ''Tek bir şiirin, kendini bütün şairlere yazdırması'' düşüncesidir. Octavia Paz, ''Şairler aslında bir tek şiiri yazar'' derken, Can Yücel şunları söyler : ''Ben şiiri ciddiye almıyorum ki zaten, yeter ki şiir beni ciddiye alsın! Davetsiz misafirdir...Pat diye gelir O, ya bir afrika menekşesini ya ölen bir delikanlıyı bahane eder, oturur karşıma, kaldırabilirsen kaldır artık.'' Şiiri yaşamı çepeçevre saran bir bütünsellik olarak değerlendiren şairin şiirindeki temel öğeler, bu bütünsellik anlayışıyla bağdaşır : Mizah, alay, yergi, öfke, sevecenlik, lirizm, eleştirel bir dünya görüşü, siyasal bilinç... Can Yücel'de mizah ve yergi başkasını küçük düşüren, gülünçleştiren bir mizah değildir. Yalanı, aldatmacayı, haksızlığı toplumsal düzenin ürünü olması açısından ele alır ve zaman zaman bunların farkında değilmiş gibi kendisiyle de dalga geçer. O'nun şiirlerinde aldatanın da aldatılanın da gülünçlüğünü buluruz. Can Yücel şiirlerinde var olan ironi için şunları söyler : ''Harika odur ki, insanlar kendi adlarına değil, kainat adına yazarlar. Bütünselliğin dışında bir şiir yoktur. Hayat ve ölüm de bir bütündür. Şiir bu bütünden çıkan çılgınlıktır. Çok ağır geçen hayatımızın içinde ironi, bütünselliği bozmayacak ana çaredir. Bir direnç kahkahasıdır.'' Kendisiyle yapılan bir söyleşide, şiir ve dil hakkındakı görüşlerini şöyle aktarmaktadır : ''Goethe der ya : dil orman gibidir. Ağaçlar çürür orman kalır. Bizde ağaçları kesmeye kalktılar.Bizde katıldık buna.Hala kahroluyorum.Yanlıştı. Sadeleştirme meselesi o bütünlüğün içinde sözcükleri, tümceleri nereye oturttuğunun hesabını vermek meselesidir. Kelimeler bütünselliğin parçalarıdırlar. Şiir kelimeleri bu galaksiye hediye etmektir.'' Can Yücel şiirine bu sözler ışığında baktığımızda, töresel dil anlayışına karşı çıkışı görürüz. Bu karşı çıkış şiirse sözcük dağarcığının genişletilmesi ile beslenir. Küfürler ve kaba sözcükler bu karşı çıkışla, şiirin içine girmiştir. Can Yücel'in şiirsel imgesini kuruşundaki kaynakları; doğa, insanlar, olaylar,kavramlar, heyecanlar duyumlar ve duygulardır. Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanları buluruz. ''Maaile'' şairin kitaplarından birine koyduğu bir ad. Şair için ailesi çok önemlidir, eşi, çocukları torunları, babası... Bu insanlarla olan sevgi dolu yaşamı şiirlerine yansımaktadır. ''Küçük Kızım Su'ya'', ''Güzel'e'', ''Yeni Hasan'a Yolluk'', ''Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim'' bu sevgi şiirlerinden bazılarıdır. Şairdeki imgeyi dönüştürme işlemi, gerçeküstücülerin üzerinde durmuş oldukları bilinçdışını özgürleştirme çabasıyla bağdaşır. ![]() ![]() Yerleşim : Türkiye / Antalya | Meslek : Satış / Pazarlama |
huyhuyhuy Üye Toplam 2981 yazı | Can Yücel her anıldığında hasan ali yücel de anılacak. hasan ali yücel anılınca , köy entitüleri akla gelecek . Sonra 1948 onlar kapatılıp yerine , ılımlı islam modelinin ilk adımı olan imam hatipler hatırlanacak . Ve BU GÜNE NASIL GELİNDİĞİ DAHA İYİ ANLAŞILACAK . ismail karagülle Yerleşim : Türkiye / İstanbul | Meslek : İmalat |
METTİN Üye Toplam 2311 yazı | 13/08/2009 : 14:18:17 ![]() Yerleşim : Türkiye / Antalya | Meslek : Satış / Pazarlama |
gematicaret Yeni Üye Toplam 50 yazı | ![]() ![]() EĞER (419159 Hit) O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer. Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer. Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer Yüz kızartıcı bir suç değildir **lık, çalınan birinin kalbiyse eğer. Korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer. O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiçbir zaman duyulmasaydı eğer. Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer. Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer. Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer. Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer. Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer. Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer. Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer. O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer. O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer. Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer. Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer. Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer. Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer. Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer. Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer. İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer. Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer. Issızlığa teslim olmazdı sahiller, Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer. Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse... Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!! CAN YÜCEL Yerleşim : Türkiye / Hatay | Meslek : Esnaf |
![]() | ![]() | ![]() |
![]() |
| ![]() |
![]() | ![]() | ![]() |
| ||||
Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz. | ||||
© 2000-2025 Koniks.com İletişim || Kullanım Şartları | Kurallar | Sitenin Kullanımı | Gizlilik | Yardım |