Koniks.com - İş Fikirleri Düşünce Havuzu

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol
 Ana Sayfa
 Forumlar
 İş Kurma, Girişimcilik, Yatırım Ve Dış Ticaret
 Dış Ticaret
 İhracatçı 4 Sektör İçin En Büyük Tehdit
Not: Yorum gönderebilmek için kayıt olmalısınız.
Kayıt olmak için, buraya tıklayınız. Kayıt ücretsizdir!
 Yorum gönder
Kullanıcı adı:
Şifre:
Biçim:KalınİtalikAltı çiziliÜstü çizili Sola hizalaOrtalaSağa hizala Düz çizgiResim hizalaAlıntı ekleListe ekle
Mesaj İkonları:              
             
 


 
   

YORUM YAZILAN YAZI
ckKurr 17/05/2008 : 15:33:19
İhracatçı 4 sektöre en büyük tehdit, ana pazar AB'deki durgunluk...

Tekstil, hazırgiyim, deri ve halı sektörü ortak bir çok sorunla başetmeye çalışırken bir de ana pazarları Avrupa Birliği'ndeki durgunluk tehlikesi ortaya çıktı. ABD'deki krizden etkilenen AB'de Çin'e kotaların kalkmasıyla da pazar alarm veriyor.

Dört ihracatçı sektör genel ihracatımızın yüzde 25'ini gerçekleştiren ve bir çok konuda ortak paydaları olan sektörler. Tamamının varlığı tarım kökenli. Ülke istihdamının yaklaşık yüzde 20'si bu sektörler sayesinde ekmek kapısı bulmuş. Tamamı turizm sektörü ile iç içe. Dördü de moda ve marka olgusunu paylaşıyorlar. 4 sektörün ihracat ve iç piyasa ciroları 50 milyar dolar gibi hayli büyük rakamlarda. Hepsinin en büyük pazarı Avrupa Birliği (AB). Bu nedenle Gümrük Birliği anlaşmasından aynı oranda etkileniyorlar. Tamamının ürünleri bu pazarda serbest dolaşırken o malları satacak işadamları ve mallarını taşıyacak şoförleri vize işkencesi altında ve serbest dolaşımları engelleniyor. Hatta ürünlerini taşıyacak kamyonları dahi kotalarla sınırlanıyor. Tamamının uluslararası fuarlara katılımları engelleniyor. Dördü de ödemelerin bozuk düzeninde umutsuz bir savaş veriyor. Tamamı küresel ısınma nedeniyle sezonlarını şaşırmış. Öz sermaye yapıları yetersiz. Pazarlarını Çin'e kaptırmışlar. ABD'de çökmüşler. 4 sektörde kurtuluşu ya Hindistan'a ya da Mısır'a taşınmakta arıyor. Kayıtdışılık yaygın.



Tekstil, hazır giyim ve konfeksiyon, deri ve halı sektörleri tarıma dayalı sektörler. Tarım politikalarımızın hali malum. Giderek kan kaybeden yapısıyla hammadde sıkıntıları had safhada. Bu sorun giderek ithalatla aşılmaya çalışılıyor ama bu seferde milli sanayi konumundaki 80 milyar dolarlık yatırımın yüzde 50'si çalışamaz hale geliyor. Yanlış tarım politikaları ana hammadde niteliğindeki pamuğu da vurmuş. Çifti memnun değil, tarıma dayalı sanayici memnun değil. Tekstilci pamuk bulamıyor. Dünyanın beşinci rekolte gücüne ulaşmış pamuk ürünü şimdilerde dünya yedincisi konumunda. 950 bin tona kadar çıkmış olan pamuk rekoltesinin 2008 yılında 650 bin tona düşmesi bekleniyor. Kurulu iplik kapasitenin 1800 ton olmasına karşın açık 800 bin pamuk ithalatı ile aşılmaya çalışılıyor. Diğer hammadde ihtiyaçları da ithalata dayalı. Tarıma dayalı hayvancılığımız kan kaybediyor. Azalan hayvan sayımız sorun. Kesilen hayvan sayısı her geçen gün azalıyor. Şap ve deli dana hastalığı deri hammaddesi bağlamında deri sektörünü, yün ve ipek üretimi halı sektörünü olumsuz etkiliyor. İpek böceği için olan dut ağaçlarının yerine apartmanlar dikilmiş. Ham ipek ihtiyacımız Brezilya'dan ithalatla karşılanıyor. Sonuçta tarım politikalarımız bu dört sektöre de umut vermiyor.

1996 yılında AB ile yapılan ve yürürlüğe giren Gümrük Birliği artık bu sektörlerin aleyhine işliyor. Gümrük Birliği gereği ürünlerimiz serbest dolaşımda. Gelin görün ki o malları satacak işadamlarımız vize alamıyorlar veya alabildikleri sınırlı vizeler burunlarından getiriliyor. Malları taşıyacak kamyonları kullanacak şoförlere nerede ise vize verilmiyor veya çok kısa sürelerle elleri kolları bağlanıyor. İhraç mallarını taşıyacak kamyonlara kotalar konularak belli adette kamyon dışındaki sevkiyatlar engellenerek mal çıkışı sorunlu hale getiriliyor. Gümrük Birliği gereği AB'nin ticaret politikaları benimsemiş olmamız büyük sorunlar yaratıyor. AB'nin serbest ticaret anlaşmaları yaptığı ülke malları o anlaşmalar gereği ülkemizde kolayca pazar bulurken Türk malları anlaşma yapılan ülkelere aynı şartlarda giremiyor. Bu nedenle AB ile serbest ticaret anlaşması yapan ülkeler bu madde gereği işlerine daha kolay geldiğinden Türkiye ile aynı anlaşmaları yapmaya yanaşmıyorlar. "İşte bu tip gerekçelerle gümrük birliği maddeleri tartışılmalıdır" denilmesine rağmen bu konuyu AB platformuna taşınmıyor. Tüm bu gelişmelerin ışığı altında AB'ne ilk 10 yılda artan ihracatımızın geleceği karanlık görülüyor.

Tamamı ihracatçı olan bu sektörler iç piyasalarında da sorunlar yaşıyor. Toplam 50 milyar dolarlık cirolarının yaklaşık 25 milyar dolarlık ciroları iç piyasadan pay alıyor. 70 milyonluk yerli nüfus ve 20 milyonluk turist sayısı ciddi tüketici. Binlerce pazarcı, işportacı, sokak mağazacılığı ve alışveriş merkezlerinde oluşan bu toptan ve perakende cirosu çeşitli engellerle dolu. Yaşanan küresel krizin ülkemize yansıması tasarruf gerektiriyor. Yapılan tasarrufta ilk darbe alan tekstil, konfeksiyon ve deri sanayi. Konut satışlarının düşmesi halı sektörünü birinci derecede etkiliyor. Alışveriş merkezlerinde yerli markalara dükkan verilmemesi anlaşılmaz bir başka sorun. Yer bulabilenler de yüksek kiralar altında eziliyor. Bu tip olumsuz gelişmeler erken indirimlerle süsleniyor uzun vadelere ve taksitlere yayılıyor ama yeterli değil.

Son 3 yıl içerisinde tanıştığımız yeni bir sorun bu. Küresel ısınmanın getirdiği sezon karışmaları üreticileri hem ürün tiplemelerinde, hem de stoklamalarda karmaşa içerisine itiyor. Bilinemeyen kış ve yaz sezonları malları ya ellerinde kalıyor ya da yetmiyor. Stok maliyeti büyük sorun. Az üretim akıllı bir tedbir gibi görünüyor ama her an mal istenir düşüncesiyle hammadde stoğu gerektiren bir durum oluşturuyor. Bu durum stok maliyetlerini şişiriyor. Tekstil, hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü bu yeni problemle boğuşurken deri sektörünün durumu daha da vahim. Deri ürünü giysi ve ayakkabı anlamında kullanıldığında daha çok kış sezonuna hitap eder yapısıyla küresel ısınma sorununu daha da derinden hissediyor. Üstelik tekstil ürünlerine göre daha pahalı olan deri sektörü zaten olan sermaye problemi yanı sıra bir de sezonların yüklediği finans yükleriyle boğuşuyor. Giderek ısınan dünya ev yapısını değiştiriyor. Daha çok sıcak havalara göre değişime uğra**** yapılanan ev sektöründe halı giderek daha az kullanılan bir ürün halini alıyor. Kısaca bundan böyle Tekstilci olsun, hazırgiyimci veya konfeksiyoncu olsun, deri üreticisi veya halı üreticisi olsun kendi sektörlerini iyi bilmelerinin yanı sıra iyi bir meteoroloji uzmanı da olmak zorundalar.

50 milyar dolarlık cironun yarısı ihracat diğer yarısı iç piyasa kaynaklı. İhracata giden ürünlerin bedeli ağırlıklı olarak mal mukabili. İhracat ödemelerinde zaman zaman sorunlar yaşanmakla beraber genelde rahatsız eder bir durum yok. Ama iç piyasa ödemeleri özellikle son zamanlarda hayli sorunlar yaşatıyor. Vadeler 6 ila 8 aya uzamış. Önce çek alabilmek sonra o çeki tahsil etmek bir başka sorun yaratıyor. Vadesi gelen çekler ya ödenemiyor ya vade uzatımı isteniyor ya da 711 türünde bir garip maddenin arkasına sığınılarak hukuksal boşluklardan faydalanılıyor. Ticaret hukukumuz ödenmeyen çekler ve protestolu senetler karşısında yetersiz. Çek yasasındaki hapis cezasının kaldırılmasının ardından karşılıksız çeklerde patlamalar yaşanıyor. Öz sermaye yapısı anlamında zaten özürlü olan bu sektörler bir de ödenmeyen çek ve senetler karşısında bunalmış durumdalar. 4'lü grubu oluşturan bu sektörlerin ödemelerindeki özel durumları tehlike yaratır durumda. Bu 4 sektörün piyasalarındaki ödemeler banka kredilerinden daha çok sektörün sektöre açtığı kredilerle hayatiyet bulur. Hammaddeci iplikçiye, iplikçi kumaşçıya, boyahane kumaşçıya, kumaşçı konfeksiyoncuya, konfeksiyoncu ise ihraç ettiği müşterisine veya iç piyasa alıcısına vadeli mal satarak kredi açar. Bu sektörler içerisinde oluşturulmuş bir saadet zinciridir. Bu zincirde bir halkanın kırılması sektörlerde domino etkisi yaratır ve hiç istenilmeyen bir ortam oluşur. Son tahlilde vadeler uzamıştır. Vadelerin uzaması yaşayan bir sektörde risklerinde aynı oranda artması anlamındadır. Şimdilik bir domino etkisinden söz edilmese de bu korku giderek artmaktadır.

ABD pazarında yaşanan kredi krizi giderek yayıldı. Özellikle finans dünyasında fonları oldukça olumsuz etkilemiş. Paralelinde büyüme oranları beklenenlerin gerisinde kalmış. İstihdam kaybı had safhada. Kredi krizi tüketim düşmesine neden olmuş ilk darbeyi teksil ürünleri, hazırgiyim ve ev tekstili aldı. Ardından turizm ve eğlence sektörü küresel krizden nasibini almış. Euro bölgesi olarak adlandırılan AB ülke ekonomileri durgun. AB içerisinde en büyük ihracatı yapılan Almanya'da KDV oranlarının yükselmesi tüketim de durgunluğa neden olmuş. Fransa ve İtalya'daki üretimin beklendiği gibi olmaması ve işsizlik oranlarının artması petrol fiyatlarına bağlı enerji fiyatlarının artması bu 4 sektöre olan talebi azaltıyor. Ayrıca AB bölgesinde ortalama enflasyon oranı yüzde 3,2 ye yükselmiş. IMF raporuna göre AB de büyüme yüzde 2 gibi hayli düşük bir oranda. 2007 de yüzde 7,3 oranında büyüyen Rusya da 2008 büyüme oranı yüzde 6,5 oranında bekleniyor. ABD kredi krizi AB içerisinde en çok İngiltere'yi etkiledi. İngiliz halkı karamsar bir görüntü veriyor. 2007 yılı başında varili 58 dolar olan petrol 120 dolara dayanmış. Bu artışın direk etkisi enerji fiyatlarına zam olarak yansıyor. ABD ve AB pazarlarındaki tüketim endekslerinde ciddi bir gerileme söz konusu.

Özellikle bu dört sektörün ana pazarı konumundaki AB'deki durgunluk, fiyatları aşağı çekerken talebi de kısıyor. Dört sektörde de en büyük pazar AB. Bu tüm yumurtaların aynı sepete konulması anlamında bir tehlike yaratıyor. Buna bir de Çin üzerindeki kotaların kaldırılmış olması eklenince bu önemli pazar ciddi alarm veriyor.

4 sektörün turizm sektörü ile bağları çok önemli. Gazete haberlerine göre turizm hareketli. Erken satışlarla sezonun önemli kısmının bağlantıları yapılmış. Bu bir tarftan umut verirken diğer taraftan da korku yaratıyor. Ülkemize gelen 20 milyon turist yıllardır ciddi tekstil, deri ve halı tüketicisidir. Bu tablo sevindirici, umutlandırıcı bir görüntü verebilir. Ama öyle mi? Hayır, durum sanıldığı gibi değil. Seyahat acentelerinin "Her Şey Dahil" türündeki satış şekilleri turist otel içlerine kapatmaya mahkum edince çevredeki tekstil, deri ve halı satıcıları yeterince nasiplenemiyor. Her şey dahil fiyatlarıyla gelen turistler otel dışına çıksalar dahi satın alma güçleri hayli düşük olduğundan bir fayda sağlamıyorlar. Öte yandan tüm turistik tesislere gelen bu tür satın alma gücü düşük turistler harcama gücü yüksek turistlerin gelmesini engelliyor. Ayrıca otel yatırımlarının azalması ev tekstili bağlamındaki havlu, bornoz, perde, döşemelik kumaş, çarşaf, nevresim, yastık, yatak türündeki tüketim mallarının satışlarının düşmesine neden oldu. İhracat bağlantılı iş seyahatlerinde azalmalar söz konusu. Kısaca turizm sektöründeki hareketlilik tekstil, hazırgiyim ve konfeksiyon deri ve halı sektörlerine bereket olarak yansımıyor.

Son 5 yıldır hemen her dönemde kurların düşüklüğünden, faizlerin yüksekliğinden, enerjinin pahalı olduğundan ve sosyal yüklerin çok olduğundan şikayet edilir. Bugün de aynı sorunlar devam ediyor. Üstelik ABD'den kaynaklanana küresel krizin giderek ağırlığını hissettirdiği bir ortamda rekabeti hayli olumsuz etkileyen bu ortam maliyet ve satış fiyatları üzerindeki baskısını giderek artırıyor. Yüksek faizler kredi kullanımını sorunlu hale getirirken düşük kurlar da ihracatta fiyat tutturarak rekabet edebilmelerini engelliyor. Kurların anlık yükselmelerinin bir fayda sağlamıyor. Esas olan kurlarda istikrar olup ihracatçı siparişi aldığı, üretimi yaptığı ve mal bedellerinin geldiği süreçlerdeki kur hareketlerini takip edemedikçe yaptığı iş bir anlamda kumar olacaktır. Üstelik future market ve hedge fonlarını kullanamıyorsa bu sorun daha da vahim hal alacaktır. Tabii düşük kurların ithalat kulvarını açması ve dövizle yapılan yatırım borçlarının maliyetlerinin ve az da olsa kullanılan dış kredi maliyetlerinin düşük olması faydası da kulak ardı edilmemelidir. Geçmişte işçilikler üzerindeki Sosyal yükler hep sorun olarak seslendirilmiştir. Bu yüklerin yüzde 5 indirileceği haberleri ortalıkta konuşuluyor olmasına rağmen pek bir fayda sağlamayacağı da aşikardır. Enerji pahalıdır. Ülkemizdeki enerji üretimi doğal gaza bağımlı olduğu müddetçe bu sorunlar azalmak şöyle dursun giderek artacak bir görüntüdedir.

2004 yılına gelinene kadar bu 4 sektörün ihracatlarının yüzde 23'ü ithal kaynaklı ürünlerden oluşmaktaydı. 2005 yılında düşük kurların verdiği sinerji ile başlayan ithalat 2006 ve 2007'de artarak bu 4 sektörün ihracatlarının yüzde 45'i ithal kaynaklı olunca bu konuda konuşulması gereken bir konu oldu. Söz ithalata gelince 4 sektörü tek tek konuşmakta fayda var. Tekstil sektörü ihracatı 6.4 milyar dolar ithalatı 8.2 milyar dolar. Burada yüzde 45'lerden bahsetmenin anlamı yok. Bu sektör tamamen ithalatçı bir sektör olmuş çıkmış. 8.2 milyar dolarlık ithalatın çok önemli kısmı hazırgiyim ve konfeksiyona hammadde niteliğinde. Ayrıca 1.6 milyar dolarlık nihai ürün niteliğindeki giyim eşyası da cabası. 8.2 ve 1.6 milyar dolar toplam 9.8 milyar dolar ithalat demek ve bu iki sektörün toplam ihracatı olan 22 milyar doların yüzde 45'i anlamına geliyor. Bugün bu iki sektörün yüzde 50 kapasitelerde çalışmalarının, daha doğrusu çalışamamalarının ana nedeni bu. Deri sektörü ihracatı 1.24 milyar dolar. İthalatı ise 1.77 milyar dolar. Yani ithalatı ihracatından 530 milyon dolar daha fazla. Daha çok hammadde niteliğindeki bu ithalatın ihracatında rekabet edebilme anlamında bir katkı sağladığı muhakkak ama ya milli sanayi? Halı sektörü pek ithalatçı değil. Ama bu sevindirici görünüm sadece makine halıcılığında söz konusu. İş el halıcılığına geldiğinde durum değişiyor. 2007 yılında toplam 200 milyar dolar civarında ihracatı var. Gelin görün ki, bu rakamın 125 milyon doları el halısı ve el halısının ihracatı 145 milyon dolar ve bu ithalatın nerede ise tamamı Hereke taklidi Çin halısı. İthal edilen el halılarının tamamı yurtdışında yerli üreticiler tarafından yaptırılan el halıları.

Çizdiğim tablo pek iç açıcı değil. Hal böyle olunca nokta atışı anlamında bir çıkış noktası önermek kolay görülmüyor. İhracat rakamlarına bakıldığında bir artış söz konusu. Ama miktar bazından daha çok ürünün daha düşük fiyatlarla satıldığı da ortada. Birim fiyatlarda artış görülmesine rağmen paralelinde artan hammadde ve diğer girdi fiyatları bu artışı yok ediyor. Anlayacağınız karlılık söz konusu değil. Önümde böylesi çarpık bir sektör yapısı durunca yapılan gayretler sadece günü kurtarmakla sınırlı kalıyor o kadar. Hal böyle olunca bulunan çıkış noktası önce üretimi yavaşlatmak, sonra üretimi durdurmak noktasına varıyor. Bu nedenle kapasite kullanım oranları yüzde 50'ler 60'larla ifade ediliyor. Biraz daha becerikli olanlar ya makinelerini üç otuz paraya Hindistan'a veya Mısır'a satıyor ya da tesislerini o ülkelere taşıyor. Zorun oyunu bozduğu bu noktada onlara kızmak doğru bir tepki olmuyor. Hükümet bölgesel asgari ücretten bahsediyor, özel teşvik paketini seslendiriyor, SSK primlerinin indirileceğinden dem vuruyor ama ortada ele avuca gelir bir yaptırım yok. Sektörün 120 dolara dayanmış petrol fiyatlarının ardından enerji fiyatlarının düşeceğinden umudu kesmiş. Bankalar bu gelişmelerin ışığında zaten dar tuttukları kredileri daha da daraltmışlar.

Sektör yetkililerinin hükümetten beklentileri bildik beklentiler. "Enerji fiyatlarını indirin, işçilikler üzerindeki sosyal yükleri azaltın, bölgesel asgari ücret ayarlaması yapın, Anadolu'ya özel teşvik verin, batılı şirketlerin o bölgelere taşınmalarına yardım edin" türünde bildik talepler bunlar. Hükümetin bu talepler konusunda net bir tavrı yok. Bütçe imkanlarına baktığımızda böyle bir imkan da görülmüyor.

Kısaca, birilerinin ortaya çıkıp "Kral Çıplak" demesi gerekiyor ama bu cesareti gösterebilen yok. Hal böyle olunca "Kral Çıplak" demek bana kalıyor. Tüm sektör temsilcileri hükümetin kendilerini anladığından sorunlarına vakıf olduğundan şüpheliler. Öyle ki bu sektör yetkilileri hükümetin gündeminde olmadıklarını ve gözden çıkarıldıklarını söylüyor. Bu morallerini hayli bozuyor. Bu bozuk moralle olanlar da sayın başbakanın son günlerde sıklıkla kullandığı cümleyi onun için kullanıyorlar ve "Başbakanın gözleri olduğunu ama göremediğini, kulakları olduğunu ama duymadığını, ağzı olduğunu ama konuşmadığını" düşünüyorlar.

Günümüzde Türkiye ekonomisini oluşturan hemen her sektör ki bunların tamamına reel sektör diyoruz, kesinlikle biri diğerinden hallice değil. Hepsinin sıkıntıları benzer, hepsinin beklentileri aynı. Günümüzde artık yatırım yapmak, üretim yapmak sorun olarak görülmüyor. Tüm sıkıntılar gelip mal satışında kilitleniyor. Ekonomik krizlerin küresel olsun, ulusal olsun yarattıkları talep düşüklüğü satış konusunu daha da zor hale getiriyor. Firmalar bir taraftan "talep yok" diye üzülürlerken diğer taraftan da mal sattıklarında bu kez de "paramızı alır mıyız" endişesine düşüyorlar. Reel sektör böylesi garip bir ortamda günü kurtarmaya çalışıyor.

4 SEKTÖRÜN ORTAK SORUNLARI

KÜRESEL ISINMA

Sezon karışmaları hem ürün tiplemelerinde hem de stoklamalarda karmaşa yaşatıyor. Bilinemeyen kış ve yaz sezonları yüzünden üreticilerin malları ya ellerinde kalıyor ya da yetmiyor.

TARIM

Yanlış politikalar ana hammadde niteliğindeki pamuğu vurdu. Çifti memnun değil, tarıma dayalı sanayici memnun değil. Tekstilci pamuk bulamıyor. Tarıma dayalı hayvancılık da kan kaybediyor.

GÜMRÜK BİRLİĞİ

Gümrük Birliği sektörlerin aleyhine. Birlik gereği ürünler serbest dolaşımda ama işadamlarının vize kamyonların kota sorunu var. Türk malları AB'nin anlaşmalı ülkelerine rahat giremiyor.

DURGUNLUK

Sektörler cirolarının yaklaşık 25 milyar dolarını iç piyasadan alıyor. Yaşanan küresel krizin yansıması tasarruf gerektiriyor. Yapılan tasarrufta ilk darbeyi bu dört sektör alıyor.

İTHALAT

İhracatların yüzde 45'i ithal kaynaklı. Tekstil ve hazırgiyimde 9.8 milyar dolarlık ithalat var. Ve ithalatın çok önemli kısmı hazırgiyim ve konfeksiyona hammadde niteliğinde.

AB VE ÇİN

Ana pazar AB'deki durgunluk, fiyatları aşağı çekerken talebi de kısıyor. Tüm yumurtaların aynı sepete konulması tehlike yaratıyor. Ayrıca Çin'e kotanın kalkmış olmasıyla pazar alarm veriyor.

TURİZM

Turizm sektörü ile bağlantı çok önemli. Ama "her şey dahil" sistemi turisti otele kapatıyor, ayrıca yüksek gelirli turistin önünü kesiyor. İhracat bağlantılı iş seyahatlerinde azalmalar söz konusu.

DÜŞÜK KUR YÜKSEK FAİZ

Yüksek faizler kredi kullanımını sorunlu hale getirirken düşük kurlar da ihracatta fiyat tutturarak rekabet edebilmelerini engelliyor. Kurların anlık yükselmelerinin bir fayda sağlamıyor.

SEKTÖRLERİN ÇÖZÜM İÇİN BEKLENTİLERİ

* Enerji fiyatlarında indirim

* İşçilik üzerindeki sosyal yüklerde azalma.

* Bölgesel asgari ücrete geçilmeli.

* Anadolu'ya özel teşvik verilmeli.


TEKSTİL

İSMAİL GÜLLE (İTKİB BAŞKANI)

Sektörümüz ithalat kalemlerinin tümünü üretecek bilgi, tecrübe ve kapasiteye sahipken böylesi yüksek ithalat darbesi ile karşı karşıya kaldı. Hükümet reel sektörün değişim sürecini iyi yönetemedi, gerekli önlemleri alamadı.

HAZIRGİYİM

SÜLEYMAN ORAKÇIOĞLU (İHKİB BAŞKANI)

Sektörümüz SSK primlerinde, enerji girdilerinde belli iyileşmeler, krediler ve faizlerde makul ölçüler, üretim ve ihracatın önün açacak nitelikte destekler verildiğinde ülkeye kat kat büyük getiri sağlayacak.

DERİ
LEMİ TOLUNAY (İDMİB BAŞKANI)

Yüksek enerji fiyatları, yüksek sosyal girdiler, emek yoğun bir sektör olan dericiliğimizi hızla uçuruma itiyor. Dericiler olarak her cephede kaybederken bir de ihracat yapmaya ve ihracatımızı artırmaya çalışıyoruz.

HALI
İBRAHİM YILMAZ (HİB BAŞKANI)

Dünyadaki resesyon rüzgarları giderek artıyor ve bu nedenle geleceğimizden korkuyoruz. Tek çıkış yolumuz markalar yaratmak ama bu çok zor. El halıcılığında pahalı maliyetler nedeniyle çalışan tezgah kalmadı.

Yazar: Şevket Sürek, Referans


1.07 saniye.
10:59:00, 7 Kasım 2024, Perşembe

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım