Koniks.com - İş Fikirleri Düşünce Havuzu

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol
 Ana Sayfa
 Forumlar
 Diğer
 Diğer Konular
 acayip
Not: Yorum gönderebilmek için kayıt olmalısınız.
Kayıt olmak için, buraya tıklayınız. Kayıt ücretsizdir!
 Yorum gönder
Kullanıcı adı:
Şifre:
Biçim:KalınİtalikAltı çiziliÜstü çizili Sola hizalaOrtalaSağa hizala Düz çizgiResim hizalaAlıntı ekleListe ekle
Mesaj İkonları:              
             
 


 
   

YORUM YAZILAN YAZI
kursatotcu 12/04/2005 : 21:17:23
size bugün karar verdiğim bir düşüncemi söylemek istiyorum bu konuda görüşlerinizi merak ediyorum son 3 - 4 yılıdır düşünmekten bile kaçındığım düşünceler bunlar.
Allahın iradesini inkar ediyorum. ispatı: Allahın ilmi ezeli ise ki öyle olduğuna inanıyorum. o halde hadiseleri olmadan önce olacak şeyleri biliyor demektir o halde iradesi ne manaya gelir
1. irade demek seçmektir ve seçmek için düşünmek gerekir mesela benim erkek olarak yaratılmam hadisesini ele alalım benim kız mı yoksa erkek mi olarak yaratılacak olmamın tercihini ele alalım. bakın bu tercihte ve seçmede düşünme vardır ve tereddüt vardır ve düşünmek ve tereddüt demek ise zaman geçmesi manasına gelir o haldae siz neden iradeye ezeli dediniz.
2. Allahın iradesi ezeli diyorlar. soruyorum ezeli olarak sadece Allah var o halde Allah neyi seçecek? eğer denirse ki Allah ilminde olan mümkünlerden yani olabilmesi muhtemel olanlardan birini seçer, denirse cevap: zaten neyin olacağı Allahın ezeli ilminde var daha irade neyi tahsis edecek neyi seçecek?
önemli : bu delili ibn rüşd ve ibn sina verdiler : Allahın ilmine ezeli denirse bakın ne oldu ilmi maluma( bilinene) tabi diyorlar. yani Allahın ilmi ilerde olacak olaylara etki etmez diyorlar ve Allahın sizin ne yapacağınızı bilmesi sizi zorlamaz diyorlar : burada basit bir düşünce yüzyıllardır anlatılıyor: halbuki zaman olarak önce olan sonradan olacak olan şeye tabi olur mu olmaz mı? iyi düşünün. olmaz. tabi olan her zaman sonra gelmelidir. ezeli olan şey varken, sonradan olan ise var değil ki ..... not: bu konuyu derinlemesine araştırmayı düşünüyorum kolay değil. bakacağım. eğer Allahın ilminde varsa ........ bu noktaya geleceğimi hiç düşünmemiştim............
SON 14 YORUM (En yenisi en önce gösteriliyor)
akinselcuk 14/02/2009 : 21:12:56
Ne kadar da enteresan bir başlık ! Hep derdim ki biri bunları yazsa topa tutulur. Tutulmamış.

İçindekileri ifadeden öte bir amaç yoksa sorun da yok. Ama bir çok yerde bunları savunuyorsan binanın altından tuğlaları çekip acaba ne olacak gibi bir amaç olmalı.

Neye inanılırsa inanılsın sonuçta ölünecek ve moleküllere ayrılınacak bir de ardında bıraktığın hayata bakılacak. Bu kainatta varlığın bir anlam kazandı mı kazanmadı mı ? İşte budur senin değerin uzay boşluğunda . . .

Değerli olmak anlamlı değilse artık kafanda zaten kanserli hücresin insan beyni sınırları içinde . . .

Başka bir şey olduğunu düşünüyorsan zaten sana diyecek bir şey yok. Bizleri aşmışsan burada işin ne o zaman da . . .
Haluk@BURSA 14/02/2009 : 20:49:14
İnsanın doğarken zaten allaha inançlı doğduğu bilimsel olarak kanıtlanmış,neyi tartışıyorsunuz arkadaşlar.
murat33 14/02/2009 : 18:40:01
arkadaşlar bu adama ne diye cvp vererek kendinizi yoruyorsunuz,eğerki öğrenmek için birşey sormaksa sebebi,bu sorunun bu siteyle ne alakası var,gider bir ilahiyatcıya sorar,şayet öğrenmek için soruyorsa,bizler ilahiyatcı değiliz,din hakkındada asla fetva veremeyiz,tartıştığınız konu islam dinidir,bir söz küfre ***ürür
hsamli 14/02/2009 : 17:37:25
kursatotcu
Öncelikle şunu söyleyeyim, bize bu konularda belirtilen zaman kavramları konuları algılayabilmemiz için bildirilmiştir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, zaman da Allah tarafından yaratılmış ve hala tam olarak tanımlanamamış, sadece biz insanların izafi kıyaslar yaparak kullandığımız bir kavramdır. Bahsedilen ezel ve ebed kavramları Allah'ın zamandan münezzeh olduğu manasına gelir, yani Allah, zamana bağlı bir varlık değildir, çünkü zamanı da O yaratmıştır. Bu konuyu tam olarak kavrayabilmenin yolu, zaman kavramını ortadan kaldırarak çözmeye çalışmaktır ki bu imkansızdır. Dolayısıyla bu düşünceler insan beyninin şu anki şart ve imkanlarda kavrayabileceği konular olmadığı için fazla düşünmek insanı inancından saptırır. Yanlış anlaşılmasın, ben inançları düşünüp değerlendirmeden körü körüne boyun eğmekten bahsetmiyorum, bilakis insan düşünen bir varlıktır ve herşeyi sorgulamalıdır. Ben de bir zamanlar bu konu üzerine çok kafa yordum ve irade konusunda geldiğim nokta şudur;
Bizler Allah-ü Teala'nın küçük birer yansımalarıyız ve onun tüm sıfatlarının zerresini ruhumuzda ihtiva ediyoruz. Ancak bizlerin müdahele edemeyeceği olaylarda (doğum,ölüm cinsiyet seçimi vs.) Allah iradesi devreye giriyor. Yaşantımızdaki tüm olaylarda (kendi irademizi kullanmaya başladığımızdan itibaren) biz irademizle isteriz, Allah da istediğimiz fiili yaratır. Bu fiilin iyi ya da kötü olması sonucu değiştirmez. Biz ne istersek Allah onu yaratır ve önümüze koyar, biz de yaşarız. Dua da istemektir, birşeyi başarmak için çaba göstermek de istemektir, birşeyin olmasını düşünmek de istemektir. Sadece şekilleri farklıdır. Allah bize bizim istediğimizden başka birşey yaşatmaz.
Saygılar
Hakan Şamlı
ASİL TURK 14/02/2009 : 15:57:07
adam öldürülmediğine sasırıo ya... ölmek istiosan başkasından nie arıyosun ki...hayret ya.. düşünce bu herkes istediğini düşünür. inkarcısın ate sin die nie seni öldürsünler be ya...
VeyselicNumbers 27/01/2009 : 17:24:45
"dua etmek doğru değildir. "
"Peki ama ezeli bir irade kabul edildiğinde bu duanın ne manası kalır ki? Çünkü zaten ezeli olarak, ne meydana gelecekse onun irade edilmiş olduğuna inanılıyor. Ezeli olan şey ise değişmez; demek ki, duayı edenlerin çoğu farkına varmadan Allah’a hadis bir irade ispat ediyorlar."

"Dua etmenin bir mahzuru da şudur ki; zaten meşhurdur. Allah’ın ilminde bir değişmenin olabileceğini ihsas ettiriyor. Zaten Allah’ın ilminde değişme olmaz, o halde bu duanın bir manası yoktur. Dua etmemek gerekir.Ama sorulursa Kuran da ayet var, “Dua edin ki size icabet edeyim” buna ne dersin? Cevap: Yukarıda da izah ettiğim gibi bu Allah’ın kullarını aldatmasına bir örnektir. Çünkü dua edildiğinde ortaya çıkan mahzurları anlattım; buna karşılık böyle bir ayet var. İşte burada kullarını aldatıyor Allah. Evet peygamberlerin de dua ettikleri Kuran’da vardır. O halde onlar da bu inceliklerin farkına varamamışlardır demek gerekir. Denirse ki, o halde bu ayetin manası nedir? şöyle diyorum: Yukarıda nedensizlik prensibini anlatmıştım. Yani Kuran ayetleri de Allah’ın ezeli ilminde vardır ve bu yönüyle nedensizdir, dolayısıyla manasızdır demek gerekir. Ancak Kuran okurken bu gibi dua ile ilgili ayetleri de elbette okuyacağız. Ancak ayet oldukları için ve bir mana kasdetmeyeceğiz, manası yok, nedensiz diyeceğiz. Yani Allah’ın ezeli ilminde bilinmesi hasebiyle nedensiz diyeceğiz yoksa elbette ki bu ayetlerin nedeni Allah’ın ilmidir yani Allah’tır. "

"Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır."
Kursat Otcu
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kürşat, aslında sorduğun soruların cevabı soruların içinde. Sen aklını doğru kabul edip, nasslardan aklına uymayanı "bu bozuktur" deyip inkar ediyorsun. İşin tuhaf tarafı aklın da sürekli değişiyor. Aslında yapman gereken nassları doğru kabul edip, aklındaki bozukluklukları düzeltmeye çalışmandır.

Birinci düzeltme: "Dua etmek doğru değildir, duanın bir manası yoktur, dua etmemek gerekir." diyorsun. Kuran'da da birçok dua etmeyi teşvik eden ayet olduğunu kabul ettiğin halde. Bir de utanmadan haşa "Allah kullarını aldatıyor" diyorsun. Şimdi bu yaptığın çok yanlış, Kuran'daki ifadeler ise çok doğrudur. Senin akli delilini çürütmeye gelince; "Allah'ın ezeli ilmi değişmez, dua gereksizdir" diyorsun. Burada yaptığın şuna benziyor, terazinin bir kefesini elinle sabit tutuyorsun, diğer kefesine bişeyler koyuyorsun, bakın bunların ağırlığı değişmedi diyorsun. Kardeşim sen Allah'ın ezeli ilmine sahipmisin ki böyle diyorsun? Allah'ın ezeli ilminde senin dua edip etmeyeceğin zaten var. Otobüs örneğinde dediğin şey, ezeli ilminde senin dua edeceğin ve Allah'ın da bunu kabul edeceği yazıyorsa, sen zamanı gelince dua edersin, Allah ta duanı kabul eder. Yani, sen şimdi dua edersen bu kaderde de varmış demektir ve Allah ta ona icabet eder. Sen zaman mefhumunda hata ediyorsun. Ezeli ve değişmez kader vardır. Fakat orada senin dua edip etmeyeceğin de yazılıdır. Şimdi anladın mı?
Bir de şu ayet var;
"Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) "
Allah Kuran-ı Kerim'de diyor ki: "Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var.". Kürşat Efendi diyor ki "Duanın ehemmiyeti yoktur." . Hadi canım sende!

İkinci düzeltme: "Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır." diyorsun. Şimdi sana cüzi iradenin olduğunu ve Cebr olmadığını ispatlayacağım. Şu anda sen yaşıyorsun ve aklın başında. Kuran'da (Bakara 132)(Fe la temutünne illa ve entüm müslimun / Siz de ancak müslümanlar olarak ölün) diye bir ayet var. Duanın ehemmiyetine ve Allah'ın dualara icabet edeceğine inanıyoruz (Bunu yukarda izah etmiştim). Şimdi sen Allah'tan seni müslüman olarak öldürmesini, ve ateşin azabından korumasını isteyebilir misin, isteyemez misin? İsteyebilirsin. (Tabi Allah istemeni istemişse ki sen onun isteyip istemediğini şu an bilmiyorsun, ama bir dakika sonra öğreneceksin, çünkü sen istersen ve bu yönde kalpten dua edersen, bu demektir ki Allah ta senin istemeni istedi.) Ee iste o zaman, seni tutan nedir? Bak, işte bu içindeki isteme senin cüzi iradendir. Tamam Allah'ın külli iradesinde yoksa sen de isteyemezsin.
Ve ma teşaune illa en yeşa allahu rabbül alemin.
Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Burada Allah'ın meşietinden bahsediliyor, evet, ama kulun meşietinden de bahsediliyor, o da mevcut.
Buradaki incelik şudur, sen dilediğini yaptığını görüyorsun, istersen oturuyor, istersen zıplıyorsun. İşte bu senin cüzi iradendir. Ama "Allah dilemedikçe sen dileyemezsin." o zaman senin cüzi iraden yok hükmünde mi olacak? Hayır, çünkü sen Allah'ın senin ne isteyeceğini istediğini baştan bilmiyorsun. Sen dilediğini yapıyorsun. Buradaki incelik şudur, sen "Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." ayetine inanıyor musun, inanmıyor musun? İnanıyorsan, onun senin hakkında hayır dilemesini dilersin yani o yönde dua edersin, Allah ta seni boş çevirmez. Yok eğer inanmıyorsan, o zaman özgür (sandığın) iradenle ya Kuran'ı çürüteceksin ki bu imkansızdır, ya da Kuran'daki tehditlere gönül rızasıyla katlanacaksın, başına gelince itiraz etmeyeceksin.


(Fatiha 6) Bizi doğru yola ilet.
(Bakara 128) "Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."

(Bakara 201)"Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır."

(Ali İmran 8)"(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”"

(Furkan 65) "Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”"

Bak şimdi, sen ne yapıyorsun, Levhi mahfuz'daki yazılı kader metni elinde ve sabit olarak farzediyorsun. Sonra da ben dua ederek bunu değiştiremem diyorsun. Fakat şunu unutuyorsun, sen şimdi dua edersen, kaderde de dua edeceğin yazılmış ve o gerçekleşmiş demektir. Ve kaderde senin dua ettiğin yazılmışsa, ona Allah'ın verdiği cevap ta yazılmıştır. Çünkü Allah bütün dualara icabet eder. Dolayısıyla sen bundan sonraki kaderini bir nevi değiştirmiş gibi olursun. Dua et, Allah ta icabet etsin. Sanki herşey şu anda oluyormuş, ezeli olarak belirlenmemiş gibi. Sen ezelde, şimdi dua etmeyi isteyip istemeyeceğini Allah'ın istediğini bilmiyorsun. Senin bildiğin, şu anda istersen dua edebileceğindir. Etsene, ne duruyorsun. Sen şunu mu diyorsun; Ezeldeki kaderde, senin şu anda dua etmek isteyeceğini Allah istemiş, mesela uzun ömür istiyorsun diyelim, bunu dua ile isteyeceğini Allah istemiş, fakat ondan bir süre önce senin ne zaman öleceğini sabitlediği için senin duana icabet edemeyecek. Bunu mu diyorsun? Bu yanlış. Allah senin ne zaman öleceğini sabitlerken senin filanca an gelince dua edeceğini biliyordu, onu da dikkate alarak ne zaman öleceğini sabitledi. Yani dua'na icabet etti. Senin yanılgın şurada, Kürşat sen çoğu zaman aynı yanılgıya düşüyorsun, o da şudur: Terazi meselesi. Terazinin bir kefesini elinle sabit tutup, sonra öbür kefesine bişeyler koyup, "bakın bunların ağırlığı değişmedi" diyorsun. Dua konusuna bunu tatbik edersek, sen diyorsun ki "Allah ezeli ilmiyle kaderi, olup olacakları yazdı, ecelinin ne zaman oduğunu bile yazdı, bunlar dua ile değiştirilemez." Bunu diyorsun değil mi? Hayır efendim öyle değil. Sen duayı yani dua etmeyi niye Allah'ın yazdıklarından ayrı bir yere koyuyorsun? Sanki, herşey yazıldı bitti, orada dua edeceğin yazılmadığı halde dua ediyoruzmuş gibi düşünüyorsun. Hayır. Alakası yok! Yazılan şeyler içinde dua edeceğin de yazılı. Şimdi anladın mı? Ve Allah'ın ona nasıl icabet ettiği de yazılı. Sen Allah'tan hidayet, hidayete erdirdikten sonra kalbini eğriltmemesini, uzun ömür, bol rızık, bu Dünya'da iyilikler, öbür dünyada iyilikler, ateşin azabından korumasını ve ne istiyorsan isteyebilirsin. İşte bence cüzi irade de bu oluyor. Yani dua kabiliyeti! "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) " Demek ki neymiş, duamız olmasa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz yokmuş, yani duamız varsa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz var demektir.
(Tekvir 81:29 Ve ma teşaune illa en yeşaallahu rabbul'alemiyne.)
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Bence kaderin sırrı şu; Şimdi bu (81:29) ayetine inanıyor musun?
"Evet" ise ne yapman lazım? Demin bahsettiğim duaları yapman lazım. Yani Allah'ın seni salih kullarından eylemesini Allah'tan dua etmen lazım.
"Hayır" ise, o zaman iradenin özgür olduğuna inanıyorsun ve Allah'ın Kuranını yalanlıyorsun demektir. O zaman yapman gereken, ya Kuran'ın benzerini getirerek ya da başka bir şekilde Kuran'ı çürütmen lazım. Ya da kendi içinde çelişkili olduğunu kabul ederek, eğer Allah ve Ahiret varsa "özgür" iradenle yaptıklarının cezasına gönül rızası ile katlanacağını beyan etmen lazım. Zaten bazıları diyor ki, "bu durumda bütün arkadaşlarım cehennemde olacak, Jimi Hendrix bile cehennemde olacak, onlarla sıcak bir ortamda vakit geçirmeyi yeğlerim." diyorlar.

Tüfek meselesine gelince. "Adam tüfeği ateşlemeseydi de öbür adam ölecekti, çünkü ecel sabittir" diyorsun. Yine terazi hatası. Bak şimdi doğrusunu açıklayayım: Bir kere bu soruda bir yanlışlık var, o da şudur:"Adam tüfeği ateşlemeseydi" ne demek? Sorun burda. Anladın mı? Yani kaderde ateşleyeceği yazılmışsa "ateşlemeseydi ne olurdu" denmez, çünkü ateşlemek zorunda. Ha sen eğer şunu sormak istiyorsan, "Allah kaderinde ateşleyeceğini istemiş ve yazmış, ezelde, fakat Allah ateşlemesini istemeseydi ne olurdu?", bunu soruyorsan eğer, işte bu ayrı bir soru oluyor, yani soru şuna döndü; "Allah filanca şeyi istemiş, ama istemeseydi ne olurdu?". Dikkat edersen sen şimdi kaderde yazılı olan bişey başka türlü olsaydı ne olurdu? diyorsun. İşte Bediüzzaman'ın dediği şey bu, Allah bunu istemeseydi ne isterdi? bizce meçhuldür. Çünkü saçma bir sorudur. Belki adamın bir sene evvel zatürreden ölmesini isterdi, ya da o anda kalp krizi geçirmesini isterdi, ya da 15 sene sonra trafik kazasından öleceğini isterdi. Yani kaderde sabit olan iki şey var birisi tüfek atılması, diğeri adamın ölmesi. Sabitlerden biri olmasaydı ne olurdu saçma bir soru. O zaman şu da sorulabilir. "Adam tüfeği ateşledi, sabit olan eceli bir yıl ileri atalım diyelim, o zaman ne olur?". Deminki soru da bu soru gibi saçma. Adamın kafası parçalanacak ama biZ eceli bir sene sonraya attığımız için yaşayacak! İşin özeti; "kader böyle olmasaydı, kaderdeki ecel nasıl olurdu, yani kaderin yeni hali nasıl olurdu? " saçma bir soru, cevabını da Ancak Allah bilir, çünkü isteyen ve irade eden O.

VeyselicNumbers
http://www.VeyselicNumbers.com
VeyselPeru@hotmail.com
kursatotcu 19/04/2005 : 21:07:39
kafamda çok -büyük bir- -s-o-r-u--n var o da zaman - za-manı- A-l-la-h- -mı yarat-t-ı? - evet derseniz soruyorum A-l-lah- zamanı ne zaman yarattı? ------- eğe-r zaman A-l-la-hın-- --alemi yaratmasıyla mevcut oldu ondan önce zaman yoktu derseni-z b--u -i-ş beni pek tatmin etmiyor çünkü A-l-la-h alem y-o-kken de vardı diyor kitapla-r.- sonra alemi ( Allahtan başka herşey) yarattı diyorlar demek ki bu anlatıma göre alem yokkende Allah var yani alemin öncesinde Allah yine var alem sonradan deniyor ama her sonradan olanın öncesi olmazmı ve zaman kavramı ne olacak ? kitaplar da Allah alemden zaman olarak değil ama zat olarak öncedir diyorlar bu konu çok ince ne yapacağım yıllardır bu konu da kafamda bakalım ne olacak.. çünkü şöyle sorular var: Allah alemi 1 dakika önce yaratabilir miydi? gibi sorular var. ne denecek bu soruya ? evet dersen alemden önce zaman ın varlığını bir nevi kabul etmek gibi oluyor. hayır yaratamazdı dersen bu sefer de Allahı alemi bu anda yaratmaya zorlayan kim var? ya da Allah böyle yapmaya mecbur muydu? gibi sorular sorulur. aslında size itiraf ediyorum ki determinizm kavramını dah iyi incelemem lazım çünkü kitaplar da bu hususlarda imalar görüyorum . lafın kısası ben bu konuyu araştırmam lazım kabul ediyorum zaten araştırıyorum ama siz bu sorulara ne dersiniz ya da yorumlarınız var mı ? fikir verebilir misiniz bana? çünkü değişik fikirler olursa bakacağım onları da düşüneceğim . bu arada şu soruyu sizin de pek anlayamayacağınızı düşünürek ve bunu baştan söylerek sormak istemekteyim. çünkü beni çok etkiledi ama düşünmek ise.. (yeterli olmadığımı düşündüm) araştırmam lazım. gazalinin tehafütü-l felasife (felsefenin tutarsızlıkları) adlı kitabında bu soruyu gördüm : "alemin varlığı varlığından önce mümkün mü ya da mümkün müydü) tam hatırlayamıyorum . beni kafa karıştırıcı diye lanse ediyorlar. zaten benim kafam karışık. bakalım belki biri bana güzel bir açıklama yapar diye ve sizleri de bu görüşlerden haberdar etmek istiyorum. bunu kötü görmek bence yanlış ....
kursatotcu 17/04/2005 : 13:58:27
size bir şeyi sormak istemekteyim: ben bu yazıları yaklaşık 4 aydır forumlara yazıyorum ve yine 5 aydır da sitede yazdıklarım var . ( sitedeki yazıları düzenlemem lazım çok görüşü yine inkar ettim sitedeki)işin aslını söylemek gerekirse ben siteyi açtıktan sonra bir hafta içinde beni öldürürler diye düşünmüştüm baktım birşey olmadı. kendi kendime dedim ki millet daha siteden haberdar değil . dedim ve sitenin reklamını yapmak ve düşüncelerimi çok kişiye ulaştırmak için sonra forumların varlığını gördüm evvelden bu işleri ben bilmezdim yani internetten anlamazdım. ben yavaş yavaş forumlarda fikirlerimi anlatmaya başladım lakin yine öldürme ya da başka yollara başvurulmadığını gördüm. yani forumlarda tehdit ediliyordu lakin eyleme geçmemişlerdi . bu olay beni şaşırttı . anlam veremedim hatta çevremdekilere sordum onların da birkaçı bu işe şaşırdıklarını söylediler . evet Allahın ilminde yaşayacağım varmış ecelim gelmemiş. biliyorum ecel değişmez. bunu da biliyorum lakim zahiren ( görünüşte) soruyorum: beni neden öldürmediniz? kaale mi almadınız ? ya da bilemediğim başka şeyler mi var? ben özellikle nurculara sesleniyorum: ben bildiğim kadarıyla said nursiyi ilmi anlamda bile pek fazla eleştiren olmadı. ben ise onun kadere inanmadığını söyledim ve delil getirim ve dedim ki şu aralar onun diğer külliyatını okuyorum. diğer çelişkilerini de göstermek niyetindeyim dedim. bunu gizlemedim. ve şu aralar bitmek üzere külliyatı yani . ve dahası peygamberlerin ismetini ( günah işlemekten korunması) reddettiğimi söyledim. peygamberlerin küfrünü caiz gördüğümü söyledim. bu hususta araştırma halinde olduğumu söyledim. delillerimin olduğunu anlattım. lakin yine de bana karşı fiziksel olarak bir şiddet uygulaması görmedim. zahiren soruyorum neden? ( esasen bunu size Allah yaptırmadı. bunu biliyorum aslında ) lakin zahiren soruyorum ...
kursatotcu 16/04/2005 : 20:59:31
bak nesli cedid sen de hakikaten çok inatçıymışsın ama beni dikkatle dinle ben bu en son yazdığım delil ile yıllardır inandıklarımdan vazgeçtim yani Allahın iradesi olduğu inancını bıraktım ve artık temel olarak şunu savunmaktayım: Allahın iradesi ifadelerini Allahın ezeli ilmine göre yaratması manasında alıyorum ve bu görüşleri sadece ben savunmuyorun. mutezileden Kabi ve Nazzam'da bu görüşteymiş yine ibn sina da öyle. bu konuları incelemek istiyorum ama sana ve sorularına en son yazdığım delil cevap verecektir. ben daha evvel "bence kaderin sırrı şu " diye başlayan delilde Allahın iradesinin ezeli olmasıyla O'nun dilemesinin nedeni yok diyorsum. şimdi aynı delili Allahın ilmi için yapacağım ve Allahın ilminin nedeni yoktur diyorum. ezeli olanın sebebi yoktur. bunun izahını yapmıştım. ve Allahın ilmi de ezeli olunca nedeni yok işte yaptıklarının. çünkü "Allah ilmine göre yaratıyor" olay bu. iradesi yine dediğim gibi, ilmine göre yaratması manasına alıyorum. yani hakiki manada Allahın iradesi yoktur . dediğim gib inceleyeceğim detaylarıyla ve öğrendiklerimi size ulaştırmak istemekteyim siz bunu istemiyor musunuz? yoksa basit düşünceler ve görüşler sizi tatmin etmeye yetiyor mu? . şunu unutmayın ki "kişi bilmediğinin düşmanıdır" insanların anlattıklarıma ilk etapta düşmanca tavır takınmalarını zaten tahmin etmekteyim.
iturkmen 16/04/2005 : 07:40:21
allah(c.c) nun tereddütlü davrandığı kararına varıp senin kızmı yoksa erkekmi olacağın hususunda zaman geçtiğini bunu da tereddüt olarak algılamışsın.
1.yaratanın vasıfları ve sıfatları başka insanın sıfat ve vasıfları başkadır.
tereddüt insanlara özgü birşeydir.hakk bir an bile terddüt içerisnde olsa dünya helak olur herşey birbiri içine girer.tereddüt ederse de levhi mahfuzdaki olaylar olmaz.
ayrıca senin kızmı -erkekmi olacağın konusundaki tereddüt ettiği lafzıyla sen allahın geleceği bildiği konusunu da inkar ediyorsun. allaha insani sıfatları layık görüyorsun.küllin hata.
SÖYLEDİKLERİN O KADAR SAÇMA Kİ.MANTIĞIN ŞU SENİN .SIRF KENDİ SÖYLEDİKLERİNİ İSPATLAMAK İÇİN SAÇMA SAPAN MANTIK HALKALARI KUYRUYORSUN.HANİ BİRİ DE MANTIKLI OLSA NEYSE... SENİN SÖYLEDİKLERİNİ BİN DEFA ÇÜRÜTÜRÜM. BEN. AMA SEN BUNU İSTERMİYORSUN . SENİN BENCE TEK B,İR AMACIN VAR KENDİN GİBİ CAHİLLERİN KAFASINDA SORU İŞARETİ OLUŞTURMAK.VE SENİN GİBİ SAPIKLIĞA SÜRÜKLENMELERİNİ SAĞLAMAK. BURDA SANA CEVAP VERMEM İŞİNE BİLE GELİYOR EKMEĞİNE YAĞ SÜRÜYORUM.
AMA ŞUNU SÖYLÜYÜM BİR DAHA CEVAP FALAN DA YAZACAK VAKTİM YOK İŞLERİM YOĞUN .
ALLAH HİDAYET VERSİN...
iturkmen 16/04/2005 : 07:28:44
SIFÂT-I SÜBUTİYYE



Yüce Allah'ın zatının gereği olan ve bu zattan ayrılmayan, ezelî ve ebedî olan vâcib sıfatlar. Bu sıfatların hepsi Kur'an ayetleriyle sabit oldukları ve bu ayetlerden çıkarıldıkları için ve varlıkları Yüce Allah'ın zatında isbat edilmiş olduğu için, "sübutî sıfatlar" diye isimlendirilmişlerdir. Yüce Allah bu sıfatlarla ta ezelde vasıflanmış idi. Bu sıfatların hiç biri sonradan kazanılmış (hâdis) sıfatlardan değildir. Bunların da her biri Yüce Allah'ın zatıyla kaimdir. O'nun Yüce zatı ve varlığı düşünülmeden bu sıfatlardan bahsetmek de mümkün olmaz. Bu sıfat-ı sübutiyye şunlardır:

1. Hayat Sıfatı: Yüce Allah'ın diri, canlı ve ezelî bir hayat ile hayat sahibi olması demektir. Bunun zıddı olan ölü ve cansız olmak, Allah hakkında düşünülemez, mümteni'dir. Allahu Teâlâ'nın bu sıfatına işaret eden pek çok ayet vardır. Meselâ: "Ölümsüz, diri olan Allah'a güven ve O'nu tesbih et!..." diye buyurulmaktadır (Furkân, 25/58).

Her şeye can veren, ölü gibi görünen toprağa, kuru sanılan ağaçlara can, hayat ve tazelik veren Allahu Teâlâ'dır. Bütün canlıların hayatı sonradandır ve Yüce Allah'ın yaratmasıyladır. Halbuki Yüce. Allah'ın "Hayat" sıfatı da; zâtı gibi kadimdir, ezelî ve ebedîdir; zatından ayrılmayan, zatı ile var olân vacib bir sıfattır. Zira hayat olmadan diğer sıfatları düşünmek, onlarla Allah'ı vasıflandırmak abes olur. Bu bakımdan sübutî sıfatların ilki "hayat" sıfatıdır.

2. İlim Sıfatı: Allahu Teâlâ'nın ezelî ilmiyle her şeyi bilmesi demektir. O'nun ilmi, kâinattaki her şeyi kuşatmıştır. Evrendeki hiç bir şey O'nun ilminin dışında meydana gelemez. Olmuşu, olmakta olanı ve olacağı gerek küll halinde (genel kurallarıyla); gerekse ayrı ayrı, hepsini bilir. O'nun ezelî olan ilim sıfatıyla muttasıf olduğunu gösteren pek çok ayet-i kerime vardır:

"İçinizde (sinelerinizde) olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde olanları da yerde olanları da bilir..." (Alû İmran, 3/29).

Şu halde Allah'ın ilmi gizli açık her şeyi kuşatmıştır. Kalblerimizden geçenler de O'na malumdur. Bütün gayb alemi, bizim sınırlı ve sonradan kazanılma bilgimizin ulaşamadığı o âlem, Allah'ın bilgisi dâhilindedir. O'nun ilmi, zatı ile kâim olan, ezelî ve ebedî, bilinenlerle değişmeyen bir ilimdir. Kulların ilmi gibi kazanılmış, sonradan elde edilmiş bir ilim değildir.

3. İrade Sıfatı: Yüce Allah'ın istediğini dileyip tercih etmesi demektir. Yani O'nun, bir işin şöyle olmasını değil de, böyle olmasını veya böyle olmasını değil de, şöyle olmasını dilemesi, dilediği gibi tâyin ve tahsis etmesidir. Evrende olmuş ne varsa, hepsi O'nun dilemesi, iradesi ile olmuştur. O'nun iradesi ve isteği dışında hiç bir şey var veya yok olamaz. Cenâb-ı Hakk'ın "irade" sıfatı, mümkün veya câiz olan şeylere tealluk eder. O'nun iradesi o şeyin olması veya olmaması şıklarından birini tercih eder. Tercih ettiği cihete iradesini tealluk ettirince, o şey de ya hemen oluverir veya olmamasını tercih etmiş ise, o şey olmaz, yok olur.

Bu anlamda Yüce Allah'ın iradesini iki şekilde anlamak kabildir:

a) Tekvinî (kevnî) irade: Bu iradeye "meşiyyet" de denir ki; bütün yaratılmışlara şâmildir. Bir şeye tealluk edince, o şey olmamazlık edemez, her halde vuku bulur. Bu anlamda Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Birleyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece "ol!" demektir ve o hemen oluverir" (en-Nahl, 16/40).

b) Teşriî (dinî) irade: Bu irade Cenab-ı Hakk'ın muhabbet ve rızası demektir ki; bu mânâda irade ettiği şeyin herhalde meydana gelmesi vâcib değildir. Çünkü kulların işleriyle ilgilidir. Bu mânâda Yüce Allah; "...Allah size kolaylık murat eder, zorluk istemez" buyuruyor (el-Bakara, 2/185). Bunun anlamı "şayet siz kullar, Allah'ın rıza ve mühabbetinin hilafına zorluk, kötülük, isterseniz; kendisi bunları istemediği dilemediği halde, siz istediğiniz için yaratır; zorluğa ve kötülüğe rızası yoktur" demektir.

4. Kudret Sıfatı: Allah Teâlâ'nın bütün mümkünâta gücünün yetmesi, her türlü tasarrufta bulunması demektir. İradesiyle bütün mümkünâtı kuşattığı gibi, kudretiyle irade ettiklerini bir fiil meydana getirerek, yaratarak bunlara kadir olur. Allah Teâlâ'nın nihayetsiz, bitmek tükenmek bilmeyen kudreti vardır. Bu sıfat da diğerleri gibi ezelî ve ebedîdir. Ezelî olan bu kudret sıfatıyla, her hangi bir şeyi dilediği gibi yapmaya kadirdir. O'nun kudretinin erişemeyeceği, bu kudretin dışında kalan hiç bir şey yoktur. Nitekim Yüce Allah; "Muhakkak ki, Allah her şeye kâdirdir, gücü yetendir" buyurmaktadır (el-Bakara, 2/20).

5. Basar Sıfatı: Cenâb-ı Hakk'ın görmesi demektir. O her türlü vasıta, organ ve bağıntılar olmaksızın her şeyi görür. O'nun görmesi, göz gibi bir organa, ışığa, uzaklığa ve yakınlığa bağlı değildir. Yüce Allah'ın görme sıfatı da ezelîdir, sonradan olma değildir. Bu sıfat da bütün mevcudâta, görmek şanından olan her şeye tealluk eder. O'nun görmesinin dışında kalan hiç bir mahlûk yoktur. İnsanın görmesi sınırlıdır, görme organından mahrum olanlar göremezler: Ayrıca aydınlık, karanlık, uzaklık, yakınlık ve daha dünyadaki nice olay, görmeye veya görmemeye etki etmektedir. Allah Teâlâ'nın görmesi hiç bir şeyden etkilenmez. Bu sıfatla ilgili Kur'ân-ı Kerim'de yüzlerce ayet yer almaktadır. Meselâ; Bakara süresi 233. âyet meâlen şöyle son bulmaktadır:" ... Biliniz ki, Allah, şüphesiz yaptıklarınızı görür ".

6. Semi' Sıfatı: Yüce Allah'ın işitmesi, duyması demektir. O bu sıfatla ezelde muttasıftır. O, her çeşit, her kuvvette ve zayıflıktaki sesleri işitir, duyar. İşitilmek şanından olan her şeyi işitir. Allahu Teâlâ'nın işitip duyması, kulların işitmesi gibi, bir takım kayıt ve şartlara, vasıtalara ve organlara bağlı değildir. O, işitilmek şanından olan her şeyi, en gizli ve pek hafif sesleri, fısıltıları bile duyar. Özellikle kullarının duâlarını, zikirlerini, gizli ve aşikar niyazlarıyla yalvarışlarını işitir, kabul eder ve mükâfatlandırır. Bu sıfatla ilgili pek çok âyet vardır, ekserisi görmek sıfatıyla beraber yer almaktadır. Meselâ; Nisâ suresi 134. âyet meâlen şöyle nihayet bulur: "...Allah işitir ve görür".

7. Kelâm Sıfatı. Yüce Allah'ın söylemesi ve konuşması demektir. O, harf ve seslere muhtaç olmadan konuşur ve söyler. Allahın "Kelâm" sıfatı, ezelî ve ebedîdir; yüce zatı için vacib olan sıfattır. O'nun dilsiz olması, konuşamaması düşünülemez. İşte yüce Rabbimiz bu sıfatıyla peygamberlerine söylemiş, emirler vermiştir. Kitablarını ve şeriatini bu kadîm kelâmıyla bildirmiştir. O, kelâmını dilediği zaman, kendi zatına ve şanına layık bir şekilde meleklerine bildirir, işittirir ve anlatır. Bunu yaparken harflere, seslere, hecelere ve kitabete (yazıya) muhtaç değildir. Yüce Allah'ın dilediği şeyleri, emir ve yasaklarını peygamberlerine ya Cebrâil vasıtasıyla veyahut doğrudan doğruya vahy ve ilham etmiş olması da bu "kelâm" sıfatının bir tecellisidir. Cenâb-ı Hakk'ın, peygamberleriyle tekellüm ettiğini (konuştuğunu) gösteren âyetler vardır. Meselâ; Cenab-ı Allah meâlen şöyle buyurmaktadır: "Allah Musa'ya hitabetti" veya "Âllah, Musa'ya da hitab ile konuştu" (en-Nisa, 4/164). Ayrıca Bakara suresi 253. âyette de şöyle buyurulmuştur:" ... Onlardan Allah'ın kendilerine hitab ettiği (konuştuğu), derecelerle yükselttikleri kimseler vardır..."

8. Tekvîn Sıfatı: Allah Teâlâ'nın bilfiil yaratması, yoktan var etmesi demektir. Allah'ın bu sıfatı ezelidir. Tekvîn sıfatı da diğer sıfatları gibi, O'nun yüce zatıyla kaim ve O'nun hakkındâ vacib olan sübutî sıfatlarından biridir. Tekvin sıfatı, irade sıfatının muktezasına göre, mümkünâta tesir eder, yaratır ve icad eder. Nitekim Allah Teâlâ meâlen şöyle buyurur: "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu, sadece o şeye "ol!" demektir ve o hemen oluverir" (Yasin, 36/82). İşte bütün bu kâinatın ve içindeki varlıkların yaratanı, icad edeni, Yüce Allah'tır. Bunları varedip etmemeye muktedir olan (gücü yeten) Allah Teâlâ, "İrade" sıfatıyla ezelî ilmine uygun olarak var olmasını, icad edilmesini irade buyurmuş (dilemiş) ve Tekvîn sıfatıyla yaratıp icad eylemiştir.

Yüce Allah'ın alemleri yaratmak, rızık vermek, nimetler ihsan etmek, yaşatmak, öldürmek, diriltmek, azab etmek, mükafatlandırmak gibi bütün fiilleri Tekvîn sıfatına râcidir, yani Tekvîn sıfatının tealluklarının başka başka olmasıyla bu isimleri alır. İşte Tekvîn sıfatının bütün bu tealluklarına "sıfât-ı fiiliyye" de denir.

Allahü Teâlâ'nın yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı için vacib olan sıfatların hepsi, görüldüğü gibi, ayetlerle sabit olduğundan, bütün İslâm âlimleri arasında bu konuda ittifak vardır. O'nun bu sıfatlarla ezelde muttasıf olduğunda şüphe yoktur.

Yukarıda da ifade edildiği üzere, Yüce Allah, zatında, sıfatlarında, işlerinde, fiillerinde bir tekdir; O'nun eşi, ortağı ve benzeri yoktur. O'nun sıfatları ve işleri de yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı ve varlığı kabul edilip tasdik edilmeden, yukarıda sayılıp açıklanan sıfatlardan ve O'nun güzel isimlerinden sözetmek de mümkün olamaz. Zira bu sıfatlar ve isimler, O'nun yüce zatının ve varlığının zorunlu bir gereğidir. Ne bu zat, bu sıfatlarsız; ne de bu sıfatlar, bu zatsız olur. Yine dikkat edilecek olursa, bu sıfatların her biri açık ve seçik olarak Kur'ân âyetlerine dayanmaktadır. Yani, bizzat Yüce Allah, kendisini bu sıfatlarla vasıflandırmıştır. Böylece O'na olan inancımız daha da kuvvetlenmektedir. Çünkü bu sıfatlarıyla O'nu daha iyi anlıyabiliyoruz. Yoksa O'nu her hangi bir şeye hâşâ benzetmek gibi bir gaye için asla değildir. Bütün bu sıfatlar O'nun yüce zatına yaraşır bir tarzdadır

iturkmen 16/04/2005 : 07:22:10
kürşat bey sizin diğer sitelerde yazığınız yazıları da araştırdım ve okudum.
Şimdi şunu soruyorum size;
yazılarınızı yazarken neyi amaç ediniyorsunuz.
insanları sapkınlığa sürüklemek mi.insanların kafasını karıştırmak istemek mi.,
insanlara doğru yolu göstermek mi?
insanların çok daha dindar olmalarını sağlamak mı.
kendi reklamınızı yapmak mı.
yoksa ben bunları biliyorum sizde gelin bilginizi benle paylaşın demek mi??:
merak ediyorum lütfen cevaplandır.
bende bu yazdıklarına cevap vereeyim ama önce sizin ameli gayeniz nedir onu bir anlayayım.

kursatotcu 15/04/2005 : 20:56:04
size bugün karar verdiğim bir düşüncemi söylemek istiyorum bu konuda görüşlerinizi merak ediyorum son 3 - 4 yılıdır düşünmekten bile kaçındığım düşünceler bunlar.
Allahın iradesini inkar ediyorum. ispatı: Allahın ilmi ezeli ise ki öyle olduğuna inanıyorum. o halde hadiseleri olmadan önce olacak şeyleri biliyor demektir o halde iradesi ne manaya gelir
1. irade demek seçmektir ve seçmek için düşünmek gerekir mesela benim erkek olarak yaratılmam hadisesini ele alalım benim kız mı yoksa erkek mi olarak yaratılacak olmamın tercihini ele alalım. bakın bu tercihte ve seçmede düşünme vardır ve tereddüt vardır ve düşünmek ve tereddüt demek ise zaman geçmesi manasına gelir o haldae siz neden iradeye ezeli dediniz.
2. Allahın iradesi ezeli diyorlar. soruyorum ezeli olarak sadece Allah var o halde Allah neyi seçecek? eğer denirse ki Allah ilminde olan mümkünlerden yani olabilmesi muhtemel olanlardan birini seçer, denirse cevap: zaten neyin olacağı Allahın ezeli ilminde var daha irade neyi tahsis edecek neyi seçecek?
önemli : bu delili ibn rüşd ve ibn sina verdiler : Allahın ilmine ezeli denirse bakın ne oldu ilmi maluma( bilinene) tabi diyorlar. yani Allahın ilmi ilerde olacak olaylara etki etmez diyorlar ve Allahın sizin ne yapacağınızı bilmesi sizi zorlamaz diyorlar : burada basit bir düşünce yüzyıllardır anlatılıyor: halbuki zaman olarak önce olan sonradan olacak olan şeye tabi olur mu olmaz mı? iyi düşünün. olmaz. tabi olan her zaman sonra gelmelidir. ezeli olan şey varken, sonradan olan ise var değil ki ..... not: bu konuyu derinlemesine araştırmayı düşünüyorum yani bu işin incelikleari hususunda bakalım araştırmak istiyorum kolay değil. bakacağım. eğer Allahın ilminde varsa ........ bu noktaya geleceğimi hiç düşünmemiştim............
bu konu çok ince bana bu hususta yardım edin görüşlerinizi bildirin zaten detaylı olarak bu konuyu araştırma düşüncem var sizin fikirlerinizi merak ediyorum 2 gündür kafam fırın gibi yanıyor bu konuyu düşünmekten. bu aralar bazı kitaplarda bu konuda yol gösterici bazı deliller gördüm. yıllardır beklediğim buymuş, 3-4 yıldır bu konuyu biliyordum ama çok ince olduğundan altından kalkamayacağımı bildiğimden bu konu aklıma geldiğinde düşünmekten korkuyordum. geçiştiriyordum. zaten kitapların ekserisi bu konuyu geçiştirirler. bana yol gösterin yani bu konuda kendime güvenmiyorum yani incelikleri konusunda
bu konuda daha evvelde bazı deliller vermiştim onları tekrar veriyorum iyice anlayın ve cevabı yorumunuzu bana yazın.
işte size çooooooooooooooooook kuvvetli bir istidlal, delil. özgür iradeyi savunanların en çok kullandığı bi "Allah bildiği için yazdı" lafıyla kasdettikleri şeyin yalan olup bu işin iç yüzünü gösteren delildir. gecenin 3 'ünde aklıma gelen bir delildir. çok mühimdir eğer anlarsanız..
Allahın ilminin maluma tabi olmaması meselesi
Allahın ilmi ezelidir evvelden de izah edildiği gibi ezeli olanın sebebi olmaz halbuki ilim maluma tabidir denildiğinde; ilim, malumdan( bilinenden) etkilenen durumunda olmakta ve malum ilmi etkileyen konumda bulunuyor dolayısıyla etkileyen malum, etkilenen ilme sebep teşkil ediyor. zira etkileyen etkilenene sebep konumundadır. halbuki akli delille sabit ki ezeli olanın sebebi olmaz. o halde Allahın ilmine ezeli diyenlerin: "ilim maluma tabidir" lafları yanlış olmaktadır. Allahın ezeli ilmi asla başka bir şeye tabi değildir. böyle oluncada cebr olduğu aşikardır. etkilenmek demek etkileyen olduğu varsayılan ( düşünülen) şeyin etkilenene sebep teşkil ettiğini kabullenmek demektir.
insanın özgür iradesini savunanların en çok kullandıkları laf olan "Allah bildiği için yazdı" ifadesidir bununla şunu kasdederler mesela ben şimdi klavyede yazı yazıyorum ya hah diyorlar ki Allah ezeli ilmiyle senin bu saatte, bu vakitte bu yazıyı yazacağını bildiği için levhi mahfuza böyle yapmanı yazdı. yoksa O, böyle yazdığı için sen böyle yapıyor değilsin. yani yine insanın özgür iradesi vardır derler. buraya kadar tamam mı anladınız mı? devam ediyorum sonra şunu diyorlar: "ilim maluma(bilinen) tabidir" yani Allahın ezeli ilmi sonradan olacak olan bilinen fiillere, hareketlere tabidir derler. bununla da şunu kasdederler: yani Allahın ilmi, bilmesi sonradan olacaklara tesirli değildir düşüncesini savunurlar. işte bu düşünceyi anlatmak isterler. yani Allahın evvelden hadiseleri bilmesi bizi cebr altında bırakmaz biz yine hürüz derler. tamam mı? yani Allahın ezeli ilmi, sonradan olacak olaylara tabidir derler. tamam mı? şimdi çooooooooooooook dikkat ediniz: tabi olan, tabi olunandan zaman bakımından önce mi gelir, beraber midirler, yoksa zaman bakımından sonra mı gelir? iyi düşünün. evet cevap şu: tabi olan, tabi olunandan zaman bakımından sonra gelir. bu aklen açıktır. şimdi duruma bakalım: bunlar ne demişti? "Allahın ezeli ilmi, sonradan olacak şeylere tabidir" . soruyorum: ezeli olan şey, hiç sonradan olan şeye tabi olur mu? olmaz eeeeee bu ne o zaman? ne olacak kandırma üç kağıt yüzyıllardır süren pek çok üçkağıttan biri. ezeli olan şey başka şeyden sonra olamaz . başka şeyden sonra olsa zaten ona ezeli ( öncesiz, başlangıcı olmayan) denilmezdi. demek ki onların "ilim maluma tabidir" lafları yalan dolandır. dolayısıyla insanın özgür iradesini savunan biri Allahın ilmi ezeli dediğinde ne dediğini bilmiyor demektir. dolayısıyla şunu şiddetle bildiriyorum ki: insanın özgür iradesi vardır diyen Allah hadiseleri olmadan önce bilmiyordu, hadiseler olurken bildi demek durumunda kalır . ve bunu dediğinde de Kuran daki "kıyamet vaktinin sadece Allahın bildiğini ifade eden" ayeti de inkar etmiş olur. yaaaaaaaaaaaaaaaa
hascence 13/04/2005 : 09:41:05
Bende şuna inanıyorum ki Allah olsun veya olmasın bir şeye mutlaka inanmamız lazımdır. Bizi bir çok suçtan alı koyan vicdanımız dolayısı ile de Allah korkumuzdur. Tüm güzellikleri iyilikleri Allah için yaparız, kötülüklerden ise günah işlememek için kaçarız. Eğer yatağınıza yattığınızda, işlediğiniz sevaplardan dolayı bir haz duyup uykuya dalıyorsanız, bu inanmanın çok gerrekli olduğunun bir işaretidir. İnançsız insanların ruhları hiç bir zaman huzur bulmaz ve ölüm korkusuyla azap çekerek yaşarlar. Bir düşünsenize günah işleme korkusu olmasa neler yapardınız ve dünya ne hale gelirdi? O yüzden inanç çok gereklidir ve çok fazlada, var mı yok mu diye cebelleşmeden manevi huzuru yakalamakla uğraşma yoluna gitmek daha mantıklıdır.


0.95 saniye.
11:53:19, 28 Mart 2024, Perşembe

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım