Koniks.com - İş Fikirleri Düşünce Havuzu

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol
 Ana Sayfa
 Forumlar
 İş Hayatı
 Motivasyon
 Cesur Olabilmek ...
Not: Yorum gönderebilmek için kayıt olmalısınız.
Kayıt olmak için, buraya tıklayınız. Kayıt ücretsizdir!
 Yorum gönder
Kullanıcı adı:
Şifre:
Biçim:KalınİtalikAltı çiziliÜstü çizili Sola hizalaOrtalaSağa hizala Düz çizgiResim hizalaAlıntı ekleListe ekle
Mesaj İkonları:              
             
 


 
   

YORUM YAZILAN YAZI
FORTUNE 06/06/2001 : 18:21:48
herkese selam,
eminim ki, bircok konuda paylasacak cok seyimiz olacak...
"CESARET" konusunda dusuncelerinizi ogrenmek isterim.
SON 30 YORUM (En yenisi en önce gösteriliyor)
sair2121 04/04/2006 : 07:36:14
Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - Akın Arslan
MERHABA,

Peki "Cesaret Geni" diye birşey duydunuz mu?

Bilimadamları risk, heyecan ve yenilik tutkusunun sırrını çözdü...
İçinizdeki çılgının adı: "Cesaret geni"

"Herkesin içinde bir çılgın vardır" sözünü duymuşsunuzdur. Ama bunun bilimsel açıklamasını belki de ilk kez okuyacaksınız. Çeşitli ülkelerden bilimadamlarının yürüttüğü genetik çalışmalar sayesinde neden bazı insanların diğerlerinden daha "cesur" olduğu, hayatı eviyle işi arasında mekik dokumakla geçen birinin nasıl olup da ayağına lastik bir ip bağlayıp kendini bir uçurumdan aşağı atıverdiği, en ciddi sportif etkinliği pazar günleri maç izlemek olan orta yaşlı sakin görünümlü adamın neden bir anda kaya tırmanışçısı olmaya karar verdiği ve benzeri pek çok Dr. Jekyll - Mr. Hyde öyküsünün esrarı da açıklığa kavuşmuş oluyor.
Walter 19 yaşında bir gençti. Aynı zamanda da çiçeği burnunda bir aşık. Ama işler beklediği gibi gitmedi. 19 yaşının baharında, hayatındaki ilk büyük (ilki zaten en büyüğüdür) aşk acısını tattı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Bir pazar sabahı yürüyüşünde Adda Nehri'nin iki kıyısını birleştiren köprünün üzerinden aşağı atlayan biri dikkatini çekti. Ayaklarından uzun bir lastiğe bağlıydı adam.
Walter hiç de öyle atletik biri değildi. Çekingen, heyecanı ve tehlikeyi sinemada ya da evindeki rahat koltuğundayken yaşamayı tercih eden bir tip olduğu söylenebilirdi. Köprünün üzerine çıkan demir basamaklara tırmanmaya başladı. Yerden neredeyse 100 metre yüksekliğindeki köprünün üzerine çıktığında, heyecandan nefesi kesilecekti. Dizleri titriyor, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu ama varmıştı işte. Şimdi gökyüzüne daha yakındı. Oradaki görevli, elastik ipin ucundaki harnesi ayak bileklerine sardı. Walter ayağa kalktı, köprünün tam kenarında durdu. İleri doğru küçük bir hamle yaptı ve kendini boşlukta buluverdi. İçgüdüsel olarak bir çığlık attı. Vahşi, daha önce hiç duymadığı bir sesti bu. En uç noktaya ulaştığında lastik gerilmiş, başı ve elleri suya girer girmez bu defa yukarıya doğru fırlamıştı. Art arda dört beş kez aynı şey oldu. Heyecandan, çığlık çığlığa bağırmaktan ter içinde kalmıştı. Sonradan olayı anlatırken "Bu bir orgazm" diyordu, "Bunu yine yapmalıyım, yapmak zorundayım. Onun beni görmemesi çok kötü ama kimin umurunda? Bu onun kaybı."
İlk bungee jumping deneyiminden sonra Walter, bu işi ilerletmeye karar vermiş ve yeni arayışlara girmiş. Yamaç paraşütü, base - jump, kaya tırmanışı, extreme skiing, otomobil yarışçılığı ve akrobatik paraşüt bunlardan bazıları. Walter duyduğu heyecanın dozunu sürekli arttırmak için elinden geleni yapmış: "Artık bundan daha azına asla razı olamam" diyor, "Bu galiba bir çeşit uyuşturucu, bağımlılık yapıyor. Her zaman daha zorunu ve tehlikelisini yapmaya devam edeceğim."
Peki, insanlara yerçekimine meydan okutan, evinde sakin sakin oturup televizyon seyrederken bir anda havalara sıçratıp uçurumlardan aşağı atlatan ne hiç düşündünüz mü? Nasıl oluyor da bazıları bıçak sırtında yaşamayı seviyor?

"Faktör T"
Titreme ya da ürperme, Philadelphia Temple Üniversitesi Psikoloji bölümünden Prof. Frank Farley'in araştırma konusu. Prof. Farley kişilik üzerine yaptığı araştırmalar sonucu, iki temel kişilik tipi üzerinde yoğunlaşmış. Bunlardan ilki "T," ikincisi ise "t" tipi insanlar. İngilizce "heyecan, ürperme" anlamına gelen "thrill" kelimesinden esinlenilerek geliştirilen bu teoriye göre, büyük T harfi sınıfına girenler sürekli yeni ve daha güçlü heyecanlar arayan kişilikler. Küçük t harfi ise daha çok risksiz bir yaşamı tercih edip, tehlikelerden uzak duran insanların kişiliğini tanımlıyor. "Faktör T" Profesör Farley'e göre kişinin kendi başına tehlikeyle yüzleşmeye ne kadar eğilimi olduğu ve buna ne kadar gereksinim duyduğunu gösteriyor. Sözkonusu tehlike ve riskler, bedensel olduğu kadar zihinsel de olabiliyor. Yani kişi kendini her iki anlamda ya da bunların yalnızca birinde tehlikeye atarak heyecan arayışına girebiliyor. Farley'in üzerinde önemle durduğu bir diğer nokta ise, insanların zaman zaman her iki T arasında gidip gelmeleri. Profesör bu durumu açıklarken şöyle diyor: "Bana göre bir insanı çıplak ellerle bir kayaya tırmanmaya yönlendirenle, Albert Einstein'ı tüm hayatını bir fizik kanununu bulmak için harcamaya yönelten, aynı meydan okuma duygusu ve bilinmeyene yapılan yolculuk heyecanı."

Kritik kişilikler
Profesör Farley şöyle devam ediyor: "Bana göre insanlığın ilerlemesi daha çok büyük T tipindeki kişiliğe sahip insanlara bağlı. Churchill, Picasso, Einstein dönemlerinin kritik kişilikleri ve ben onların kesinlikle kendi köşelerine çekilip risklerden uzak yaşamayı sevebilecek insanlar olduklarını sanmıyorum. Onlar her zaman bıçak sırtında yaşadı ve riske atılmaktan çekinmedi. Böylece büyük işler başardılar." Peki ama cesaret, heyecana duyulan özlem ve tehlikeye atılmaktan haz duymak DNA'mızda bulunan bir özellik olabilir mi? "Eğitim ve çevrenin etkileri dışında kişiyi tehlikeye atılmaya yönlendiren bir cesaret geni olduğu doğru" diyor Profesör Farley. Roma La Sapienza Üniversitesi'nden gelişim psikolojisi uzmanı Doktor Anna Oliviero Ferraris ise bu genin kişilik gelişimi üzerinde çok önemli etkileri olduğunu söylüyor. Ferraris'e göre kişiyi devamlı yeni deneyimlere itip daha heyecanlıyı, daha tehlikeliyi, daha zevkliyi bulmaya yönelten bu gene sahip kişiler çok sık iş değiştirip sürekli yolculuk ediyor.
Kudüs'teki Memorial Hospital'da yapılan gen çalışmaları sırasında 11'inci kromozomda bulunan cesaret geninin bilimsel adı "D4DR." Bu gene sahip kişiler macera, heyecan ve tehlikeye karşı dayanılmaz bir açlık ve yeniliklere karşı büyük bir ilgi duyuyor. Bu tip insanların genleri diğer insanlardan daha uzun bir versiyona sahip. Bu da riskli bir davranış biçimine neden oluyor.
Peki gen kişiyi nasıl etkiliyor? Dopamin'in düzenleyici mekanizmasına etki eden ve beyine mesaj gönderen bir sinirsel aktarıcı (neurotransmetteur) kişinin heyecan ve haz duyumsamasını etkiliyor. Genin uzun versiyonunun bulunduğu kişilerde, bu aktarım daha şiddetli ve yoğun oluyor. Bilimadamlarının tahminlerine göre tüm insanların yüzde 15'i genin uzun versiyonuna sahip.

Endorfinin rolü
Bazı insanların "ekstrem" davranışlar sergilemesinin altında yatan bir diğer neden de tehlikeyi algılamadaki farklılık. Tehlike anının şiddeti ve belirsizliği, beyinde birtakım kimyasal reaksiyonlara yolaçıyor. Stress ve acıya karşı salgılanan endorfin bu durumda da devreye giriyor. Bir atlayış, tırmanış sırasındaki tehlikeli bir geçiş anı gibi riskli durumlarda gerçekleşen tüm bu kimyasal reaksiyonlar, kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlıyor. Böyle ciddi durumlarda kişiyi paniğe kapılmaktan da kurtaran bu tehlike hissini hafifletici durum, büyük bir haz oluşturuyor.
Bazı durumlarda ise tehlikeye atılma ve riskli davranma patalojik bir hal alabiliyor. Hareket halindeki trenlerin üzerinde akrobasi yapmak, ters yoldan otobana girip gaza basmak gibi davranışlar, başkalarının da yaşamını tehlikeye attığından son derece tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Oliviero Ferraris, ölüme meydan okumanın çeşitli biçimleri olarak adlandırdığı tüm bu davranışların ardında kendine zarar verme içgüdüsünün de bulunduğunu söylüyor. Ferraris şöyle devam ediyor: "Bence bir genç bu tür duyumsamaları kendini güçlü hissetmek için arzuluyor. Bu anlamda da daha çok olumlu bir güdüyle hareket ediyor. Sağlık durumunun, formun, reflekslerin, hızın ve kazanma duygusunun en üst düzeyde olduğu bu tür etkinliklerde gençler, kendilerine olan güvenlerini kazanmak istiyorlar. Yani bir tür kimlik arayışı. Ama bu özelliğini yitirip günlük hayatın bir parçası olduğunda herşey değişiyor. Kendinden emin olma duygusu korkuyu en aza indirgiyor. Bunun sonucunda da kişi giderek daha tehlikeli ve daha heyecanlı bir deneyim yaşamak istiyor. Kültürel birikim de bu sporlara olan yatkınlığı etkiliyor. Küçük yaşlarda müzik, edebiyat gibi konularla ilgilenmeye başlayan çocuklar, cesaret ve meydan okuma duygularını bu alanlarda yaşamaya çalışırken, sportif faaliyetlere yatkın çocuklar aynı duyguları ekstrem sporlara olan düşkünlükleriyle tatmin ediyor.

Cesareti eğitmek
Ailede alınan eğitim ve çocuğun büyüdüğü çevre, onun ilerideki eğilimlerinin yönünü belirliyor. Riskten ve tehlikeden hoşlanan bir kişiliğe sahip çocuklar, birer sporcu olabilecekleri gibi rahatça başka yönlere de kayabiliyor. Bu durumda hem kendilerine hem de başkalarına zarar vermeleri kaçınılmaz oluyor. Ferraris şöyle devam ediyor: "Çocuğun tehlikeye ve riske atılmaya yönelik eğilimlerini doğru yerlere yansıtabilmek her zaman mümkün. Çocuğun bu özelliği yeteneklerini geliştirmesi ve kimliğini oluşturması için önemli ve bu yöne aktarılabilir. Buradaki belki de en önemli nokta ebeveynlerin bu yönlendirmeyi yaparken çocuğu kısıtlamamaları. Onları bu tür deneyimlerden uzak tutmaya çalışmak, kendi korkularını onlara yansıtmak anlamına geliyor ve bu da çok tehlikeli. Korku kişinin durumunun bilincinde olduğunu gösterir ve iyi bir şeydir. Bu sayede kişi cesaret kazanır ve kendini kontrol etmeyi öğrenir. Korkunun çok şiddetli ve yoğun bir biçimde yaşanması, tehlikeli durumlarda kişinin kendini kontrol etmesini sağlayan en önemli deneyimlerden biridir."
ABD'de suçlu çocukları topluma kazanmak için onlara vahşi atları ehlileştirmeyi öğreten bir merkez bulunuyor. Buradaki düşünce de çocukların kendi kendilerini kontrol etmelerini ve başarı hissini tatmalarını sağlamak. Böylece tehlike ve riske atılma duygularını bu şekilde tatmin edebiliyor ve kendileriyle daha barışık oluyorlar. Ferraris'e göre bu yaklaşım yaygınlaştırılabilir: "Çıplak ellerle yüzlerce metre yüksekliğindeki dik bir kayaya tırmanmak, her zaman için elinde bir tabancayla süpermarkete dalıp ortalığı birbirine katmaktan daha zevkli ve heyecanlı. Herkes bu farkı anlayıp değerlendirecek şansa sahip olmalı."
Tehlikeden alınan hazzın sırrı: Dopamin ve MAO
Ekstrem (aşırı) davranışların nedeni beyin tarafından üretilen "dopamin" adlı maddenin seviyesi. Bu molekül keyif ve yatışma duygusuna bağlı olarak hareket geçiyor ve nöronlar arasında bir tür dil oluşturarak zevk duygusu yaratıyor. Beyinde sinirsel haberleşmenin gerçekleştiği bölümler olan sinapsislerde bulunan bir dopaminerjik aktarıcı nöron sayesinde dopamin salgılanmaya başlıyor. Dopaminerjik nöronun alıcılarına yerleşen madde (beyin hücrelerinin yalnızca yüzde 3.3'ü bu dopamine duyarlı) bu sayede zevk mesajının yayılmasını sağlıyor. Elektrik tepkimeleri aracılığıyla bir nörondan diğerine aktarılan mesaj, sinir sonlarında bulunan aktarıcılar tarafından en yakındaki hücrelere aktarılıyor. Heyecan verici ve tehlikeli ya da riskli kabul edilen sporlarla uğraşmayı sevenlerde ise başka bir madde daha devreye giriyor. MAO yani monoaminoasidaks adı verilen madde ise alınan zevk ve heyecanı güçlendiriyor. Enzim faaliyetleri düşük seviyede olan insanlar bu eksiklerini yaptıkları etkinliğin tehlike ve stres dozunu arttırarak gidermeye çalışıyor.


hascence 24/03/2006 : 13:50:28
Cesaret ne olursa olsun ne olacaksa olsun her zaman dürüst olabilmektir.
haylaz 24/03/2006 : 13:07:20
Cesaret aslında çok farklı bir kavramdır.Cesur omak demek sadece savaşlarda düşmana karşı hücüma geçmek değildir.Yeri geldiğinde bir şeyleri(en kritik durumları) bile öne geçerek halletmektir.
Aslında cesur olmak insanların bize "bu işi yapmak delilik" dediği durumları herşeye rağmen yapmak,gözü pek olmaktır.
Sevgilerimle...
haylaz 24/03/2006 : 13:05:34
Cesaret aslında çok farklı bir kavramdır.Cesur omak demek sadece savaşlarda düşmana karşı hücüma geçmek değildir.Yeri geldiğinde bir şeyleri(en kritik durumları) bile öne geçerek halletmektir.
Aslında cesur olmak insanların bize "bu işi yapmak delilik" dediği durumları herşeye rağmen yapmak,gözü pek olmaktır.
Sevgilerimle...
yinyang 03/03/2006 : 15:21:32
Bence gerçekten çok güzel bir konu başlığı. Cesur olabilmek birçok bilgi ile donatıldıktan sonra gerçekten çok zor. Gerçekten cahil cesaretine sahip olmanın artık ayrıcalık olduğunu düşünmeye başladım. Üniversite ve 10 yıllık iş tecrübesi, insana özellikle iş hayatında girişimci olarak adım atarken korkmayı öğretiyor. Aklınıza güzel bir fikir de gelse hemen risk analizleri maliyet analizleri ve bilimum faktörler geliyor. İşte o zaman olduğunuz yerde kalıveriyorsunuz... Adımlarınız yavaşlıyor ve acabalar başlıyor....

Özel hayatınızda cesur olabilmek ise tüm paradigmalarınızdan kurtulduğunuz zaman ortaya çıkıyor. Öğretilmişlikler ve toplum ne der psikolojisini attıktan sonra insan kendini analiz edebiliyor.

Belki de cesur olmak için gerçekten ne istediğine karar vermek gerekiyor. İşte o zaman sonuçları iyi de kötü de olsa her şeye katlanılıyor...
Anahtar 19/08/2005 : 12:30:11
Merak etmeyin hepsini okudum. Bu arada orada yazdiginiz bircok dusunceyede katiliyorum acikcasi. Bunu belirtmek isterim. Ben imzanin kaldirilmasiyla ilgili ricayi ozelden syleyebilridiniz demistim. Yoksa gizli sakli bir is yapiyoruz veya yapiyorsunuz demedim. Belki tam ifade edemedim. Neyse o yaziyi burayqa tasimak lazim. Ama simdi copy paste diye birileri cikmasin ortaya :) Saygilar...
Anahtar 19/08/2005 : 10:39:21
Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - mim
Yazinizin altindaki su ibareyi kaldirmanizi rica edebilirmiyim. Çünkü beni provoke ediyor:
"ATAM Hala Bazilarinin Korkulu Ruyasisin. ATAM IZINDEYIZ - REIS"

Isterseniz bu konuyla baslayayim ? Asagidaki sitedeki yazilarimi alintila****:
www.ceviz.net konu " Türkleri asagilamanin ince hazlari " bir okuyun.


Sayin Mim boyle seyleri ozelden de yollayabilirsiniz. Boylece kimseyi rahatsiz etmemis ve konuyu dagitmamis oluruz. Ama bu sozu cok sevdim ne kadar sizi provoke etsede... Insanlar asagilanmaya izin verdikleri derecede karsisindakine belki haz verirler. Neyse konu bu degil. Konuyu bozmayalim...
Anahtar 16/08/2005 : 16:23:34
Cesaret, Evlenebilmektir... :)
Yasemenperle 12/08/2005 : 11:09:42
Bırakma Beni Cesaretim



Bırakma beni cesaretim
Aklım yalnız kalmasın
Tut ellerinden zirveye taşı
Orada kalmaya alışsın.

Bırakma beni cesaretim
Ellerim yalnız kalmasın
Rehberi ol kaleme taşı
Özgür doğruları yazsın.

Bırakma beni cesaretim
Gözlerim yalnız kalmasın
Gözlerden gözlere taşı
İnsanları iyice tanısın.

Bırakma beni cesaretim
Kalbim yalnız kalmasın
Sevgiden sevgiye taşı
Aşkı, sevdayı anlasın.



Kemal Çakır



Lagutax 11/08/2005 : 16:16:49
"Hayatin icinde istedigin yeri alabilmek icin en gerekli duygudur."
hascence 11/08/2005 : 13:38:57
Cesaret bazen aynaya utanmadan bakabilmek,
bazen de karşılıksız sevmeyi bilebilmek.
Ama her zaman cesur olabilmek.
Patlayan lastiği üfleyerek şişirebilmek.
Sonunu görmediği çukura bir an için atlayabilmek.
hascence 11/08/2005 : 08:01:19
Deneme ***ların öğretmenidir.
John Llyly
hascence 11/08/2005 : 07:58:28
Ben askeriyede böyle bir saçmalık olduğunu sanmıyorum. Akli dengesi yerinde insanları komutan diye koyarlar. Kimse cesaret tanımı yapmaya çalışmaz herhalde.
hascence 10/08/2005 : 21:24:59
Ceza emre göre değişir sanırım ama yukarıda ki yazıda ne bir espiri ne de başka bişey çıkardım. Esas neyin üstüne yoğunlaşmak gerek acaba?
Yasemenperle 10/08/2005 : 18:10:48
Emre itaat etmemenin Türk ordusunda cezasi nedir acaba?
Lagutax 10/08/2005 : 11:56:37
karacilarin komutani bir asker çagirmis.
asker -"emret komutanım" diyerek yanına gitmis.

komutanı yere yatmasını istemiş. daha sonra da
bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir
vermiş asker kilini bile kıpırdatmadan yattigi
yerde beklemis ve malumunuz ezilmis. komutan
digerlerine dönerek -"iste cesaret" demis.

havacilarin komutani bir asker cagirmis. asker
yine -"emret komutanim " diyerek komutanının
yanına gitmis. komutani helikoptere binmesini
emretmis. asker helikoptere binmis ve
havalanmis daha sonra komutani askere aşağıya
parasütsüz atlamasını emretmis asker de
emre itaat etmis ve atlamis. yere cakilmis,
ölmüs. komutan da digeri gibi dönerek
-"iste cesaret " demis.

sira gelmis denizci komutana. denizci komutan askerini
çagirmis. asker caki gibi hazirola geçmiş ve
-"emret komutanım" demis
komutan
-derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma demiş.
asker -"hadi len" demiş.
komutan diger komutanlara dönerek
- "iste asıl cesaret bu " demis.
Tanıtımcı 08/08/2005 : 09:13:23
Cesaret ölmeyi bilmektir.
myildiz 15/11/2002 : 13:19:10
resim bazen yazıdan daha iyi konuşuyor. İşte cesaretin resmi...
<br />
İsmail 15/10/2001 : 15:15:49
Cesaret,silaha sarılmış cesurun gücüne karşı, ne yapabiliriz sorusuna cevap aramaktır.Çok kaba bir benzetme ile daha net sorgulama ve cesareti bireysel bir kahramanlıktan çıkarmamız anlamında değerlendirmek istiyorum.

Hukuka uymayan kurallarla beslenen dünyanın güç dengeleri ile ancak demokratik bilinç süreçleri baş edebilir.İstenmeyen bir sonuç olsa da,insanlığın uyanışı,tahrikle ve yanlışın acısını çekmekle farkedeceği yeni anlamlarla ivme kazanabilir.

Ben, cesareti;kendi düzenini sorgulayacak ve bireysel tartışmazlığını toplumun ve dünyanın ortak doğrularına feda edecek kişi ve kurumlar olarak anlıyorum.Kuvvete ve yasanın gücüne dayanan cesurların haklılığı yerine,haklı olmanın gücünü kullananları dikkate alan ve imkan tanıyan liderler ve yönlendiriciler cesurdur,kahramandır.

Güçlü olan yetkiliyse,etkinin gücünü kırar.Eğer etkiye dadanmış yetki cesur ise,zaman tünelinde sabırlı olmaya çalışmak,dizboyu zorluğun çekilmez acısıdır.

Cesaretli konulara cesaretle yaklaşıp,herşeyi önşartsız bilimin ve samimiyetin ışığında sorguladığımız zaman,yüreklerdeki cesareti elevlendirmiş oluruz.Çığ gibi konuşan yüreklerin sesi, birbirimizi anlamamıza çok katkısı olacağını düşünüyorum.

Kodlanmış doğrular ve tabuların gölgesinde,tartışmalar fikir düzeyinden belletilmiş sloganlara indirgendiği an,beynimizi yeriz,düşüncelerimiz özelleşir ve "ben" diye başkası adına konuşuruz.Bırakalım herkes kendisi adına konuşsun.Her doğrunun sahibi değil,sahipleri vardır.Bizimle gezegeni paylaşanların sadece ortakları olabiliriz.

"Fakat bu zaten böyle..Yoksa siz böyle düşünmüyormusunuz ?" algılaması ile söylenenlere açık olmayan her yaklaşım, cesareti kıran klasik bir söylemdir.Eğer farklı,duymadığımız veya yeterince bilgi sahibi olmayıp,fikir sahibi olduğumuz her konuyu hemen değerlendirebilir,hatta hiç hoşlanmadığımız karşı değerleri dinleyebilirsek,öğreneceklerimiz ve öğreteceklerimizin fırsatını kaçırmamış oluruz.

Uzlaşmanın zihinsel engellerini aşanlar yarının cesaretine adaydırlar.
Duymak istemediklerimizi duyma cesareti,kendimizi farketmemize en büyük katkıdır.Bu gerçek cesarettir.
Cesaretle yenilenmek dileğiyle...
dogan 15/10/2001 : 10:13:15
Herkese merhaba,

Cesaret gerçekten çok ilginç bir kavram. İncecik bir çizgide giden ve bundan dolayı delilikle umursamazlığa çok kolay kaçabilen bir kavram. Cesaret kesinlikle korku ile ikiz kardeştir. Birlikte doğerler ve birlikte yaşarlar. Berabercede ölürler. Korkmayan insan cesur değil delidir. Deli ise sadece kendisine değil çevresinede zarar verebilir. Cesur insan ise kendisine çevresine hatta düşmanı olduklarına bile zarar vermekten kaçınır.

İnandığımız değerleri, özgürlüğümüzü yada ailemizin, dostlarımızı kısaca idallerimizi kaybetmekten korktuğumuz anlarda cesaret dediğimiz o müthiş davranış biçimi ortaya çıkar. İşte bu duygu ile hareket eden sağduyulu insanlarada kahraman denir.

Kimsenin kahraman olmak zorunda kalmaması dileği ile.

__________________
Dogan Atik
tembel teneke 12/10/2001 : 12:24:23

Merhaba,
cesaret,şartlar ne olursa olsun,yaşamını hayatın özünü oluşturan temel ilkelere
dayandırmaya ve bu temel ilkelerin,etkileşimde bulunduğu herşeyle olan bağlarını
anlamaya ve anlatmaya etkili bir şekilde çabalamaktır.


not:doğan cüceloğlu'nun 'iyi düşün,doğru karar ver'adlı kitabını bulabilirseniz okuyun.
benim yukarıda yarım yamalak anlatmaya çalıştığım şeyler orada daha etkili
anlatılıyor.bu arada,mutluluk forumundaki mesajları okuyunca içimde birşeylerin
geliştiğini ve doyuma ulaştığımı hissettim.bu güzel bir duygu.bana bunu farkettirme
cesaretini gösterdiğiniz için teşekkür ederim.

__________________
tembel teneke
@---'--,-->-----
İsmail 24/09/2001 : 15:04:05
Merhaba Akın bey,
Beni cesaretlendiren yeni yazınız için tekrar teşekkürler. "Savaşçı"da olduğu gibi,insanın inandığı kadar düşüncelerinin karşılığı vardır.Cesaretle beslenmeyen bir düşüncenin inançla varlığını devam ettirmesi çok kolay değildir.
Sizin çok güzel vurgu yaptığınız "niyetin saflığı"nı çok önemsiyorum.Niyet,kimyasal bir değişim gibi iyi ile kötüye,başarı ile başarısızlığa,yanlış ile doğruya,düzeltme ile iyileştirmeye farklı anlam ve sonuçlar yükleyecek kadar süreçlerin ölçülemeyen değeri olarak karşımıza çıkıyor.Ben bunu,renkli gözlükle bir eşyayı incelemeye benzetiyorum. Eşyayı, kendi rengi ile değil,gözlüğünün rengi görür.
Değerlendirme ve karar aşamalarında,niyet ve bakış açısının görünemeyen ve ölçülemeyen etkinliği doğru şekillenirse, cesaretle uygulama şansı daha tüksek olur.
Nitekim,liderlerin değişmez özelliği olan cesaretlerinin kaynağı budur.
Robert STONE'nin "Yeniden yapılanma, 'işgücünü bozar' düşüncesi yanlıştır.Cesaretle uygulanmalıdır."diyor.STONE'nin "kalite ihtilali" olarak tanımladığı 1993 yılındaki ABD'nin başlattığı kamuda yeniden yapılanmanın temel felsefesini besleyen cesarettir.Çalışmanın ilk 6 haftasında 200 kişilik bir ekip kırulmuş.Bu ekip,"Kendini vakfeden deli,hatta fanatik görünenlerdi."diyor STONE.
Cesareti arttıran sloganlarla yol aldılar.
* Tavsiyeyi kes, sonuca bak.
*Ateşi yak,alevı yelpazele
Sonuçta, posta hizmetlerinde bile işgücü %60'dan %92'ye çıkmış.
DEĞİŞİM HIZLI,ÇÖZÜM MÜMKÜN.
Akın Arslan 20/09/2001 : 01:50:31
İsmail Bey Merhaba,

Öncelikle cesaret konusundaki anlamlı, kendi içinde tutarlı ve özgün yaklaşımınızdan dolayı size teşekkür ediyorum.

Sizin de ısrarla ifade ettiğiniz gibi cesaret insanlık ve yarını için son derece önemli bir kavram. Ben cesareti düşünürken hep cesur olmayı düşünmüşümdür. Cesur olmak demek sonu kabullenmek demektir. Bunu çaresizlikten ayıran şey ise kendi kabul ettiğiniz sonucu kabullenmektir. Cesur olan kisi davasına inanır, tıpkı bir "savaşçı" gibi. Doğan Cüceloğlu'nun "Savaşçı" kitabında baştan sona bu tema işlenir. Sayın Cüceloğlu'nun kitabı yazarken önemli ölçüde esinlendiği, Carlos Casneda tarafından hakkında 12 kitap yazılan Don Juan-bir Kızılderili bilge kişi- bakınız cesaretle ilgili neler söylüyor:

* Cesaretin temeli kişinin kendisinden korkmamasıdır.

* Savaşçının en büyük gücü onun niyetinin saflığındadır.

* Kişisel bütünlüğü yüksek olan insanın bakışı, oturuşu, duruşu, kendine özgü bir gücü ifade eder.

* Savaşçı niyetinin saflığı içerisinde neyi değiştirmek istediğini tanımlar, gücü çevresi içinde kendini ve zamanını verir.

* Sıradan insan sonsuz yaşamı zemin kabul ederek, günlük yaşamını anlamlandırırken, savaşçı her an ölüm bilincini zemin kabul ederek günlük yaşamını anlamlandırır.

* İstenirse korku yenilebilir; daha doğrusu korkuya rağmen korkukusca davranılabilir. Savaşçı içinde bulunduğu duygusal yaşamı kendisi belirler.


Cesur olmak ; önce kendi benliğimize, sonra çevremize ve hatta kadere meydan okumak, sonu kabullenmek demektir.

Güzel günlere,

Akın Arslan
İsmail 19/09/2001 : 10:40:48

Cesaret,sevdiğim bir kelime.Forumun konusunu seçen FORTUNE'ye teşekkür ediyorum.
Cesaretin genetik ve fizyolojik boyutlarına bilimsel olarak yaklaşan Akın beye de teşekkür ediyorum.
Cesaretin bilinci olursa kahramanları ve liderleri doğurur.Yoksa kargaşanın ve mutsuzluğun aracı olur.
Amaçlarının riskine katlananlar cesurdur.
Vizyonlarını bir ömür boyu koruyanlar cesurdur.
Cesaret, akıllı bir düşmanda bile olsa yanlış yapmamızı engellediği ve karşı durma cesaretimizi arttırdığı için yararlıdır.Yeterki değerlerimiz ,reflekslerimiz ve ideallerimiz cesaretin gereği olan riski taşıyacak kadar güçlü olsun.
Başladığı gibi bitirenler cesurdur.Başlangıç noktaları sonuca ***üren ve sürekli aynı noktada yoğunlaşıp hemen anlaşılamayan ve varılamayan sonuclara inanıp bunun mutluluk ve heyecanıyla yarınlarını hedeflerine yakınlaştıranlar cesaretin örnekleridirler.
Modern yönetimin gerektirdiği modern cesarete ihtiyacımız var.Akın beyin belirttiği gibi cesaret genine sahip olanların bunu yapması gerekir.Günümüze uygun bir rol kazandırmaları gerekir.
Cesaret, artık fiziksel bir güç değil,bilginin yönettiği bir araç ve dayanma noktası olmalı.
Cesaret,dayanım gücümüzü ve direncimizi sürekli kılarak yenilenen bir tutku ile geliştirip, demokratik tepkiye dönüştürebilmektir.Bence akıllı cesaret budur.
Akıllı cesaret,riskine katlanılan sonuçların her "akıllı" tarafından kabul edilmeyeceğini varsaymaktır.
Cesaret, değişimdir.Kendini sorgulayabilmektir.Başkasını önemsemek ve dikkate almaktır.Rekabete açık olmaktır.Düşüncelerini hem paylaşıp,hemde farklılıklar içinde elimine edebilmektir.Yanlıştan dönebilmektir.Özür dileyebilmektir.Bilmediği doğruları öğrenme heyecanıdır.Doyumsuz bir başarı yolculuğudur.Anlaşılmamayı göze almaktır."Evet sizi şimdi anlıyorum,haklısınız"sözünü söylettirene kadar sabırlı olmaktır.Düşmanını değil,öfkesini yenmektir.
Yeni cesaret anlayışımız bu olmalı...
Ya akıllı cesaret, yada akılsız esaret..Yanlışlarımızın tutsağı olmakta bir esaret değilmidir?En büyük cesaret yanlışlarımızı yenebilmektir.
FORTUNE 11/07/2001 : 21:34:21
If you risk nothing, you risk everything...
gercekten de birseyler risk edilmeden hayatimiz kendimiz disindakile tarafindan yonlendiriliyor degil mi?
Akın Arslan 20/06/2001 : 22:26:25
MERHABA,

Peki "Cesaret Geni" diye birşey duydunuz mu?

Bilimadamları risk, heyecan ve yenilik tutkusunun sırrını çözdü...
İçinizdeki çılgının adı: "Cesaret geni"

"Herkesin içinde bir çılgın vardır" sözünü duymuşsunuzdur. Ama bunun bilimsel açıklamasını belki de ilk kez okuyacaksınız. Çeşitli ülkelerden bilimadamlarının yürüttüğü genetik çalışmalar sayesinde neden bazı insanların diğerlerinden daha "cesur" olduğu, hayatı eviyle işi arasında mekik dokumakla geçen birinin nasıl olup da ayağına lastik bir ip bağlayıp kendini bir uçurumdan aşağı atıverdiği, en ciddi sportif etkinliği pazar günleri maç izlemek olan orta yaşlı sakin görünümlü adamın neden bir anda kaya tırmanışçısı olmaya karar verdiği ve benzeri pek çok Dr. Jekyll - Mr. Hyde öyküsünün esrarı da açıklığa kavuşmuş oluyor.
Walter 19 yaşında bir gençti. Aynı zamanda da çiçeği burnunda bir aşık. Ama işler beklediği gibi gitmedi. 19 yaşının baharında, hayatındaki ilk büyük (ilki zaten en büyüğüdür) aşk acısını tattı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Bir pazar sabahı yürüyüşünde Adda Nehri'nin iki kıyısını birleştiren köprünün üzerinden aşağı atlayan biri dikkatini çekti. Ayaklarından uzun bir lastiğe bağlıydı adam.
Walter hiç de öyle atletik biri değildi. Çekingen, heyecanı ve tehlikeyi sinemada ya da evindeki rahat koltuğundayken yaşamayı tercih eden bir tip olduğu söylenebilirdi. Köprünün üzerine çıkan demir basamaklara tırmanmaya başladı. Yerden neredeyse 100 metre yüksekliğindeki köprünün üzerine çıktığında, heyecandan nefesi kesilecekti. Dizleri titriyor, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu ama varmıştı işte. Şimdi gökyüzüne daha yakındı. Oradaki görevli, elastik ipin ucundaki harnesi ayak bileklerine sardı. Walter ayağa kalktı, köprünün tam kenarında durdu. İleri doğru küçük bir hamle yaptı ve kendini boşlukta buluverdi. İçgüdüsel olarak bir çığlık attı. Vahşi, daha önce hiç duymadığı bir sesti bu. En uç noktaya ulaştığında lastik gerilmiş, başı ve elleri suya girer girmez bu defa yukarıya doğru fırlamıştı. Art arda dört beş kez aynı şey oldu. Heyecandan, çığlık çığlığa bağırmaktan ter içinde kalmıştı. Sonradan olayı anlatırken "Bu bir orgazm" diyordu, "Bunu yine yapmalıyım, yapmak zorundayım. Onun beni görmemesi çok kötü ama kimin umurunda? Bu onun kaybı."
İlk bungee jumping deneyiminden sonra Walter, bu işi ilerletmeye karar vermiş ve yeni arayışlara girmiş. Yamaç paraşütü, base - jump, kaya tırmanışı, extreme skiing, otomobil yarışçılığı ve akrobatik paraşüt bunlardan bazıları. Walter duyduğu heyecanın dozunu sürekli arttırmak için elinden geleni yapmış: "Artık bundan daha azına asla razı olamam" diyor, "Bu galiba bir çeşit uyuşturucu, bağımlılık yapıyor. Her zaman daha zorunu ve tehlikelisini yapmaya devam edeceğim."
Peki, insanlara yerçekimine meydan okutan, evinde sakin sakin oturup televizyon seyrederken bir anda havalara sıçratıp uçurumlardan aşağı atlatan ne hiç düşündünüz mü? Nasıl oluyor da bazıları bıçak sırtında yaşamayı seviyor?

"Faktör T"
Titreme ya da ürperme, Philadelphia Temple Üniversitesi Psikoloji bölümünden Prof. Frank Farley'in araştırma konusu. Prof. Farley kişilik üzerine yaptığı araştırmalar sonucu, iki temel kişilik tipi üzerinde yoğunlaşmış. Bunlardan ilki "T," ikincisi ise "t" tipi insanlar. İngilizce "heyecan, ürperme" anlamına gelen "thrill" kelimesinden esinlenilerek geliştirilen bu teoriye göre, büyük T harfi sınıfına girenler sürekli yeni ve daha güçlü heyecanlar arayan kişilikler. Küçük t harfi ise daha çok risksiz bir yaşamı tercih edip, tehlikelerden uzak duran insanların kişiliğini tanımlıyor. "Faktör T" Profesör Farley'e göre kişinin kendi başına tehlikeyle yüzleşmeye ne kadar eğilimi olduğu ve buna ne kadar gereksinim duyduğunu gösteriyor. Sözkonusu tehlike ve riskler, bedensel olduğu kadar zihinsel de olabiliyor. Yani kişi kendini her iki anlamda ya da bunların yalnızca birinde tehlikeye atarak heyecan arayışına girebiliyor. Farley'in üzerinde önemle durduğu bir diğer nokta ise, insanların zaman zaman her iki T arasında gidip gelmeleri. Profesör bu durumu açıklarken şöyle diyor: "Bana göre bir insanı çıplak ellerle bir kayaya tırmanmaya yönlendirenle, Albert Einstein'ı tüm hayatını bir fizik kanununu bulmak için harcamaya yönelten, aynı meydan okuma duygusu ve bilinmeyene yapılan yolculuk heyecanı."

Kritik kişilikler
Profesör Farley şöyle devam ediyor: "Bana göre insanlığın ilerlemesi daha çok büyük T tipindeki kişiliğe sahip insanlara bağlı. Churchill, Picasso, Einstein dönemlerinin kritik kişilikleri ve ben onların kesinlikle kendi köşelerine çekilip risklerden uzak yaşamayı sevebilecek insanlar olduklarını sanmıyorum. Onlar her zaman bıçak sırtında yaşadı ve riske atılmaktan çekinmedi. Böylece büyük işler başardılar." Peki ama cesaret, heyecana duyulan özlem ve tehlikeye atılmaktan haz duymak DNA'mızda bulunan bir özellik olabilir mi? "Eğitim ve çevrenin etkileri dışında kişiyi tehlikeye atılmaya yönlendiren bir cesaret geni olduğu doğru" diyor Profesör Farley. Roma La Sapienza Üniversitesi'nden gelişim psikolojisi uzmanı Doktor Anna Oliviero Ferraris ise bu genin kişilik gelişimi üzerinde çok önemli etkileri olduğunu söylüyor. Ferraris'e göre kişiyi devamlı yeni deneyimlere itip daha heyecanlıyı, daha tehlikeliyi, daha zevkliyi bulmaya yönelten bu gene sahip kişiler çok sık iş değiştirip sürekli yolculuk ediyor.
Kudüs'teki Memorial Hospital'da yapılan gen çalışmaları sırasında 11'inci kromozomda bulunan cesaret geninin bilimsel adı "D4DR." Bu gene sahip kişiler macera, heyecan ve tehlikeye karşı dayanılmaz bir açlık ve yeniliklere karşı büyük bir ilgi duyuyor. Bu tip insanların genleri diğer insanlardan daha uzun bir versiyona sahip. Bu da riskli bir davranış biçimine neden oluyor.
Peki gen kişiyi nasıl etkiliyor? Dopamin'in düzenleyici mekanizmasına etki eden ve beyine mesaj gönderen bir sinirsel aktarıcı (neurotransmetteur) kişinin heyecan ve haz duyumsamasını etkiliyor. Genin uzun versiyonunun bulunduğu kişilerde, bu aktarım daha şiddetli ve yoğun oluyor. Bilimadamlarının tahminlerine göre tüm insanların yüzde 15'i genin uzun versiyonuna sahip.

Endorfinin rolü
Bazı insanların "ekstrem" davranışlar sergilemesinin altında yatan bir diğer neden de tehlikeyi algılamadaki farklılık. Tehlike anının şiddeti ve belirsizliği, beyinde birtakım kimyasal reaksiyonlara yolaçıyor. Stress ve acıya karşı salgılanan endorfin bu durumda da devreye giriyor. Bir atlayış, tırmanış sırasındaki tehlikeli bir geçiş anı gibi riskli durumlarda gerçekleşen tüm bu kimyasal reaksiyonlar, kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlıyor. Böyle ciddi durumlarda kişiyi paniğe kapılmaktan da kurtaran bu tehlike hissini hafifletici durum, büyük bir haz oluşturuyor.
Bazı durumlarda ise tehlikeye atılma ve riskli davranma patalojik bir hal alabiliyor. Hareket halindeki trenlerin üzerinde akrobasi yapmak, ters yoldan otobana girip gaza basmak gibi davranışlar, başkalarının da yaşamını tehlikeye attığından son derece tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Oliviero Ferraris, ölüme meydan okumanın çeşitli biçimleri olarak adlandırdığı tüm bu davranışların ardında kendine zarar verme içgüdüsünün de bulunduğunu söylüyor. Ferraris şöyle devam ediyor: "Bence bir genç bu tür duyumsamaları kendini güçlü hissetmek için arzuluyor. Bu anlamda da daha çok olumlu bir güdüyle hareket ediyor. Sağlık durumunun, formun, reflekslerin, hızın ve kazanma duygusunun en üst düzeyde olduğu bu tür etkinliklerde gençler, kendilerine olan güvenlerini kazanmak istiyorlar. Yani bir tür kimlik arayışı. Ama bu özelliğini yitirip günlük hayatın bir parçası olduğunda herşey değişiyor. Kendinden emin olma duygusu korkuyu en aza indirgiyor. Bunun sonucunda da kişi giderek daha tehlikeli ve daha heyecanlı bir deneyim yaşamak istiyor. Kültürel birikim de bu sporlara olan yatkınlığı etkiliyor. Küçük yaşlarda müzik, edebiyat gibi konularla ilgilenmeye başlayan çocuklar, cesaret ve meydan okuma duygularını bu alanlarda yaşamaya çalışırken, sportif faaliyetlere yatkın çocuklar aynı duyguları ekstrem sporlara olan düşkünlükleriyle tatmin ediyor.

Cesareti eğitmek
Ailede alınan eğitim ve çocuğun büyüdüğü çevre, onun ilerideki eğilimlerinin yönünü belirliyor. Riskten ve tehlikeden hoşlanan bir kişiliğe sahip çocuklar, birer sporcu olabilecekleri gibi rahatça başka yönlere de kayabiliyor. Bu durumda hem kendilerine hem de başkalarına zarar vermeleri kaçınılmaz oluyor. Ferraris şöyle devam ediyor: "Çocuğun tehlikeye ve riske atılmaya yönelik eğilimlerini doğru yerlere yansıtabilmek her zaman mümkün. Çocuğun bu özelliği yeteneklerini geliştirmesi ve kimliğini oluşturması için önemli ve bu yöne aktarılabilir. Buradaki belki de en önemli nokta ebeveynlerin bu yönlendirmeyi yaparken çocuğu kısıtlamamaları. Onları bu tür deneyimlerden uzak tutmaya çalışmak, kendi korkularını onlara yansıtmak anlamına geliyor ve bu da çok tehlikeli. Korku kişinin durumunun bilincinde olduğunu gösterir ve iyi bir şeydir. Bu sayede kişi cesaret kazanır ve kendini kontrol etmeyi öğrenir. Korkunun çok şiddetli ve yoğun bir biçimde yaşanması, tehlikeli durumlarda kişinin kendini kontrol etmesini sağlayan en önemli deneyimlerden biridir."
ABD'de suçlu çocukları topluma kazanmak için onlara vahşi atları ehlileştirmeyi öğreten bir merkez bulunuyor. Buradaki düşünce de çocukların kendi kendilerini kontrol etmelerini ve başarı hissini tatmalarını sağlamak. Böylece tehlike ve riske atılma duygularını bu şekilde tatmin edebiliyor ve kendileriyle daha barışık oluyorlar. Ferraris'e göre bu yaklaşım yaygınlaştırılabilir: "Çıplak ellerle yüzlerce metre yüksekliğindeki dik bir kayaya tırmanmak, her zaman için elinde bir tabancayla süpermarkete dalıp ortalığı birbirine katmaktan daha zevkli ve heyecanlı. Herkes bu farkı anlayıp değerlendirecek şansa sahip olmalı."
Tehlikeden alınan hazzın sırrı: Dopamin ve MAO
Ekstrem (aşırı) davranışların nedeni beyin tarafından üretilen "dopamin" adlı maddenin seviyesi. Bu molekül keyif ve yatışma duygusuna bağlı olarak hareket geçiyor ve nöronlar arasında bir tür dil oluşturarak zevk duygusu yaratıyor. Beyinde sinirsel haberleşmenin gerçekleştiği bölümler olan sinapsislerde bulunan bir dopaminerjik aktarıcı nöron sayesinde dopamin salgılanmaya başlıyor. Dopaminerjik nöronun alıcılarına yerleşen madde (beyin hücrelerinin yalnızca yüzde 3.3'ü bu dopamine duyarlı) bu sayede zevk mesajının yayılmasını sağlıyor. Elektrik tepkimeleri aracılığıyla bir nörondan diğerine aktarılan mesaj, sinir sonlarında bulunan aktarıcılar tarafından en yakındaki hücrelere aktarılıyor. Heyecan verici ve tehlikeli ya da riskli kabul edilen sporlarla uğraşmayı sevenlerde ise başka bir madde daha devreye giriyor. MAO yani monoaminoasidaks adı verilen madde ise alınan zevk ve heyecanı güçlendiriyor. Enzim faaliyetleri düşük seviyede olan insanlar bu eksiklerini yaptıkları etkinliğin tehlike ve stres dozunu arttırarak gidermeye çalışıyor.

Akın Arslan 20/06/2001 : 22:23:56
MERHABA,

Cesaret ile yaşam arasındaki ilginç bağa, farklı bir yaklaşım. Internetten bulmuş ve kütüphaneme atmıştım.

ilgilerine,


----------------------
YAŞAMAK CESARET İSTER CÜNKÜ...

Oscar Wilde'in dedigi gibi bircoklarimiz yalnizca gunu kurtarir,
varolmakla
yetinir,ve kendi agirligi altinda ezilir. Degistiremeyecegi gercekleri
oldugu
gibi kabul etmek,ve bu degismezlikten kendine yeni bir yasam sevinci
yaratmak
da yurek ister, degistirebilecegini degistirmeye calismak da. Sanildigi
gibi
insani korkutan dunya,zorluklar, yasamin kosullari ya da baskasi
degildir,
insan kendisinden korkar en cok. Kendi duygularindan, kendi
gucsuzluklerinden,
kendi zaaflarindan, kendi acilarindan, kendi coskularindan urker,
yasama her
dokunusunda,duygularinin alevlenip kendini yakacagindan cekinir, onun
icin
kacar yasamdan, asktan kacar, ofkeden, hareketten,sevincten,
kendisinden
kacar.Korku yuzunden yasanmamis bir yasami ellerinde tasimaktan
yorularak,
kendisine uydurdugu binbir mazeretle yasama arkasini donmeye,
gizlenmeye
ugrasip, gizliden gizliye yokolmaya cabalar. Korku kendine acimayi da
getirir,kendini zavallilastirmaya baslar yasamdan korktukca, yasamla
yuzyuze
gelmektense agir agir erimeyi tercih eder. Korktukca azalir gucu,
korkuyla
yaralanan bedeni artik en kucuk dokunusta aciyla inler, her acida
korkusu biraz
daha artar ve girdap gibi icine ceker onu gucsuzluk, kendi korkusuna
kader der
sonra, korkuyu
degistirilemez bir gercek alnina yazilmis bir yazgi olarak gorur.Yeni
bir
askin dusuncesi bile titretir onu, kalabaliktan korktugu kadar
yalnizliktan da
korkar, hayatin hicbir haline dayanamaz durumlara gelir. Sirtinda
tasiyamadigi
hayati, onunde yasanacak gunleri ile, kendi gecmisi ile gelecegi
arasinda
sikisir kalir artik.Kendi duygulariyla kusatilir, dondugu her yanda bir
dusman
gibi kendi duygulari cikar karsisina, su yana donse orada bir
mutluluk vardir ama o mutlulugu degil, mutlulugun ardinda sezilen aciyi
gorur,
bu yana dondugunde bir isyanin sevki vardir ama o isyanin cekiciligini
degil,
isyan icin odenecek bedelin agirligini farkeder, beri yaninda bir ask
bekler
onu ama o askin arkasindan gelebilecek terkedilme ihtimaline diker
gozlerini.
Her kipirtiyla orselenebileceginden cekindiginden.

Yasamak cesaret ister, belki de bu yuzden dunyaya gelenlerin cok azi
yasar,
cogunlugu kipirdamaz bile, yasama yaklasabilmek icin tek bir adim bile
atmaya
yetmez cesareti.Ona sevinci gosterseniz, "ya sonra" diye sorar, aski
gosterseniz,gene ayni sorudur onun aklini kurcalayan, "ya sonra", ofke,
cosku,dostluk, sevisme, baskaldiri, direnme, hep ayni soruyu
surukler pesinden."ya sonra"...Bilinmeyen bir "ya sonra" icin
bilinenlerin
hepsini iskalamayi kabullenir.Ama ne garip, duygularindan,
yasanacaklarin
"sonrasindan" korkanlar,acidan sakinanlar ceker en buyuk aciyi,
yasanmamis
butun duygularizehirli sarmasiklar gibi boy atip ruhlarina dolasir,
"sonrasi
umurumda degil"deyip yasamla kucak kucaga gelenlerden cok daha fazla
yarayi
yasayamadiklari icin alirlar. Yakinip dururlar, cektikleri acilardan
sozederler,aciyi da cekerler gercekten ama acidan korktuklari icin
bunca aciyi
cektiklerini goremezler bir turlu. Yasamanin cesaret istedigini
farketmezler.
Onun icin cok az insan yasar,cogunluk yalnizca gunu kurtarir,
yasanmamis
gunlerin altinda inleyen caresiz bir kole gibi yitik bir hayati tasir
gucsuz
omuzlarinda. Kendi gerceklerimiz, kendi duygularimizdir bizi boylesine
urkuten, cataldiliyle tislayan bir yilan gormus bir tavsan gibi bizi
hareketsiz
birakan. Ve ne kadar cok korkarsaniz, korkunuz o kadar artar.Ne kadar
yasarsaniz, cesaretiniz o olcude bilenir.Yasamiyorsaniz eger,
bu baskalarindan dolayi degildir.Sizi gucsuzlestiren, sizi
caresizlestiren,
sizi isyanlardan alikoyan degistiremeyeceklerinizi kabul etmenize engel
olan,
degistirebileceklerinizin ustune gitmenize izin vermeyen,sizi
yasatmayan, kendi
korkunuzdur.Yasamak, cesaret ister cunku...
FORTUNE 14/06/2001 : 20:44:45
herkese merhaba,
burda tartismanak istedigim cesaret daha cok "bir isi yapabilme gucune INANMAK" olan, tabi ki insanin her aklina geldigini yapmasi ya da yapmak istemesi degil...
herkes sanirim kendini en iyi taniyandir.yetenekleri, ne(ler) yapabilecegini bilir. iste cesareti, is yapabilme yetisini harekete geciren bir fitil gibi goruyorum ben...
meshur tavuk( aslinda bir kartal) hikayesinde oldugu gibi...belki bilmeyenler vardir. kisca; bir tavuk kumesinde kazara dunyaya gelmis bir kartalin buyuyup serpilince gokyuzunun o masmavi deryalarinda ucan kartallara ozenmesi... hic ucamyi denememesi...AMA "O" bir kartal denese hep yukseklerden ucacak...
evet aslinda o bir kartal...
selamlar
Ismail KIRTILLI 13/06/2001 : 00:18:47
Herkesçe kabul edilen tarafının yanından, "cesaret" ve "cesur olmak" kavramlarının çok tehlikeli bir tarafı da olduğuna inanıyorum.

Cesaret mantık ve tutarlı bir muhakeme ile desteklendiği ölçüde insanları başarıya ***ürebiliyor. Aksi halde fevrîlik,acelecelik, düşüncesizlik gibi (Don Kişot iyi bir örnek olabilir) tam zıt bir hale dönüşebiliyor.
Kenan Kablan 11/06/2001 : 18:30:27
alinti:
"Ticarette cesur olun. Çünkü kazanmanın yüzde doksanı buna bağlıdır."


0.95 saniye.
17:33:55, 28 Mart 2024, Perşembe

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım