Koniks.com - İş Fikirleri Düşünce Havuzu

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol
 Ana Sayfa
 Forumlar
 Diğer
 Diğer Konular
 Gdo Lu Ürünlerle İlgili Uyarı
Not: Yorum gönderebilmek için kayıt olmalısınız.
Kayıt olmak için, buraya tıklayınız. Kayıt ücretsizdir!
 Yorum gönder
Kullanıcı adı:
Şifre:
Biçim:KalınİtalikAltı çiziliÜstü çizili Sola hizalaOrtalaSağa hizala Düz çizgiResim hizalaAlıntı ekleListe ekle
Mesaj İkonları:              
             
 


 
   

YORUM YAZILAN YAZI
huyhuyhuy 28/10/2009 : 13:25:52


28 Ekim 2009





“HÜKÜMET HALKIN SAĞLIĞIYLA OYNAMASIN, GDO GİRİŞİNİ ENGELLEYECEK YASA ÇIKARTSIN”

x kişi si

Hükümet’in Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili tedbir almasını istedi ve bir yasa çıkararak bu konuya kesin tavır koyması gerektiğini bildirdi. GDO’ların, enfeksiyonlara, kısırlığa, beslenme bozukluklarına neden olduğunu kaydeden x kişi, “Hükümet halkın sağlığıyla oynamasın” dedi.



x kişi , Hükümet’in Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) konusunda tedbir alması gerektiğini bildirdi ve “GDO’lar enfeksiyonlara, kısırlığa, beslenme bozukluklarına neden oluyor. Hükümet halkın sağlığıyla oynamasın” dedi.


“Canlı yaşamında gereksinim duyulan birincil madde gıda, gıda için gereksinim duyulan birincil üretim alanı tarım, tarım için gereksinim duyulan öğeler ise toprak, su ve tohumdur.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), biyolojik ve tekniğine uygun yöntemlerle, kendi türü haricinde bir türden gen aktarılarak veya geni üzerinde müdahalede bulunularak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalar veya bunlardan elde edilen organizmalardır.

Özellikle, ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada ve Çin’in üretimini yapmış olduğu soya, mısır, pamuk, kolza, patates, pirinç başta olmak üzere, GDO’lu üretim alanı her geçen gün artmaktadır. Bugün GDO’lu ürünlerin ticaret hacmi, 100 milyar ABD Doları’na ulaşmıştır.

Ticaret hacmi yükselirken, GDO’lar konusunda uzman bilimadamlarının ortaya koyduğu kaygılar da dikkat çekicidir. GDO’lar için öne sürülen ‘Açlığa çözüm, niteliğini kaybetmiş topraklarda tarımsal üretim, küresel iklim değişimlerine adapte edilmiş tarımsal üretim, üretimde zirai mücadele ilaçları kullanımının azaltılması, verim ve kalite artışı, standart ürün elde edinimi, bitki patojenlerine dirençli bitki üretimi’ gibi gerekçelerin hepsi, pazarlama için ortaya atılan içi boş iddialardır.

Bununla birlikte GDO’ların insan, hayvan ve bitki sağlığına verdiği zararlara ilişkin her geçen gün yeni veriler ortaya çıkmaktadır. Antibiyotiğe dayanıklılık genleri nedeniyle GDO’lu ürünler, bugünlerde yoğunlukla konuşulan enfeksiyonlarla mücadele konusunda önemli tehdit oluşturmaktadır. Ayrıca kısırlık, beslenme bozuklukları gibi birçok hastalığa GDO’ların neden olabildiği bilimadamlarınca dillendirilmektedir.

‘Terminatör gen teknolojisi’ kullanılarak yapılan gen transferi nedeniyle, kısırlaştırılan tohumlar, tek kullanımlıktır. Bu tohumları alan çiftçi, ürününü elde ettiğinde, ürününden tohum alamamaktadır. O nedenle çiftçi, ertesi yıl yeniden tohum satın almak zorunda kalmaktadır.

Durum bu kadar açıkken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı GDO’ların üretimi, ithalatı, piyasaya arzı ve ihracatı konusunda engelleyici bir rol oynayacağına, bunu serbest bırakmanın yollarını bulmak için özenle çaba göstermiştir. Hükümet, Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı hazırlamış, ancak göreceği tepkiler nedeniyle Meclis gündemine getirememiştir.

AKP Hükümeti, halktan yana tavır sergilemesi gerekirken, siyaseten göğüsleyemediği çokuluslu firmalardan yana tavır almış, bir yönetmelik çıkartarak faturayı da bürokratların üstüne yıkma yolunu tercih etmiştir. Kanununu çıkartmadan, 26 Ekim 2009 tarihinde, “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Dayanak olarak gösterilen yönetmeliğin, hukuki olduğu kadar ahlaki mesnetten yoksun olduğu açıktır.

İnsanlarımızın sağlığını hiçe sayan AKP Hükümeti, bitki, hayvan ve biyolojik çeşitliliğimize zarar verecek GDO’lu üretimin, ithalatın, piyasaya arzın ve ihracatın önünü açmaktadır.

AKP Hükümeti’nden, geç olmadan bu yönetmeliği iptal ederek GDO’ların ülkemize girişini ve üretimini engelleyecek bir kanun çıkartmasını bekliyoruz.


AKP Hükümeti’nden, ülkelerine GDO’ların girmesini engelleyen AB üyesi Avusturya, Polonya ve Yunanistan’ın gösterdiği ulusal duyarlılığı göstermesini bekliyoruz.

Ülkemizin, teknolojisini ABD başta olmak üzere birkaç ülke ve birkaç firmanın elinde bulundurduğu GDO’ ya ihtiyacı yoktur.

Türkiye, coğrafi özellikleri, mikroklima yapısı ve zengin gen kaynaklarıyla kendisine yetebilecek düzeyde, hatta başka ülkeleri, Avrupa Birliği ülkelerini bile doyuracak kapasitede nadir ülkelerden biridir.

Doğru tarımsal politikalarla bu amaca ulaşmak çok kolaydır. Gelişen tüketici tercihleri, artık mümkün olduğunca ‘doğal beslenme’yi öngörmektedir. GDO’yu ülkesine sokan Türkiye’nin, bugün en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği’ne tarımsal ürün satması da mümkün olmayacaktır.

Tüm bu gerçekler ortadayken, hiçbir açıdan yarar sağlamayacak GDO’ların ülkemize sokulması için AKP Hükümeti’nin özel çaba göstermesi dikkat çekicidir. Bu çabanın arkasında, hangi ülke, hangi çokuluslu firmaların ve yerli işbirlikçilerinin baskısı olduğunu biliyoruz. Hükümet’in halkın sağlığıyla oynamamasını ve ülkesinden yana tavır koymasını bekliyoruz.”



SON 21 YORUM (En yenisi en önce gösteriliyor)
akinselcuk 05/11/2009 : 20:25:59
Türkiye gündemindeki bu GDO tartışmasında bir abeslik var. Ortaya bir anda çıktı ve kısa sürede çok popüler oldu. Çok ama çok abes açıklamalar yapılıyor bunlara hiç kimse itiraz etmiyor. Bazı konuşmacıları dinlerken aklım yerinden çıkıyor adımdan bile emin olamayacağım kadar bildiklerimden şüpheye düşüyorum ! Akla hayale sığmaz teoriler üretiliyor.


Şimdi bu durumdan çıkardığım fikir şudur ;

Birileri bu konuyu bilerek ve isteyerek Türkiye gündemine soktu. Bir yandan da körüklüyor. Gazete ve televizyon yöneticileri bu durumun farkında olduğundan karşı tezlerle , gerçek bilgiyle uğraşmak yerine sadece konuyu gündemde tutuyor zaten halkın ilgisi yüksek seyredip okusun gerisi hikaye diyorlar . . .

Amerika gıda ve gıda teknolojileri konusunda bütün dünya ülkelerinden açık ara önde. Bir çok teknolojik konuda çok önceden çalışmaya başlayıp artık iyice ustalaştıkları bir çok çalışmaları var. Gıda piyasasında gerek taze bitsisel gerek ambalajlı ürünlerde tutabildikleri bir çok su başı var.

Türkiye eğer kendine sahip çıkmaya devam ederse bu konuda ilerleme şansı olan nadir ülkelerden biri. Hükümet sanıyorum ki Amerikanın bazı diretmelerine karşı durmak istiyor ama yapamıyor. Güç kazanmak yaptıklarını açıklayabilmek için kendine komuoyu yaratmaya çalışıyor. Söker mi bilmem ama bence ortadaki durum budur. Yoksa GDO MDO hikaye.

Türkiye gıda üretimi bakımından Amerikanın çıkarlarından bağımsız hareket etmek istiyor. Vakti zamanında İngilterenin Avrupaya yaptığını şimdi Amerika dünyaya yapıyor. Türkiye de şu anda sınıfın yaramaz çocuğu oluyor.

Hayırlısı ne ise o olsun, iyi olan kazansın.

Halkımız, Kuyruklu Yıldız Altında İzdivaç romanında nasıl tasvir edildi ise 1968 yılında Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından hala aynı yerinde duruyor demek ki .

Ne üzücü

Tam da sevinmeye avunmaya başlamıştım. Bu ülke büyüyor gelişiyor diye.
METTİN 02/11/2009 : 23:30:39
--------------------------------------------------------------------------------
Dünyanın birçok yerinde çevreci örgütler ve bilgilendirilmiş tüketiciler genetik mühendisliğini yiyeceklerden nasıl uzak tuttular? Genetik mühendisliği şirketlerinin verdiği büyük sözler ve ürünlerinin büyük başarısızlıkları...

--------------------------------------------------------------------------------


MUTFAKLAR için lisansla üretilen ilk GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) bitki olan "FlavrSavr" domates, basında büyük bir gürültü yaratarak ve GDO’lu bitkilerin “parlak” geleceği iddialarıyla 1994 yılında pazara sunuldu. Ancak tüketiciler tarafından kabul edilmemesi üzerine, tanıtımından sadece üç yıl sonra süpermarket raflarından kalktı.

GDO’lu domates üretiminde kullanılan 200,000 hektar topraktan bugün geriye hiçbir şey kalmadı. Sonraki yıllarda GDO’lu patateslerin başına gelenler ise bundan biraz farklıydı. 1995’te Monsanto şirketi Yeni Yaprak patatesi için ABD denetleme sisteminden onay aldı. Ancak McDonald’s, Burger King, Frito-Lay ve Procter&Gamble’ın da içinde bulunduğu birçok büyük patates işleyicisi sadece GDO’lu olmayan patates çeşitleri kullanma konusunda hemfikirdi. GDO’lu patatesler ABD patates pazarının %2-3’ünden fazlasını hiçbir zaman elde edemedi. 21 Mart 2001’de Monsanto Yeni Yaprak patateslerinin üretimine devam etmeyeceğine dair raporları onayladı.

Nestle şirketi tarafından “genetik olarak değiştirilmiş” etiketiyle özellikle Alman pazarı için üretilen ve büyük reklam bütçesiyle tüketicilerin genetik mühendisliğine geleneksel karşı çıkışlarını kırmaya çalışan Butterfinger çikolata da bir fiyaskoya dönüştü.

Bir Greenpeace kampanyasında, ürünün kendileri için özel olarak tasarlandığı gençler Nestle ürünlerini satın almak yerine GDO’lu gıdalara “Hayır” dediler. Butterfinger çikolata bugün Avrupa pazarı için GDO’lu malzemeler kullanılmadan üretiliyor.

GDO endüstrisinin son büyük geri adımı ise henüz pazara giriş izni alınmadan atıldı. Yıllar süren uzun araştırmalar, saldırgan kulis çalışmaları ve harcanan milyonlarca ABD doları sonrasında dünyanın en büyük GDO şirketi Monsanto, GDO’lu buğdayı piyasaya sunmaktan vazgeçtiğini Mayıs ayında açıkladı.

Bu olayda da, Avrupalı tüketicilerin ve dolayısıyla Kanada’daki buğday üretici ve ihracatçılarının başa çıkılamayan reddi önemini kanıtladı.

GDO’lu gıdalar etiketlendiğinde ya da insan gıdasına yeterince yaklaştığında, bu ürünlerin Avrupa çapında süpermarket raflarındaki “hayatta kalma süresi”nde önemli ölçüde düşme eğilimi vardır. 18 Nisan 2004’ten beri AB’de yeni bir etiketleme talimatnamesi yürürlüktedir. Bu talimatnameye göre AB pazarında satılan ve genetik yapısı değiştirilmiş organizma (GDO) içeren yada GDO’lardan yapılan bütün gıda ve yemler etiketlenmek zorundadır. Sadece %0.9’a kadar olan kasıtsız kirlenmeye göz yumulabilmektedir. Firmaların anketlerine göre ve “gen dedektifleri”nin (Greenpeace’e bağlı çalışan ve süpermarket raflarında etiketlenmiş GDO arayan tüketiciler) yürüttüğü çalışmaya dayanılarak, birkaç istisna dışında Avrupa gıda pazarında GDO gıda bulunmadığı iddia edilebilir. (AB’de bulunan GDO gıda maddelerinin sürekli güncellenen listesi için www.greenpeace.org/stopGMO) Avrupa çapındaki tüketici anketlerine göre GDO’lu gıdaların sürekli reddedilmesiyle birlikte tehlikeli görülen “tasarlanmış gıdalar” da Avrupalıların üçte ikisi tarafından reddediliyor. Tüketicilerin GDO’lu gıdalara karşı eleştirel bir yaklaşımla satın alma kararlarını verebilmeleri için bu ürünlerin anlaşılır şekilde etiketlenmesi gerekiyor.

Dünyanın her yerinde her geçen gün daha fazla ülke tüketicilerin dileklerine cevap veriyor ve bu amaca yönelik yasal düzenlemeler yapıyor. Avrupa Birliği bu konuda öncülük ederken Brezilya, Avustralya, Rusya ve Çin gibi diğer büyük pazarlar onu takip ediyor.

Kuzey Amerika ise önemli bir istisna oluşturuyor. Burada gıda endüstrisi, Amerikan Gıda Üreticileri (Grocery Manufactrers of America, GMA) federasyonunun çıkarlarına hizmet eden faaliyetleri liderliğinde tüketicileri yanlış bilgilendirmeye, “…devletin zorunlu etiketleme sistemi tüketiciye hiçbir önemli ve yararlı bilgi sağlamaz.

Hatta araştırmalar, biyoteknoloji ürünlerinin zorunlu olarak etiketlenmesinin tüketici üzerinde yanlış yönlendirme etkisi olduğunu göstermektedir…” diyerek devam ediyor. Anketler ABD’deki tüketicilerin çoğunluğunun yine de etiketlemeyi desteklediğini ve etiketli ürünlerden kaçındığını gösteriyor. Amerikalılar hâlâ farkında olmadan GDO’lu gıdaya boğuluyorlar. Eğer bu tür gıdaların ne olduğu ilan edilseydi, bu durum muhtemelen değişirdi, zaten GMA’in korktuğu budur.

GDO’lu gıdalar ancak etiketlenmediklerinde satış yapma şansına sahip. Bu özellikle GDO’lu yem kullanılarak üretilmiş süt, yumurta ve et gibi hayvansal ürünler için geçerli. Greenpeace dünyadaki GDO’lu soyanın %80’inin domuz, kümes hayvanları ve sığır yeminde bulunduğunu öne sürüyor.

Son bulgulara göre genetik mühendislik bu dolambaçlı yolla gıdalarımıza giriyor. Nestle, Krafts ve Danone gibi büyük uluslararası gıda üreticileri şimdiye kadar GDO’lu yem kullanmadan üretim yapmayı reddettiler.

Ancak örneğin Avrupa kümes hayvanı endüstrisi bunun yapılabileceğini gösteriyor. Greenpeace’e yapılan açıklamalara göre, Avrupa’nın en büyük on kümes hayvanı besicisinden yedisi asla ya da neredeyse hiçbir zaman GDO’lu yem kullanmadan üretim yapıyor. Greenpeace’in baskıları karşısında McDonald’s Avrupa’daki restoranlarında sadece GDO’lu olmayan yemle beslenmiş tavuk eti kullandığını söylüyor. Greenpeace ve McDonald’s’ın 2004 baharında Yeni Zelanda’daki aleni yüzleşmesinden sonra çokuluslusu fast-food zinciri aynı standartları burada da uygulamaya başladı.

McDonald’s’ın Türkiye’deki durumu bilinmiyor. İsviçre ve İsveç’te de gıda endüstrisi kendini örnek şekilde yönetiyor. Avusturya ve İsviçre’de GDO’lu yem için pazar yok.

İthal edilen soya ve mısır yemlerinin sadece %0.17’si genetik olarak değiştirilmiş etiketine sahip.

Burada önemli bir faktör genetik mühendisliğine eleştirel bakan büyük süpermarket zinciri Migros’un tutumu. İsveç’te de durum benzer. Bütün üye örgütleri tarafından desteklenen İsveçli Çiftçiler Federasyonu (Lantbrukarnas Riksförbund, LRF), 1994 yılı kadar erken bir tarihte, İsveç çiftliklerinde GDO’ların üretimini ve yem olarak kullanımını dışlayan bir GDO politikası geliştirdi. Yani İsveç’e ithal edilen soya ve mısırda kesinlikle GDO bulunmuyor.

Türkiye’de ticari amaçlı GDO’lu gıda üretimi yapılmıyor. Ancak Türkiye hayvan yemi olarak büyük miktarlarda GDO ithal ediyor.

Türkiye’nin 2004 yılı içinde 500,000 tonu ABD’den olmak üzere 800,000 ton mısır ithal etmesi bekleniyor. 2002 yılında Türkiye 750,000 ton soya fasulyesi ve 460,000 tona yakın soyalı gıda ithal etti.

1.2 milyon tonluk soya ürününün çoğu ABD ve Arjantin’den geldi.

Mısırın yaklaşık %30’u ve soyanın %80’i, yani 1 milyon tonunun GDO olduğu söylenebilir.

Soyanın büyük yüzdesi hızla büyüyen kümes hayvanı endüstrisinde kullanılıyor.

Türkiye’nin GDO’lu gıda ve yemlerin etiketlenmesi konusunda ulusal bir talebi yok. Bu konuda AB’nin oldukça gerisinde kalıyor. Ancak AB düzenlemeleri, örneğin Türkiye’de üretilen ve AB’ye ihraç edilen gıdalar için geçerli.

Dolayısıyla etiketleme konusundaki eksiklikler Türkiye’nin AB’ye gıda ihracatı açısından ekonomik tehdit oluşturmakta. Ancak Türkiye’dekiler de ne yediklerini bilmek istiyor. 2004’te Türkiye’de yapılan bir ankete göre katılımcıların % 91.1’i GDO gıdaların etiketlenmesinden yana. Dünya çapında güçlü bir etiketleme rejimi GDO’lu gıdaların tüketiciler tarafından reddedilmesi ve gıda endüstrisinin GDO üretimini durdurması için her zaman ilk adım olmuştur.
www.bugday.org/article.php?ID=773" rel="nofollow" target="_blank">http://www.bugday.org/article.php?ID=773
huyhuyhuy 29/10/2009 : 21:42:17
Yukarıda ki yazı bu işin kontrolsuz yapıldığından da bahs ediyor .

ve gdo lu tohum yasak diyorlar.

Yem olarak kullanım serbest ve kontrolsuz .
Ama aynı ürün , bu kontrölsüzlülte tohum olarakda kullanılabilir diyorlar.

Bizim köyde Tavuk çifliği olan bir vatandaş , dönem sonu köylüye iyilik yapıyor . Ve artık yemleri ( gdo lu olduğu tartışılmayan ) ve ucuz bir fiata veriyor. Bu yemi alan köylü sığırlara yediriyor muazzam süt verimi artıyor . Ve köylü bundan peynir yapıyor . Yoğurt yapıyor . ve satıyor.

Geçen bunun artıklarının gübre olarak kullanıldığını duydum . ( malum artıkları yem ile civciv dışkısını birlikte bulunduruyor . Azot deposu . Sıkı durun bunun satılacak sığıra yedirildiğini bile duydum )

Ne kontrol ama .
huyhuyhuy 29/10/2009 : 21:33:07



GDO YÖNETMELİĞİNE ELEŞTİRİLER"Yasadan Önce Yönetmelik Çıktı, Tarımda Genetiğin Önü Açıldı"
Bakanlık GDO yönetmeliği sayesinde ürünlerdeki denetimin artacağına vurgu yapıyor. GDO karşıtlarına göreyse risklere karşı nasıl korunacağımız belirsiz: "Mısır ve soya 1500'ün üzerinde üründe katkı olarak kullanılıyor, GDO'lu ürün yemiyorum demek mümkün olmayacak."

Özge GÖZKE ozge@bianet.org İstanbul - BİA Haber Merkezi29 Ekim 2009, Perşembe

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, 26 Ekim'de yürürlüğe giren Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara (GDO) dair yönetmelikle ilgili bir basın açıklaması yayınla**** tepkilere yanıt verdi. Açıklamaya göre GDO'lu tohum zaten yasak ve biyoçeşitlilik korunuyor, yönetmelik ürünlere yönelik denetim ve kontrol mekanizması getiriyor.

GDO'ya Hayır Platformunu oluşturan örgütlerin temsilcileri ise, bakanlığın denetim mekanizmalarının yetersiz olduğunu ve yem olarak gelen ürünlerin tarımda kullanılabileceğini öne çıkarıyor; yönetmeliğin iptali için hukuki süreç başlatmaya hazırlanıyor.

bianet'e yönetmeliği değerlendiren uzmanlar GDO'lu tohum üretimi ve kullanımının yasak olmasına karşın, yönetmeliğin bunu tehlikeye atacağı görüşünde.

Ahmet Atalık, (Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı): Mısır ve soya 1500'ün üzerinde gıda maddesinde katkı olarak kullanılıyor. Denetim artacak deniyor ama çikolatadan meşrubata birçok üründe katkı maddeleri yoluyla bu ürünleri tüketeceğiz. GDO'lu ürün yemiyorum demek mümkün olmayacak.

Yönetmelikte binde 9'un altında GDO içeren ürünler kapsama alınmıyor. Bakanlığın laboratuar ve denetim mekanizmalarının yetersiz olduğunu görüyoruz. Denetim mekanizması olsa da ithalatçı firmanın beyanı dikkate alınıyor.

Ilgın Özkaya Özlüer, (Ekoloji Kolektifi): 2007'de Bandırma Limanı'na gelen mısır yüklü gemiden alınan numuneleri analiz ettirmiştik ve bu mısırların GDO'lu çıktığı kamuoyu ile paylaşmıştık. O günden bugüne bu mısırların akıbetini takip edebilecek bir alt yapı ve izleme sağlanamadı. Yönetmeliğin oluşturduğu sistem genel olarak GDO'lar ile ilgili faaliyette bulunacakların beyanları ile sınırlı kılınmış. GDO'nun risklerine karşı halk korumasız bırakılıyor.

"Tohum kullanımının önü açılıyor"
Hakan Ozan Erzincanlı, (Yeşiller Partisi, Ziraat Yüksek Mühendisi): "Yasadan önce yönetmeliğin çıkması, bakanlığın her an karar ve mevzuat değiştirilebileceği anlamına geliyor. İyi niyet gözükmüyor. Mısır, pamuk gibi ürünlerin Türkiye'deki üretimine bakarsak zaten yüksek verimlilik kapasitesi görürüz. Zaten GDO'lu tohumla verimlilik artışı sağlanacağı, tarım ilacı kullanımı düşeceği kanıtlanmamış. Bu süreçte 'nasıl olsa ürünleri ithal ediyoruz, niye kendimiz yetiştirmiyoruz?' diyenler çıkacak. Yönetmelik şu an yasak olan GDO tohum kullanımının önü açılacak. Kanun da o safhada çıkabilir.

Levent Gürsel Alev, (Ekolojik Üreticiler Derneği Başkanı): GDO'lu yemlerin tohum olarak kullanılma riski var. GDO'lu tarım totaliter bir teknik ve bulaşma yoluyla ekolojik tarımın imkansız hale gelmesine yol açabilir. GDO'suz ibaresinin yasaklanması da biz ekolojik tarım yapanlar ve satanlar açısından bir engellemedir. Organik Tarım Yasası'na göre GDO'lu tohum kullanmanız yasaktır ve tüketici güveni için bu ibareyi bir çok üretici kullanmaktadır. GDO'lu ürünlere ve tohuma her zaman karşıydık. Bu konuda yasa düzenlemesi yapılmadan yönetmelik çıkarılmasında tuhaflık var. Yönetmelik şirketlerin lobisi sonucu ticari avantajlar için hazırlanmış. Ayrıca neden binde 9 oranı belirleniyor. Ekolojik tarıma devam edebilmemiz için bizim sıfır riskle ürün üretmemiz gerekiyor.(ÖG/EÜ)


huyhuyhuy 29/10/2009 : 21:29:52
gdo lu ürünlerin yurda getirilişi ve satışı vs ile ilgili yasal bir düzenleme çıktı. Uymayanlar için hapis cezası getirilmiş .
akinselcuk 29/10/2009 : 20:35:25
Açıklamaları aydınlatıcı bulmanız benim için büyük iltifat teşekkür ederim.

Bu ve diğer bir çok gıda ürünündeki denetimsizlik yada eksik gedik bilinçsiz denetim asıl korkmamız gereken şey.

Bu konuyu tartışanlarda hak vereceğim katılacağım tek şey son kullanıcıların acemice yapılacak geliştirmelerden haberdar olamayıp sağlık sorunlarıyla boğuşma riskidir. Tek güvencemiz ticari işletmelerin kendilerini riske etmeyip düzgün çalışmalar yapmış olmaları. Çok yetersiz bir güvence elbetteki.

Ama bu konu engellenmesi gereken bir konu değil. Bu konuyu engellemek bu ürünleri veya tohumlukları kullanmamak Osmanlı dönemindeki matbayı ülkeye sokmamakla aynı şey bence. . . Zaten engellenmesi de mümkün değil.
METTİN 29/10/2009 : 20:14:53
Hocam öyle güzel anlatmış ki işi,bencede internette maillerde gezen bir çok haber zamanla asparagas çıkıyor,o yüzden en iyisi sözü işin ehillerine bırakmak,ama sanırım onlar da işten güçten böyle laf salataları ile uğraşmıyor,bide ben kime sorsam ziraat mühendisi,diplomalı bir sürü insanımız var,yani bu işler bilmediğimiz işler değil,bilinmeyen teknojilerde öyle olsa her halde çoktan bir şeylerin kokusu çıkardı..Güneş balçıkla sıvnmaz diyor,üretene işine değer verene katkı sağlayana,katma değer yaratanlara başarılar diliyoruz..
huyhuyhuy 29/10/2009 : 19:09:58
nükleer enerji benzetmesini çok tuttum . İstenirse insanlığın çok hayrına kullanılabilir . Ve eninde sonunda kullanmaya mecbur olacağımız bir enerji olması , yanında kötü niyetlilerin elinde insanlığın sonunu getirebilecek bir silah olması inkar edilemeyen bir gerçek .

bu konuda kötü niyetlililerin elinde tehlikeli bir hal alabilir. O yüzden bu işin kontrolu yapılması tarafımızdan yapılabilmeli . Ve insan insiyatifine bırakılmadan ithali ve kullanımı mutlaka normlara bağlanmalı .Şu andaki buna karşı duranların elindeki en önemli ve doğru tez kontrolun yeterli olmayışı . Bu konuda çok önemli eksiklerimizin olduğu tezi , kuvvetli bir tez.

Hocam bir de şu örnekleme beni biraz düşündürdü . Piyasada gıda konusunda çok daha korkulası denetimsizlikler var . Bunların varlığı bu konunun da onlar gibi ihmalini getirmemeli bilhassa , birlikte ele alınarak toptan bir iyileştirme yapılmalı bence .

Aydınlatıcı ve ayakları yere basan bilgileriniz için kendi adıma teşekkür ederim . Sağlam bir karşı görüş dinlemeye gerçekten ihtiyacım varmış sizi dinleyince daha iyi anladım . TEŞEKKÜRLER.
akinselcuk 29/10/2009 : 14:59:54
Bizim laboratuarlarımızda da bu işlerin yapıldığı denediği hatta tescil ve ruhsat alıp piyasaya çıktığı doğru fakat asıl pasta yabancı firmalarda. Bu yabancı firmaların bazıları Türkiye de faaliyet gösteriyor. Türk mühendisleri çalışıyor.

Yaratılan korku çok fantastik. Tam olarak doğru değil ama tabiki her çalışmanın yan tesirleri olabilir ve denetlenmesi dikkatlice yapılması gerekir.

Gen yamalı bir bitkisel üründe ürüne tavsiye edilen ilacın ve metodun kullanılması gerekir bu da doğrudur. yamanın özelliği hangi konuda ne sonuç verdiğine göre bir kullanma klavuzu olacaktır.

Bir ağacın kabuğunda yara açarsanız ağaç bir tepki verir ve yara bölgesi hemen kapansın dış mikroorganizmalardan etkilenip kangrene dönüşmesin diye kendini korumak adına çeşitli enzimsel faaliyetlere girişir salgılar üretir ve kendini iyileştirir. Bu doğal bir süreçtir.

Tıpkı bunun gibi gen yamanarak yapılmış bir koruma sistemi bitki arzu edilmeyen etkiye maruz kaldığında çalışmaya başlar ve kendini korur. Bu koruma tepkilerine ters düşecek bir ialcın kullanılması bitkiyi çöküşe ***ürebilir. Bitkini bir konuda daha korumacı tepkiler üretmesini sağladıysak buna uygun davranmalı ve tavsiye edilen ilacı tavsiye edildiği şekilde kullanmalıyız.

İsrailden aldığımız her mal için tabiki Filistinlilerin kafasına düşen bombada payımız oluyor. Fakat İsrailden bir şey alma**** veya İsraile küserek Filistinlilerin kurtulmasını sağlamak mümkün değil. İsralinin bizimle sürekli bir bağının bulunması bence daha çok işimize gelmeli. Ülkemizde İsrail tohumlarının çok kullanılması arzu edilen mala sahip en yakın ithalat ülkesi olmasından kaynaklanıyor. Hollanda, Belçika, Fransa tohumlarıda piyasada pek azımsanır miktarda değil. Bazı yerli tohumculuk firmalarımız yabancı firmalardan temin ettikleri tohumları parasını ödeyip adlarına tescilletiyor yani bu bölgede satma hakkını alıyor ve yerli tohum izlenimi vererek satıyor. Çok büyük bir piyasa....

Teknoloji kaçınılmaz olarak ilerliyor. Ya içinde oluruz ya da dışında, içinde olursak şekillenmesinde bizimde payımız olur daha az korkarız.

İsrail teknolojik açıdan kendi insanı ve kendi aklıyla gelişmiyor. Dış destekle orada güçlü yapıcı üretici bir devlet oluşturuluyor. O zaman kendi yağıyla kavrulan bir ülke olan Türkiyenin her zaman deveden büyük fil vardır sözünü etrafına hatırlatıp durması daha akıllıca olur. Yada İsrail e karşı , uzağındaki filden yakınındaki deve daha tehlikelidir diye yeni bir atasözü üretilmelidir.

Genetik konusu fantastik gizemli bir konu ama içine girilip çalışıldığında gizemli olmaktan çıkıyor. Eğer bir hastalığa karşı bir gen yamama imkanımız varsa neden yapmayalım. Tüp bebek ben çocukken neredeyse tabu idi şimdi her yer işportacı tüp bebek merkezleriyle dolu. Kimse yadırgamıyor.

Doğayla oyun oynanmıyor. Doğanın bize müsade ettiği kadarıyla bir çalışma yapılıyor. Bunlar genellikle ticari işler olduğu için kimse kötü niyetrli çalışmalara girmez. Mümkün değilmidir mümkündür. Acayip bitkilerde yapılabilir insanları öldürecek bitkilerinde ıslah edilmesi pek ala mümkün olabilir. Ama neden bunu yapıp piyasaya sürsünler amaçları para kazanmak iken. Sonuçta uranyumun enerjisi ile elektrikde üretebiliyoruz milyonları da öldürebiliyoruz.

Bu yüzden insanı ilgilendiren her konunun denetlenmesi gerek. Tüp bebeğin de, klonlamanın da, atom çalışmalarının da, gen yamamanında . . .

Gen yaması diğerlerinden daha önemli ve vahim değil ki . Üstelik yıllardır vardı. Yeni değil . . .
huyhuyhuy 29/10/2009 : 14:27:22
Sağ ol ben biliyordum . Bu konuda esaslı karşı fikrin olduğunu .

Şimdi iyice aklım karıştı . Ben hep tersi yayınları okudum . İlk defa bu görüşü bu kadar net okuyabildim sayenizde teşekkürler .
Dün akşam tam ben yazıyı yazdım . Bilgisayarın başından kalktım .Televizyonda Abbas Güçlü bu konuyu işliyor. Keşke izleseydiniz . Hararetli bir tartışma idi .Ve gdo karşıtları yartışmada önde idi . Siz orada olsa idiniz tersi bir durum ortaya çıkacaktı eminim.

''(: Televizyonda bunları savunsaydınız , eminim gdo lu tohum satan firmalar havada kapışırlardı. sizi . ) (:

Ben şimdi sizin bu yazınızı televizyon proğramcılarına bir dip yazısı ile göndersem . Bir iki proğram sonun da gdo lu tohum , ithalatçısı birileri hocamı havada kaparlar .

Şaka dan sonra aklıma takılan bir şeyi sormadan edemeyeceğim . Hocam sanki bizde de bu üretim yapılıyor gibi bir anlam çıkardım .
Benim bilgilerime göre bu genetiği değiştirilmiş tohumlar dışarıdan ithal diye biliyordum . Bu bilgi yanlış mı ?
Bir de bu tohumu kullanacağınız zaman , aynı firmanın önerdiği ilaçlardan başka bir ilaç da kullanılmıyor muş . Diye biliyordum . Bu konuda en iyi durumda olan ve bizim tohum ithali konusunda en çok tohum aldığımız firmaların israel firmaları olduğu söylentisi doğru mu ? Bu laf gereksiz oldu . İsrael olsa ne olur başkası olsa ne olur . Her ikisi de dışa bağımlılık . Yanlız israil ise, dış alım satımlarında onların silahlı kuvvetlerine bir fon kesintisi durumu ve dolayısıyla filistinde ki çocukların kafasına düşen bombalarda payımız var fikri oluşuyor. Başka mallarda sanki yokmuş gibi .

Bir de hocam bir film izlemiştim bir zamanlar . Zaman makinesi gibi bir şey ile eski çağlara giden bilgin , o arada çok dikkat eder. Her hangi bir canlının ölümüne sebep olmamaya, yani olağan denge bozulursa ondan sonraki gelişmeleri etkiler ve tekrar kendi zamanına döndüğünd, başka bir oluşum ile karşılaşabileceği, var sayımı çok etkilemiş olmalı beni .(:

Yani doğayla oynan her oyun , belki 30 sene olmazsa daha uzun bir zaman sonunda bozulan , oynanan denge insanlığın aleyhine bir durum ortaya çıkarabilir. Ama iş işten geçmiş olabilir . Ama dediğiniz doğru , esas problem bu işin yazılı çizili bir denetiminin olmaması . Olası tehlikelere karşı bizi daha savunmasız kılıyor.
akinselcuk 29/10/2009 : 13:34:23
1990 lar da Trakya Araştırma Enstitüsünde bu çalışmalar bilinir ve uygulanırdı. Orada yetişen mühendisler Aylık 300 - 500 lira maaştan 3000 - 5000 lira maaşa terfi edip bölgedeki yabancı firma olan Pioneer tohumculuğa transfer olurdu. (1990 da çeyrek altın kaç para bir bakın.5000 lirayla kaç evin birden geçineceğini daha iyi anlarsınız çok afaki bir maaştı) Bunun gibi bir çok araştırma kurumu var ülkemizde. Bir o kadar da yerli ve yabancı tohumculuk firması. O günden bu güne kimbilir ne tohumluklar üretildi ve piyasaya sürüldü. Şimdiye çoktan ölmüş olmalıydık.

Bir bitkinin ıslah edilmesi uzun yıllar alır. Hiç hata yapmadan dekarlarca deneme tarlasında kontrollü tozlama yaparak iyi bir çeşit üretilmeye çalışılır. Her sezon ortaya çıkan tohumlar ekilir ve yeni çeşitlerle aynı işlemler uygulanmaya devam edilir. İstenen özelliklere haiz bir çeşidi ortaya çıkarmak en az 10 hatta 20 yıl zaman alabilir. Gen tarasnferi bu uzun yılları kısaltması açısından çok lazım bir iştir. Bir sezonda yüzlerce deneme bitkisi üretibilir ve en fazla iki yılda harika bir çeşit ortaya çıkarabilirsiniz.

Eğer bu konuları dışlarsak dünyada adımıza tesclli hiç bir bitki kalmaz. Elin ürettiği tohumu ekmek zorunda kalmanın dışında hiç bir faydası olmaz bize . . .

Konunun mutlaka dikkat edilecek etik yanları vardır. Ama tarım ilaçlarıda, gıda boyaları da , sentetik tatlandırıcılarda aynı oranda tehlike arzeder. Bütün gıda yan ürünlerine veya iyileştirme çalışmalarına aynı hassiyetin gösterilmesi gerekir. Gen yamamak bütün gıda piyasasında devede kulak bir iştir.

Çayınıza attığınız her marka şeker aynı miktarda şeker tadı verebiliyor mu ? Şeker diye kullandığınız şey başka bir şey olmasın ? Yediğiniz tavuk yumurtasının içinde hayvansal proteinlerden başka kimyasalların olup olmadığını biliyormusunuz ? Tavuk çifliği sonuçta ticari bir işletme karaciğerinize konuşlanacak bir takviye kimyasalı kullanmadığını bir denetleyen olmuşmu siz tüketene kadar ?

Evde yapılan yoğurt dolapta 3 gün anca dayanabilirken satın alınan kova yoğurtları açıldığı halde nasıl bir ay dayanabiliyor ekşimeden. Bunu saplayan kimyasalın sağlığınıza bir zararı olup olmadığını biliyormusunuz ?

Neden gen yamasına takıldı bu millet ? Marketten aldığınız hazır gıdaların içeriğine neye dayanarak güveniyorsunuz ? Gen yamasında yetkililere hiç bir güven duymazken diğer gıdalarda neden güveniyorsunuz ?

Her gün yediğiniz ekmeğin saf undan yapıldığına eminmisiniz ? Sadece un ve su kullanarak birbirinden farklı güzellikte taş fırın ekmekleri nasıl olabiliyor. Hamburger ekmeği pasta gibiyken taş fırın ekmeği daha elastik bunları hangi kimyasallar sağlıyor bize ve çocuklarımıza zararı varmı ? Ekmek hamuruna neden askorbik asit karıştırılır karıştırılmasa daha sağlıklı mı olur ?

akinselcuk 29/10/2009 : 13:08:33
Alıntı Yapılan Metin:
Türkiye, coğrafi özellikleri, mikroklima yapısı ve zengin gen kaynaklarıyla kendisine yetebilecek düzeyde, hatta başka ülkeleri, Avrupa Birliği ülkelerini bile doyuracak kapasitede nadir ülkelerden biridir.


Yazının en doğru cümlesi budur. Dünyanın orta kuşakta yer alan ülkeleri arasında Anadolu denen toprak parçası aşırı bir gen zenginliğine sahiptir. Bırakın bütün ülkeyi sadece belli bir bölgesinde yapılacak tarımsal eretim bütün Avrupayı doyurabilir. Bizim yabani bitki deyip geçtiğimiz kendiliğinden çıkan bir çok bitkiyi Avrupalı kendi toprağında yetiştirebilmek için çaba ve para harcamak zorundadır.

Fakat ilerleyen teknoloji takip edilmediğinde , dışlandığında bu zenginlik pek bir işe yaramayabilir. Mesela güneşi olup toprağı kısıtlı bir ülke topraksız tarım seraları ile pazarı kapatabilir. Gün gelir fotosentez laboratuar koşullarında suni olarak yapılabilir hale gelir güneşe bağımlılıkta ortadan kalkar.

Şu an hala aç olan pazarlar ülkemizin bereketi ile doldurulmadığında su akar Türk bakar deyimi tekrar güncellenmiş olur. Allahtan şu an Avrupanın en çak domates üretebilen ülkesiyiz. Düşünün İspanya, Fransa ve İtalya ( Yunanistan ı hiç saymıyorum) bu duruma ancak bakakalmışlardır. Yani birileri kısır tartışmalar yapmak yerine çalışıyor demektir bu. Dünyanın en büyük topraksız tarım serası Amerikada , Avrupada değil Türkiyede yerli bir firmanın elindedir. Oysa onlar bizden çok daha önce bu işlere başladılar.

Bu konularda Türkiyenin çok şaşırtıcı bir tutumu var. 30 yıl uyuyor sonra birden uyanıp herkesin önüne geçiyor. Ama bunu başaranlar bu kısır tartışmaları yapanlar değil başkaları başka Türk vatandaşları . . .

Cem Yılmaz ın da dediği gibi eğitim şart !

Ne hikmetse halkımızı kandırmak kısır tartışmalara çekmek çok kolay. Bir tıp profesörü çıkıp akla sığmayacak bilimsel açıklamalar yapabiliyor. Bu bütün bilimselliğe aykırı açıklamaları yapan profesörü ertesi yıl büyük bir tohumculuk firmasında 7000 $/ay maaşla işe başlamış görebiliyoruz.

TYelevizyonun cazibesi buradan geliyor. Kitaplar yayınla, televizyonlara çık , adından bolca söz ettir. İçerik önemli değil. Orhan Pamuk hesabı yani....
akinselcuk 29/10/2009 : 12:43:41
Alıntı Yapılan Metin:
Ticaret hacmi yükselirken, GDO’lar konusunda uzman bilimadamlarının ortaya koyduğu kaygılar da dikkat çekicidir. GDO’lar için öne sürülen ‘Açlığa çözüm, niteliğini kaybetmiş topraklarda tarımsal üretim, küresel iklim değişimlerine adapte edilmiş tarımsal üretim, üretimde zirai mücadele ilaçları kullanımının azaltılması, verim ve kalite artışı, standart ürün elde edinimi, bitki patojenlerine dirençli bitki üretimi’ gibi gerekçelerin hepsi, pazarlama için ortaya atılan içi boş iddialardır.


Bunlar nasıl boş iddialar olabiliyor ? Bunu kim söylüyor neye göre söylüyor ? Elle tutulan gözle görülen kanıtlar nerede ? 30 yıldır yugulanan bu yöntemler şimdiye çoktan soyumuzu kurutmuş olmalıydı. Bırakın soyumuzu kurutmayı, birileri konuyu tetiklemese suni gündem yaratmasa haberimizin bile olmayacağı bir konuydu. Ortada bu kadar vahim sonuçlar varsa ve biz bu gıdaları hergün tüketiyorken neden farkına varıp şüpheleneceğimiz bir takım belirtiler ortada yok ! Pazardan yerli bahçe ürünü diye aldığınız bir salatalıkta veya domateste bile yamama gen olabilir. Yerli Çengelköy hıyarı diye yediğiniz ve gerçekten bir Çengelköylünün ürettiği hıyar bile yama gen taşıyan bir tohumluktan yetiştirilmiş olabilir. Neden hala ayaktayız ? Bu zararları ortaya çıkarabiliyor olsaydı bu yama genler inanın şimdiye çoktan farkına varmış olurduk.

Hesap makinesi kullanımı yeni nesli apt allaştıracaktır. Flerosan lambalar kanser yapıyor gibi söylemler bunlar.
akinselcuk 29/10/2009 : 07:07:21
Alıntı Yapılan Metin:
x kişi , Hükümet’in Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) konusunda tedbir alması gerektiğini bildirdi ve “GDO’lar enfeksiyonlara, kısırlığa, beslenme bozukluklarına neden oluyor. Hükümet halkın sağlığıyla oynamasın” dedi


Bunları neye göre söyleyebiliyor ? Kanıtı nedir ? Bu iddialar doğru olsaydı tutar bir tarafı olsaydı şu anda milyonlarca kişinin bu sıkıntılardan muzdarip olması gerekirdi. Çünkü bu yöntem rahat bir 30 yıllık geçmişe sahip.


Alıntı Yapılan Metin:
“Canlı yaşamında gereksinim duyulan birincil madde gıda, gıda için gereksinim duyulan birincil üretim alanı tarım, tarım için gereksinim duyulan öğeler ise toprak, su ve tohumdur


Toprak olmadan temiz bitkisel üretim yapmanın yolu dünyada 70 yıl önce keşfedildi ve 50 yıldır da bizim ülke hariç bütün dünyada kullanılıyor. Üzülmemize gerek yok çünkü son 7 - 8 yıl içinde dünyanın en büyük üretimlerini bizde bu yolla gerçekleştirmeye başladık. Topraksız ve tohumsuz.

Bundan sonraki teknolojik gelişme şöyle olacak. Örneğin patates yumrusu kökü ve yeşil yaprakları olmaksızın bir haznenin içinde çoğalıp duracak arada bir çekmeceyi açıp bıçakla bir kaç kilo papates nişastasını kesip alacağız ve çekmeceği geri kapatacağız. Kabuksuz patates kütlesi üretim çekmecesi.


Alıntı Yapılan Metin:
Terminatör gen teknolojisi’ kullanılarak yapılan gen transferi nedeniyle, kısırlaştırılan tohumlar, tek kullanımlıktır. Bu tohumları alan çiftçi, ürününü elde ettiğinde, ürününden tohum alamamaktadır. O nedenle çiftçi, ertesi yıl yeniden tohum satın almak zorunda kalmaktadır


Steril tohumluğun üretim amacı çiftciler ha bire tohuma para versin diye geliştirilmemiştir. Her sezon en yüksek verimle ve en yüksek mukavemette bitkisel üretim yapabilmek için geliştirilmiş bir yöntemdir. Hiç bir kültür bitkisi kendisinden üretilen tohumla aynı verimi ve aynı dayanıklılığı bünyesinde koruyamaz. Yani sürekli akraba evliliği yapan bir toplumda zamanla her tür sakat doğumlar ve envayi çeşit hastalıklar ortaya çıkacağı gibi. Kendinden tohum üreten bir çiftci her sezon farklı bir tarladan toşlaşma sağlayamaz. Seri üretime uygun bir yol değildir. İlk sezon ürün harika bile olsa daha ikinci sezonda rekolte neredeyse yarı yarıya düşer. Eski çiftciler bunu aralarında tohum karıştırarak çözmüşlerdir. Ama hiçbiri dekardan 3- 4 ton tarla domatesi alamamışlardır. Örneğin 50 yıl önce domatesin dekara verimi en fazla 1 ton ise, steril tohumluk ile 5- 6 tona kadar çıkmıştır bu güne kadar. Diğer başka desteklemelerle artık dekardan 10 - 12 ton domates alınabilmesi mümkün haldedir. Bütün enerjiyi meyve bağlamaya yöneltmek, dal, budak , tohumla uğraşmadan sadece meyveye kanalize etmek. Amaç aslen budur. Çiftcinin her yıl tohumluk almak zorunda kalması bu yüksek verimli ve dayanıklı bitkisel üretim yapma yolunun bir yan etkisidir. Asıl amacı değildir.

Terminatör tohumluk ne demektir ben anlamıyorum. Anladığım şu ; Yabani otlar gibi önü alınamaz şekilde tarlayı kaplayan bitkiler. Terminatör den başka ne anlayacağız ? Süslü bir kelime .

Terminatör gen demek ne olabilir ? Feci şekilde yayılabilen bir genetik yapı. Mesela terminatör genli bir bitkiniz var tozlarıyla herşeyi kendisine çeviriyor veya benzetiyor. Hem strillikten şikayet et hem de terminatör gen den .... Bir acayiplik var.
akinselcuk 29/10/2009 : 05:46:54
Basitce yapılan şey şudur ;




Bakteri, virüs, böcek veya kimyasal bir zararlıya karşı bitkiyi dayanıklı yapacak olan ve bitkinin doğal yapısında oluşmayan bir gen parçası , bir taşıyıcı yardımı ile bitki hücre çekirdeğindeki kromozal DNA ya taşınıp yapışması sağlanır. Yeni çekirdek DNA sı oluşturulan bitkiden steril ve elit bir tohum elde edilir.

Artık bu ticari bitkimiz çok korktuğumuz bir zararlıya karşı dayanıklı hale gelmiştir.

Bakteri dediğimiz şey DNA sı bitkimize uyumlu bir bitkisel bakteridir. Yani bir akrep DNA sının domatese takılabilmesi nasıl mümkün olabiliyor ben bilmiyorum. Allah bilir bunu yumurtlayan kişinin hayatında eli mikrosbop bile tutmamıştır.

Daha basiti bitkinin beynine bir yazılım yaması ekliyoruz. Diyoruz ki ; bu zararlı etkisine maruz kalırsan kendini şu şekilde savun. Fakt bu yamayı kendimiz yazamıyoruz, doğada hazır yazılmış bir yama bulup alıyoruz.

Bitkide yeni gelişen bu savunma biçiminin bize bir zararı olurmu buna bakabiliriz. Bu savunma biçiminin bitkinin tükettiğimiz yerlerine bize zarar verecek şekilde bir kalıntısı olurmu bu incelenir. Eğer böyle bir zarar ortaya çıkacaksa bu işlem ticari olarak geçerli bir yol değildir. Yapılmaz.

Dünyadaki bütün ticari işletmelerin işi gücü insanları zehirlemek neslini kurutmak falan olmalı ki buna çalışsınlar. Çizgi film senaryosu gibi !?


Basit bir teknolojik yöntemden bahsediyoruz. Amaç bitkiyi daha dayanıklı yapmak. Koparılan gürültünün sebebini anlamak mümkün değil.

Bu iş tehlikeli ise tüp bebek yapmakta tehlikeli ya çocuk değil de canavar çıkarsa !

Gürültünün sebebi biyokimya veya genetik bilimi ile ilgili değil tamamen siyasal veya ticari....

Şu anda dünyadaki binlerce bitkinin durumu bu şekildedir. Metod yeni bir şeyde değildir. Yıllardır bilinir ve uygulanır.

Ne oldu da bundan bu kadar korkulur oldu ?
akinselcuk 29/10/2009 : 04:33:23
Ülkemize suni genli tohumların girişi yasaktır fakat denetimi yoktur ya da çok yetersizdir. Henüz ortada bilimsel bir tehlike olmadığı için üzerinde çok fazla durulmamıştır.

Zira suni genli bir domates tohumu alırsanız, orabanj hastalığına asla yakalanmayacak bir tarlanız olacak demektir. Tarlada bazı hastalıklar ortaya çıktığında ilaçla önlenmesi mümkün olmayıp müteakip yıllarda da tarla enfekte kalabilir yani ticari hayat sönebilir. Çok korkulan bir bitki hastalığından kesin kurtuluş yolu olan bu suni genli tohumluğun cazibesi buradan gelir. Önemli bir hastalığa karşı koymak için yapıştırılmış bu suni genin sağlığa zararı konusunda yapılan yorumlar hiçde bilimsel değildir. Bu gen kanser yapar diyebilmek için nasıl kanser yapacağınıda makul ve mantıklı bir şekilde açıklamak gerekir.

Cep telefonu adamı kanser yapar demekle aynı şey. Nasıl yapacak ? Cep kanser yapıyorsa neden dünyada kanser patlamadı ? Kanserdeki artış artan nüfüsla orantılı. Cepten önce sigara var. Kimyasallı yoğurtlar peynirler var. Artan CO2 gazı var. Delinen ozon tabakası var. Daha birinci sırada duran unsurlar değilde korku yaratmanın daha populer olduğu cep suçlanıyor. İşte aynen bunun gibi.

GDO da muhtemelen tohumculuk şirketlerinin ticari savaşı bu bilgi kirliliğini ortaya çıkarmış durumda. Bazı firmalar o kadar harika sonuçlu tohumlar geliştirmişler ki bu yeniliğe girememiş olan diğer tohumcuların piyasalarını kırmış durumdalar. O zaman ne yapalım bu tohumlar kanser eder adamı diyelim.

Kim rekabette nasıl bir yol izlerse izlesin suni gen yapıştırma işi asla engellenemeyecek bir sektör.

Bir grubun çıkıp absürt tartışmalar yerine, ülkemizde suni genli tohumları kim denetliyor ve yeterli mi diyerek tartışması gerek. Dünyada suni genli tohum üreten firmalrın çalışmaları piyasaya çıkmadan önce kimler tarafından tescilleniyor, yapılacak çalışmalara getirilen etik kurallar nelerdir bunları anlatılması gerek.

Adam çıkıyor domatese akrep geni yamanabilir diyor. Terminatör bitkiler dünyayı ele geçirecek diyebiliyor. Zihni örümcek adam filmiyle şekillenmiş bir zihniyet var ortada bir de televizyonda konuşuyor olmanın dayanılmaz cazibesi . . .

Suni bir gen ıstakaya dizilen okey taşları gibi kolayca yapılan bir iş de değil üstelik. Suni gen bir bitkinin kendi doğasında asla oluşturamayacağı bir genin başka bir organizmadan alınıp bu bitkiye yapıştırılmasından ibarettir. Her gen her bitkiye yapıştırılamaz. Metrik 3 bir cıvata metrik 3 bir somuna girer. Genler arasında bir uyum olmalıdır, gene doğa bizi sınırlar. Akrebi domatese yapıştırmak Murat 124 ün tekerleğini C200 mercedese takmak gibi bir şey. Takılmaz ne çapı ne de delikleri denk gelmez. Delip taksak bile araba düzgün gitmez. Yani elimizde ürün alabileceğimiz ticari bir bitki olamaz.

akinselcuk 29/10/2009 : 03:55:25
Öncelikle GDO nun ne demek olduğunun bir açıklanması lazım. Çünkü her türlü zirai üretime GDO demek mümkün hale geldi son tartışmalarla.

GDO terimini ilk kim üretti tam bir sonuca ulaşamadım. Fakat kim bu ismi bulmuş olursa olsun kesinlikle yapılan işi tam ifade eden isim bu değil. Karışıklığın başlıca nedeni de bu bence.

GDO ; genetiği değiştirilmiş organizma demek. Yediğimiz bütün ürünlerin genetiği değiştrilmiş durumdadır. Gen bilimi bu işle uğraşır ve bitkiler doğal yollarla birbiriyle döllenerek yeni çeşitler meydana getirilir. Amaç en yüksek verimli ve en dayanıklı bitkiye ulaşmaktır. Tıpkı uzun boylu insanların evlenmesini teşvik edip uzun boylu bir nesil ortaya çıkarmak gibi. Bu doğal yollarla yapıldığı için sağlıksız olma ihtimali yoktur. Üstelik gereklidir. Aksi takdirde 7 milyar insana yetecek bitkisel üretim yapılamaz.

Fakat gelişen teknoloji, genlerin bitkiden bitkiye doğal yollarla aktarılmasını beklemeden direk labaratuar koşullarında yeni ve doğal olmayan bir gen elde edilip bir bitki genine yapıştırılmasını mümkün kılmıştır.

İşte işin özü burada. Genetiği değiştirlmiş ürün değilde yapısında suni gen bulunan ürün demeliyiz.

Suni genli ürünler tehlikelimidir bunu tartışmalıyız.

Suni genli ürünlerin üretimi çok sıkı denetlenirse insanlığa faydası büyük. Zaten önlenmesi de mümkün olmayan bir çalışma. Fakat ortada bir denetim ve önceden belirlenmiş bir standart olmaz ise büyük felaketleri de yavaş yavaş ortaya çıkarabilecek çalışma. Ortada direk bir zarar söz konusu değilse de uzun yıllarda ortaya çıkma ihtimali olabilecek henüz aklımıza gelmeyen enteresan genler kendiliğinden oluşabilir. Ticari bir suni gen yapıştırılacaksa teknik kurallar konmalı. Bu yapılmaz ise kimin nasıl bir suni geni nereye yapıştıracağı ve bu suni genin doğal yayılma sürecinde uzun yıllarda nasıl bir değişime uğrayacağı meçhul.

Fakat hali hazırda kısırlık, kanser, zehirlenme gibi adı konmuş direk bir zararın GDO denen suni gen çalışmalı bir üründen oluşabilmesi mümkün değil.

Suni genin piyasalara girmesinin ve halk elinde tüketime sunulmasının başlangıcı bitkiye doğal döllenmelerle kazandırılamayan bazı hastalıklara dayanıklılık geninin kazandırılması içindir. Yani doğal yollarla ıslah edilen bitki en mükemmel halinde iken bile doğadaki bazı hastalıklara , zararlılara hala az dirençli halde kalmış ve bu eksiğide suni bir genin eklenmesi ile giderilmiştir. Bu suni genin sağlığa bir zararı söz konusu değildir ama bir genin suni yolla değiştirilebilmesi kötü amaçlı da kullanılabilir. Doğa insana ihanet etmezse de insan insana ihanet edebilir. Çok iyi niyetli olan bu çalışma çok sıkı denetlenerek piyasaya çıkarılmalıdır.

Konunun çok fazla teknik detayı var. Çok özet haliyle veya konuyla en ilgisiz kişinin bile anlayacağı haliyle durum budur.

Televizyonda konuşmaya çok meraklı insanımız var. Konu ve gerçekliği hiç önemli değil. Konuşanların arasında genetikci veya ziraatçiye hiç rastlamadım.

Ama çok populer bir konu. Şimdi telefonu açıp kanalın birine bir iddiada bulunsam yarın televizyondayım anlaşılan. Sonra uydur gitsin nasılsa kimse anlamıyor. Kimsenin senin üzerine konuşma şansı yok.

Bilim sabit bir şeydir. Suni olarak genle oynamanın 10 ayrı yorumu olamaz. Oluyorsa, tartışılan şey tartışılması hedeflenen şey değildir !

huyhuyhuy 29/10/2009 : 00:08:17
Akın hocam , bu genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunda , galiba siz yukarıda ki x kişiden aldığım yorumdan başka bir düşüncedesiniz. Konuya bizlerden daha yakınsınız. Ve bilgi alt yapınız mevcut açıklamaları daha sıhhatli yorumlamanıza sebep olacaktır . Ben bu konuda sizin detaylı bir yorumunuzu doğrusu meraklı öğrenci gibi , okumayı çok istiyorum .

lütfederseniz memnun olurum .
METTİN 28/10/2009 : 23:42:48
Nasreddin hoca nın dediği gibi parayı veren düdüğü çalar,her kes birilerine mal satmaya çalışıyor bunu da diğerinin malını kötüleyen esnaf gibi yapıyor,kimin ne dediğinin önemi yok batılılar neyi tüketiyorsa bence bizde onu tüketelim derim,yalnız şu gıda denetimine bence artık devletten değil,yerel yönetimlerle akademisyenlerin bir ortak çalışması ile el atılmalı,ve muhakkak belli bir standart getirilmeli,süte su katanlar çoğalmaya başladı son zamanlarda..Arı şu dünyadaki içme sularının arıtılması işi çok önemli,zira benim bildiğim batıda ozonlama bizde ise hala klorlama metodu uygulanıyor,artı klorlamanın da kanserojen olduğu söylenmekte,bu konuda bilgisi olan arkadaşlar varmı içimizde acaba ...Şimdi 10 tane uzman çıkıyormuş 10 uda ayrı yorum yapıyormuş...Tek tip eğitimemi geçsek acaba her kesin anlaşılan ders kitabı ayrı..
akinselcuk 28/10/2009 : 21:29:51
Evet şaka gibi.

Önemli olmasına önemlide konu, havada uçuşan bilgilerin bilimle olan bağı ortada yok.

Korkulan şey nedir halen idrak edebilmiş değilim. Genetiği değiştirilmemiş hangi ürünle haşır neşiriz de oynanmışından korkmaktayız ?

Bugün televizyonda bir abla konuştu ; kanser, çocuk ölümleri, zehirlenmeler, kısırlık gibi yaklaşık on adet kalemi genetiği ile oynanmış bitkilere bağladı.

Arkasından bir ağbi çıktı o da organik ürünlerin toksik madde ürettiğini iddia etti. Ben bebeğime organik ürün maması yedirmezdim dedi.

Artık şaşırmaktan vazgeçtim. Hatta saf değiştirdim. Yaladığım mürekkeplere ve Allahın bana verdiği akla güvenim tam ama bunu kimseye itiraf etmeyeceğim.

Bundan sonra soranlara GDO yiyenin başının beladan kurtulmayacağını söyleyeceğim.

Söz meclisten dışarı ;

Bu büyüklükte bir cehaletle inatlaşmak aşırı mantıksız.

Bir Garip Yolcu 28/10/2009 : 14:07:10
Gercekten cok onemli bir konu..Hukumet biranonce gida guvenligi konusunda onlemler almali.Yoksa bir gun onlem alabilecegimiz bir durum kalmayacak..


0.92 saniye.
11:59:04, 28 Mart 2024, Perşembe

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım