Koniks.com - İş Fikirleri Düşünce Havuzu

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol
 Ana Sayfa
 Forumlar
 Diğer
 Sanat, Edebiyat, Kitaplar
 Türkçe'ye Karşı Sorumluluğumuz
Not: Yorum gönderebilmek için kayıt olmalısınız.
Kayıt olmak için, buraya tıklayınız. Kayıt ücretsizdir!
 Yorum gönder
Kullanıcı adı:
Şifre:
Biçim:KalınİtalikAltı çiziliÜstü çizili Sola hizalaOrtalaSağa hizala Düz çizgiResim hizalaAlıntı ekleListe ekle
Mesaj İkonları:              
             
 


 
   

YORUM YAZILAN YAZI
Kenan Kablan 08/10/2004 : 04:39:16
18 Kasım 2000- Cumhuriyet-Bilim Teknik

TÜRKÇE'YE KARŞI SORUMLULUĞUMUZ

Cumhuriyet'te ve Bilim Teknik ekinde Türkçe üzerine tartışmalar açılmasını, görüş ve önerilerin dil getirilmesini sevinçle, karşılıyorum. Ben de bu yazı ile tartışmalara katılmak ve görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Dilin en önemli özelliği, kuşkusuz, düşünme aracı olmasıdır. Bu bağlamda düşünmeyi çıkarımlar yapılması, kavramlar ve önermeler arasında bağlantılar kurulması, yani derin ve yaratıcı düşünceler üretilmesi, özellikle soyut kavramları özümsenmesi olarak algılamak gerekir. Gerçekten yetersiz ve karmakarışık bir dille duru bir düşünceye varılması olanaksızdı.
Bir toplumu ulus yapan başların en güçlüsü dildir. Toplumun pek çok özellikleri, yaşayışı, gelenekleri, dünya görüşü, yaşam felsefesi, inançları, bilim-teknik ve sanata olan katkıları dilin gelişmişlik düzeyinden etkilenir ve o toplumun diline yansır. Mümtaz Soysal'ın "Yabancı dil öğrenmenin kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiş olması, anadili koruma, geliştirme ve yüceltme diye bir ulusal görev yaratmıştır. Yoksa, yalnız Türkçe değil, Türkçe'yle birlikte bütün bir kimlik de kaybolup gidecek ..." kaygısını dile getirmesi boşuna değildir.
W. Von Humboldt'a göre "düşünceyi yaratan ve ileri *ötüren dildir ve dilin engellendiği yerde düşünce de engellenmiş olur: "Dolayısıyla, ancak dilini oluşturan, yücelten bir ulus gerçek bir düşünce etkinliği gösterebilir. Dili ilkel kalmış bir ulus kültür yaşamında da ilerleme gösteremez. Doğan Aksan "Bu benim anadilim bir denizdir, derinliğiyle, gözün erişemeyeceği genişliğiyle, sınırsız gücü, güzellikleriyle..." diyerek sevgiyle tanımlıyor Türkçe'yi. Bu Türkçe'nin yükseköğretim ve bilimsel etkinlikler için yetersizliğinden söz edilemeyeceği yıllardır bu alanlarda Türkçe olarak yürütülen çalışmalardan (227. yılını Türkçe öğretimle sürdüren İTÜ'den) açıkça ortadadır. Bedia Akarsu da bu görüşü destekliyor: "Felsefenin en güç anlaşılır konularını bile rahatlıkla işleyen felsefecilerimiz az değil, bilim adamlarımız herkesin rahatlıkla anlayabileceği terimler ve sözcüklerle dile getiriyorlar araştırmalarının sonuçlarını: "Dil uzmanı Ömer Demircan konuya şu sözlerle açıklık getirmeye çalışıyor: "Türk dili gerek yapısal olanakları, gerekse anlamlama ve türetme zenginliği bakımından her düzeyde öğretim ve her alanda bilimsel anlatıma yetecek ölçüde gelişmiştir. Bu görüşlere karşılık "Türkçe'nin öğretim ve bilim dili olarak yetersizliğini ileri sürenler de vardır. Bu savın doğru olduğu varsayılırsa, yapılması gereken Türkçe'yi öğretim ve bilim alanında kullanıp işleyerek öğretim ve bilim dili olarak güçlendirmektir. Çünkü bir dilin yetersizliği değil, işlenmeyen bir dilin gelişememesi, zayıflaması, giderek evde ve sokakta basit bildirişimler için kullanılabilen kısıtlı bir dil haline dönüşebilmesi söz konusudur.

Bana göre, Türkçe'nin öğretim, bilim ve kültür dili olabilmesi konusunda öğretim üyelerinin ve bilim adamlarının ciddi görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Atatürk'ün dil devriminin temel amacı da Türkçe'yi öğretim ve bilim dili olarak güçlendirmektir Bu nedenle, Türkçe ile ilgili her türlü tartışmanın yararına inanmakla birlikte, dikkatleri yalnız sözcükler üzerine yoğunlaştırmanın isabeti tartışılabilir. Aslolan düşüncelerin en anlaşılabilir ve etkin biçimde, Türkçe'nin kurallarıyla ve özellikleriyle açıklanabilmesidir. Bu yaklaşım içinde olabildiğince Türkçe sözcükler kullanmanın daha uyumlu ve güzel dinlenmesi okunması zevk veren, üstelik yalnız "elit" değil, herkesin anlayabileceği bir anlatım sağlayacağından kuşku duymuyorum. Böyle bir çabada birleşme için hiçbir engel düşünemiyorum. Bu nedenle, "elit" için yazma savında olanların "bilimsel olmayan" yerine "gayri ilmi" de değil, "yamalı bohça"yı uyumsuz renkteki ipliklerle tutturmayı yeğleyerek "gayrıbilimsel" gibi bir sözcük türetmelerini anlayamıyorum. Her yurttaşın Türkçe üzerine görüş belirtme ve eleştirme hakkı vardır. Bilim adamlarının bu hakkı yanında Türkçe'nin öğretim ve bilim dili olarak zenginleşmesine ve güçlenmesine çaba gösterme görev ve sorumlulukları da bulunmaktadır. Umuyorum ki bu anlayışta ve Türkçe üzerine konuşurken tutarlı ve sorumlu davranmaya özen göstermek gereğinde görüş ayrılığımız olmayacaktır.

Güngör Evren

Kaynaklar:
1. Demircan, Ö., "Dünden Bugüne Türkiye'de Yabancı Dil", 1988.
2. Aksan, D., "Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim)", Türk Dil Kurumu Yayınları, 1977. 3. Akarsı, B., "Wilhelm Von Humboldut'da Dil-Kültür Bağlantısı, 1984.
4. Başkan, Ö., "Bildirişim (İnsan-dili ve ötesi), Bilimsel Sorunlar Dizisi, 1988.
5. Aksan, D., "Türkçe'nin Gücü ', Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1987.
SON 8 YORUM (En yenisi en önce gösteriliyor)
Kenan Kablan 19/10/2004 : 05:48:25
Sorum aslında sadece "eksiklik hissettiniz mi?" şeklinde değildi. Taş devri insanı (-ki eğer öyle bir devir varsa) günlük hayatında büyük ihtimalle otomobil ihtiyacı hissetmedi. Fakat daha rahat ve daha hızlı ulaşım aracı ihtiyacı sanırım insan var olduğundan beri her zaman hissedildi.

Bilimin evrenselliği kabul ediliyorsa bilimsel çalışmalarda bilgi girişi ve araştırmaların bir çok farklı dilde olabileceği ve fakat ortaya çıkacak eserin melez bir dil değil tek dil ile ortaya konacağı gerçeğini kabul edersiniz sanırım. Böyle bir durumda Türkçe'de eksiklik hissettiniz mi diye sormak istemiştim aslında.
Levent 18/10/2004 : 16:29:48
"Bir dili bilmek, yalnızca o dildeki sözcüklerden olabildiğince çoğunu bilmek değildir. Bir dilin gerçek zenginliği, sözcük dağarcığının yanı sıra, o sözcükleri kullanma biçimlerinin zenginliğinden kaynaklanır.
Her yazar, yazdığı dilde ve o dil aracılığıyla yeni bir dil evreni yaratan kişidir. Evet, yazar, bu evreni belki çoğunu bizim de bildiğimiz sözcüklerle kurar. Ama dilin zenginliği bağlamında önem taşıyan nokta, çoğunu bizim de bildiğimiz bu sözcüklerle nasıl bir özel dilin kurgulandığıdır. Bu özel dil ile iletişim kurduğumuz, onu kendimizden sayabildiğimiz, kendi dil birikimimize kattığımız anda artık bir zenginliği paylaşmaya başlamışız demektir." Kaynak:www.ahaber.anadolu.edu.tr/209/okuma.htm

Emre KONGAR'dan bir alıntı: " Bir dilin zenginliği, iletişim değerleriyle ölçülür. İletişim değerleri de öncelikle sözcük sayısıyla değil, kullanım boyutlarıyla belirlenir. Her sözcüğün düzanlamları yanında yan-altanlamları da vardır. Türkçe'mizin de bu boyutta kullanım gücü çok zengindir..." Kaynak: http://www.kongar.org/medyanotu/199_Yasasin_Turkce_ve_Edebiyat_Ogretmenleri.php
Levent 18/10/2004 : 16:17:59


"İskender Savaşır:
"Dil Sizden Önce ve Sonradır"
Söyleşi: Şehnaz Pak, Radikal, 8 Eylül 2000

Gün geçtikçe insanların kendini daha az kelimeyle ifade etmesine yönelik artan eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Buna çok katıldığımı söyleyemem. Türkçe bugün heyecanlı bir dönemden geçiyor bence dil olarak. Beni ilgilendiren konuşulan ve yazılan Türkçe. Yakınanlar genellikle yabancı dilden kelime almaktan şikâyetçi. Ben de merakla soruyorum, hangi kelimeleri, niye alıyoruz ve nasıl kullanıyoruz? Bu koskoca ayrı bir kitap konusudur. Ödünç kelimelerin hikâyesidir. Bence ödünç kelimelerin hiçbir sakıncası da yoktur. Kaldı ki gündelik kelime sayısı da bir dilin zenginliği için ölçüt olamaz.

Bir dilin zenginliğinde ölçüt nedir?

Biçimsel düzeyde böyle bir ölçüt veremem. Her dil aynı derecede zengindir. Bir nesnenin içinde bulunduğu ortamdaki diğer nesneler ve ortamın bütünlüğü hakkındaki ilişkileri arasındaki farklılıkları anlatmaktadır. Bir bardağın bir masanın üstünde durmasıyla masanın bir zeminin üzerinde durması aslında iki ayrı durumdur. Tüm bunları anlatmak için ortaçağ, skolastik dediğimiz küçümsediğimiz Latince büyük bir ihtimalle en zengin dillerden biriydi. Astrofizik, evrim biyolojisi gibi konularda konuşmak için bugün herhalde İngilizce en zengin dillerden biri. Türkçe'nin tarihine çok fazla girmek istemiyorum. Potansiyel zenginlikleri siyasi iradenin müdahalesiyle çok fazla budanmış bir dil.

Siyasal iradenin müdahalesiyle ne tür bir budanma yaşandı?

En çok özleştirmeciler tarafından budandı. Neyse bizim kuşakla bu biraz değişmeye başladı. Bizden önce de vardı tabii. Bir Ahmet Hamdi'nin diline bakacak olursanız görürsünüz Türkçe'nin taşıyabileceği zenginliği. Türkiye'de dil üzerine düşünmek çok hızlı bir tavır alıştan doğmuştur. Halbuki tavır almadan önce biraz düşünsek. Benim kitabımda da yapmaya çalıştığım bu. Hiçbir tavır alış yoktur sonuçta, bu iyi bu kötü kelimedir diye.

Bu tavır alışın nedenlerinde ne vardı?

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başından itibaren bütün dünya milliyetçilikleri bunu yaptılar değişen dönemlerde. En "başarıyla" yapanlar Nazilerdi. Hiçbir zaman biz o kadar ileri gidemedik neyse ki. Ama her dilde böyle bir özleştirme çabasını Fince'de de Macarca'da da görüyoruz. Özellikle Avrupa'nın kıyısında kalan modernleşmeye milliyetçilik aracılığıyla geç olarak yamanmaya çalışan ülkelerde böyle bir özüne dönme anlayışına paralel olarak dili de özleştirme çabasına tanık oluyoruz. Böyle bir sosyolojik temelleme yapabiliriz.

Kelimeler bugün için daha mı yersiz yurtsuz?

Anayurt dediğimiz şeyin aslında bir masal olduğunu kabul edelim her şeyden önce. Öyle bir yer yok. Orası kurguladığımız kadar var olan bir yer. Dilin ilk ortaya çıktığı bir yeri tasarlayamıyoruz. Ama kökler için biraz da masal yazarak bir şeyler dememiz mümkün. Özleştirmenin şöyle bir yararı da oldu, mesela bugün İngilizce'ye nazaran Türkçe'de kelimelerin izini sürmek çok daha kolay. Bir şekilde eninde sonunda daha öz, arı bir dille karşı karşıyasınız.

"Türkçe'nin Türkler'e terk edilemeyecek kadar kıymetli bir emanet olduğunu düşünüyorum" demekle neyi kastediyorsunuz?

Kime Türk deniliyor? "Türk"ü, etnik olarak mı yoksa anayasal çerçeve içinde mi kullanacağız? Yaşar Kemal ve Bilge Karasu Türkçe'yi o kadar iyi kullanan iki yazar. Yaşar Kemal bildiğim kadarıyla Kürt. Bilge Karasu'nun da annesi Rum, babası Yahudi'ydi. O iki yazar olmasa çoğumuz bugünkü gibi yazamazdık. Dünyada sayısız örnekleri var. Çoğu zaman bir dilin anlatım imkânları o dili sonradan edinmiş insanlar tarafından daha fazla zenginleştiriliyor. İngilizce için çok geçerli bu durum. Şu anda benim bildiğim en büyük İngilizce yazan yazar Salman Rushdie'dir bence. İngilizce'yi bambaşka bir hale getirdi. " Kaynak: http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Interview/Interview.asp?ID=9863







Levent 18/10/2004 : 16:02:54
Ramazan bayramı yerine Ramazan demem gerekirdi sanırım bunu hatırlattığınız için teşekkür ederim.
Eksiklik hissetiniz mi diye bir sorunuz var? Ne gibi bir eksiklik, uygun kelime eksikliği mi, yoksa ne? Bazen bazı şeylerin eksikliğini hissedemeyiz. Örneğin taş devrindeki insanlar otomobil eksikliği hissediyorlar mıydı? Sanırım onların akıllarına böyle bir sorun gelmemiş olabilir ama onlar otomobilin ne olduğunu bilmedikleri için eksiklik hissetmemiş olabilirler. Yani ilk olarak eksikliğini hissedebilmek için o şeyi, o kelimeyi ya da her neyse bazı şeyleri düşünebilmemiz veya icat etmemiz gerekecektir. Dilde de buna benzer durumlar var. Örneğin bazı kabile dillerinde en gerekli olarak düşündüğümüz türden kelimelerin bile olmadığını okumuştum.
Kendi hesabıma söylersem bazen düşüncelerimi ifade etmekte zorlandığım oluyor. Çok defa aynı kelimeleri kullanmaktan sıkılıyorum. Ama bu Türkçe'nin yetersiz oluşundan ziyade benim Türkçe'ye olan az hakimiyetimden de kaynaklanıyor olabilir.
Diğer bir nokta ise dilleri bu üstün bu gelişmemiş diye sınıflandıramak çok doğru olmayabilir. Çünkü neye göre üstünlük, neye göre gelişmişlik bunları da belirtmek gerekir. Örneğin II Dünya savaşı yıllarında A.B.D'liler küçümsedikleri bir Kızıl derili kabilesinin dilinde bazı sıradışı üstünlükler keşfettiklerinde çok şaşırmışlardı. Kabilenin dili az kelimeye sahipti ama bu dil şifreleme için hayli uygundu.
Kenan Kablan 18/10/2004 : 02:25:54
Katılımın için teşekkürler yaseminece.

Türkçe'de zengin yapım ekleri sayesinde yeni kelime 'uydurma' gereği duymadan da yeni anlamlar üretebiliriz. Yapım eklerimiz o kadar zengindir ki bazılarını artık kullanmaya bile gerek görmüyoruz. -dirik, -eyazmak gibi yapım ekleri Türkçe'de olmasına rağmen artık neredeyse hiç kullanma ihtiyacı duymuyoruz.
hascence 17/10/2004 : 22:42:11
Hiç bir zaman ne tezimi yazarken nede diğer sunum yada ödevlerimi yaparken hiç Türkçe’yi yetersiz bulmadım. Hiç bir zamanda yabancı bir kelime kullanma gereksinimde bulunmadım. Hatta bazı ödevlerimi hem İngilizce yazdım hem Türkçe ama hiç aralarında bir karıştırma olmadı. Konuşma dilinde de buna hiç gerek duymadım. Şiir yazarken de aynı şekilde. Sadece şiirlerde eski Osmanlıcıdan gelme kelimelere ihtiyaç duyduğum oldu. Anlatıma daha hoş bir hava katması açısından. Bir insan bir şeyi anlatırken en iyi bildiği dille anlatmaktan zorlanır mı bunu da çok mantıksız buluyorum.
Kenan Kablan 17/10/2004 : 17:24:13
Sevgili Levent,

Dil konusuyla ilgili diğer başlık altına yazdığın yazı ve içerdiği tespitler iyi bir giriş olmuş. Bunu devam ettirirsin inşaallah. (bu arada bayrama daha en az 26 gün var :))

Türkçe'de kelimelerin yetersiz olduğu hakkında ciddi ve samimi bir yakınma duymadım bu güne kadar. Bilimsel ve felsefi konularda çalışmaları olan bilim insanlarımızın bu tip bir şikayetini duymadım-okumadım. -ki iddia edildiği gibi edebiyatçılarımızın Türkçe'yi bu yönüyle yermesi düşünülemez dahi'- Aksine özellikle sosyoloji, psikoloji dallarında bilimsel çalışmalar yapan insanlarımızın bilinçsizce yabancı kelimeler kullananları uyararak; bu ilim alanlarında tamamen Türkçe kullanılması konusunu sürekli dile getirdiklerini biliyorum.

Tüm üyelere ve Levent sizlere sormak istiyorum, herhangi bir çalışmanız esnasında Türkçe'yi yetersiz bulduğunuz oldu mu? Kelimeleri bilmemek ile o kelimelerin dilde olmaması arasındaki ince çizgiyi dikkate alarak bu soruma lütfen cevap verin.

Fen bilimlerinde gerçekleştirilen yeni keşifler yeni isimleri beraberinde getirir. Bu buluşu bir Türk yaparsa bulunanın adı türkçe olur. Bütün dünya bunu o isimle anar. "Behçet Hastalığı" gibi. Fakat yabancı biri bulmuşsa kendi dilinde bir isim verecek biz de bunu kaynağını not ederek sözlüklerimize dahil edeceğiz doğal olarak. Parçacıkaltı Fizik'te keşfedilen 'Quark' gibi...

Fakat teknolojik alanda elde edilen gelişmeler illede yabancı (ve illede amerikan ingilizcesi) ile anılmak zorunda değildir. Kolaylıkla ve mutlaka dilimize çevrilmeli veya uygun karşılığı bulunmalıdır. Bunun için yeni kelime türetmeye her zaman gerek yoktur. Çünkü teknoloji genellikle tamamen yeni değil var olanı geliştirerek ürünler sunar hayatımıza. Kabul görmüş eski kelimeyi yeni bir isim veya yeni bir sıfat ile tamla**** kullanıma hazır hale getirebiliriz. Bu işten sorumlu olanlar devlet memurları değildir. Uzmanlık alanında bilimsel, felsefi, edebi eser veren her birey bu işten sorumludur. Araştırma ve çevirilerin Türkçe'ye (daha doğrusu her iki dile) daha hakim kişilerce yapılması yetersizlik görüldüğü durumlarda mutlaka ekip çalışmasına gidilerek gerektiğinde eserlerin dil konusunda uzman kişilerce redakte edilmesi gerekmektedir bana kalırsa.

Çeviriler konusunda sorumluluk bilim adamlarında olduğu gibi anadilim Türkçe diyen herkes doğru kullanmak, doğru öğrenmek yönleriyle sorumludur.. Kaç yıldır 'için' kelimesini osmanlıdaki gibi 'içün' olarak kullanıyoruz haberiniz var mı? Yalakalık almış yürümüş netekim!

Olumlu olumsuz tüm yorumlar için ve özellikle bu konuya yazdıkları için tüm katılımcılara teşekkür ederim.

Lütfen herkes buyursun, bu çorbada bir cümle dahi olsa herkesin tuzu bulunsun.
Kenan Kablan 08/10/2004 : 04:44:05
Bütün dünyada konuşulan Türk dillerini, lehçelerini ve bunların ağızlarını ele aldığımızda genel Türkçe’nin sözvarlığının birkaç milyon sözcükten oluştuğunu ileri sürebiliriz. Türkçe ve yabancı sözcükler, eski ve ölü sözcükler, yöre ağızlarındaki sözcükler, bilim-teknik-kültür-felsefe-sanat vd alanlardaki terimleri hesaba kattığımızda Anadolu Türkçesi’nde 150-200 bin, Türkiye Türkçesi’nde 300-350 bin sözcük bulunduğunu varsayabiliriz.”

“Türkçe Yazı ve Dil devrimleriyle gerçek kimliğini bulmuş; Türkiye insanlarının hemen her türlü gereksinmelerini, her yeni olgu, kavram, nesne vb’yi potansiyel olarak karşılayabilecek yetkinlikte bir bilim, kültür, felsefe ve sanat dili durumuna gelmiştir.”

Yusuf ÇOTUKSÖKEN - Türkçe Üzerine Denemeler ve Eleştiriler - Papatya Yayıncılık


0.81 saniye.
00:07:13, 2 Temmuz 2025, Çarşamba

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2025 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım