Sanayi devriminden evvel üretilen her şey el emeğiyle zanaatkar mantığıyla üretilmekteydi. Standartizasyon yoktu. Her ürün birbirinden değişik özellikler taşımaktaydı. Üretilen her şey için çok talep olmasına rağmen arz miktarı çok sınırlıydı. Dolayısıyla her üretilen mamulun her zaman alıcısı hazırdı. Kısacası o donemde ne üretebilirseniz satabilirdiniz. Talebin çok, arzın az olduğu, üreticinin en mutlu olduğu, alıcının ise sabırlı olmak zorunda kaldığı bir dönemdi o dönem. Sanayi devriminden sonra seri üretimin başlamasıyla arz ve talep bir nevi dengelendi ancak yine de üretici avantajlı bir durumdaydı.
Üretici adetsel olarak çok üretebiliyordu ancak tek bir standartta üretiyordu. Örneğin Henry Ford, T model Ford arabaları seri üretime aldığında bütün arabalar siyah olarak üretiliyordu. Arz ve talep dengelenmeye başlamıştı, üretici mutluydu, çünkü yine ne üretirse onu çok rahat satabiliyordu. İnsanlarda mutlu olmaya başlamıştı çünkü ihtiyaçları aldıkları ürünle karşılanmaya başlamıştı.
Ancak insanoğlunun tabiatı gereği diğerlerinden farklı olma duygusu, egosu konusu yavaş yavaş gündeme gelmeye başladı. O dönemde herkesin siyah bir arabası vardı ancak sarı arabalar zenginliğin simgesiydi. Herkes siyah bir araç sahibi olabilirdi ancak sarı arabalar her yüz arabada bir üretildiği için çok yüksek fiyatlarla alıcı buluyordu. Bundan kazançlı çıkan yine üreticiydi.
21. Yüzyılın başında olduğumuz şu dönemde, saniyede bir ürün, aynı standartlarda yüksek kaliteyle üretilebilmektedir. Her robot otomasyona geçebilen yatırımcı; istediği ürünü çok kısa sürede ve yüksek standartlarda üretebilir durumdadır artık. Dolayısıyla aynı malı üreten yüzlerce hatta binlerce rakip birbiriyle rekabete girmeye başladı. Üreticiler artık eskisi kadar mutlu olmamaya başladılar. Bu olaydan en karlı çıkan ise tüketiciler oldu. Seneler sonra bu avantajı ilk defa ele geçirdiklerinde bunu çok iyi kullanmaya başladılar. Fiyat, kalite, renk, ambalaj, sunum, garanti, satış sonrası müşteri hizmetleri ve bunun gibi kriterler müşterilerin seçimlerini belirlemeye başladı. Bu durumda artık üreticiler değil, tüketiciler kral oldular.
Kısacası arzı (malı üretebilip sunmayı) herkes saglayabiliyor ve hatta büyük rekabet yasanıyor, ama üretilen her malı talep eden eskisi kadar olmuyor. İşte bunun adı Vahşi Rekabet’dir. Vahşi rekabette kazanmanın yolu
Bu durumda yapılması gerekenler çok basittir:
- Müşteri Kralınızdır. Ona gereken özen ve ihtimamı gösterin. Kendisini iyi hissetmesini sağlayın.
- Unutmayın Memnun ettiğiniz her müşteri sizin gönullu pazarlamacınızdır. Satış temsilcileriniz satışta aracılık ederler ama mutlu müşteriler sizin malınızı hem alırlar hemde cevrelerine de sizin bolca reklamınızı yaparlar
- Her memnun müşteri size 1 müşteri getirir ancak her mutsuz musteri sizden 11 musteri goturur.
- Müşteri hizmetleri çok onemlidir. Müsterilerinizi iyi tanıyın, onlarla ilgili bilmeniz gereken her önemli bilgiyi (doğum tarihi, esinin ismi, esinin dogum tarihi, evlilik yıldonumunu vb. gibi her onemli bilgiyi) kaydedin. Bu bilgilere göre onu hatırladığınızı ve dusundugunuz belirtecek aktivasyonlar icinde bulunun. Ornek olarak müşterinizin doğum gününde kendisine yüksek bir indirim yapın. Kendini iyi hisseden müşteri yüksek indiriminizi bir doğum günü hediyesi olarak görecek ve size gönülden bağlı fanatik bir müşteri olacaktır.
[*]Alışveriş alışkanlıklarına göre müşterinizin hoşuna gidebilecek küçük jestler yapın.
Kaynak: Tolga Tezer, TEDMAR AKADEMİ