Dikkat ediyorum da bir ay öncesine kadar işadamlarımız daha çok şirketlerinin sorunlarına odaklı isabetli sorular sorardı. Buradan yola çıkarak birlikte bir yol haritası çıkartmaya çalışırdık. Günün sonunda eve dönerken ben işadamının içinde bulunduğu durumu daha yakından görmüş, işadamı da artık nelerin yapılması gerektiği konusunda elinde olabildiğince somut bir öneri listesine sahip olurdu.
Oysa Ankara, işadamını bir kez daha zehirlemişe benziyor. Karşılaştığım işadamından aldığım izlenim şu; demokrasi ve millet iradesinin bir kez daha mecrasından saptırılması ve dünyada yalnızlaşma ihtimalinin oluşturduğu belirsizlik nedeniyle yeniden içe kapanma sürecine girilmiş. Böyle ortamlarda kısa vadecilik, kur-döviz-faiz hesapları öne çıkmakta ve uzun vadeli girişimcilik kalitesi yok olmaktadır.
Bana sorulacak olursa, işadamı hep bahsettiğimiz "o büyük resme" bakmaya devam edip ufka odaklanırsa, hem kendisi hem de Türkiye kazanacaktır. Hiçbir şey yapamıyorsa yabancı işadamının tavrına bakıp kendini sağdan hizaya sokabilir. Yabancılar Türkiye'nin büyük yarınlarına odaklanmaya devam etmektedirler. Şimdilik bir süreç olarak kapatma davasının bu algılamayı değiştirmesini beklemiyorum.
Türkiye ekonomisinin her şeye rağmen gardı açılmış değil. Bakınız dünya da artık durgunluk ve arz şoklarına dayalı bir yüksek enflasyon baskısı altında. Derin kriz tedirginliği ABD semalarını karartmaya devam ediyor. AB ise kurbanlık koyun gibi sırasını bekliyor.
Böyle bir ortamda 2007 yılında 60 ülke arasında enflasyonu en fazla düşüren ülke Türkiye oldu. Merkez Bankası'nın çalışmasına göre, 60 başlıca ülkenin 2007 yılındaki ortalama enflasyon artış oranı 2 puan. Türkiye ise hedefi fazlasıyla şaşırdı ancak, 1,3 puanla enflasyonu en fazla düşüren ülke olmayı da başardı. Bir ülkede enflasyon olduğu zaman illa da birileri suçlu olmaz. Enerji, emtia ve bilhassa küresel ısınma nedeniyle gıda fiyatları enflasyonun baş sorumlusu.
Yine böyle bir ortamda Türkiye 2007 yılında yüzde 4,5 oranında büyüdü. Tabii bu "yeterli bulunmadı". Halbuki Türkiye, dünyadaki benzer konjonktürlerde bırakın büyümeyi zaten krize girerdi. Görüyorsunuz geldiğimiz aşamada yüzde 4,5 büyümeyi beğenmez hale gelmişiz. Türkiye'nin kazandığı bu bilinç düzeyi ve ekonominin direncinin artmış olması büyük bir güvence oluşturtmaktadır.
Ancak bu büyümenin bizi yarışın içinde tutamayacağını biliyoruz. İşsizlik bu şartlarda düşmez. 2008 yılının kayıp yıl olmaması için birtakım öneriler sunmak istiyorum:
(1) Kapatma davası artık unutulsun.
(2) Çete temizleme süreci kararlılıkla devam etsin.
(3) Yaşananlardan ders alınıp, daha ilkeli davranılsın, ucu bize dokunana kadar beklenmesin, AB reformları konusunda daha bir ciddi davranılsın.
(4) Yaşanan antidemokratik dayatmayı lehine değiştirecek umuduyla, hukuk ve millet iradesi tanımaz oligarşiyle asla zehirleyici ve şaşılık kaynağı olacak bir işbirliğine girilmesin.
(5) Zaten kararlılıkla başlanan ikinci nesil reformlara devam edilsin.
(6) Enflasyon hedefi yüzde 6'ya revize edilip faiz indirimine ağırlık verilsin, piyasalara likidite sağlansın, iç talep bir an önce harekete geçirilip esnafa soluk aldırılsın.
(7) Bütçe açığı geçici olarak yüzde 2 olarak belirlenip, kamunun altyapı yatırımları üzerinden piyasayı rahatlatması için kaynak oluşturulsun.
Yazar: İbrahim Öztürk