Kimsiniz?? - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Kimsiniz??


FGA
Üye

Toplam 113 yazı
10/05/2010 :  02:51:44 Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı


Ellerinizle gözlerini kapatır, sorarsınız, "bil bakalım ben kimim?". Tuzaklı bir sorudur bu. Bir yandan hemen bilmesin, kandırayım istersiniz, bir yandan da verilen her yanlış isimle heyecanın yerini şüphe ve sitem alır. Kim olduğumuz hem hemen anlaşılmasın, bir şeyler bize mahrem kalsın isteriz, hem de bilinsin, tanınalım, yanlış tanınmayalım...


Kimsiniz?
Kim, kim-lik, hepimizin kendimizin için bildiğimiz bir kimliğimiz var. Adımız, yaşımız, nereli olduğumuz, fiziksel özelliklerimiz, kişiliğimiz, işimiz, eğitimimiz, tuttuğumuz takım, oy verdiğimiz parti, yaşadıklarımız, planladıklarımız, yaptıklarımız, yapmadıklarımız, asla yapmayacaklarımız, etrafımızdaki insanlar, hiç ilgimiz olmayanlar... Bütün bunları sayabiliriz bir çırpıda. Her sabah uyandığımızda az çok aynı kişiyizdir. Bunu öylece biliriz. Ve etrafımızdakiler de bizi öyle bilir. Peki nasıl olur da o kişi oluruz?


En basiti adımız belki, hayatta en emin olduğumuz, "adımız gibi bildiğimiz". Adımızı kim verdi, kelime anlamı ne, hattâ kimin adı? Aileler isim seçerken aslında çocuğun ileride nasıl biri olmasını istediklerini gösteriyorlar. Bazı kültürlerdeyse çocuk ancak ergenliğe ulaştığında, çeşitli özellikleri ve becerileri dikkate alınarak bir isim veriliyor. Adımızı kulağımıza fısıldanan tılsımlı sözcük. Adımız kaybetttiğimizde kayboluyoruz.

Soyadımız, ailemiz. Anne babamız ve daha öncekiler. Genetik mirasımızı, huylarımızı, yeteneklerimizi aldığımız, bazen benzemek için uğraştığımız, ya da olabildiğince uzağına kaçtığımız...

Annemizle ilk ilişkimiz, ilk bağlılığımız, diğer ilişkilerimizi üstüne kurduğumuz... Babamız, annemizle ilişkimizin öteki ucunda, üçgenin tamamlayıcısı, böylece ilişkinin kurallarını, sınırlarını gösteren... Biri ilk kadın, biri ilk erkek, özdeşleştiğimiz, barışık ya da kavgalı, içimizde ömür boyu taşıdığımız... Kardeşlerle, büyük, ortanca, en küçük, dünyaya geliş sıramız, ya da tek oluşumuz...

Sonra arkadaşlar, okullar, öğretmenler, emeklerken, sonra koşarken yavaş yavaş ailenin dışına çıkıp topluma karıştığımız yeni ilişkiler, dünyamızın genişlediği, bizim de büyüdüğümüz, evin dışında yeni haller geliştirdiğimiz, ama dönüp yine ailemize baktığımız dönem...

Arkasından bedenimizde değişiklikler, kadın yada erkek olmaya hazırlık, aşklar, heyecanlar. Ve bir yandan "ben kimim?", "hayatın anlamı ne?" sorularıyla, çalkantılı, deli-kanlı dönem. Çocukluktan özdeşleştiğimiz şeyleri, ailemizi, onların ve toplumun beklentilerini bir yere koyup, kendi istek ve beklentilerimizi ortaya çıkarma, hayatta nerede durulacağını belirleme, bunun için çatışma süreci. Sınırlarla, engellerle, bağlarla dertli olduğumuz, sağlam çıkarsak o bildik, devamlılığı olan, yadırgamadığımız kimliğimizi bulduğumuz, kişiliğimizin oturduğu dönem... Ergenlik. Bir şeylere evet, bir şeylere hayır dediğimiz, ayaklarımızın üstünde durmayı yaşa**** öğrendiğimiz, emeklediğimiz çocukluk günlerimize en çok benzeyen dönem diyebiliriz. Biraz etrafa bakmayı, araştırma yapmayı, güvenli kıyılardan açılmayı göze aldığımız, ya da bunlardan çekindiğimiz... Meslek seçtiğimiz, politik, dini görüşler oluşturduğumuz, var olanları sorguladığımız, becerilerimizi geliştirdiğimiz, alternatifleri değerlendirip kendi beceri, ilgi ve isteklerimize bakıp, seçtiğimiz yola girip, "kendimizi" ifade ettiğimiz...

Bundan sonrasında artık bir kimliğimiz var. İşte o bilinen, hissedilen, sorgulamaya gerek duymadığımız, bizim kendimizi, ötekilerin bizi bildiği kimlik.

Günümüzde ortalama ömürler uzuyor, gençlik, genç kalmak çok değerli. Eğitim süresi uzuyor, yetişkin hayatın simgeleri evlilik ve para kazanma daha geç yaşlarda gelebiliyor. Bunlara bağlı olarak ergenlik dönemleri de uzayabiliyor, gecikebiliyor, ya da belki yeniden yaşanabiliyor.

Bazen de bu oluşum süreçleri sırasında, yada oluştuktan sonra yaşananlar süreci durduruyor, değiştiriyor, zorlaştırıyor, yeniden ele alınmasını gerektiriyor. Travmalar, kayıplar, başımıza gelenler yolumuzu karmaşıklaştırıyor. Duruyor ya da başka yönlere gidebiliyoruz. Artık oldum, diyip kapanıyoruz değişime yada fazla değişiyoruz. Bir şey var diyor, ne olduğunu bilmiyoruz...

Ve kararsızlıklar, kaygılar, tedirginlik hissederek, yaşadığımız hayatı benimsemeden, kendi hayatımızı kuramadan, başkalarına endeksli yaşa****. Bitmeyen kavgalarla, ayrılamamalar, kopuk yada iç içe geçmiş ilişkilerle . Ne içinde, ne dışında olamadan, hiçbir şey tamamlanmadan. Ertelemeler, gerçekleşmeyen hayallerle. İniş çıkışlı ruh halleriyle. Yaşamın farklı alanlarındaki rollerimiz bir ortalamaya varamadan, bir taraftaki başarı, güven, diğer taraflara taşınamadan yada hep aynı rolde sabitlenerek, yada hepsi birbirine karışarak. Zaman devam etmeksizin, dilimler halinde...

Oysa hayatımızın bir hikâyesi var, hem anlatıcısı hem kahramanı olduğumuz. Kendimiz olma yolunda başlangıç noktamız adımızsa, başımıza gelenler, etrafımızda olup bitenler, hayatımızdaki diğer kimlikler, yaşamdöngümüzde bulunduğumuz evre, yeniden ve yeniden seçimlerimiz, vaz geçişlerimiz, görüp elediklerimiz, hiç fark etmediklerimiz, unuttuklarımız, hatırladıklarımızla, her gün, ilerliyoruz.

Bu hikâye bütünlüğü içinde kişisel tarihimiz, daha karanlık ve aydınlık yerleriyle, tamamı, biziz. Geçmişimiz ve taşıdıklarımızla yarınımızı oluşturuyoruz.

Ve hikâye devam ediyor.

Belki bazen durup, yeniden anlatmak lâzım... En baştan, geçmişi yeniden ele almak, kopuklukları bağlamak, kayıpları, acıları, yanlışları, karanlıkları da sahiplenerek, şimdi olduğumuz kendimizdeki etkilerini kabul edip, yaslarını tutarak, hikâyenin içine yedirerek, anlatanla kahramanı barıştırarak…

Peki, siz kimsiniz?

Klinik Psikolog
M. Işıl Ertüzün
Ticaret, saygı duyulması gereken bir savaş gibidir Ana strateji doğruysa yapılacak sayısız taktik hata bile başarıyı engelleyemez
Robert E Wood


Bir malı, kusurunu söylemeden satmak, hiç kimseye helal olmaz Malın bu kusurunu bilene de, onu söylememek helal olmaz

Hadis-i Şerif

Yerleşim : Türkiye / Istanbul  |  Meslek : Ticaret
masal06
Üye

Toplam 2659 yazı
01/02/2012 :  10:12:09  Alıntı
Köy Tavuğu musunuz, Makine Tavuğu mu????


İki tavuk türü vardır: birincisi köy tavuğu. Köy tavuğu olmak biraz risklidir ama eğlencelidir. Sizi kedi kovalayabilir, aç kalabilirsiniz ama aynı zamanda özgürsünüzdür, günleriniz keyifli geçer, sağda solda dolanıp durursunuz. Bir de makne tavuğu vardır. Makinede annenizin tüyleri altında değil, lambaların altında gözlerinizi açarsınız dünyaya, kardeşlerinizle birlikte peşinden gidebileceğiniz bir anneniz yoktur. Çok sıkışık bir düzen içinde hızla büyümeye başlarsınız, yiyecek sorununuz yoktur. Sahibiniz sizi iyi beslemektedir, kişisel gelişimine önem verilmektedir. Ancak bu sıkışık ortamda özgürlük de yoktur, piliç dolu alanın öteki ucuna gidip yeni arkadaşlarla tanışamazsınız. Tek dostunuz, sürekli kanat kanda durduğunuz çevrenizdeki birkaç piliçtir. Ancak onlarda sürekli olarak kişisel olarak gelişmeye çalıştıklarından sizinle fazla ilgilenmezler.şimdi acaba ben neyim, siz nesiniz? Köy tavuğu mu, makine tavuğu mu??
"BEDAVA PEYNİR SADECE FARE KAPANINDA OLUR"

"Zirvelerde Kartallar da bulunur, Yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir."


ßeLki Sandığınız Kadar Ukala,
ßeLkide Tahmin Edemeyeceğiniz Kadar Mütevaziyim
ßiraz SakLıyım ßazen YasakLıyım Kimseyi Örnek ALmam
Kimseye Örnek OLmam Arkama ßakmam 'AsLa' Demem
'Keşke'Leri Sevmem !!
ELeştiri DinLerim Nasihat DinLemem


Şüpheciyim ama kuruntu yapmam Kendimle çelişebilirim ama kafama takmam Dalga geçerim ama kırmam Ciddiye alırım ama kapılmam Huzur veririm ama söz vermem Sahip olurum ama ait olmam....


Yerleşim : Türkiye / Samsun  |  Meslek : Satış / Pazarlama
suat7804
Yeni Üye

Toplam 92 yazı
19/12/2012 :  16:32:34 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
bir de tavuk olmamyı deneseniz ya
dert bizde
derman sende

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Yöneticilik
suat7804
Yeni Üye

Toplam 92 yazı
19/12/2012 :  16:34:46 Yazarın websitesine git Website   Alıntı


insan olun nereden geldiğinizi,nereye gittiğinizi kısac a neden geldiğinizi düşünün bırakın onu horozlar düşünsün
dert bizde
derman sende

Yerleşim : Türkiye / Ankara  |  Meslek : Yöneticilik
aviregal
Yeni Üye

Toplam 31 yazı
19/12/2012 :  17:09:29  Alıntı
guzel paylasım...
universite hayatini yasamadim cok seyler kacirdigimi dusunuyorum

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Esnaf
mehmetustam
Üye

Toplam 643 yazı
19/12/2012 :  19:16:15  Alıntı
Nasreddin Hocanın fıkralarından birisi tam bu duruma benziyor :)
Hocamızı bir şölene, yani ziyafete çağırmışlar. Hoca günlük kıyafeti ile gitmiş. Kendisiyle pek ilgilenen olmamış. Hemen evine gidip, en yeni ve gösterişli elbiselerini, üzerine de kürkünü giymiş. Davet edildiği ziyafet konağına tekrar gelmiş. Daha kendisini kapıda görür görmez, büyük bir hürmet göstermişler. Yukarıya çıkarıp salonda baş köşeye oturtmuşlar. En iyi yemekleri evvelâ ona ikram etmişler.
Hoca her ikram edilen şey önüne konduğunda, kürkünü yakasından özenle tutup, “ye kürküm ye” diyormuş.
- “Hocam, bu nasıl iş, hiç kürk yemek yer mi?” dediklerinde;
- “Ne yapalım, davet sahibi bunları kürküme ikram ediyor. Sonradan kürkümle aramda bir sorun çıkmasın diye ben de kürkümü uyarıyorum,” demiş.
Öğüt : “Görünüşe aldanmamalı” diye bir atasözümüz var. Ancak insanoğlu toplumsal bir varlık. Gidilecek yere uygun elbiseler giymekte gerekmektedir.
İlk intibâ görünüşle belirirse de, esas olan ambalâjın içindeki şeyin değeridir. Taş parçasına mükemmel bir ambalâj yapmak, taşın değerini arttıramayacağı gibi, altın veya pırlantaya basit bir ambalâj yapmak ta onun değerini düşüremez.....

Yerleşim : Türkiye / Kantinci  |  Meslek : Esnaf
goknevren
Yeni Üye

Toplam 19 yazı
13/10/2018 :  14:43:33  Alıntı
Çok güzel paylaşım emeğinize sağlık.

Yerleşim : Türkiye / Ankara
kncihan
Yeni Üye

Toplam 17 yazı
23/10/2018 :  12:52:29  Alıntı
Çok güzel anlatmışsınız gerçekten okurken keyif aldım.

Yerleşim : Türkiye / Eskişehir  |  Meslek : Diğer
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

4.1 saniye.
10:00:37, 20 Nisan 2024, Cumartesi

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım