Türkiye'nin küresel işletmesi niçin yok? - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Türkiye'nin küresel işletmesi niçin yok?


bahadirakin
Üye

Toplam 13 yazı
14/08/2001 :  17:45:44   Yazarın websitesini ziyaret et Website  Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı


Türkiye kökenli gerçek anlamda küresel bir işletmenin olmamasını gelişme sürecinde önemli bir konu olarak görüyorum. Bu konuda fikir belirtmek isteyenler olabilir.
Bahadir


__________________
H.Bahadir AKIN
http://www.stratejiyonetim.com

Yerleşim :   |  Meslek : Öğretim görevlisi / Asistan
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
15/08/2001 :  07:50:38 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Bahadir Bey Merhaba,

Öncelikle aramıza katıldığınız için teşekkürler.

Bahsettiğiniz konu çok önemli. Herşeyin son derece hızla değiştiği, küreselleşmenin yoğun olarak yaşandığı günümüzde, artık "kurallar" güçlü olanlar tarafından konulmakta. Güç ise pazara hakim olmak ile neredeyse aynı anlamda. Zaten küreselleşmenin zorunluluğu da alışılmış pazar kavramında radikal değişiklikler yapmayı, bu konudaki mevcut paradigmaları yok etmeyi öngörüyor.

Bazen kendi kendime soruyorum: "Acaba küreselleşme engellenebilir miydi?" diye. Bence bilgi teknolojilerinin, görsel medyanın, uydu teknolojisindeki gelişmelerin bu kadar çarpıcı olduğu bir dünyada izole edilmiş bir ortamda manastır hayatı süremezsiniz.

İşte bu noktadan, yarın hayatta kalmak isteyen bütün organizasyonların küreselleşmeye uyum sağlamak zorunda olduklarını söyleyebilirim.

Türkiye kökenli küresel işletme hakikaten yok. Benim de çok dikkatimi çeken bir konudur bu. İnanın Avrupa ve Amerikayı bir kenera bırakın Türk Cumhuriyetlerle dahi bu bağı kuramamışız. Bazı Türk Cumhuriyetlerinde bizzat yaptığım gözlemler bunu doğruluyor. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Bizim için stratejik işbirliği son derece önemli olan Azerbaycan'ı incelemek yeter bile. Birkaç gösterişli Koç hipermarketi açmak maalesef küreselleşmek değil. Küresel bir işletme bilgi, tecrüce,değerlerini transfer edebilmeli. Tabi ki edebilmek için önce kendisinin sahip olması gerekli!...

"Neden bizde yok?"

Benim bu konuya vereceğim cevap biraz sosyolojik biraz da duygusal.

Genel olarak göcebe kültürünün uzantısı olan "güdülmek"ten tam olarak kurtulamamışız. Yapacaklarımız hep birileri tarafından önceden söyleniyor. Yeni düşünce yeni fikir yok ve hoş görülmüyor da zaten. Demokrasi ile yönetiliyoruz ve birçok konuda şikayetçiyiz. Peki biz evdeki çocuğumuza karşı ne kadar demokratız. Acaba o kendi kararlarını verebiliyor mu?. 3-4 yaşında bir çocuk düşünün... Annesi yemek yedirmeye çalışıyor, çocuk ise "tokum yemek istemiyorum diyor" anne zorluyor; "yemek zorundasın!..." Anne ona şu mesajı veriyor:" Sen karnının tok olup olmadığını bilemezsin!.." Bu ne büyük bir hata...Şimdi soruyorum "neden böyle yetiştik, neden bu güvensizlik, neden bu kadar anti demokratik eğitim sistemi,..." bu soruları onlarca sıralayabiliriz. Sanırım sorunun cevabı da burlarda gizli.

Batıda ilkokullarda çocuklara yaklaşımı görün. Bence "neden bizde küresel işletme yok" sorusunun cevabı oralarda biryerlerde gizli.

Tabi ki bir de siyah önlükler. Bence siyah müteşebbisliği önlemiş. İnsanları kominist bir yaklaşımda kalıplara sokmuş. Sonra ne oldu siyah önlük kalktı yerine mavi, badem yeşili v.b. üniformalar aldı. Yine farklı düşünebilecek ortamı yaratamadık.

Anne-baba için 40 yaşındaki oğulları hala bir çocuk. Herşeye karışmak istiyorlar, sürekli destekleri devam ediyor... Peki batıda öyle mi? Genç kendisi farkı yaratmak zorunda... Yoksa aç kalacaktır. Bundan dolayı riske girmek için gayret ediyor.

Bence küresel şirketleri yaratabilmemiz kafaları, belki şimdiye kadar doğru bildiğimiz bazı değerlerimizi, işleri yapış tarzımızı değiştirmemize bağlı. Ülke olarak dünyaya bir türlü ayak uyduramamızın, bir zamanlar çok popüler olduğu gibi ısrarla kamuda istihdam edilmek isteyişimizin, kısaca çöküşümüzün de temel sebebi bu olsa gerek.

Güzel günlere,

Akın Arslan


Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
bahadirakin
Üye

Toplam 13 yazı
15/08/2001 :  11:47:20 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Akın Bey,

Bahsettiğiniz gibi küreselleşme ister beğenelim ister beğenmeyelim sanayi devrimi gibi kaçınılmaz olarak gelişen bir gerçeklik. Küresel işletmeler de bu sürecin aktif aktörleri.

Aslında Türkiye'de niçin küresel işletme yok sorusundan önce "Türkiye'de gerçek anlamda sanayi var mı" sorusunun sorulması belki daha anlamlı olacaktır. Bu noktada sizin isabetle belirttiğiniz girişimcilik ruhunun olmayışı ve toplumsal bir yılgınlık, tembelliğin ülke genelini sarmış olması önem kazanıyor.

Konu aslında sanayi devriminin gelişimi süreci ve bu dönemde Osmanlı Devletindeki durum, Cumhuriyetin ilk döneminde izlenen politikalar, sermaye birikiminin nasıl sağlandığı, 1929 buhranı ve ardından II.Dünya savaşı sonrası kurulan yeni düzen, Uzakdoğu ülkelerinin uluslararası piyasalara açılması, Türkiye'de izlenen ithal ikameci politikalar gibi çok farklı boyutları olan karmaşık bir durumun analizini gerektiriyor.

Bu analizin kapsamı elbette çok geniş. Ancak basit bir örnekle bazı noktalara vurgu yapabilirim diye düşünüyorum. 1950'lerin başında son derece fakir (hatta fakir ötesi) bir ülke olan G.Kore'yi ele alalım. O dönemde NATO'ya giriş sürecinde biz de askeri bir harekatta bu ülkeye destek vermiştik. Aradan geçen 50 yıl içinde durumu mukayese edelim. Son zamanlarda geçirdiği finansal krizlere rağmen G.Kore en az 8-10 küresel işletmesi olan, sadece yarı iletken alanında 50 Milyar dolar ihracat yapan bir sanayi ülkesine dönüşmüştür. Bizim içinde bulunduğumuz durum ise malum.

Bazen siyasi arenada atılan nutuklarda 50 yıl öncesine göre şu kadar ilerleme kaydettik gibi tuhaf sözlerle muhatap oluyoruz. Kıyaslama zaman içinde kendi verilerinizle yapılamaz. Sizinle aynı durumda olan veya G.Kore gibi daha kötü durumda olan ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile oranlanır. Bu durumda Türkiye 50 yıl içinde sizce ne kadar ilerlemiştir?

Elbette G.Kore'nin bu başarıyı nasıl yakaladığı ayrı bir hikayedir. Ancak mevcut durum basite indirgenirse, taklit teknolojinin en kısa sürede adapte edilerek yerli üretimin gerçekleştirilmesi, üretimin de iç satış hiç düşünülmeden doğrudan ihracata yönlendirilmesi şeklinde özetlenebilir. Bu süreçte devletin oynadığı rol, teknik personelin yurtdışında yetiştirilmesi, teknoloji politikasının ülke çıkarları doğrultusunda belirlenmesi ilgilenelerin detaylı olarak inceleyebilecekleri konular.

Dolayısıyla küresel işletmemizin olmaması veya sanayimizin geri kalmasının bilinçli/bilinçsiz devlet politikaları ve rekabet bilmeyen, iş ahlakından yoksun, yabancı lisanslarla üretip koruma altındaki iç pazarlara satma alışkanlığındaki sanayicilerimizle doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Tabii ki konunun daha temeline inildiğinde bireylerin eğitimi ve yetiştirilmesi önem kazanıyor. (İstiklal marşında güldüğü hatta tebessüm ettiği için ilk, orta ve lise yıllarında disiplin kapılarında dolaşmış biri olarak sözlerinizin anlamını çok iyi biliyorum). Evde, okulda, işyerinde, askerde sürekli mutlak itaat ve disiplinle yetişen, düşünce yeteneğini kaybetmiş insanların uluslararası pazarlara açılıp küresel markalar oluşturmasını beklemek, evet doğrusu hayalden ibaret.

Ancak ne olursa olsun, bugünkü iflasımızın tek çıkış yolu geçerli sanayi kollarında rekabet edebilir kuruluşların ortaya çıkması. Bu da risk alabilen girişimci bireylerin, hür düşünebilen aydınların ve gerçek demokratik bir ortamın oluşmasına bağlı.

Selamlar.


__________________
H.Bahadir AKIN
http://www.stratejiyonetim.com

Yerleşim :   |  Meslek : Öğretim görevlisi / Asistan
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
17/08/2001 :  12:31:52 Yazarın websitesine git Website   Alıntı


Merhaba,

Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında yaptıklarını, geniş bir bakış açısı ile analiz ettiğimizde hayrete düşmememek mümkün değil. Hem fiziki hem de psikolojik açıdan harabe olmuş bir ülkeyi, çağdaş ve medeni bir devlet yapma mücadelesi. Atatürk'ün son derece kısa bir zaman dilimine bu kadar çok şeyi sığdırmayı başarabilmesi herhalde dünyada incelenip kitaplara örnek olay olarak girmesi gereken bir eş zamanlı mühendislik harikası. Eş zamanlı mühendisliği bir fabrikada üretim hattında uygulamak, bir ülkeyi yeniden yapılandırırken uygulamaktan çok daha kolay.

Öyle bir yerden işe başlamış ki, nereden tutsanız elinizde kalıyor. Halk senelerdir süren savaşlardan, açlık ve yokluk içinde, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Ortlama insan ömrü neredeyse 40 yaşın altında. Her doğan üç çocuğun bir veya ikisi ölüyor. Bırakınız ekonomiyi neredeyse insanlık dramı yaşaıyor...

Diğer tarafta en basit sanayi dahi yok, son derece ilkel şartlarda yapılan tarımın geliri de yabancı ülkelere borçlar karşılığında kaptırılmış... Tam bir felekat durumu...

İşte bu noktadan başla**** Atatürk ve arkadaşlarının bu ülkeye 15 senede yaptıklarını hayretlerle seyretmemek ve hayran olmamak mümkün değil. Onların bu kadar kısa bir sürede, demokrasiyi kökleştirme, insana değer verme, ulaştırma ve haberleşme olanaklarını geliştirme, sanayinin temellerini atma, yaygın ve örgün eğitimi yeniden yapılandırma ve kurumsallaştırma, hatta köylerde aile eğitimini yaygınlaştırma ve bilim üretecek kurumları hayata geçirme konusundaki yaptıklarını incelediğimde, yaşadığımız şu dönemde bir vatandaş olarak ona layık olamama endişesi ile yüzüm kızarıyor, unanıyorum, daha çok okumak, kayda değer birşey yapabilmek ve üretmek istiyorum.

Atatürk'ü anlamak Anıtkabirde saatler geçirmek değil, o ve arkadaşlarının müthiş bir sinerji ile farkı yaratmasına vesile olan "vizyonerliğini" ve "müteşebbisiliğini" anlamak demektir.

Bazı sosyal toptum örgütleri, (içlerinde son derece entellektüel sayılabilecek gruplar da var), ülkede birşeylerin ters gittiğine kanaat getirdiklerinde sözde şikayet amaçlı Anıtkabir'e gidiyorlar ve birilerini Ata'ya şikayet ediyorlar. Bu manzaraları görünce üzülüyorum. Ve onlara mozolenin olduğu yerden ilahi bir sesle şöyle seslenmek istiyorum:

"Ey benim zavallı vatandaşlarım. Ben size bir yol çizdim, güzel bir geleceğin temellerini attım. Çok kısa bir sürede, son derece umutsuz bir durumda neler yapılabileceğini gösterdim. Artık fiziksel olarak yanınızda değilim. Benden birşey beklemeyiniz. Yıllardır sizlerden aynı müteşebbisliği bekliyorum. Kurtarıcı beklemeyin siz de sorunun bir parçasısınız, uyanın ve değişin artık. Beni gereksiz yere rahatsız etmeyin, siz doğru yolda olun, ben hep yanınızdayım."

Toplum olarak bir uyanış ihtiyacımız var. Nasıl mı?

Sanırım daha geniş bir katılımla bunu tartışmalıyız...

Güzel günlere,

Akın Arslan







Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
21/08/2001 :  00:31:45 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Merhaba,

"Toplumsal uyanış" sanırım çok iddialı bir başlangıç olsa gerek. Evet gerçek anlamda bir toplumsal uyanışa ihtiyacımız var. O kadar çok zaman kaybettik ki. Bizden çok sonralar sıfırdan başlayanlar bile bizi oldukça geçtiler. Artık geçmişte yaptığımız yanlışları bir kenara bırakıp, yepyeni düşünceler ve uygulamalar ile yarınlara hazırlanmalı, en başta insana ve entellektüel sermayeye herşeyden daha fazla değer vermeliyiz.

Eğer küresel organizasyonlar yaratmak istiyorsak öncelikle sıradışı düşünebilenlere hayallerini serbestçe ifade etme ve uygulama için destek bulabilme özgürlüğünü tanıyabilmeliyiz. Ben bu özgürlüğe "demokrasinin entellektüel sermayesi" diyorum. Hakikaten, nasıl bünyesindeki entellektüel sermayeye yeterince değer vermeyen organizasyonlar yarınlara taşınamayacaksa, entellektüel sermayesi oluşmamış bir demokrasi de gelecekte olmayacak, diğer demokrasilerinin mandasında güdülerek a*** hayatı süreceklerdir.

Bilgi en önemli güçtür. Küresel işletmeleri yaratan kendini sürekli yenileme kabiliyetine sahip entellektüel potansiyeldir. Öyle ki bu potansiyel beyinlerin sinerjisi ile birleşince kendine özgü bir değerler zinciri oluşturacaktır.

Türkiye şu anda Cumuriyet Tarihinde hiç görülmemiş bir hızda beyin göçü ile karşı karşıyadır. Biraz abartırsam lütfen kusura bakmayın, bu durum şu anda karşı karşıya olduğumuz en büyük fiziksel ve konvansiyonel tehditten daha da önemlidir. Türkiyenin önümüzdeki 10-15 yılını kaybediyoruz.

Yine de umutsuz değilim. Her geçen gün daha çok sesimiz çıkıyor. Gelecek daha güzel olacak. Biraz daha süratli, bilinçli, kişisellikten uzak ve bilgi tabanlı hareket etmemiz gerekiyor.

Güzel günlere,

Akın Arslan

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
M. Orhun Eskici

Yazar

Toplam 175 yazı
21/08/2001 :  23:08:51 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Konuya biraz daha gecikmeli giriyorum. O nedenle ilk mesajlarda yazılanlarla ilgili fikirlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

neden küreselleşmiş bir şirketimiz sorusuna bir soruyla cevap vermek istiyorum: Biz gerçekten küreselleşmiş bir şirketimizin olmasını istedik mi ?

Son dönemler hariç, Küreselleşme konusunda ciddi bir çabamız ve isteğimiz zaten olmadı. Buna bir ihtiyaç da duymamışız. böyle bir hedef ve vizyon olmadan yola çıkmışız.

İlk hedef kendi kendine yetebilmek olmuş. Kendi kendine yettikten sonra, Türkiye'nin gelişen bir pazar olması, nedeniyle oluşturulan sanayi de içe yönelik, ithal ikameci bir sisteme dayanan bir sanayii olmuş. İç piyasada da korumacı duvarlarla bu sanayii gelişmiş ve serpilmiş. Bu arda ürettiğimiz bir kısım tarım ürünlerini de dışarıya sattıysak daha ne isteyelim, halimizden son derece memnun olmuşuz. Bu yıllar yılı bu şekilde sürüp gitmiş.

Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren bizim dış dünyayla olan ilişkilerimiz hep oralardan eğitim, kültür vs. almak için olmuş, yani zinciri kırıp ta biz ne verebiliriz gibi bir şey düşünülmemiş. Halimizden memnun devam etmişiz.

Vermeye odaklı, bir yapılanma olmadığından dolayı, dışarıda , global dünyada ( gerçi o zamanlar global bir dünya kavramı da yoktu) neler oluyor, diğer insanlar ne yapıyorlar, biz neler yapabiliriz üzerinde pek fazla düşünmemişiz. O zamanlarda ticaret ve sanayii ile uğraşanlar ise , kendilerine göre haklı olarak, ithal etmenin ihraç etmekten daha karlı, daha kolay olduğunu görerek bu konuyu ikinci plana itmişler.

80'li yıllardan sonra ihracatında önem kazanması moda olması ile birtakım faaliyetler başlamış. O tarihten itibaren dışarısı da bizim için , gurbetçiler haricinde , kazanç kapısı olarak görülmeye başlamış. Burada yapılan da pro-aktif olmak yerine daha reaktif çözümler üretilmiş. Uzun vadeli, hedef ve planlar yerine yine çok kısa vadeli çözümlere odaklanmışız. Yani, o dönemlerde gerek özel gerek kamuda olayların akışını belirleyen, kendi politikalarımız, mukayeseli avantajlarımız, inceden inceye hesaplanmış stratejiler yerine , o an elimizde ne varsa, onu bir şekilde dünyaya pazarlamaya odaklanmışız. Fason üretim o anki kurtuluş kapısı olmuş. Daha gelişmiş Batı ülkelerinin bıraktığı alanlarda biz öne çıkmaya başlamışız. Bu sahalarda yavaş yavaş dünyayı tanımaya başlamışız, işler yolunda gittiğinden daha geniş bir platformda düşünmek aklımıza çok fazla gelmemiş, zaten o dönemde buna o kadar da gerek yokmuş. (NOT: Bu arada bu yapılanları eleştirdiğim zannedilmesin, eğer bunlar da yapılmamış olsa bugün globalleşen bir dünyada hiçbir şekilde adımız dahi olamazdı. Burada ifade ettiklerim, şu an neler yapabiliriz, nerelerde daha farklı davransaydık,daha başarılı olabilirdik sorusuna bir cevap aramaktan ibarettir.)

Fiili olarak ihracatın başladığı yıllarda da mukayeseli avantajlarımızı, kalite, marka gibi uzun zamanda gerçekleştirilebilen , ama gerçekleştirildiğinde de uzun vadeli kazançlar sağlayan kavramlar yerine, ucuz iş gücü gibi, daha kolay taklit edilen unsurlar üzerine inşa ettiğimizden, gelen krizlerden, döviz dalgalanmalarından çok kolay etkilenmişiz. Hali hazırdaki ihracat pazarlarıyla da derin ve uzun soluklu ilişkileri gerçekleştiremediğimizden, bir bakmışız ki, farkında olmadan, sebebini bile anlayamadan, bu çok popüler pazarlar elimizden uçup gitmiş.

Bütün bu olaylardan sonra biz şimdilerde yeni yeni global pazarlarda aktif ve tanınan global şirket kavramı üzerinde düşünmeye başladık. Kısacası eskiden böyle bir derdimiz yoktu.

"Yeni ekonomilerde Global Şirket nasıl olunur, global pazarlarda aktif, verimli ve de karlı bir hale nasıl gelinebilir?" sorusu için ayrı bir tartışma gerektiğinden şimdilik bu kadarla yetiniyorum.

Selamlar

MOE

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Ekonomist
bahadirakin
Üye

Toplam 13 yazı
22/08/2001 :  12:26:36 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Bu mesajlari okurken CNBC Avrupada canlı yayında Nestle'nin patronu 6 aylık dönemdeki artan karlarından bahsediyordu. Dünya genelinde yüzlerce fabrikası ve yüzbinlerce çalışanı olan bir şirket. Bugün kimse Nestle denince İsviçreyi hatırlamıyor. Nestle her ülkenin kendi şirketi olmuş, yani küreselleşmiş.
Ne kadar gecikmiş de olsak, geçmiş uygulamalar doğru ya da yanlış olsun, ister yeni ekonomi ister eski ekonomi şirketi olsun mutlaka işletmelerimizin bu yöne sevkedilmesi lazım. Tabii sopayla dürterek bu iş olmaz. Ama ümit verici bazı hamleler de yok değil. Acaba Vesteli bu konuda bir küçük girişim olarak görebilir miyiz? Kısa vadede ve mecburen dışa açılan işletmelerimizin sayısı çoğalacak. Türkiye'deki demokrasinin gelişmesine paralel olarak.


__________________
H.Bahadir AKIN
http://www.stratejiyonetim.com

Yerleşim :   |  Meslek : Öğretim görevlisi / Asistan
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
25/08/2001 :  10:28:16 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Merhaba,


Şimdiye kadarki yazdıklarımızdan şu gerçek ortaya çıkyor. Türkiye olarak dünyaya açılmamızdaki en büyük engel yine biziz. Sanırım kendi sınırlarımızı aşmak zorundayız. Bu da kafalarda çok ciddi boyutlarda bir dönüşümü gerçekleştirmemizi öngörüyor.

Bu dönüşümü gerçekleştirebilmenin tek yolu var "EĞİTİM" .Eğitim bile ancak eğitimle mükemmelleştirilebilir.

Hem de bu eğitime ana-baba eğitimi ile başlamalıyız. Çocuğun okul içindeki yaşantısını olduğu kadar okul dışındaki yaşantısını da kontrol altına alabilmeliyiz.

İyi işleyen bir devlet düzenine ve sosyal adalete geçmiştekinden daha çok ihtiyacımız var. Değişim o kadar süratli ki geç kalıyoruz ve trenden kopuyoruz. Dünyada son 30 yılda üretilen bilgi geçmiş 5000 yılda üretilen bilgiden kümülatif olarak daha çok.... Yarınını hayal eden ülkeler ARGE çalışmalarına milli gelirlerinin %3-4'ünü ayırırken, Yunanistan bile %1'ini ayırırken bizim ayırdığımız pay ölçülebildiği kadarıyla % 0.38.

Kuşkusuz bu yaklaşımlarımız ile mükemmelliğe ulaşamayız.

Kafalarımızı, yaklaşımlarımızı değiştirmek zorundayız. O zaman göreceksiniz bizden dünya markaları diğer ülkelerden çok daha çabuk ve çok miktarda çıkacaktır.



Güzel günlere,

Akın Arslan

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
M. Orhun Eskici

Yazar

Toplam 175 yazı
25/08/2001 :  14:39:47 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Söylediğim gibi konuya geç olarak girdiğimden zaman zaman daha önce belirtilen görüşlerede atıf yapacağım.

Bahadır Bey'in Güney Koe'nin kureselleşmesi ile ilgili değerlendirmelerine katılıyorum. Yalnız buradaki istek ve motivasyon, G. Kore'nin kendi iç dinamikleri ve isteğinden daha çok
dışarıdan, o zamanki soğuj savaş dengelerinden kaynaklanan bir durumdu.

Yani Güney Kore A.B.D.'nin istek ve etkisiyle o konuma soyunmuştu, orada ekonomi canlandırılmalıydı, ve tabii bunu yapmak içinde üretimin dünya için yapıldığı bir oluşum başlatılmalıydı.

ve Güney Kore bu şekilde başladı. Aynı dönemde Türkiye'ye böyle bir rol için gerek yoktu, kendisi nufüsuyla kendi içinde üretimi kaldıracak kadar önemli bir pazardı. İyi bir tarım üreticisi olarak kendi kendine yetebiliyordu, halk çeşitli sıkıntılara rağmen kendine yetebiliyordu, vs vs.

O zamanla bugün arasındaki temel fark, bugünkü küreselleşme ihtiyacının ivmesi dışarıdan değil içeriden geliyor. Farklı şeyler yapabilmeniz, büyüyebilmeniz için global planda etkisi olan oluşumlar yapmanız gerekiyor. Şu anda Vestel'in denediği gibi...

İkincisi iletişimin gelişmesi bu sureci ister istemez hızlandırıyor, yani dışında kalamayacağmız bir süreç başladı.

Devam edeceğiz...

Selamlar

MOE

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Ekonomist
Akın Arslan
Üye

Toplam 320 yazı
26/08/2001 :  00:34:10 Yazarın websitesine git Website   Alıntı
Merhaba,

Küreselleşmenin vazgeçilemez olduğu bir gerçek. Sanırım öncelikle herkesin her seviyede bu gerçeği kafasına yazması gerekiyor. Günümüzde iletişim olanakları bu kadar artmışken kapalı kapılar arkasında iş yapamazsınız. Bir zamanların en iyi mekanik tartı üreticisi olabilirsiniz ama teknolojideki değişim elektronik tartıları gündeme getirdiyse artık müşteri için mekanik tartı kullanmak ancak bir nostalji olacaktır. Eğer nostaljide adı anılanlar arasında yer almak istemiyorsanız sürekli değişimi yaratan olmalısınız. Eğer siz sektörünüzün lideriyseniz ya da en azından kendinizi öyle zannediyorsanız elektronik tartıyı önce siz düşünebilmelisiniz. Bunun yolu ise küreselleşme gerçeğini kabul edip yarınlara insan odaklı (müşteri-çalışan) hazırlanmaktan geçmektedir.

Akın Arslan

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
iburdur
Yeni Üye

Toplam 12 yazı
27/09/2005 :  18:35:37  Alıntı
Herkese merhaba
Şimdi Türkiye'de,genel olarak bakacak olursak işletmelerin çoğu KOBİ.Bu tarzda çalışan ve üreten işletmelerin küresel yaklaşımlarla dünya ticaretine bakması çok zor.Tüm bunlar bir tarafa büyükler olarak adlandırdığımız(hocalarımız bizlere böyle anlatıyor)bir KOÇ,bir SABANCI hala 3.kuşak yönetimle gemisini yürütüyor.Bu yazdığım yanlış anlaşılmasın tabii ki bu büyük kuruluşlarda da çok profesyonel beyaz yakalı yöneticiler var.Ben Kayseri'de okuyorum.Burada ki birçok büyük ticari kuruluşun hala tepesinde bir aile oturuyor ve işlerini çok da güzel bir şekilde idare ettiklerini iddia ediyorlar.Kısmen çoğu da yapıyor.Fakat bana göre ülkemizde ithalat ve ihracatta belli bir kotayı aşmış bünyesinde birço işkolunu barındıran şirketler küreselleşme adına önemli işler yapmalı ve bence sırf bu iş için departmanlar kurmalı.
Öte yanda danışmanlık şirketleri(Türkiye'de)büyük holdinglerin acaba 4.kuşağa geçip geçemeyeceği üzerinde kuşkulular.

Yerleşim : Türkiye / KAYSERİ  |  Meslek : Öğrenci
halimkoçan
Yeni Üye

Toplam 40 yazı
26/10/2006 :  16:27:19  Alıntı
Merhabalar,

Büyük firmaların ve köklü firmaların ortak özelliklerine bakar iseniz, ilk farkettiğiniz şey o firmanın bulunduğu ülkedeki yöneticilerin vizyon sahibi olması, firma sahiplerinin vizyonunun çok geniş olması ve son olarak bu firmaların çok uzun zaman zarfında buralara gelmesidir. Şimdi gelelim kendi ülkemizde, neden böyle dev bir firma yok ve neden olmuyor? İlk sorun, 1950 lerde gelişmeye başlayan ülkemizin(sanayyi) yöneticilerinin vizyon sahibi olamamasıdır ve kısır çekişmelerde rant aramasından kaynaklanmasınandır. (Bkz; NTV DEVRİM OTOMOBİLİ belgeseli.
O zamanlarda diğer ülkeler ,Fransa gibi, bu gibi yatırımlara büyük teşvikler veririken bizim yöneticilerimi fabrikanın kapatılmasını ve arabalarında yakılmasını istmiştir( Devrim otomobili mühendisi ağlaya ağlaya anlatmıştı.)

Yukarda saydığım sebeplerden dolayı böyle büyük firmalara sahip değiliz. Olabiliriz! Bunun için vizyon sahibi şirket yöneticileri ve vizyon sahibi ülke yöneticileri olması gerkiyor ve tabiiki diğer etken ZAMAN.

(Yanılıyorsam lütfen güzel bir üslup ile beni düzeltiniz)

Saygılarımla
Be a light, not a judge,
Be a model, not a critic,
Be part of the solution, not part of the problem.

Yerleşim : Türkiye / Istanbul  |  Meslek : İthalat / İhracat
BARIŞ
Yeni Üye

Toplam 1 yazı
04/12/2006 :  18:40:17  Alıntı
Merhabalar;

Bahadır Akının Türkiye kökenli gerçek anlamda küresel bir işletmenin olmamasını gelişme sürecinde önemli bir konu olarak görmesine dayalı yazısına karşılık;içerik açısından oldukça değerli yazıları dikkatle okudum.Lakin bahsi geçen yazıdaki vurgunun gelişme süreci üzerinde olduğu kanaatindeyim.Küreselleşme bir sisteme denk geliyorsa;bu sistemden bağımsız hamlelerden bahsetmek hayalciliktir.Kanımca gelişme sürecinde olan bir yapının önündeki tek engel;enerji değerlerinin serbest bırakılmasıdır.Enerjinin serbestlik kazanması sistem içinde hareket kazanmanın ötesinde,sistemin üzerinde bir yapıyı beraberinde getirir.Tabi bu kaynakların serbestliğini,küresel değerler nasıl karşılar buda ayrı bir konudur.
Saygılarımla

Yerleşim : Türkiye / İzmir  |  Meslek : Diğer
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

6.75 saniye.
22:01:57, 28 Nisan 2024, Pazar

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım