Özel Sektör Yurt Dışından Neden Ve Nasıl Borçlanma - Koniks.com

Koniks.com
Kullanıcı adı:
Şifre:
Şifremi hatırla


    Ana Sayfa          Forumlar          Arama          Yardım           Kayıt Ol

Özel Sektör Yurt Dışından Neden Ve Nasıl Borçlanma


abgrisk
Yeni Üye

Toplam 26 yazı
26/01/2007 :  18:23:29   Yazarın websitesini ziyaret et Website  Bu yazıdan alıntı yaparak yorum yaz Alıntı


ÖZEL SEKTÖR YURT DIŞINDAN NEDEN VE NASIL BORÇLANMALI?

Son günlerin bu gözde tartışma konusu hemen, hemen çoğu ekonomik tartışma programlarının öncelikli konusu olmaya devam ediyor. Bir anda gündeme oturan bu konunun kimler tarafından ön plana çıkarıldığı konusunda farklı görüşler var. Hükümet tarafı başta sayın BABACAN olmak üzere, dönemlerinde devletin dış borçlarının azaltılmasına alternatif bir politik yaklaşım modeli olarak gelişmeyi övgüyle savunurken, ülkemizdeki bankaların temsilcileri biraz panik ve biraz da endişeyle; "Neler oluyor? Bizim bu güne kadar at koşturduğumuz piyasada elde ettiğimiz fırsat karlarından mı mahrum kalıyoruz?" gibi sorunu tartışmaya açıyorlar. Kıdemli iktisatçı ve köşe yazarları da çok yararlı, dikkatli olunması lazım ve çok tehlikeli olarak her zaman olduğu gibi farklı değerlendirmelerle kendilerine mevzi arayışı içindeler.
Konuyu başlığımızda sorduğumuz sorular çerçevesinde açmak ve geliştirmek istiyorum.
Öncelikle şirketlerimizin borçlanmasına baktığımızda iki temel sorunun ön plana çıktığına tanık oluyoruz. Borçların çoğunlukla kısa vadeli olması ile yeni yatırım ve istihdam yaratacak amaçların gözardı edilip, işletme semayesi ihtiyacı ve borç ödeme amaçlı olarak kullanıldığını görüyoruz. Aslında bunu tam olarak da göremiyoruz. İlerki satırlarda vereceğimiz rakamsal değerlerin hangi kriterlerle istatistiklere geçirildiği konusunda netlik olmadığını düşünüyorum. Şöyle ki;
Bildiğiniz gibi vergi ve muhasebe ilkeleri çerçevesinde eğer bir şirketin ortağı hisselerinden bir kısmını veya şirkete ait bir gayrimenkulu sattığında, vergiden muaf olabilmesi için satış gelirini sermayeye ilave edip, şirketini muhasebe yönünden borçlandırıp, daha sonra da kendisini alacaklı hale getirerek bu parayı veya büyük bir kısmını çekebilir. Böylelikle vergisiz biçimde kendi cebine bu kaynakları transfer etmiş olur. Şimdi bu şirket borçlanmışmıdır? Tabii ki hayır. Muhasebe sistemine göre borç hanesine yazılan bu kaynak, aslında geri ödenmesi beklenmeyen kar transferinden başka bir şey değildir. Biz de bunu dışardan baktığımızda işletme sermayesi amaçlı bir borç gibi görebiliriz.
Tekrar konumuza dönersek. İstatistiklere göre bu yıl alınan borçların yaklaşık % 50 sinin orta ve uzun vadeli olduğu görülmektedir. Bu iyi bir gelişmedir!!! Peki nedir bu borç miktarı? Elimizdeki en yeni veri Haziran sonu olmakla birlikte Kasım 2006 tahminlerine göre 125-135 Milyar dolar arası yurt dışından borçlanıldığından, sadece bu yıl içinde ise yaklaşık 25 milyar dolar borçlanıldığından söz edilmektedir. İyi de KOBİ'lerin bu pastadan aldığı pay nedir diye baktığımızda, sonuç hiç de sempatik değildir. % 10 bile iyi bir performanstır.
İktisatçılarımız yurt dışından borçlanmayı eğer alınabiliyorsa güzel, ancak yurt dışına mal veya hizmet satıp döviz geliri kazanılıyor ve iyi bir finans yönetimi varsa yararlı olabilir öngörüsünde bulunmaktadırlar. Bizce de çok önemli olan bu öngörünün yanında, özellikle yatırım amaçlı olarak borçlanmaya önem verilmesi ve yeni istihdam projelerinin hayata geçirilmesine ağırlık verilmelidir. Tüm bunların yanında alınan borcun (Özellikle de yatırım amaçlı alınıyorsa.) geri ödemesiz döneminin en az iki yıl ve vadesinin 5 ila 7 yıl olmasını öneriyoruz.
Bir diğer önerimiz de borç adıyla anıldığı halde muhasebe sistemi gereği şirket ortak ve sahiplerinin şahsi tasarrufuna giren bu kaynakların, yurt içi tasarruf eğilimi zaten düşük olan ülkemiz içinde kalmasına ve tekrar yurt dışındaki şahsi hesaplara transfer edilmemesine dikkat edilmesidir.
Mayıs 2006'da piyasalarda yaşanan sarsıntı ve halen devam eden kriz ortamının, önümüzdeki yıl içinde gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler nedeniyle devam edeceği artık bir sır değil. Merkez bankası başkanı başta olmak üzere toplumun önde gelen STK yöneticileri ile piyasa düzenleyicilerinin ısrarla savundukları bu görüşü, her ne kadar sayın başbakan desteklemese de sorun değil. Çünkü biz onun söylediklerinin tersinin gerçekleştiğini biliyoruz. Bildiğimiz bir başka şey de Türkiye'de en şiddetli krizlerin dahi en geç iki yıl içinde düzeldiği ve kriz sürecinde yatırım yapabilenlerin, kriz sonrasında çok daha güçlenerek büyüğüdür.
Türkiye'de yatırımcıların bugüne kadar Türk bankalarından kredi alarak gerçekleştirdikleri yatırımların bir çoğu halen düşük kapasitede faaliyetlerine devam etmekte olup, işletme sermayesi yetersizlikleri yanında, aldıkları kredileri geri ödeme mücadelesi vermektedirler. Bazen yatırım sürecinde yaşanan bürokrasi nedeniyle, inşaatın bitirilmesine rağmen üretime geçiş için alınması gereken izin ve ruhsatlar için aylar, hatta yıllarca bürokrasiyle mücadele etmek gerekmektedir. Bunda her ne kadar yatırım öncesi fizibilite ve gerekli araştırmaların yapılmamasının rolü olsa da, sonunda ortaya çıkmış olan yatırımı üretime geçiremeyip, bir de her üç ayda bir alınan kredinin faizi ve kısmen ana paranın geri ödenmesi mecburiyeti, birçok yatırımcıyı kredilerini geri ödeyemediği için fabrikalarını yok pahasına satmak zorunda bırakmaktadır. Yakın dostum bir bankanın şube müdürü, ellerinde bir yılı ödemesiz 5 yıl vadeli kredi imkanı olduğunu fakat bu krediyi alabilecek yeterliliklere sahip firma bulmakta zorluk çektiklerinden yakınmaktadır. Yurt dışındaki kredi kuruluşlarının kendi prosedürleri açısından yeterli olan bir yatırımcı, neden Türk bankaları tarafından yetersizdir anlaşılamamaktadır!!! Çünkü istenilen şartları bugün neredeyse hiçbir KOBİ karşılayamamaktadır. Büyük firmalar da bu şartları karşılayabildikleri takdirde eğer iyi bir finans yönetimine sahiplerse, nasılsa bir yolunu bulup çok daha uygun koşullarda yurt içi ve dışı kaynaklardan borçlanabilmektedirler.
Yurt dışından sağlanabilecek krediler henüz KOBİ'lerin yaygın olarak ulaşabilecekleri şeffaflık ve güvencede değildir. Bu amaçla piyasada bir çok simsar dolaşmakta, ciddi olarak bu işle ilgilenen ve yetki belgesine sahip firmalar ise piyasada yaşanan bu tedirginlik ve kötü imajdan olumsuz etkilenmektedirler. Aslında ciddi olarak aracılık yapan finansal aracılar da yaygın ve yeterli değildir. Beklentimiz yakın bir gelecekte mevduat toplamaksızın asıl işi, yurt dışı finans kaynaklarını Türkiye'de ki yatırımcı ve girişimcilerin projelerine göre aracılık eden, Türk banka ve finans kurumlarının organik bünyesinde yer alma**** "Private Banking" türü aracılık hizmeti veren legal kuruluşların ortaya çıkmasıdır.
Şu anda gerçek temsilci konumunda olan aracılar da yurt dışındaki finans kuruluşlarının uyguladığı profesyonel teknikleri, şirket yetkililerine anlatamamanın sıkıntısı içindedirler. Bir kopya vermek gerekirse, gerçekten temsilci konumunda olan bir aracı, komisyon talep etmez ancak yapacağı ön harcamalar için "Çalışma ücreti ve/veya ön harcamalar" adı altında talepte bulunabilir ama kredi çıkmadığı takdirde aldığı bu ücretleri geri ödeyeceğinin profesyonel garantileri de verir. Alacakları komisyonlar, onlara temsilcisi oldukları yurt dışında ki finans kuruluşu tarafından ödenecektir. Bunun yanında aracıların bir şirket olmasına, aldıkları ücretler ve masraflar için fatura kesebilmesine, varsa geçmişte gerçekleştirdikleri kredi işlemleri için referans gösterebilmelerine dikkat edilmelidir.
Türkiye'de dinamik bir girişimci profili vardır. Bu girişimciler yurt dışından sağlanan uygun faizli ve geri ödemesiz dönemi olan 5-7 yıl vadeli kredileri keşfedebilmelidirler. Bugün Türk bankalarının sağladıkları yüksek faizli yatırım kredisinin alınmasından itibaren 3 ayda bir istenen devre faizi henüz yatırımını tamamlayamamış girişimci için ciddi bir sorundur. Aynı zamanda da anlaşılmaz bir vakıadır. Adamın zaten parası yok, bankadan kredi kullanıyor, bir yandan da yatırım yapıyor, siz gidip bu kişiden henüz yatırımını bitirmemiş ve para kazanmaya başlamamışken kredi faizini ve ana parasının bir kısmını geri ödemesini istiyorsunuz!!! Bu nasıl bir mantıkdır? Yıllardır süre gelen bu garip uygulamayı neden kimse görmez veya görmemezlikten gelir? TOBB başta olmak üzere ticaret ve sanayi odası başkanları ve diğer işadamları dernekleri ne iş yapar?
Bankalarımızı tanrı başımızdan eksik etmesin. Onlar çok önemli. Fakat girişimciler olmadığı zaman işleri çok zor. Merkantilist bir yaklaşımla sadece tasarrufçuya yönelmek, onu memnun etmek ne kendilerine, ne de ülkemiz finans piyasalarına uzun vadeli yarar sağlamaz. Şu anda kaçınılmaz bir gerçek varki, bankalarımız yatırım projelerine göre değil, girişimcilerin gösterebildiği teminatlara göre kredi vermektedir. Verdikleri krediyle inşaatın bitirilmesine rağmen üretime geçme aşamasında ihtiyaç duyulan işletme sermayesi için engeller aşılamamaktadır. İşletme sermayesi yetersizliği nedeniyle % 20-30 kapasite ile çalışan işletme aldığı krediyi geri ödeyemez. Sigorta sisteminin ülkemizde yerleşmemesi nedeniyle alınan krediler öncesinde yatırımcılardan istenen gayrimenkul teminatı uygulaması anlamsızdır. Eğer işe yarasaydı bu uygulamanın sonucu olarak bugün bankaların web sayfalarında "Satılık Gayrimenkuller" listeleri olmazdı. Belki bu sorun BASEL II sisteminin devreye girmesi ile çözülebilecek beklentisi vardır. Ancak işletmelerin performansına bağlı olarak kredilendirileceği bu sisteme göre bankalarımız hazır olsa da şirketlerin ve özellikle kredi bekleyen KOBİ'lerin % 99'nun henüz İŞ PLANLARI hazır değildir. İŞ PLANINI hazırlamayıp hedeflerini belirlemeyen KOBİ'lerin performansları nasıl ölçülebilecektir? Ben bugüne kadar bu sorunun cevabını verebilen her iki taraftan da kimseyi bulamadım? Ancak benim bir fikrim var!! Kimse önemsemese de özellikle benim gibi "Yönetim Danışmanlığı" yaparak hayatını kazanan gerçek kişi ve kuruluşlar, adeta bir ekspertiz gibi bankalar tarafından görevlendirilerek, kredi talebinde bulunan işletmelerin içinde bir süre çalışarak, hazırlayacağımız rapor ve o işletmenin İŞ PLANI ile bankalarımıza hizmet vererek işlerini kolaylaştırabiliriz. Bizim ücretimizi de banka, adeta bir gayrimenkul ekspertiz ücreti tahsil eder gibi müşterisinden tahsil ederek ödeyebilir.
Bu değerlendirmelerimden sonra şahsi fikrime göre özellikle KOBİ statüsündeki yatırımcı ve girişimciler, önümüzdeki 2007 yılının belirsizliklerini ve olası risklerini göğüsleyebilecek şekilde, yurt dışından iki veya üç yılı geri ödemesiz, 5-7 yıl vadeli döviz bazında da olsa borçlanmalıdır. Önümüzdeki dönemde olabildiğince likit kalmalı, ellerindeki nakit sermaye ile kriz dönemi fırsatlarını iyi değerlendirmeli, döviz fiyatlarının artması halinde yurt dışına satış için oluşan ihracat fırsatlarını iyi değerlendirmeli, ihracat yapamasa da özellikle ithal hammadde girdileri varsa, elindeki döviz stoğuyla ihtiyacı olan hammaddeyi en uygun fırsat fiyatlarıyla edinip maliyetlerini düşürerek veya krizde fiyatların yükselmesini değerlendirerek fırsat karlarıyla borcunu geri ödeyebilmenin hesabını yapmalıdır. Bu durumda yaşanabilecek tehlikenin boyutu, Türk bankalarından alınan kredilerin kriz zamanında geri istenmesi ve/veya uygulanacak yüksek faiz nedeniyle maliyetlerin artmasından daha kötü bir senaryo değildir. Bu yatırımcılar aldıkları yurt dışı kaynaklı krediyi doğru yönetip, kriz zamanında yatırımlarını ve kurumsal yapılanmalarını tamamlayabildikleri takdirde, 2008 yılında gelişen ve düzelen piyasa koşullarına yara almadan ve güçlü bir şekilde girebilirler.
Peki sadece kriz dönemlerinde mi borçlanmak iyidir? Hayır. Bu bir öğrenme sürecidir. Uluslar arası sigorta sistemi güvencesinde sağlanan yurt dışı kaynaklı kredilerin temini ve geri ödenmesi konusunda kendilerini hazır hisseden KOBİ'lerimiz, iç yapılarında gerekli tedbirleri alıp, sistemi sindirdikleri takdirde, bu kaynaklara çok daha kolay bir şekilde her dönemde erişerek, alternatif finansman sisteminin güçlenmesine katkıda bulunabilirler. Belki bu sayede, alttan gelen baskıyla Türk bankacılık sistemi de kendini sorgula****, daha rekabetci ve batılı düzeyde kredi alternatiflerini yaygınlaştırıp, KOBÎ'lerimize de servis verebilecek düzeye gelir!!
Geçmişe baktığımızda kriz dönemlerinde reel sektör zarar edip borçlanırken, Türk bankaları karlılık rekorları kırmışlardır. Türk girişimcisi yurt dışından yukarıda anlattığımız şekilde borçlanıp döviz getirdiğinde, bu paralar yine bankalar aracılığıyla geleceği için pozisyonu güçlenecektir. KOBİ'lerimiz pazarlık yapma ve şartları tartışabilme üstünlüğüne de sahip olacaktır. Ayrıca bu paralar bir günde kullanılamayacağına göre bir kısmı mevduat olarak finans piyasalarına hareket getirecektir.
Ben müşterilerime şu tavsiyede bulunuyorum;
Türkiye'de kazanılan paralar ve alınan krediler çok pahalıdır. Eğer elinizde paranız varsa, bu parayı yatırım yaparak toprağa gömmeyin. Daha ucuz bir kredi temin ederek yatırımınızı bu parayla gerçekleştirin ki elinizdeki maliyeti yüksek parayı, işletme sermayesi olarak kullanarak kapasitenizi ve karınızı arttırabilesiniz.
Saygılarımla,
A.Baybars GÖĞEZ
ABG&RİSK DANIŞMANLIK BÜLTEN KASIM 2006



OZEL_SEKTOR_YURT_DISINDAN_NEDEN_VE_NASIL_BORCLANMALI.doc

Yerleşim : Türkiye / İstanbul  |  Meslek : Danışmanlık
 

Mesaj gönderebilmek için öncelikle giriş yapmış olmanız gerekmektedir.

Henüz kayıt yaptırmadıysanız buradan üye olabilirsiniz.

Üye olarak:

  • Yeni yazılar gönderebilir,
  • Varolan yazılara yorum yapabilir,
  • Arkadaşlarım, favorilerim, kişisel mesajlaşma, haber merkezi, dosya merkezi, online üyeler gibi pek çok yardımcı araçlardan yararlanabilirsiniz.

» Hemen üye olmak için tıklayınız.


 

1.64 saniye.
01:00:21, 4 Mayıs 2024, Cumartesi

Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.

Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.

© 2000-2024 Koniks.com İletişim   ||   Kullanım Şartları   |   Kurallar   |   Sitenin Kullanımı   |   Gizlilik   |   Yardım