Türkiye’de KOBİ’lerin sayısı yaklaşık olarak 1 milyon civarında. İmalat sanayinin yüzde 98’ini KOBİ’ler oluşturuyor. Türkiye’nin ihracatının yüzde 90’ına yakını sanayi malı ihracatı olmakla birlikte KOBİ’lerin toplam ihracattaki oranı ise sadece yüzde 10 düzeyinde.
Kendini iç piyasaya şartlamış olan, yeniliklere dirençli, dışa açılmaya korkan, üşenen yada nasıl açılacağını bilmeyen KOBİ’lerimiz ne yazık ki iç piyasanın kısır döngüsünden kurtalamıyor. Devlet ne kadar destek, teşvik, ucuz kredi sağlarsa sağlasın birçok KOBİ hala bunlardan haberdar bile değil. Çünkü araştırmıyoruz! İşletme sahipleri karanlıkta el yordamıyla uçsuz bucaksız bir denizde ilerliyor. Ne pusula var, ne harita. Oysa dümene sıkıca sarılıp her işi kendileri yapacaklarına biraz ortalığı karıştırsalar haritayı da, pusulayı da bulacaklar. Günümüzde herşey çok hızlı değişiyor ve işler, babadan kalma yöntemlerle ancak aynı seviyede tutulabiliyor hatta bir süre sonra gerileme başlıyor. Kabuğu kırmak için geç kalınca iş işten geçiyor.
Bugün istihdamın da, ekonominin de can damarı olan KOBİ’lerin sahiplerinin yüzde 70’inden fazlası ilköğretim ve lise mezunu. İş bilenin, kılıç kuşananın ama işletmeyi yaşatabilmenin ön şartı artık işletmeciliği de bilmek. Alaylı, çıraklıktan yetişerek işinin hakkını çok iyi veren, yaptığın işin her yönüne hakim girişimcilerin işletmelerini kurmaları çoğu zaman hüsranla sonuçlanıyor. Bunu da KOBİ’lerin yaşam eğrisinin ortalama 5-6 yıl olmasından anlıyoruz.
Peki sorun nerede? Neden KOBİ’ler, uzun ömürlü şirketlere dönüşmekte güçlük çekiyor? Sorun, bir işin nasıl yapabileceği bilgi ve becerisine sahip olmanın, iş kurmak ve yönetmekte yeterli olmamasından kaynaklanıyor. Ürün veya hizmet üretiminin her safhasında bilgi ve tecrübe birikimine sahip olmanın yanısıra işletme sahiplerinin dış ve iç çevre olarak ayırabileceğimiz iki alanda da yeterlilik ve azim sahibi olmaları, öğrenmeye açık olmaları lazım. Bunun içinde öncelikle iş sahiplerinin, üretim hattında bizzat çalışırken arada bir başlarını kaldırıp etraflarına bakması gerekiyor.
İşletmenin dış çevresi olarak tabir edebileceğimiz alanda, içinde bulunulan sektörü iyi analiz edebilmek, sektörel haberleri ve gelişmeleri takip ederek geleceğe dair öngörüler oluşturmak, yeni fırsatları yakalayabilmek ve en önemlisi dışa açılabilme yollarını aramak en önemli faktörleri oluşturuyor. Günümüzde internet, KOBİ’lerin en ucuz şekilde araştırma, tanıtım yapabilecekleri kaynak. İyi bir yabancı dil ve internet hakimiyeti ile ulaşılabilecek yepyeni fırsatlar, iş olanakları var. Yabancı dillerde oluşturulabilecek kısa tanıtım taslaklarını ortamındaki farklı ülkelerin şirket rehberi tarzı sitelerine eklemek, bu ülkelerin ticaret, sanayi, meslek odalarıyla, hatta tek tek şirketlerle e-posta yoluyla iletişime geçmek KOBİ’lere uzun vadede ihracat, ortaklık gibi imkanlar yaratabilecektir. Ama bunları yapmaya yada yapabilecek kişileri istihdam etmeye üşenirsek dönüp dolaşıp iç piyasadaki kaosun içinde kaybolup gideriz. Bu çalışmaların maddi kısmından hiçbir işletmenin korkmasına da gerek yok. Çünkü KOSGEB, İGEME gibi kurumlar e-ticarete yönlendirme, ihracata teşvik, kalifiye eleman ihtiyacı alanlarında da KOBİ’lerimize destek oluyorlar. Özellikle son yıllarda artırılan hibe ve teşvik desteklerinden bile bihaber olunması küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin ne kadar iş süreçleriyle boğuşmaya daldıklarını ortaya koyuyor.
İşletmelerin iç çevresi olarak adlandırabileceğimiz alanda ise, maliyet muhasebesi, insan kaynaklarının idaresi, finansal analizlerin ve öngörülerin yapılması, satış, tanıtım, müşteri ilişkileri, kaynakların etkili ve verimli kullanılması, firma içi iletişim, firma içi eğitim ve personelin yetkinliklerini, yeteneklerini geliştirme çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Maliyetleri tüm yönleriyle hesaplayabilmek, tüm fireden personeli sorumlu tutmak yerine firma içi eğitime önem vermek, pazarlamada farklılık yaratmak için yeniliklere ve farklı fikirlere açık olmak, ticaret ahlakını elden bırakmamak, finansal planlamaları ve nakit akışını göze alarak yatırım yapmak, eş dost tanıdıktan ziyade işi bileni istihdam etmek, danışmanlık ve eğitimi gider olarak değil yatırım olarak görmek, planlı ve hedefli bir işletme kültürü oluşturmak, tüm çalışanları öneri sunmaya teşvik etmek, verimliliği ve karlılığı artıracak istatistiksel çözümler oluşturmak gibi birçok unsuru işletme sahiplerinin benimsemesi gerekmektedir. Topyekün bir yönetim sistemi oluşturamadıktan sonra sadece işin nasıl yapıldığını bilmek yeterli olmamaktadır.
Girişimcilik teşviklerine bakacak olursak tümünün kapsamında iş planlarının hazırlanması veya geliştirilmesi, muhasebe, finans, hukuk, pazarlama ve satış hizmetleri konularında öneri ve yardımda bulunulması gibi hizmetler sunulduğunu görürüz. Tüm bunlardan amaçlanan, iş kuracak yeni girişimcilere iş yönetimiyle ilgili temel bilgileri sunmak ve uzun vadede ayakta durabilecek işletmeler kurulmasını sağlamaktır.
Devletin hem bu destekleri vermesi hem de 1 milyonu aşkın firmanın ayağına kadar ***ürüp al sana teşvik demesi mümkün değil. Armut piş ağzıma düş mantığından kurtulup büyümek ve gelişmek için çaba sarfetmemiz gerekiyor. Ülkemizin araştırmacı, interneti pazar aracı olarak kullanabilen, devlet imkanlarından yararlanan, kendi yağıyla kavrulmanın ötesinde amaçları olan KOBİ’lere ihtiyacı var. Aza tamah etmekten kurtulup, planlı ve sistemli bir şekilde büyük hedeflerin peşinde koşmanın tüm toplumumuza yarar sağlayacağı açıktır.